2022 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi yazar Annie Ernaux, 1 Eylül 1940’ta, Lillebonne’da, işçi sınıfına mensup bir ailede doğdu; çocukluğunu Yvetot, Normandiya’da geçirdi. Mazbut bir sosyal çevrede büyüyüp edebiyat eğitimi gören yazar, uzun yıllar edebiyat öğretmenliği yaptı. Sınıf atlama, evlilik, kadın özgürlüğü, cinsellik, kürtaj, hastalık, yaşlılık ve ölüm gibi meseleleri kendi deneyimleri üzerinden aktarırken, arka planda daima toplumsal yaşam ve onu oluşturan kültürel, siyasî, tarihî olaylara yer vererek, “toplumsal bellek” yazını olarak nitelenebilecek eserlere imza attı.

Boş Dolaplara Sığdırılamayan İki Farklı Dünya

Kitap, Denise Lesur’ün sarsıcı betimlemeleriyle anlattığı kürtaj deneyimiyle başlar. Bu başlangıç kürtajın detaylı anlatımı açısından değil, Denise’i sürüklediği içsel çatışmalar ve kendisi olabilme savaşını gün yüzüne çıkarması dolayısıyla sarsıcıdır. “Kim miyim ben? Önce bakkal Lesur’ün kızı, sonra her daim sınıf birincisi. Ve pazar günleri beyaz soket çorap giyen bön kız, burslu öğrenci.” diye tanıtıyor kendini kitabın en başında Denise. Bu cümleyle birlikte biz okurları tüm yaşantısına ve iç dünyasına dahil etmeye başlıyor.
Lesur ailesi, işçi sınıfına mensup, evlerinin bir bölümünü kafe olarak kullanıp şarap satarken, diğer bir bölümünü ise bakkal olarak kullanıp bir kafe-bakkal dükkanı yaratmışlardır. Lesur ailesinin tek çocuğu olarak Denise, evin içerisinde kafe-bakkal olmasından önceleri çok memnundur. Kendini burada adeta bir kraliçe gibi hissetmektedir. Kendisi gibi işçi sınıfına mensup arkadaşlarına kıyasla ailesinin bir dükkanı olmasının avantajının, diğerleri üzerindeki üstünlüğünün farkında olan Denise, on dört yaşına gelinceye dek kafe-bakkal dükkanından oldukça memnundur. Fakat ergenliği ve ortaokula geçişiyle birlikte bu kafe-bakkal artık Denise Lesur için içinden çıkılması gereken bir yer haline gelir.
Denise’in kafe-bakkal betimlemelerinde hep bir tiksinti ve bu tiksintiyle birlikte ailesine duyduğu nefretin söylemleriyle karşılaşıyoruz. Kitabın bazı noktalarında aslında bu nefret betimlemelerinin sahici olmadığını ve sadece yabancılaşmanın bir sonucu olduğunu gözlemliyoruz. Çünkü Denise’in asıl nefret ettiği şey imkansızlıkları, içinde yaşadığı toplumun bayağılıkları ve bastırılmış duygularıdır. Aslında sadece çevresine değil kendine de bir yabancılaşma hikayesini okuyoruz Denise’le birlikte. “…çirkin Denise Lesur, öğretmen tarafından, öğrenciler tarafından ismiyle bile lekelenen Denise Lesur. Denise Lesur tahtaya, Denise Kusur!”
“Nefret ettiğim benim.”
Bu yabancılaşma sürecinin en büyük kırılma noktası ailesinin Denise’i bir özel okula yazdırmasıdır. Denise’in gözlemlerine göre bu okuldaki yaşıtları, öğretmenleri ya da veliler Denise’in yaşadığı çevreye ya da ailesine benzememektedir. Gözlemlerin de ötesinde öğretmen ve sınıf arkadaşlarının söylemleri de Denise’i Clopart sokağındaki kafe-bakkaldan ve ailesinden uzaklaştırmaktadır. “Ahır mu burası? Sınıfa böyle girilmez! Geç kaldığımızda, ortamdaki en yetkili kişiden özür dileriz!… Bizim evde kimse bana böyle bir şey söylemedi. Canın ne zaman isterse o zaman girersin içeri, kafeye hiçbir zaman geç kalınmaz. Demek, bizim evimiz ahırmış.”
Sadece kafe-bakkal değil, bu kafe bakkalın içerisindeki herkes ve her şey de Denise için artık kendi dünyasına ait değildir. “On dört yaşındaydım ve dünya artık bana ait değildi.” Ne özel okuldaki burjuva sınıfına ait ne de kafe-bakkal müşterilerinin ve ailesinin içinde yer aldığı işçi sınıfına. Peki Denise hangi sınıfa, hangi dünyaya ait? İşte kitap boyunca hem Denise’in düşüncelerinde hem de yaşantısında onunla birlikte bu sorunun cevabını arıyoruz.
Boş Dolaplar, bir genç kızın özel okul ve kafe-bakkal arasında gidip gelen yaşantısında kendi dünyasını çizmeye çalışma hikayesi. Roman boyunca Denise Lesur karakteri üzerinden kadınların erkek egemen toplumda standartlara uyma ve uydurma çabasına apaçık şahit oluyoruz. Tüm bu standartlara inat kendini hiçbir yere sığdıramayan, kimseye boyun eğmek istemeyen Denise Lesur’ü, iç savaşları ve inatlaşmalarıyla her şeye rağmen hayat akışında kalmaya devam eden genç bir kadın olarak okuyoruz. Bu akışta çoğu zaman yalpalasa da kendi isteklerinden kendine ait sahte dünyasını gerçeğe dönüştürme inancıyla Denise, aslında bizlere kendi yürüdüğümüz yolu ve içinde bulunduğumuz toplumu da sorgulatıyor. Denise Lesur’ün bu kadar filtresiz bir karakter olarak karşımıza çıkması da biz okurları çoğu zaman Denise gibi düşünebilmeye, kendimizi, isteklerimizi ve hayallerimizi farklı dünyalara ve belki de farklı dolaplara sığdırabilme inancına itiyor.
KAYNAKÇA:
Ernaux, Annie. Boş Dolaplar. İstanbul:Can Yayınları, 2023
Yazarın anlatımı kolaylık açısından ve sadelik yönünden oldukça hoştu.
Başarıların devamını diliyorum
Eslem Beyza Akuç’u yakından tanıma fırsatım olmuştu. Ve bu konuda kendimi şanslı hissediyorum. Kesinlikle çok daha güzel yerlere gelecek birisi. Bu yazısına da bayıldımm. Yenileri için sabırsızlanıyoruzz🩵