Blur Albüm İncelemesi : Blur’un Değişen Sesi

Editör:
Gizem Yürük

Blur’un beşinci albümü olarak 1997’de yayınlanan ve grup ile aynı adı taşıyan albüm, çıktığı andan itibaren müzik camiasında oldukça ses getiren bir albüm oldu. Önceki albümlerinin sahip olduğu britpop sesinden sıyrılarak daha indie rock tarzında karşımıza çıkan albüm, Pavement gibi gruplardan da ilham alıyor. Blur’un başarısı yalnızca ana vatanları Birleşik Krallık ile kalmayıp diğer pek çok ülkeyi etkisi altına aldı. Sadece çıktıkları dönemde değil, günümüzde de çoğu dinleyici tarafından sevilen “Blur” albümünü bu yazıda sizin için inceledik.

Blur Kimdir?

1988 yılında, İngiltere’de, başta J.D. Salinger‘ın eserinin adından ilham alarak Seymour adını kullanarak kurulan grup; adını daha sonradan onları tanıyacağımız şekliyle Blur olarak değiştirdi. Müzik camiasına başarısız bir giriş yapsalar da 90’larda Girls & Boys gibi britpop türünde şarkılar çıkarmalarıyla oldukça meşhur oldular. Rakip grupları olan Oasis ile girdikleri müzik listesi mücadelesinde galip geldikten sonra britpop tarzını geride bırakıp daha alternatif seslere yönelen Blur, bu türde de oldukça başarılı oldular ve Beetlebum adlı parçalarıyla Birleşik Krallık’ta ikinci kez 1 numaraya yerleştiler. Grup, aralarında yaşadıkları gerginliklerden dolayı 2003’te bir süre müziğe ara verdiler, grubun solisti Damon Albarn müziğe solo projesi olan Gorillaz ile devam etti. Blur, 2008’de tekrardan bir araya gelerek tura çıktılar ve daha sonra albüm yayınladılar.

1- Beetlebum

Albümün çıkış teklisi olarak yayınlanan Beetlebum, albüme ikonik bir açılış sağlıyor. Grubun solisti Damon Albarn’ın bağımlılıkla deneyimini anlatıyor ve Albarn şarkı için “Karışık bir duyguyu ifade ediyor” diyor. Albümün en çok dinlenen parçalarından biri olarak karşımıza çıkan şarkı yağmurlu bir gün misali uykulu ve nostaljik havasıyla öne çıkıyor. Blur’un ikinci kez listelerin en başında olmasını sağlayan bu parçanın dinleyenleri duygulandıracağı kesin.

“And when she lets me slip away
(Elinden kayıp gitmeme izin verdiğinde)
She turns me on and all my violence gone
(Beni tahrik ediyor ve bütün şiddetim kayboluyor)
Nothing is wrong
(Hiçbir sorun yok)
I just slip away and I am gone”
(Sadece kaybolup gidiyorum)

2- Song 2

Blur’un en sevilen parçalarından biri olan Song 2, grunge müziğe eleştirel bir parça olarak ortaya çıkmıştır. Adı, albümün ikinci parçası olarak yayınlanacağından başta öylesine yer doldurmak amacıyla koyulsa da daha sonrasında grup çok alıştığı için adı değiştirilmeden yayınlanmıştır. Hareketli gitar müziği, nakaratındaki unutulmaz “woo-hoo” haykışırı ve gürültülü melodisiyle dinlemesi oldukça zevkli bir parça olarak albümde yerini alıyor.

“(Woo-hoo) When I feel heavy metal
(Woo-hoo) (Heavy metal hissettiğimde)
(Woo-hoo) And I’m pins and needles
(Woo-hoo) (Ve karıncalandığımda)
(Woo-hoo) Well, I lie and I’m easy
(Woo-hoo) (İşte, yalan söylüyorum ve kolayım)
All of the time, but I’m never sure why I need you
(Her zaman, ama niye sana ihtiyacım var asla emin olamıyorum)
Pleased to meet you”
(Tanıştığıma memnun oldum)

3- Country Sad Ballad Man

Solist Damon Albarn‘ın değişken ses tonlarıyla söylediği şarkı, albümün üçüncü parçası olarak karşımıza çıkıyor. Country ballad’larına bir parodi olarak yazılan şarkı sıra dışı gitar akorlarıyla ilgi çekici bir parça sunuyor dinleyicilerine. Değişik ses efektleriyle de harmanladıkları şarkı albümün iyi parçalarından biri olarak albümde yerini alıyor.

“I had my chances, they had me
(Şanslara sahiptim, onlar da bana sahipti)
Now I stay up nights, watch TV
(Şimdi geceleri uyanık kalıyorum, televizyon izliyorum)
I’m country sad
(Kırsal üzgünüyüm)
I’m a ballad man”
(Ballad adamıyım) 

4- M.O.R.

David Bowie ve Brian Eno‘nun şarkılarından ilham alınarak ortaya çıkan M.O.R., albümün sonuncu teklisi olarak yayınlandı. Arada derede, sendeleyen bir ilişkiyi anlatan sözlere sahip şarkı Blur’un klasikleşmiş sesine sahip parçalardan biri.

Şarkının adı Middle of the Road‘un kısaltması anlamı ise “Yolun Ortası” ve genelde radyo dostu, akılda kalıcı ve aşırıya kaçan müzik stillerinden uzak duran şarkıları tanımlamak için kullanılan bir tanım. Şarkıda bahsi geçen ilişkiyi de M.O.R. şarkılarına benzeterek ilişkinin güvenilir ve rahat ama sıkıcı ve tekdüze oluşunu ifade ediyorlar. Şarkının sözleri ve kullanılan metaforlar Blur’un ne kadar yetenekli ve dahiyane söz yazarları olduklarını işaret ediyor.

“We stick together (We stick together)
Bir arada duruyoruz (Bir arada duruyoruz)
Gone middle of the road (Middle of the road)”
Yolun ortasına dönüştük (Yolun ortasına dönüştük )

5- On Your Own

Blur’un belirgin ve bilinen tarzından daha farklı bir parça olan On Your Own, grubun ortalama altı şarkılarından biri olarak albümde bulunuyor. Keşmekeş halinde sözleri ve müziğiyle, karnavala benzeyen bir şarkı ortaya çıksa da dinledikçe alışılan kendine has bir havası var.

“So take me home, don’t leave me alone
(Öyleyse beni eve götür, beni yalnız bırakma)
I’m not that good, but I’m not that bad”
(Çok iyi değilim, ama çok kötü de değilim)

6- Theme from Retro

Çoğunlukla enstrümantal olan şarkı, solist Damon Albarn’ın yankılanan sesiyle kurduğu birkaç muğlak cümleden ibaret. Şarkı tuhaf ama ilgi çekici bir melodiye sahip, benim de kişisel olarak albümdeki en sevdiğim parçalardan biri.

“From retro
(Retro’dan)
This is the theme”
(Bu tema)

7- You’re So Great

Grubun gitaristi Graham Coxon tarafından söylenen ilk şarkı olan You’re So Great, bir aşk şarkısı olarak karşımıza çıkıyor. Melodisi ve sözleriyle hüzünlü fakat romantik bir havaya sahip olan bu şarkı, albümde tatlı bir parça olarak yer alıyor.

“And I feel the light in the night and in the day
(Ve ışığı gecede ve gündüzde hissediyorum)
And I feel the light when the sky’s just mud and grey
(Ve gökyüzü çamurlu ve griyken ışığı hissediyorum)
And I feel the light when you tell me it’s okay
(Ve sen bana sorun yok dediğinde ışığı hissediyorum)
‘Cause you’re so great and I love you”
(Çünkü sen çok muhteşemsin ve seni seviyorum)

8- Death of a Party

Albümde yer alan ilginç şarkılardan biri Death of a Party. Albümün karanlık ve derin düşüncelere dalmaya iten temalara sahip şarkılarından biri.

Parça, AIDS gibi zührevi hastalıkların ne kadar kolay bulaşabildiğinin ve dikkatli olunmadığında tam anlamıyla Death of a Party dönüşebileceklerinin uyarısı yapılıyor. Death of a Party, bas ve elektro gitar melodileriyle öne çıkan bir parça. Şarkı, bir partinin ortasında yapayalnız olmanın hüznünü oldukça güzel bir biçimde yansıtıyor. Blur’un kesinlikle dinlemeye değer parçalarından biri.

“The death of the teenager
(Gencin ölümü)
Standing on his own
(Tek başına duruyor)
Why did he bother?
(Neden zahmet etti ki?)
Should have slept alone”
(Yalnız uyumalıydı)

9- Chinese Bombs

Efsanevi dövüş sanatları ustası, aktör ve filozof Bruce Lee‘ye övgü olarak yazılan bu enerji dolu şarkı sert enstrümantal sesiyle öne çıkıyor. Şarkının tamamı boyunca Bruce Lee’yi öven ve hayatından bahseden sözleri de oldukça eğlenceli. Albümde yer alan hareketli şarkılardan biri olan Chinese Bombs, kesinlikle şans verilmesi gereken parçalardan.

“Chinese bombs, millions jump
(Çin bombaları, milyonlar zıplıyor)
Chairman’s junk, USA
(Başkan’ın çerçöpü, ABD)
Won’t somebody, won’t somebody
(Kimse yapmayacak mı, kimse yapmayacak mı)
Sink the place?”
(Mekanı batırmayacak mı?)

10- I’m Just a Killer for Your Love

Blur’un deneysel işlerinden biri gibi duyulan şarkı, ilginç melodilere ve tuhaf sözlere sahip. Diğer şarkılarına kıyasla daha yarım yamalak duyulan parça, albümün daha özensiz parçalarından biri. Gorillaz‘ın müziğine benzemekle birlikte daha çok onun prototipi gibi. Ne tam olarak kötü, ne de iyi diyebileceğimiz bu parça dinledikçe kulağa daha çok hitap eden bir şarkı haline geliyor.

“I cut my hair off in the road
(Saçımı yolda kestim)
I take my coat off, dropped my load
(Ceketimi çıkardım, yükümü bıraktım)
I wipe my hands on the grass
(Ellerimi çimene sildim)
Because I know that nothing ever lasts”
(Çünkü biliyorum ki hiçbir şey sonsuza dek sürmez)

11- Look Inside America

Oldukça “İngiliz” (britpoptan dolayı) diye tanımlayabileceğimiz müziğe sahip Blur’un daha önceki albümlerinde eleştirdikleri Amerikan kültürünü ve müziğini (daha çok grunge) biraz daha kabullenici bir tavırla ele alıyorlar bu şarkıda. Albümün ilk parçası olan Beetlebum’ı andırsa da sakin ve akılda kalıcı müziğiyle yine de albümün güzel parçalarından biri olmayı başarıyor.

“Look inside America
(Amerika’nın içine bak)
She’s alright, she’s alright
(O iyi, o iyi)
Sitting out the distance
(Uzakta oturuyor)
But I’m not trying to make her mine
(Ama onu benim yapmaya çalışmıyorum)
Looking for America”
(Amerika’yı arıyorum)

12- Strange News from Another Star

Adını Alman yazar Hermann Hesse‘nin aynı adlı kısa öykü koleksiyonundan alan şarkı, gizemli ve soyut sözlere sahip. Yavaş başlayan melodisi sonlara doğru biraz daha kaotik bir hal alıyor.

David Bowie‘nin Space Oddity şarkısını andıran bu parça Blur’un hak ettiği ilgiyi yeterince görmeyen şarkılarından biri. Star Wars‘a da gönderme yapan (Death Star) bu parça kesinlikle bir şansı hak ediyor.

“They say it’s no game
(Bu oyun değil diyorlar)
There’s strange news from another star
(Farklı bir yıldızdan tuhaf haberler var)
I’m lost, I’m lost
(Ben kayboldum, kayboldum)
There’s strange news from another star”
(Farklı bir yıldızdan tuhaf haberler var)

13- Movin’ On

Britpop günlerini geride bırakan ve Pavement gibi gruplardan ilham aldıkları daha alternatif rock tarzı müzik yapmaya başlayan Blur’un fanlarına bir mesaj misali olan bu şarkı eski Blur’e de veda niteliğinde diyebiliriz.

Aynı zamanda grunge müzisyenlerini ve yalnızca görünüşte müzisyen oluşlarını da eleştiren bir kısma sahip olan Movin’ On, Blur’un albümdeki diğer şarkılarının yanında sönük kalsa da yine de dinlemesi keyifli parçalarından biri.

“‘Cause this is the music
(Çünkü bu müzik)
Movin’ on, we’re movin’ on
(Devam ediyoruz, biz devam ediyoruz)
Hey, this is the music
(Hey, bu müzik)
Movin’ on, we’re movin’ on”
(Devam ediyoruz, biz devam ediyoruz)

14- Essex Dogs

Monologlardan oluşan bu şarkı, Damon Albarn’ın yaşadığı Essex şehrini ve orada yaşayan insanların hayatlarını eleştirdiği bir parça. Boğucu bir temaya sahip olan bu şarkı oldukça sert eleştirilerle tasvir ediyor Essex şehrini.

Kasvetli melodileriyle dinleyenleri İngiltere sokaklarına taşıyan bu parça Blur’un ilginç işlerinden biri. Graham Coxon’un da gitarının büyüsünü konuşturduğu bu parça albümün dinlemesi zevkli parçalarından biri olarak karşımıza çıkıyor.

“In this town, cellular phones are hot with teens
(Bu kasabada, cep telefonları gençler arasında popüler)
In this town, we all go to terminal pubs
(Bu kasabada, hepimiz terminal publara gideriz)
It helps us sweat out those angry bits of life
(Hayatın kızgın parçalarını terleyip atmamıza yardımcı olur)
In this town, the English Army grind their teeth into glass”
(Bu kasabada, İngiliz Ordusu dişlerini bardaklarda gıcırdatırlar)

 

Blur’un kendi adını taşıyan bu albümü karanlık, gizemli ve derin temalara sahip şarkılarının yanı sıra eğlenceli, hareketli ve romantik şarkılara da sahip. Ses çeşitliliği, toplumsal durum, kültür, yaşam tarzları ve farklı müzik türleri gibi pek çok konuya getirdikleri eleştirel yorumlarla öne çıkan bu albüm kesinlikle dinlenmesi gereken albümlerden. Blur, hem müzik hem de söz yazarlığı alanında yeteneklerini konuşturarak fevkalade bir albüm sunuyor.


Kaynakça:

  • Genius. “Blur – Blur.” Web. Erişim Tarihi : 02.06.2025
  • Spotify. “Blur – Blur.” Web. Erişim Tarihi : 02.06.2025

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Hakkında Ne Biliyoruz: Meksika Devrimi

Meksika Devrimi; sömürgecilik mirası, eşitsizlik ve Díaz rejiminin baskıları sonucunda patladı; halkın toprak, özgürlük ve adalet talebiyle derin bir dönüşüm başlattı.

Ahmet Ümit Eserlerinde İstanbul

Ahmet Ümit eserlerini çoğunlukla İstanbul'da kurgulayan bir yazar olarak bu şehrin kültürel birikiminin oldukça farkındadır. Onun eserlerinde bu şehir olayların yaşandığı bir mekân olmanın çok ötesinde anlamlar taşır.

Söylenti Aylık Frekans

Yazın ilk ışıklarıyla birlikte sizi yepyeni seslerle buluşturacak Söylenti Frekansı haziran önerileriyle karşınızda!

Josip Broz Tito: Kristal Küreyi Havada Tutmak

Yugoslavya, Batı ve Doğu arasında bağımsız bir yolu temsil eden Tito’nun diplomatik dehasıyla yükseldi ama bu denge onun ölümüyle sürdürülemedi.

Sinemada Saudade: Geri Gelmeyecek Olana Özlem

O anlara, o kişiye ve bir zamanlar o anın içinde olan kendisine duyulan özlem. Eksiklik hissi.

Ödüllü Film Parazit: Büyüleyici Güney Kore Mimarisi ve Kültürüyle Sınıf Ayrımı Tanımı

Ödüllü film Parazit, sınıf ayrımı kavramını, Güney Kore’nin mimarisiyle en iyi şekilde yansıtıyor. Metaforları kültürel öğelerde ve mimari detaylarda saklıyor.

Gibi’nin Vedası: Final İzleyicileri Neden Bu Kadar Üzdü?

Gibi dizisi 6 sezonluk unutulmaz macerasına "Yapılanlar: Don Yılmaz'ın Seçimi" bölümüyle veda etti. Tadında biten dizinin ise yerini doldurmak zor olacak.

Margaret Qualley İle Tanışın: Kendinin Daha İyi Versiyonunu Oynayan Kadın

Oyunculuk yolculuğu, dans ve modellikten The Substance’daki performansına uzanan Margaret Qualley’i öne çıkan 4 rolüyle daha yakından tanıyalım

Sex and the City’de New York: Şehrin Beşinci Karaktere Dönüşümü

New York’un ışıkları, kaldırımları ve vitrinleriyle hikâyeye karıştığı Sex and the City evreninde, şehir sahneye beşinci bir karakter olarak çıkıyor.

Napolyon Bonapart’ın Mısır Seferi

Tarihin en sıradışı figürlerinden olan Napolyon Bonapart'ın Mısır Seferi, geleceğin Fransa imparatorunun tarih sahnesinde bıraktığı kalıcı izlerden biridir.

Editor Picks