Bizim Büyük Çaresizliğimiz 2004 yılında Barış Bıçakçı tarafından yazılmış bir romandır.
Okurken bizi Ankara’nın soğuk sokaklarına götüren ve iki kafadarın başından geçenleri anlatan bu ünlü romandan altını çizdiğimiz satırları sizler için derledik.
Görselimizi de aynı adlı film uyarlamasından aldık. Keyifli okumalar diliyoruz!
- Çetin, o gün masamdan kalkıp, kutsal kitabım diyebileceğim, sayfalarını meyve lekeleriyle doldurduğum bir kitap vermiştim Nihal’e. Ama keşke vermeseydim! Beni zayıf düşüren, algılarımı çarpıtan bir ilişki böylece başlamıştı. Benden okumak için kitap önermemi isteyenlerin kalbimi de istediklerini sanıyordum, hala öyle! (s. 31)
- Birine aşık olunca, ömrün boyunca onu aramışsın da sonunda onu bulmuşsun gibi, geçmişini tekrar kurgularsın. Basit tesadüfler aşkın ilahi gücünün işareti olur çıkar. (s. 46)
- … Bu bağlantıları benim kurduğumun farkındayım. Ama biliyor musun ki bu dünyada hiçbir zaman ortada, hazır bir bağlantı yoktur. Bağlantıları biz kurarız. (s. 65)
- Çünkü aşk eşitler arasında yaşanır. Eşit değilseler bir taraf diğerinin esiri olur, diğeri de ona esirim diye bakar. (s.87)
- … ortak geçmişimizin g’si büyük yazılır, eylemlerimizin kipi daima güzel geçmiş zamandır… (s. 95)
- Çaresizlik mi diyorsunuz? Bizim en büyük çaresizliğimiz, aklımızın hala başımızda olması. (s. 100)
- Yaptıklarımızı olumlayan yasalar buluyoruz; sanırım aklımız böyle işliyor: Buyurgan iç huzurumuzun boynu bükük kölesi olarak. (Çetin, burayı anlamadıysan lütfen üşenme, bir kere daha oku!) (s. 106)
- Yalnız aklıyla hareket eden bir insan gerçek bir insan değildir. Böyle bir insan hiç yaşamasın daha iyi! İnsan duygularıyla insandır. (s. 115)
- Birlikte geçirdiğimiz o güzel günlere ne olmuştu? Benim aklım hep o günlerdeydi. Ne olmuştu o günlere? Yaşanan şeyler ne olur Çetin, nerede durur? Hatırlamaya ve belleğe ilişkin eğretilemeler beni kesmiyor. Tozlu tavan arasına girmek, eski bir sandığı açmak, sararmış bir defterin sayfalarını çevirmek filan diyorum, beni kesmiyor. Geçmişimizle bağlantı kurmanın tek yolu hatırlamak mıdır? Başka bir eylem yok mu, olamaz mı? (s.133)
- Onunla karşılaşmamak için elimden geleni yapardım… Ama karşılaşırdık da! Çünkü ben karşılaşmak için de elimden geleni yapardım! (s. 134)
- Küçük bir çocukken birden bire, ilaçlarını plastik bir margarin kabında saklayan bir ihtiyar oluveriyorsun… Kendin için, çocukların için, ülken için güzel şeyler ümit ederken, seni biçimlendiren şeyin güzel bir gelecek hayali olduğunu düşünürken, birdenbire kaderinin, güne ayak uyduramamak, gençliğini, geçmişini özlemek ve hızla dönen dünya tarafından hep kenara savrulmak olduğunu görüyorsun. (s. 136)
- Siyasetin temeli olduğu söylenen “toplumsal tecrübe” diye bir şey yoktu. Yalnızca insanoğlunun daha az çaba yani daha az enerji harcamak, tasarruf etmek yönünde değişmez bir eğilimi vardı. Nesilden nesle bir tek bu eğilim aktarılıyordu. Toplumlar için de böyleydi bu. Osmanlı’dan başlayarak Batı’ya öykünmemiz bile bu yüzdendi. Batı’daki imparatorlukların astarı yüzünden pahalıya gelmeyen düzenli ordularına öykünmüştü Osmanlı. Daha az bedel ödeyerek daha kalıcı, daha işe yarar bir orduyu nasıl kurabilirim sorusunun yanıtı Batı’da olduğu için oraya yönelmişti. Batılılaşma diye büyüttüğümüz, yücelttiğimiz kökeninde bu vardı. Oysa Batı dünyası “tasarruf etmek” eğilimiyle birlikte “yaşamak” fikrinin de üzerine kurulmuştu. Yaşamamayı bir halt sanan biz mistik Doğulular Batı’nın asıl bu özelliğine öykünsek daha manidar olurdu. Bizi biz yapan bu “yaşamamak” fikri nedeniyle hiçbir şeyin peşinden gitmiyorduk, kahır çekiyorduk, ekşiyorduk, Eşrefleşiyorduk.
…
Oysa Batı’nın kavramları vardı, çünkü yaşayanların kavramları olurdu, yaşamayanların yasakları, suçları, günahları… Kavramlar bir bakıma özgürlüktü. (s. 138) - … yıldızlı bir gecede, gökyüzünün altında kendini acemi ve çaresiz hissedersen, bu, yıldızlara bakarak başka şeyler düşündüğün içindir. yıldızlara bakarak yalnızca yıldızları düşünmek gerekir. (s. 143)
- Hayatta da edebiyatta da asıl olanın ateş olmak değil, ateşi elinde tutmak olduğunu düşündüm. (s. 150)
- Yaşamak aslında birbirinden kopuk yaşantılar arasında bağlantılar kurmaktır. Bir hatırayı diğerine bir fotoğraf albümü değil yaşayan bir insan bağlar. (s. 162)