Hem dünyada hem de Türkiye’de alınan boykot gibi toplumsal kararların sınırlı katılımla karşılanması, tüketicileri umutsuzluğa sürükleyebiliyor. Özellikle bu konuda hayal kırıklıklarını sıklıkla dile getiren bireylerin varlığı, öğrenilmiş çaresizlik sendromunun yaygınlaşmasına yol açabiliyor. Resmi açıklamaların yetersizliği de bu durumu daha karmaşık hale getirerek insanları manipülasyona açık bir hale getirebiliyor.
Görevden uzaklaştırma ve tutuklu yargılamaların ardından, 2 Nisan 2025 tarihinde başlatılan boykot kararının geniş çevrelerde karşılık bulması bu umutsuzluğun tersine çevrilebileceğini gösteriyor. Bu gelişmeler, toplumsal dayanışmanın hâlâ güçlü bir araç olduğunu hatırlatıyor.
Boykot Çağrıları Karşılık Buluyor mu?

Boykot, tüketicilerin belirli ürünleri, hizmetleri veya şirketleri satın almayı reddederek gerçekleştirdiği, güçlü bir toplumsal protesto biçimidir. Tüketicilerin, boykot çağrısı söz konusu olduğunda ürün satın alırken ürünlerin menşeine bakıp bakmadıkları veya satın alma kararını değiştirip değiştirmedikleri merak konusudur. Bu konuda yapılan bir araştırmada, boykot kararının ardından katılımcıların yüzde 65’inin boykot çağrısı yapılan ülkelere ait markaları almaya devam ettiklerini ortaya çıkmıştır. Katılımcıların yüzde 35’i ise boykot çağrısı söz konusu ise ürünlerin menşeine baktıklarını ve satın alacakları ürünler boykot edilen ürünler arasındaysa satın alma kararını değiştirdiklerini ifade etmişlerdir (Açıkgöz, Ayhan ve Kurtuluş, 2021).
Boykotların etki gücü; katılımcı yoğunluğu, medyanın ilgisi ve boykot edilen kurumun tepkisine göre değişiklik gösterebilmektedir. Dünya genelinde ve Türkiye’de boykot edilen kurum veya şirkete önemli bir ekonomik baskı yaratmaktadır. Bazı şirketlerin bu ekonomik baskı ile tutumlarını gözden geçirmeye veya değiştirmeye yöneldikleri olmuştur. Bir şirketin etik dışı bir davranışı kamuoyunda geniş yankı bulduğunda tüketicilerin bu şirketin ürünlerini boykot etme olasılığı artmaktadır. Bu durum, şirketin kısa vadede satış kaybı yaşamasına ve uzun vadede marka imajının zarar görmesine neden olabilir. Özellikle sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla boykot çağrıları daha hızlı ve geniş kitlelere ulaşabilmekte, bu da ekonomik etkilerini artırmaktadır.
Boykotlar ve Tüketici Gücü

Boykotların ekonomik yansımaları sadece boykot edilen şirketle sınırlı kalmaz. Boykota katılan tüketicilerin harcama alışkanlıklarında da değişiklikler gözlemlenebilir. Tüketiciler, boykot ettikleri ürün veya hizmetlere alternatifler arayabilir, bu da rakip şirketlerin veya etik değerlere daha duyarlı markaların ekonomik olarak fayda sağlamasına yol açabilir.
Gezi Parkı Olayları ve Soma Maden Faciası‘nın ardından belli firmaların ürünlerinin yerine alternatif ürünlerin kullanılmasının şirket kârlarını düşürdüğü ancak açıklanan kesin veriler olmadığı için net bir bilgi sahibi olmanın zor olduğu kaydedilmektedir. Benzer bir örnek 2005 yılında bir internet sitesinde çıkan ve Danone içeriğindeki bir maddenin çocuklarda zekâ geriliğine neden olduğu iddiası üzerine gerçekleştirilen boykottur. Bu boykot sonucu, ilgili ürünün kategori satışlarında %26’lara varan bir gerileme olduğu belirtilmiştir. Bu durumun süt alımlarında da yaklaşık 15 milyon litre daralmaya neden olduğu açıklanmıştır.
Manipülatörler Ne Söylüyor?

Tüketici kararlarında rasyonel olunup olunmaması tartışılan bir konudur. Ancak günümüzde bu yaklaşımın değiştiğine dair oldukça fazla veri bulunuyor. Tüketicinin satın alma kararlarında, bireysel tercihleri ve duygu durumlarının etkili olduğu ifade ediliyor. Manipülasyonlar açısından bakıldığında tüketim kültürünün psikolojik etkilerini değerlendirmeye almakta yarar var.
Mevcut durumda boykotun, yerli ve milli firmalara yönelik olduğu öne sürülüyor. Ancak bu boykotun yerli ve milli olma üzerinden şekillenen bir dinamiği bulunmuyor. Daha çok iktidarı ve onun politikalarını destekleyen şirketlere karşı bir tepki olarak ortaya çıkıyor. Bu boykot, kitlelerin tüketiminden gelen gücün kullanılması noktasında birçok şirket ve organizatörü etkiledi. Kendilerini boykot eden müşteri kitlesini “vatan haini” ilan eden firma sahipleri bu konuda zarara uğradıktan sonra geri adım atmak durumunda kaldılar.
Boykotun Kapsamı ve Süresi

Türkiye’de mevcut enflasyonist ortamda, enflasyon oranlarının düşürülmesine yönelik atılan ekonomik adımların da etkisinin sınırlı kaldığını görüyoruz. Bundan en çok etkilenen ise yine emek gücü oluyor. Çalışanlara sabretmeleri, enflasyondaki düşüşün ardından satın alma güçlerinin artacağı yönünde mesajlar veriliyor. Diğer yandan şirketler açısından da durum farklı değil. Mevcut durumda döviz kurundaki artış ve dış borç baskısı da giderek yoğunlaşmış durumda. Son dönem yaşanan olaylardan sonra 800 milyar liranın üzerinde artan bir dış borç baskısı söz konusu. Döviz üzerindeki baskının önüne geçmek için 30 milyar dolara yakın rezerv tüketildi. Bunlar nedeniyle sermaye ve kamu kesiminin kemer sıkması bekleniyor. Kamu kesiminin kemer sıkması, vergiler ve zam beklentilerini beraberinde getiriyor.
Bazı boykotlar belirli ürünleri hedeflerken bazıları tüm ürünleri kapsayabilir. Dolayısıyla belli firmaların ürünlerine uygulanan boykotun kapsamı da ülke genelinde temel ihtiyaç ürünleri gibi herkes tarafından kullanılması zorunlu olan ürünleri kapsamadığından ülke ekonomisi üzerinde de önemli etkilere neden olmaz. Benzer şekilde boykotun ne kadar sürdüğü de ekonomik etkisi üzerinde belirleyicidir.
Boykot Etkili Oldu mu?

Boykot ile ilgili Anadolu Ajansı tarafından yayımlanan bir haberde, günlük harcama miktarının 1 Nisan’da 14 milyar iken 2 Nisan’da 28 milyar lira olması bilgisi dikkat çekti. Kredi kartı harcama verilerinin günlük olarak yayımlanması söz konusu değil. Yayımlanan habere göre; mevcut durumda 42-45 milyar TL civarında olan günlük harcama ortalamalarının, bir günde yarı yarıya düştüğü anlamı da çıkabilir. Ancak bu veriler günlük olarak paylaşılmadığından kafa karışıklığı yaratabiliyor.
Marka Seçimi, Etik Tüketim ve Boykotlar

Tüketicilerin harcama davranışlarına dair araştırmalar; satın alma kararlarında, çevresel değer algılarının, etik değer algılarının ve politik etkililik değerlendirmelerinin etkili olduğunu ortaya koyuyor. Küreselleşmenin tüketim alışkanlıkları üzerinde büyük etkileri bulunuyor. Tüketim, sadece ihtiyacı karşılama anlamına gelmeyip; kendini ifade etme, benlik oluşturma, imaj için aracı olma, mesaj iletme gibi anlamları da içeriyor (İslamoğlu ve Altunışık, 2013).
Tüketiciler bir ürünün kendileri için sahip olduğu derin anlam, benzer diğer ürünler arasından kendilerine yakın gördükleri ve onlar için anlamlı imaja veya kişiliğe sahip pazar sunumlarını tercih ediyorlar (Solomon, 2004).
Tüketiciler yine etik, çevresel ve politik değerlere önem veren ve bu değerlere göre yapmış oldukları satın alma tercihleriyle işletmeleri ödüllendirmekte veya cezalandırmaktadır. Dolayısıyla tüketiciler artık tüketimin pazardaki toplumsal sorunların çözümü için demokratik bir araç olduğunun farkındadırlar. Nitekim tüketicilerin sahip oldukları demokratik ve ekonomik gücün pazarda değişime neden olabilecek bir direnme aracı olarak kullanabilecekleri defalarca görülmüştür (Odabaşı, 2008).
Tüketim Tercihi Bir Oy Pusulası mı?

Tüketici, tıpkı siyasi partilere ve liderlere oy verir gibi kişisel düşünceleri ve politik ideolojileri ile örtüşen markaları satın alarak o işletmelere destek vermekte ayrıca onları üretime de teşvik edebilmektedirler. (Kelley, 1899). Bu durumun tersi de gerçekleşebilmektedir. Belli firmaların ürünlerini satın almayan tüketiciler pazarda görmek istemedikleri ürün veya işletmelere “hayır” oylarını da kullanabilmektedirler (Brinkman, 2004).
Söz konusu boykotların siyasi ve sosyal eşitlik tehdidi olan, demokratik olmayan ideolojilerin ayakta kalabilmesine neden olmamasına dikkat etmekte yarar var. Zira böyle durumlarda boykotun barışçıl olmaktan çıktığı örnekler de mevcut. Sonuç olarak bu boykotların ne ilk ne de son olacağını ancak haksızlığa veya etik dışı davranışlara tepki göstermek ve değişim yaratmak için dayanışma halinde olmanın hayati önemde olduğunu ifade etmek mümkün.
Kaynakça
Açıkgöz, F.Y., Ayhan A. ve Kurtuluş G. “Türkiye’nin Karşılaştığı Diplomatik Krizler Sonucunda Yapılan Boykot Çağrılarının Toplumdaki Yansımaları.” ESAM Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Dergisi, cilt 2, sayı 2, 2021, ss. 285-309.
Balıkçıoğlu, B., Akın K. ve Alper Ö. “Şiddet İçermeyen Bir Eylem Olarak Dolaylı Tüketici Boykotlarının Oluşum Süreci ve Türkiye İçin Değerlendirme.” Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara Üniversitesi
Brinkman J. (2004). Looking at consumer behavior in a moral perspective. Journal of Business Ethics 51(2): 129–141.
İslamoğlu, A.H. ve R. Altunışık (2013). Tüketici Davranışları. 4. Baskı. İstanbul: Beta.
Kelley, F. (1899). Aims and Principles of the Consumers’ League. The American Journal of Sociology 5:289–304.
Odabaşı, Y. (2008). Siyasallaşan Tüketiciliğin Demokratik Denetim Gücü. Türkiye’de Siyasetin Dinamikleri Sempozyumu, Bolu: Abant İzzet Baysal Üniversitesi, 4-5 Nisan.
Solomon, M. (2004). Consumer Behavior. 6th ed., PrenticeHall, Upper Saddle River, NJ.


