Üzerinde güneş batmayan imparatorluk olarak anılan Britanya İmparatorluğu, tarih sahnesinde önemli bir yere sahiptir. Yıllar içerisinde izlediği başarılı politikalarla modern dünya üzerinde büyük etkiye sahip olan imparatorluğun elde ettiği hakimiyet, kölelik gibi acı sonuçları da beraberinde getirdi.

Britanya İmparatorluğu’na İlk Adım
Britanya İmparatorluğu bilinenin aksine şans eseri ortaya çıkmadı. Kelt kökenli etnik bir gruptan olan Henry Morgan, himayesi altına aldığı korsanlarıyla İspanya bölgesine yolculuk düzenledi. Asıl amacı başka imparatorluğa ait olan mallara el koymak olan topluluk; Gran Grenada’ya vardıklarında önce silahlara el koydular, sonra insanları alıkoyarak yağmacılık girişimini başlattılar. İngiliz hükümeti, Morgan’ı durdurmaktan ziyade onu destekledi ve ilerleyen süreçte izinli korsan onayıyla eylemlerini meşru kıldı. Yanlış olmasına rağmen gerçekleştirilmesine müsaade edilen bu hırsızlık, hükümetin İspanyollar ile olan savaşında maliyeti düşürmenin anahtarı oldu. Böylece on yedinci yüzyılda denizlerde kargaşa ve kaos boy göstermeye başladı.

Bu dönemde Britanya İmparatorluğu’nun toprakları Karayip Adası, Kuzey Amerika’da bitki yetiştirmek için kullanılan alanlar ve Hint limanlarıyla sınırlıydı. VIII.Henry döneminden beri, İngilizlerin Amerika’daki materyallere sahip olma isteği vardı; bununla beraber İspanyollar’ın bu bölgeden ele geçirdiği gümüşler, imparatorluğun ateşini körükledi fakat bütün girişimlerine rağmen bu istekleri askıda kaldı.
Siyasal açıdan bakacak olursak Britanya ve İspanyol İmparatorluğu birbirinden farklı şekilde yönetilmekteydi. Merkezi otokrasi hakim olan İspanya’da, yetkiler tamamen kralın elindeydi ve boynu yasalar karşısında eğilmezdi. Britanya’da ise hükümdar aristokrasi ve parlemento kurumlarıyla mücadele içindeydi; mutlak gücüne ulaşana kadar farklı gruplar tarafından sınırlandırılmaya maruz kalacaktı.
Dönemin Toplumsal Alışkanlıkları
İngilizler’in tatlıya karşı bir zaafı olduğunu söyleyebiliriz. 1700’lü yıllarda halkın tüketim alışkanlığının büyük bölümü ithal edilen ürünlerden oluşuyordu; özellikle şeker ve tütün bu ithalatta geniş bir yere sahipti.
Sütlü çay kültürüyle nam salan İngilizler’in ilk çay talebi, Bay R. Wickham’ın meslektaşı Bay Eaton tarafından 27 Haziran 1615 tarihinde aldığı mektupla gerçekleşmiştir. İlk çay reklamı ise Mercurius Politicus dergisinde 1658 yılında yayımlandı. Reklamın alıntısı şu şekildeydi:
“Bütün Hekimlerce tasvip edilen, Çinliler’in Tça, diğer milletlerin Tay namı diğer Ti dediği Mükemmel Çin İçeceği… Londra Kraliyet Borsası yanındaki Sweetings Binası’nda bulunan Sultaness-head, 2 kahvehanesinde satılıyor.”

Aynı dönemde ithalatta büyük yer kapladığını söylediğimiz tütün reklamları da yapılmaktaydı. Tütünün sağlığa yararlı olduğunu iddia eden reklamlar çoğu insana mantıklı gelmiyordu ancak Virginia ve Maryland bölgelerinde artan üretimle beraber 1690’larda pipo sahibi olmak moda haline geldi.
Sosyal yaşam gün geçtikçe çay saatleri ve kahvehaneler ile değişim içerisine giriyordu. İthalatın bir kısmı pazarda satılırken; İngilizler’in hayatına terzilik uğraşı girdi. Terziliğin imparatorlukta yayılmasıyla beraber eskiden beri süregelen, bireylerin mevkilerine göre giyinme kuralı tarihe gömüldü.
Siyasi Ortamda Dengeler
İngiltere ve Hollanda arasındaki arbede ticari unsurlara dayanıyordu fakat Fransa ile yaşanan çatışma, dünyaya kimin hakim olacağını kararlaştıracak kadar büyük bir boyuttaydı. 1337’de başlayan ve aralıklı şekilde 116 yıl süren bu çatışma, Yüzyıl Savaşları’nın geniş çaplı haliydi.
Britanya, Cebelitarık ve Port Mahon’u işgal etmiş ve Akdeniz giriş ve çıkışlarında söz sahibi olmuştu. Buna rağmen 1700 yılının başlarında Fransa, ekonomi ve nüfus açısından Britanya’dan daha güçlüydü ve Akdeniz’deki hakimiyetini sürdürmekteydi. Hollanda pazar peşinde koşarken Fransa toprak kazanma niyetindeydi. Fransa ile Britanya’nın egemenlik çatışmaları 1815 yılına kadar devam etti.

Dünya üzerinde değişen dengelere rağmen, Britanya İmparatorluğu Yedi Yıl Savaşları ile yeni sömürgeler elde etti. 1756 ve 1763 arasında gerçekleşen savaş, Britanya ya da Fransa’nın denizler üzerindeki hakimiyetini artırma odaklıydı. Nitekim savaş, imzalanan Paris Antlaşması ve Fransa’nın ağır mağlubiyeti ile son buldu.
Beyazların Hareketi
1600’den 1950’ye uzanan zaman diliminde Britanya’dan büyük çapta göçler gerçekleşti. İnsanlar her şeyi göze alarak tek yönlü bir yolculuğa çıktı ve çoğunun gayesi birbirinden farklıydı. Kimi dini baskılardan kaçarak daha özgür bir hayat kazanma peşindeyken; kimi ekonomik rahatlık elde etme peşindeydi. Güvenlik veya barınma gibi önemli konularda hiçbir güvencesi olmayan insanlar buna rağmen yeni bir hayat inşa etme yolunda fazlasıyla kararlıydılar. Beyazların bu hareketi Britanya İmparatorluğu’nun genişlemesi açısından büyük önem arz ediyordu. 1950 sonrasında tersine kolonileşme görüldü; artık göçler sadece Britanya Adası’ndan değil, başka bölgelerden imparatorluğa doğru da gerçekleşiyordu.

1600’lerin başında bir grup İrlanda’ya yerleşmek üzere yola çıktı. Dönemin Tudor kraliçeleri Mary ve Elizabeth, İrlanda’da sistematik kolonileşmeye razı olarak İrlanda Plantasyonu‘na vesile oldular. Koloni kurma fikri önce Munster’de ön görüldü. Girişimden iki yıl sonra, Shane O’Neill’in mallarının kaybıyla kraliçe, Ulster bölgesinde benzer bir yapı kurmaya karar verdi. Parlak şekilde planlanan tasarılara rağmen koloniciler, zorluklardan dolayı orada kalmaktan vazgeçip geri döndü.
Amerika Topraklarına Yolculuk
1578 Kraliçe Elizabeth döneminde İspanyol Floridası’nın kuzeyine yerleşme kararı alındı. Karardan dokuz sene sonra Roanoke Adası’nda ilk İngiliz kolonisi kuruldu. Tarım insanların hayatında önemli uğraş haline geldi. Kakao, patates, ananas gibi mahsüller ihraç edilirken; pirinç, muz, şekerkamışı gibi ürünler Amerika’ya ithal edildi. Bölgede canlı ve hareketli bir hayat varken Latin Amerika’nın yerli nüfusu; kızamık, çiçek ve sarı humma türevi hastalıklar yüzünden öldü. Bölge büyük bir işgücü eksikliğiyle karşılaştı ve bu durum göç talebini tetikledi.

Roanoke’deki ilk yerleşim karşılaşılan zorluklardan dolayı başarısız oldu ve insanlar bu bölgeden ayrıldı. Bu başarısız kolonileşmenin ardından 1606’da kurulan Virginia Kumpanyası ile ilk başarılı İngiliz kolonisi kuruldu. Başarılı bir denizci ve asker olan John Smith, bu girişimin Roanoke gibi başarısızlıkla sonuçlanmamasında önemli bir rol oynadı.
I. James’in, I. Elizabeth dönemindeki ılımlı Protestan düzenini koruyacağı anlaşıldı. Ardından Nottinghamshire’da kendilerini Pilgrimler olarak adlandıran grup, yeni dindar topluluk kurmak için ülkeyi terk etti ve ilk önce Hollanda’yı denediler. Burada fazla tutunamayınca Amerika istikametine doğru yelken açtılar.

9 Kasım 1620’de Smith tarafından New England olarak adlandırılan kıyıya ulaştılar. Gemideki çoğu Pilgrimli, din içerisinde yaşamak amacıyla yola çıkmıştı fakat içlerindeki küçük bir grubun arzusu daha rahat bir geçim sağlamaktı. Sahillerdeki balık bolluğu insanlar için oldukça cezbediciydi. Massachusetts sakinleri için balıkçılık önemli bir uğraş haline geldi ve zamanla kürkçülük ve çiftçilikle de bölgeyi canlı tutmaya yardımcı oldu.
Topraklar Üzerindeki Hak Mevzusu
Amerika’da göç ve ticaret akarken insanların hayatına topraklar üzerindeki hakların aitliği gibi yeni sorunlar nüfuz etmeye başladı. Bilindiği üzere göçler öncesinde de bu bölgede yaşayan yerli halk vardı. İlk başta her ne kadar ticaret ve evlilikler ile huzurlu yaşamaya çalıştılar fakat bu pek uzun sürmedi.

İngilizler, yerli kabilelere kendi kurallarına uydukları düzeyde saygı ve hoşgörü ile yaklaştı. Tersi bir durumda ise birlikte yaşama fikri hiç var olmamış gibiydi. Ayrıca İngiliz kolonileri, sahipsiz toprak önermeleriyle işgal ettikleri yerleri meşru kılmaya çalıştı.
Tarihte Köleliğin İlk İzleri
Köleliğin başlangıç tarihi bilinmese de oldukça eski dönemlere dayandığı bilinen gerçektir. Kölelik, dünyanın her bölgesinde uzun zamanlar boyunca faydalanılan bir olguydu. Genelde bu topluluğu, savaşla ele düşen esirler ve fetihle sahip olunan sömürgedeki insanlar oluştururdu. Zenginler, toprakları genişledikçe onlara daha fazla ihtiyaç duyuyordu. Çalışma alanları her zaman tarımla sınırlı değildi; madencilik, ticaret ve hayvancılık alanlarında da işgücü ihtiyacı vardı.

Kölelik, Roma İmparatorluğu dönemlerinde baş göstermeye başlamıştır. Dünya çapında yaygındı fakat Roma’da biraz daha farklı şekilde kullanılıyordu. Evlerde ve toplumun gerekli hizmetlerindeki ihtiyaçları da görüyorlardı. Roma İmparatorluğu büyük bir etkiye sahipti. Bu nedenle peşinden gelen imparatorluklar, ne gördülerse onu uygulamaya devam etti. İlk Çağ’da köleler kırbaçlanıyor, hatta bazen öldürülüyordu; insani anlamda hiç değerleri yoktu. Antik Çağ’daki düşünürlerin köleliği normal saymasının yanı sıra zamanın ilerlemesi de köleliği ortadan kaldırmadı. Biçimleri değişse de yeni toplumlarda da gerekli bir ihtiyaç olarak görüldü.
Hangi çağda olursa olsun evlenmek ve aile kurmak toplumlarda hep var olmuştur fakat köleler bunun dışındaydı. Kölelerin evlenmesi yasaktı; ancak evleneceklerse de evleneceği kişileri genellikle efendileri seçerdi. Çiftin sahip olduğu çocuk da köle olarak kabul edilirdi ve böylece sosyal konumları nesilden nesile aktarılırdı. Sınıf farklılığı insanların sadece sosyal hayatına değil beslenme şekillerine de yansıdı. Üst tabakadaki insanlar protein ağırlıklı beslenirken köleler arpa tarzı vitamin değeri düşük besinler tüketiyordu ve bu durum onların yaşam süresini kısaltıyordu.
Transatlantik Köle Ticareti
Roma İmparatorluğu’nun yıkılmasıyla birlikte feodal düzen baş gösterdi. Kölelik artık toprağa bağlı olmakta birlikte serflik adıyla devam ediyordu. Efendileri, yaşadıkları toprağın sahibi olan kişilerdi ve bu insanların bulundukları yeri bile izinsiz terk etmeleri yasaktı.

Aradan geçen yılların ardından kölelik yeni biçimiyle insanlıkta varlığını sürdürmeye devam etti. Kıtalar arası insanlar taşınarak kölelik, ticarete döküldü. Afrika’da bulunan kölelik iki açıdan ele alınabilir: Afrika içi köle ticareti ve Afrika dışı köle ticareti.
Transatlantik köle ticareti, klasik olanın dışında kölelere evlenme hakkı ya da doğan çocuğun kölelikten muaf olması gibi haklar tanıyordu fakat ele geçirilmiş ve Amerika’ya götürülmüş olanlar her türlü ayrıcalıklardan mahrum kalarak köle olmaya devam ediyordu. Bu ticaretin gelişiminde Portekizli denizcilerin büyük payı vardır. Getirisinin farkında olan Hollandalılar, Fransızlar ve İngilizler de kendi payına düşeni almak için köle ticaretine atıldı.

Köleliğin Masum Tohumları
Dini özgürlük ve iş insanların Britanya Adası’ndan Amerika’ya göç etmesindeki temel motivasyonlarıydı fakat yolculuğu gerçekleştirmek göründüğü kadar kolay değildi. Taşıma hizmeti bedeli olarak insanlardan dört yıllığına çalışmaları bekleniyordu. Masum gözüken bu anlaşma özgürlük için yola çıkan insanları fiilen köle yapıyordu. Virginia kıyılarına ayak basan insanların birçoğu kısa süre içinde sıtma gibi hastalıklar yüzünden ölüyordu.
Britanya İmparatorluğu’nda Kölelik
Kölelik, Britanya topraklarında değişken bir sürece sahiptir. Başlangıçta yasak olmasıyla birlikte halktan insanlar da bu tarz tekliflere tepkiliydi. Ancak geliri oldukça yüksek olan köle taşımacılığı yönetimi cezbetti ve ülkede köle ticareti yadırganmak yerine kibar meslek olarak görülmeye başlandı. Krallık, köle ticaretine 1663’de başladı. 1662-1807 bağlamında taşınan Afrikalılar, köle olarak Amerika’ya doğru yolculuk etti.

Bu taşımacılıktan önce buraya getirilen İngiliz kolonileri, çeşitli hastalıklardan vefat edince yeni işgücüne ihtiyaç duyulması bu ticareti tetikleyen unsurlardan biri oldu.
Kızgın demirle damgalandıktan sonra ayaklarına vurulan zincirle gemiye bindirilen köleler, kıyafetsiz yolculuk ederlerdi. Gemideki insanların açlıktan ölmemesine yetecek kadar erzak vardı ancak açlıktan ölmeyen insanlar sıtma gibi yaygın hastalıklardan dolayı karaya varmadan ölürlerdi. Kadın kölelere karşı cinsel yaklaşımlar yasaklanmış olsa da; yapılan araştırmalarda bu yasağa pek uyulmadığı görüldü.

Karaya ayak basan Afrikalı kölelerin durumu, önceki dönemdeki köle olarak çalıştırılan insanlardan çok daha kötüydü. Söz hakları olmayan köleler yargısız infaza maruz kalarak oradan oraya sürükleniyorlardı. İnsani muameleden uzak tutuluyorlar, beyaz sahiplerinin boyunduruğunda gözden ve elden çıkarılan eşyalar gibi yaşıyorlardı.
Köle olarak çalıştırılan insanların yaşamları, bulundukları koloniye göre değişiklik gösterirdi. Kimi barakada kimi ise kulübede yaşıyordu. Bazen farklı insanlar tarafından eğitilip satılan köleler bazen Avrupalılar tarafından bulundukları yerden direkt kaçırılıyorlardı. Şartlar hiçbir yerde farklılık göstermiyordu; günlerce koloniler tarafından ağır şartlar altında çalıştırılıyorlardı. Bu iş gücüyle birlikte, insanların ve üretilen malların Batı Afrika, Amerika, Avrupa arasındaki satış akışı yani ticaret üçgeni oluştu.
Kaynakça
- Ferguson, Niall, İmparatorluk Britanya’nın Modern Dünyayı Biçimlendirişi. İstanbul:Yapı Kredi Yayınları, 2022.
- Sander, Oral, Siyasi Tarih. Ankara: İmge Kitapevi, 1998.
- Worldhistory.org. Web. 24.02.2023 tarihinde erişildi.
- Dijitalhoca.com.tr. Web. 25.02.2023 tarihinde erişildi.
- “Orta Çağ’da ‘Kölelik’ Üzerine Bir Değerlendirme”. Dergipark.org.tr. Web. 01.03.2023 tarihinde erişildi.
- “Transatlantik Köle Ticaretine Dair Bir Analiz (Gorée ve Saint Louis
Köle Ticareti)”. Dergipark.org.tr. Web. 01.03.2023 tarihinde erişildi. - “III. ve VI. Yüzyıllar Arasında Avrupa’da Kölelik”. Openaccess.firat.edu.tr. Web. 01.03.2023 tarihinde erişildi.
- “Avrupa’da Serflik”. Tr.khanacademy.org. Web. 01.03.2023 tarihinde erişildi.
- “Sömürge Britanya Amerika’sında Afrikalı Köle Hayatı”. Worldhistory.org. Web. 01.03.2023 tarihinde erişildi.
- “Kölecilikte İngiltere’nin Rolü”. Bbc.co.uk. Web. 01.03.2023 tarihinde erişildi.
- “İnsan Ticareti ve Batının Unutmak İstediği Tarihi: Atlantik Köle Ticareti”. Caneryenidunya.medium.com. Web. 01.03.2023 tarihinde erişildi.