Bozkır: Taşranın Kazılmamış Mezarları

spot_img
Bir ölüyü toprağın altına gömmek mi, yoksa suyun berraklığına bırakmak mı? Ölmeden mezar olan evlerde yaşamaya dair umut kalmış mıdır?

Bozkır filmi suyun altından sesleniyor bize. Bir baba – oğul hikayesi diyor. Bir yok oluş anlatısı… Yok olmayı isteyiş… Ancak, yok olmak değil de sanki var olmak asıl mesele.

Bozkır; suyun hayat verişine değil, yok edişine tanık ediyor.

”Ben vardım, hayattaydım!” demek gibi biraz.

Zeki Demirkubuz başkanlığındaki 2019 Altın Portakal ödüllerinde eli kolu dolu dönen bir film Bozkır. Pek çok kişiyi aldığı ödüllerle de şaşırtmıştı. Neredeyse festivalin bütün ödüllerini toplayıp dönmüştü. Zeki Demirkubuz’un festivaldeki konuşmasını şöyle iliştirelim:

”10 film izledik. Bir bölümünü kendimize hiç yakın hissetmedik. Bazılarına saygı duyduk, bazılarını sevdik ama birine hayran olduk. Sinemanın devlet ve hükümet tarafından değişik yöntemlerle evcilleştirilip ehlileştirilmeye, muhalif olduğunu söyleyen bazı güruhlar tarafından ucuz eleştirinin, gündelik siyasetin nesnesi haline getirilmeye çalışıldığı, kısacası sanatın ve sinemanın tutanın elinde kaldığı şu günlerde bizlere yaşamın doğasını, geçmişi, geride bıraktıklarımızı, ölümü, mezarı hatırlatan, bir parça olsun kendimize gelmemizi sağlayan, zaman ruhunun izini süren, aşkın bir film izledik. Gözlerimiz yaşardı, boğazımız düğümlendi ve çok heyecanlandık. Öyle bir film ki, biraz daha sürse Çehov’un dediği gibi: ‘Neden yaşadığımızı anlayacaktık.’ ”

Filmin konusundan bahsedelim biraz. Kırsalda yapılan baraj çalışmaları köyün tahliye edilmesini gerektirmektedir. Herkesin gittiği köyde yalnız yaşayan Ahmet gitmek istemiyordur. Yeğenleri çözümü yıllardır küs olduğu oğlunu köye çağırmakta bulurlar. Harun’un babasını ikna etmesi gerekiyordur, fakat Harun’un babasıyla çözemediği içselleşmiş farklı sorunları vardır. Ahmet evinin önüne gömdüğü karısı ve doğrularıyla yeni bir hayat kurmayı reddediyordur. Harun da annesinin ölümünden babasını sorumlu tutuyordur. Ancak köy sular altında kalacaktır ve Harun annesinin mezarının sular altında kalmasını istemiyordur.

Belki de bu Harun için annesini ikinci kez kaybetmek demektir. Peki, zaten ölmüş biri sular altında kaldığında bir kez daha ölmüş sayılır mı? Yaşarken kendisini ölüme mahkum etmiş bir münzevinin ölmek için sular altında kalmayı beklemesi gerekir mi?

Festival filmleri herkese hitap etmiyor denilir, ancak ana akımın da hitap etmediği tersi bir festival filmleri seven kitle mevcut. Dolayısıyla kim neyi çok sever, hangi film en iyidir, en entelektüeldir tartışmalarını bir kenara bırakalım ve filmlere bu şekilde bakalım. Sevmeyeceğimizi düşünsek bile bir şans vererek…

Bozkır, kırsalı anlatıyor. Nuri Bilge Ceylan filmlerinden de fazlasıyla aşina olduğumuz taşra gerçeğiyle yüzleştiren bir film.

Ne diyor Tolstoy: ”Tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar. Ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir.”

Taşranın içinden çıkıp, yaşadığı şehir hayatıyla kırsala yabancılaşan bir oğulla; kırsaldan hiç çıkamamış, kırsaldan çıkmak bir tarafa, orada kalmak uğruna sular altında kalmayı kabullenen bir babanın hikayesini deneyimliyoruz. Birbirine küs olan bu baba ve oğlun, asıl küslüklerinin birbirlerine değil de yaşam şekillerine olduğunu anlamak çok zor değil. Birbiriyle zıt, ama kesişmek zorunda kalan yaşamlarda anlaşmazlık çıkması güçlü bir ihtimaldir ve bazı kararlar hayatta kalmaktan bile daha önemlidir.

Başrollerini Mücahit Koçak, Hakan Emre Ünal, Ozan Dağara, Elif Aydın ve yönetmenin kendi babası olan Ahmet Özel canlandırırken, yönetmen koltuğunda Ali Özel‘i görüyoruz. Aynı zamanda senaryosunu da kendisi yazmıştır. Kendi babasını rolde izlediğimiz için, hikayenin gerçekliğini sorgulamak da mümkün tabii. Ama böyle bir şey yapıldı diye bir otobiyografiyle karşı karşıya olduğumuzu da düşünmek biraz sığ kaçabilir.

Sonuç olarak çağın bütün gelişmişliğine rağmen ülkemizde bir taşra gerçeği mevcut ve biz öze dönüş kapsamında bu filmleri izleyerek taşrayı yok saymak yerine, taşrayı kabullenmeyi öğreniyoruz. Filmler de bazen anlayamasak bile, saygı duymayı öğreten nesneler olarak bizi farklı hayatların varlığından haberdar ediyor.

Şehrin kalabalığından uzak, sular altında kalmayı bekleyen diyarlarda bazı adamlar yaşar. Sular gelir ve o adamlar hala oradadır. Suların o adamları öldürmeye yetecek gücü yoktur. Zaten ölmüşlerdir.

Klasik sinemadan uzaklaşmak isteyip, içimizden bir yabancıya merhaba demek için Bozkır‘ı izleyebilirsiniz. MUBI’de…

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Frankenstein Canavarının 90 yıllık Evrimi: Sinemada 8 Farklı Görünüm

1931'deki hantal Karloff'tan 2025'in duygusal Jacob Elordi'sine... Frankenstein canavarının sinema tarihinde Gotik edebiyat mirasını nasıl dönüştürdüğünü keşfedin.

Müzik Festivallerinin Peşinde Avrupa Turu

Avrupa'nın önde gelen müzik festivalleri ile yaz boyunca geziyoruz.

S.D.B.D.A. Veyahut Yan Yana Film İncelemesi: Birlikteliğin Birleştirici Gücü

Feyyaz Yiğit ve Haluk Bilginer’in başrolde olduğu Yan Yana, farklı dünyalardan gelen iki adamın mizah ve içtenlikle kurduğu dönüştürücü bağı etkileyici biçimde anlatıyor.

Boyarken Düşünmek: Sanatla Zihinsel Arınma

Modern çağın zihinsel gürültüsünü durdurmanın yollarından biri boyamaktır. Sanatla akışa girmek, kaygıyı azaltıp, derinlemesine odaklanma ile aracılığıyla zihinsel arınmayı mümkün kılar.

Dire Straits – Brothers In Arms: Bir Savaş Eleştirisi

Klavye ve gitarın ikonik ismi Dire Straits'in Brothers In Arms ile sunduğu savaş karşıtı bakış açısını inceledik!

Haunted Hotel Dizi Analizi: Ölüm ve Yaşam Arasında Alaycı Bir İşletme

Korku ile komedi türlerini harmanlayan Matt Roller, izleyicilere yepyeni bir fantastik evren sunuyor.

Frankenstein Filmine Referans Olan Tablolar

Frankenstein filmi yalnızca konusuyla değil, sanatsal yanıyla da bizlere çok şey anlatıyor.

TikTok’un Kütüphanesi: BookTok’ta Popüler Olan 10 Kitap

BookTok, kullanıcıların kısa videolarla paylaştığı bir dijital kitap topluluğu haline gelmiş ve bir kitabın popülerliğini hızla arttıran bir platform olmuştur.

Kayayı Delen İncir Aslında Ne Anlatıyor?

Kayayı Delen İncir, Turgut Uyar’ın 1982 yılında, ilk kez Karacan Yayınları tarafından yayımlanan ve aynı yıl Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan şiir kitabıdır.

Julianus: Son Pagan Bizans İmparatoru

Roma'nın dinden dönen imparatoru Julianus’un Paganizmi canlandırma çabaları, askeri zaferleri ve tartışmalı politikalarıyla bıraktığı mirasın izini süren bir portre.