Black Phone: Sinemada Siyah Renginin Sembolize Edilmesi

Emre Eren Alptekin
Emre Eren Alptekin
Konya'nın Seydişehir ilçesinde doğdum ve aslen Şanlıurfalıyım. Çocukluk hayatımı Seydişehir'de geçirdim. İlk, orta ve lise eğitimimi Seydişehir'de tamamladım. Ardından üniversite için İzmir'e taşındım ve Dokuz Eylül Üniversitesi Arkeoloji bölümünde lisans eğitimimi tamamladım. Ardından Konya, Selçuk Üniversitesi, Arkeoloji Anabilim Dalında yüksek lisansa başladım. Güncel olarak Phaselis Antik Kentinde arkeolog olarak çalışıyorum. Kitap okumaktan, yazmaktan ve sinema kültürüyle ilgilenmekten keyif alırım.
spot_img
Editör:
Emre Yenidere
spot_img

Her başlangıcın bir sonu vardır. İnsan, kafasında belli başlı planlar oluşturarak bu planları kademe kademe hayatın içine entegre eder. Önemli olan planların uygulanış tarzı değil, neden uygulandığıdır. Stephen King’in oğlu, Joe Hillstrom King’in (Joe Hill) aynı adlı romanından uyarlanmış Black Phone’un (Siyah Telefon) yönetmen koltuğunda Doctor Strange, Sinister, Deliver Us From Evil gibi filmlerin de yönetmenliğini yapmış olan, usta yönetmen Scott Derrickson oturuyor.

Geçtiğimiz haziran ayında vizyona giren, ABD yapımı korku/gerilim türündeki eser, 1 saat 40 dakikalık uzunluğu ile izleyicideki merak duygusunu uyanık tutmaya yönelik imgelerle olaylar arasında bir bütünlük kuruyor. Film içerisindeki duygu aktarımı da adeta kendi kendine şekil vermeye çalışan bir oyun hamuru gibi film içerisinde şekilleniyor.

Eserin oyuncu kadrosunu Ethan Hawke (The Grabber), Mason Thames (Finney), Madeleine McGraw (Gwen) ve Jeremy Davies (Terrence) oluşturuyor. Black Phone ekibi bu eser sayesinde geçtiğimiz sene Beyond Fest’te, bu sene ise Tribeca Film Festivali ve Guadalajara Uluslararası Film Festivalinde adaylık göstermiştir.

Gelelim filmin biraz doğaüstü, biraz da gizemli yapısına. Black Phone filmi konu olarak: Kademe kademe küçük çocukları kaçıran ve bunu yaparken de iz bırakmadan, titizlikle çalışan bir seri katilin psikolojik etmenler doğrultusunda işlediği bir dizi suçu kendine konu ediniyor. Katile ise halk arasında ‘The Grabber adı veriliyor.

Filmin tema olarak siyah üzerine yoğunlaşmış olması aslında rastgele gerçekleşmiş bir durum değil, filmin mottosunu temsilen yapılmış bir hamledir. Bunu biraz açmak gerekirse: Sinemada siyah rengi, bir olay örgüsündeki kötü karakterleri, onların dış görünüşlerini, olumsuz ve kötü olayları nitelemek adına bir sembol olarak kullanılır. Bu doğrultuda filmin adının Siyah Telefon olması, film içerisinde katilin kullandığı aracın ve balonların siyah renkte olması, bir çocuğun kaçırıldığını belirtmek için ekranın karararak siyaha dönmesi gibi işaretler, aslında alttan alta filmdeki olay örgüsünü izleyiciye fark ettirmeden bütün bir çatıda toplamış oluyor. Buna ek olarak film boyunca Grabber’ın (Ethan Hawke) yüzünü göremesek de katilin taktığı maskenin farklı sahnelerde değiştiğini görürüz. Üzgün, mutu, hoşnutsuz… Bu durum bize aslında katilin o anki duygu yoğunluğunu gösteriyor. Katilin yüzü görünmüyor fakat olaylara verdiği tepkiler bu teknikle betimleniyor.

Bunun dışında son kaçırılan çocuk Finney’nin (Mason Thames) kız kardeşi Gwen (Madeleine McGraw) çeşitli rüya fraksiyonları yaşar. Bu durumun ilginç olan kısmı ise rüyasında gördüğü olaylar ya gerçekten yaşanıyor ya da yaşanması muhtemel sayılıyor. Gwen’in annesi de buna benzer olaylardan ötürü zamanın birinde akıl sorunları yaşayıp intihar ediyor. Bu doğrultuda Finney, Gwen ve onların babaları Terrence (Jeremy Davies) beraber kalıyorlar. Babanın en ufak bir sese bile tahammülünün olmadığını bazı sahnelerde gözlemliyoruz. Bir sahnedeki detay ile de bu sorunun ölen eşinden kaynaklandığını anlıyoruz. Birkaç sahne sonrasında ise Gwen’in rüya konusu açıldığında Terrence’ın fevri tutumunu da gözlemliyoruz. Bu durumun sebebi aslında babanın her ne kadar gamsız gözüküyor olsa bile, eşinin ölümünden sonra çocuklarının da aynı duruma düşmemeleri gerektiğini düşündüğü için ve buna ek olarak yaşanan olayların ona sürekli ölen eşini hatırlatması, Terrence’ı ciddi manda rahatsız ediyor. Fakat Gwen gizli gizli de olsa ibadetini edip çeşitli rüyalar görmeye devam ediyor.

Gwen aslında bu filmin bel kemiği konumunda bir karakter. Çünkü kardeşinden daha önce kaçırılmış olan çocukları rüyalarında görebiliyor ve Grabber hakkında onlardan bir nevi görsel ipuçları alabiliyor. İpuçlarını ne kadar el üstünde tutabiliyor olduğuysa tartışılır.

Finney de muhtemelen diğer çocuklarla aynı şekilde kaçırılıyor. Grabber, kendi taktiğini her zaman doğru zamanda ve doğru yerde kullanmayı başarıyor. Bunca olayın siyah telefon başlığına toplanmasının nedenini sorgulayacak olursak da Finney’nin kapatıldığı ses geçirmez odada sadece bir tuvalet alanı ve duvara sabitlenmiş siyah bir telefon bulunduğunu görebiliyoruz. Telefon her çaldığında öldürülmüş olan çocuklardan biri Finney’i arıyor ve onun oradan kaçabilmesi için ona talimatlar veriyor. Fakat Grabber bu telefonun çaldığını kendi benliğine kabul ettiremiyor ve telefonu bozuk olarak nitelendiriyor. Nitekim Finney bu talimatların hepsini uyguluyor fakat bunlar bir işe yaramıyor. Olayın asıl yüzü ise filmin sonunda belli oluyor. Katil Grabber aslında kendi mezarını kendi seçip kaçırdığı çocuklara hazırlatıyor. Gerisi ise filmin finalinde çözüme kavuşuyor.

Son olarak filmin bitişine doğru ilk defa Grabber’ın maskesi düşüyor ve Grabber elleriyle yüzünü kapatıyor. Bu hareketle aslında yüzünü Finney’den saklamıyor. Kendini kabul edememenin gerçeği ile kendi kabusunun tutsağı oluyor ve telefonun sesini duyuyor. Tam o anda realitenin ipleri kopuyor ve Grabber’ın son duyduğu şeyler ‘’Finney’nin kolu çelik gibidir!’’ oluyor.

Söylenti Dergi ekibi olarak ‘’Black Phone’’ filmini sizler için analiz ettik. Yeni film analizlerimiz için Söylenti’yle kalın…

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Frankenstein Canavarının 90 yıllık Evrimi: Sinemada 8 Farklı Görünüm

1931'deki hantal Karloff'tan 2025'in duygusal Jacob Elordi'sine... Frankenstein canavarının sinema tarihinde Gotik edebiyat mirasını nasıl dönüştürdüğünü keşfedin.

Müzik Festivallerinin Peşinde Avrupa Turu

Avrupa'nın önde gelen müzik festivalleri ile yaz boyunca geziyoruz.

S.D.B.D.A. Veyahut Yan Yana Film İncelemesi: Birlikteliğin Birleştirici Gücü

Feyyaz Yiğit ve Haluk Bilginer’in başrolde olduğu Yan Yana, farklı dünyalardan gelen iki adamın mizah ve içtenlikle kurduğu dönüştürücü bağı etkileyici biçimde anlatıyor.

Boyarken Düşünmek: Sanatla Zihinsel Arınma

Modern çağın zihinsel gürültüsünü durdurmanın yollarından biri boyamaktır. Sanatla akışa girmek, kaygıyı azaltıp, derinlemesine odaklanma ile aracılığıyla zihinsel arınmayı mümkün kılar.

Dire Straits – Brothers In Arms: Bir Savaş Eleştirisi

Klavye ve gitarın ikonik ismi Dire Straits'in Brothers In Arms ile sunduğu savaş karşıtı bakış açısını inceledik!

Haunted Hotel Dizi Analizi: Ölüm ve Yaşam Arasında Alaycı Bir İşletme

Korku ile komedi türlerini harmanlayan Matt Roller, izleyicilere yepyeni bir fantastik evren sunuyor.

Frankenstein Filmine Referans Olan Tablolar

Frankenstein filmi yalnızca konusuyla değil, sanatsal yanıyla da bizlere çok şey anlatıyor.

TikTok’un Kütüphanesi: BookTok’ta Popüler Olan 10 Kitap

BookTok, kullanıcıların kısa videolarla paylaştığı bir dijital kitap topluluğu haline gelmiş ve bir kitabın popülerliğini hızla arttıran bir platform olmuştur.

Kayayı Delen İncir Aslında Ne Anlatıyor?

Kayayı Delen İncir, Turgut Uyar’ın 1982 yılında, ilk kez Karacan Yayınları tarafından yayımlanan ve aynı yıl Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan şiir kitabıdır.

Julianus: Son Pagan Bizans İmparatoru

Roma'nın dinden dönen imparatoru Julianus’un Paganizmi canlandırma çabaları, askeri zaferleri ve tartışmalı politikalarıyla bıraktığı mirasın izini süren bir portre.