Kronolojik olarak Bizans sanatı, 324 yılında Büyük Constantinus‘un Byzantion kentini Roma İmparatorluğu’nun ikinci başkenti olarak ilan etmesiyle başkent Consantinopolis‘in 1453’te fethedilmesine kadar geçen süreyi kapsar. Yunan kültürünün hakimiyet sağladığı Consantinopolis şehri, Roma kültürü ve Helenizmin içinde büyümüş, Hristiyan dininin ve Mısır, İran, Suriye gibi Bizans İmparatorluğu’nun yayıldığı bölgelerdeki çeşitli kültür çevrelerinin de etkisi altında kalarak şekillenmiştir.
Roma İmparatorluğu‘nun ve Antik kültürün Doğu topraklarındaki devamı olarak varlığını sürdüren Bizans, yüzyıllar boyunca bu kültürü sürdürmeye devam etmiş ve kültür bir süre sonra Ortaçağ kimliğine erişmiştir. Bu süreç içerisinde Iustinianus‘a kadar olan dönem, Romalı yanı ağır basan bir kültür olmuştur. Iustinianus’la beraber sanat ve kültür geç antik kolundan ayrılmış ve Hristiyanlık öne çıkmaya başlamıştır.
İsa‘nın doğumundan sonraki üç yüzyılda Roma İmparatorluğu tarafından ortaya çıkan sanat, sembolik bir karakter taşır. Hristiyanlar, putperest Romalıların baskısından kurtulabilmek için katakomplara (yer altında inşa edilmiş ibadet yeri) sığınmak, orada dini törenler yapmak veya ölülerini gömmek zorunda kalmışlardır. Hristiyanlar dini duygularını ancak profan sanattan alınmış ve yalnız kendilerinin anlayabileceği sembollerle ifade edebilmişlerdir: balık, güvercin, koyun-çoban gibi. Bu, Roma sanatından alınmış motiflerin estetik ve dini görüşlere göre sürekli olarak gelişmiş ve zenginleşmiş olduğunu açığa çıkarmaktadır.
M.S 313 yılında Büyük Consantinus tarafından Hristiyanlığın resmi devlet dini olarak kabulünden sonra, imparatorluğun her tarafına kiliseler yapılmaya başlanmış, yapıların duvarları ve tavanları az önce belirttiğimiz Hristiyanlık motifleri kullanılarak freskler ve mozaiklerle süslenmiştir. Fakat IV. yüzyıl sonundan başlayarak bu durum değişir. Çünkü sanatın süslemekten çok, eğitim ve öğretim için dini tasvirlere yoğunluk göstermek gibi bir amacı olur. Örneğin ikonalar, daha çok erken devirde inananlar için ortak bir ifade amacı olarak görülür. Hristiyan azizleri ve martirlerine (din uğruna şehit düşenlere) dair anlatılan olaylar resim konusu olarak kullanılmaya başlanır aynı zamanda yapıyla bezeme arasındaki uyum, Bizans sanatına anıtsal bir karakter oluşturur. Öyle ki VII. Ekumenik Konsil‘in kararlarına göre ikonasız bir kutsal ayin düşünülemezdi.
İkonanın ortaya çıkışına ilişkin birçok efsane bulunur. Bazılarına göre ikonalara ibadetin, İsa’nın ölümünden sonra İncil yazarlarından Luka‘nın, Meryem‘in bir resminin yapmasıyla başlamış olduğu kabul edilir. Oysa kutsal kitabın “Çıkış” bölümünde her türlü resmin şiddetle yasaklandığı ve şöyle denildiği görülmektedir: “Kendin için oyma put, yukarıda göklerde olanın yalnız aşağıda yerde olanın yahut yerin altında sularda olanın hiç suretini yapmayacaksın, bunlara eğilmeyeceksin, onlara ibadet etmeyeceksin.”
İkonoklazma: Tasvir Kırıcı Hareket
Doğu Roma İmparatorluğu’nda VIII. ve IX. yüzyıllarda ortaya çıkan ikona karşıtlığı sivil değil, bizzat imparatorlarca oluşturulmuş bir süreçtir. Temelini Ermeni kökenli Philippikos Barnades (711–713) zamanında atan ikon karşıtı hareket, resmen III. Leo (717– 741)’nun 726 yılında ikonaları yasaklamasıyla başlar. Leo’nun oğlu V. Constantin (741–775) de ikonoklast anlayışı devam ettirir, hatta 754 yılında Hiereia’da topladığı bir konsille bu görüşü doğrular. Şamlı Yuhanna gibi ikona taraftarı din adamları bu konsilde aforoz edilirler.
IV. Leo (775– 780) zamanında etkisi azalmış olan ikona karşıtı politikaya, onun ölümü üzerine çocuk yaşta tahta geçen VI. Constantin’in temsilciliğini üstlenen İmparatoriçe Eirene’nin uğraşları sonucunda, II. İznik Konsili (787) ile son verilir. Fakat bu geçici bir durumdur. Ermeni Leo (V. Leo, 813–820)’nun imparator olmasıyla ikinci bir ikonoklazm dönemi başlar. V. Constantin’in siyasetini kendine biçimlendiren Leo, ikona yanlısı Patrik Nicephorus’u istifaya zorlar ve onun yerine Theodotus’u getirir. 815 yılında Ayasofya’da ikinci bir konsil toplanır. Bu sefer daha sınırlı kalan ikinci ikonoklazm ise İmparatoriçe Theodora’nın ikonoklast patrik Grammaticus’u azledip yerine Methodius’u getirmesiyle 842 yılında son bulur.
İkonoklazma Hareketine Karşı Duran Manastır: Studios Manastırı
En eski Bizans dönemi dini yapısı olan Studios Manastırı‘nın günümüzde güneyinde sarnıç, doğusunda ise Meryem’e adandığı öne sürülen şapel bulunur.
Prof. Dr. Sacit Pekak‘a göre; ”8-9. yüzyıllar, Bizans tarihinde politik-askeri ve sosyal açılardan dönüm noktası oluşturur. Bu yüzyılın başlarında ortaya çıkan ikonoklazma hareketi şehirdeki diğer manastırlar gibi bu manastırı da etkilemiştir. Özellikle İmparator V. Constantinus döneminde manastırın rahipleri sürgüne gönderilmiş veya baskı altına alınmıştır. Bu dönemde manastırın birçok rahibi baskı ve işkencelerden kurtulabilmek için manastırı terketmişlerse de manastırda yaşam devam etmiştir. Tasvir kırıcı hareketin zayıfladığı dönemde ikonoklazma hareketine karşı savaşmış olan Theodoros, baş rahip olmuştur ve manastırın önemi artmıştır. Theodoros sayesinde çok fazla ikon üretiliyor el yazmaları kopya ediliyordu. V. Leon döneminde Theodoros, Akritas Manastırına sürgüne gönderildiği sırada manastırda hastalanmış 11 kasım 826 gününün öğle vakti gücünün azaldığını hissetmiş, mumların yakılmasını istemiştir. Ölümünden sonra el yazmaları başta Rusya olmak üzere pek çok yere gönderilmiştir.”
Bizans Sanatı ve Mimarisine Fetihten Sonra Ne Oldu?
Makedon Rönesansı‘nın başlamasında önemli rol oynayan, Rusya’yı tesiri altına alan Bizans Mimarisi geçirdiği dönemler ve sanatıyla kendinden sonraki dönemlerin mimarisini de büyük ölçüde etkilemiş, Karolenj ve Otto dönemi sanatı ve mimarisine de temel olmuştur. Fetihten sonra, Fatih Sultan Mehmet tamamen yenilenme politikası izlememiş, şehirde yaşamaya devam eden Romalıların kültürlerini ve ibadetlerini devam ettirebilmek adına bir kısım kiliseye dokunmamıştır.
Daha sonrasında Türk kültürünün yer edineceği İstanbul şehrinde Bizans mozaikleri süslü Osmanlı çinileriyle kapatılmış, bir kısmına şehrin yapılanmasıyla uğraşıldığından dolayı dokunulmamış fakat kiliselerin birçoğu da camiye çevrilmiştir. Örneğin; Blakhernai Sarayı Osmanlı devrinde Tekfur Sarayı olarak, Azize Theodosia Kilisesi fetihten sonra Tersane-i Amire Deposu olarak ve daha sonrasında camii olarak işlev görmüş, İznik, Trabzon, İstanbul ve daha birçok kentte de Bizans’ın kalıntısı olarak duran yapılar onarımlarla Osmanlı kültürüne dahil edilmiştir. Günümüzdeyse birçok yapı işlevini hala sürdürebilmektedir.
Kaynak
Semavi E., Ortaçağ İçinde Bizans Sanatının Yeri, Sanat ve Edebiyat Dergisi, Sayı 1, Sed Yayınları, Ankara, 1974.
Engin A., Sanatın Ortaçağı, Kabalcı Yayınevi, İstanbul, 1998.
Semavi E., Türkiye’de Bizans Sanatı, Anadolu Uygarlıkları Ansiklopedisi, Görsel Yayınları, İstanbul 1982.
A. Oğuz Alp, Erken Hristiyan Ve Bizans Mimarlığına Giriş, Dorlion Yayınları 2021.
M. Sacit Pekak, İstanbul’da Studios Manastırı, H. Ioannes Prodromos Kilisesi, Sanat Tarihi Dergisi 2000, Cilt 10, Sayı 10, web.