Biyosanatın Ezber Bozan Sanatçıları II: Heather Dewey-Hagborg

Nur Bersun Aynur
Nur Bersun Aynur
Kendini bulmak için okumak ve yazmaktan başka bir yol bulamamış bir edebiyat sevdalısının hayallerini gerçeğe dönüştürme yolculuğunda cam kenarında yeriniz hazır, gelmez misiniz?
Editör:
Canan Avent
spot_img
Herkes gibi ben de çalışmalarım karşısında şaşırmak istiyorum. Benim için yaratmanın keyfi, yaratılanın kendi başına bir hayat sürmesidir. Sanat ve yaşam, doğa ve yapaylık arasındaki kesişimi keşfetmekle ilgileniyorum. 
Dr. Heather Dewey-Hagborg

Sanat tarihinin en yeni ve eşsiz parçası olan biyosanat ile tanıştığımız içeriğimize ulaşmak için buraya tıklayabilirsiniz. Şu anda ikinci yazısını okumak üzere olduğunuz çiçeği burnunda serimiz Biyosanatın Ezber Bozan Sanatçıları’nın ilk yazısını okumak isterseniz buraya tıklayarak biyosanatın prensi olarak bilinen Eduardo Kac’ı ve eserlerini incelediğimiz yazıya ulaşabilirsiniz.  

Philadelphia, Pennsylvania’da 4 Haziran 1982 tarihinde hayata gözlerini açan Amerikalı Dr. Heather Dewey-Hagbord; eleştirel bir alan olan biyosanatla ilgilenen disiplinlerötesi bir yazar, sanatçı, araştırmacı ve eğitimci olmasının yanı sıra başarılı bio-hacker olarak da adından söz ettirmektedir. Biyosanat dendiğinde akla ilk gelen isimlerden biri olarak neredeyse bütün dünyayı hemfikir eden biyoteknolog, gençlik yıllarını New York’ta geçirmiştir. 

1932 yılında yalnızca kadınlar için açılmasına rağmen 1969’da karma eğitime başlayan, görsel sanatlar ve sahne sanatlarını liberal sanat müfredatına eşdeğer olarak dahil eden ilk kolej olarak bilinen Amerika Birleşik Devleteri’ndeki özel bir sanat üniversitesi olan Bennington College’ın çatısı altındaki Bilişim Sanatları Programı’nda eğitim almıştır. Eğitimi süresince ilerideki biyosanat eserlerinde çokça kullanacağı algoritmalar ve bilgisayar programlama gibi derslere katılmış, 2003 yılında mezun olmuştur.  

New York Üniversitesi’nde (NYU) İnteraktif Telekomünikasyon alanında Profesyonel Çalışmalar Yüksek Lisansı (M.P.S.) alırken, yapay zeka alanındaki çalışmalarına devam ederek sanatçı ve bilgisiyar programcısı kimliğiyle çalışmalarına tam gaz devam etmiştir. Burada Robots on the March! adlı robotik performansa dayalı sanat sergisinin küratörlüğünü üstlenmiş ve bu sergiye doğrudan insan kontrolü olmadan uzun süre uçuş gerçekleştirebilen bir sistem üzerine kurulmuş olan Lighter Than Air: An Experiment In Constructing An Autonomous Flying Robot adlı eseriyle yer almıştır.  

2007 yılında NYU final projesini hazırlarken, ”yaratıcı düşünebilmek sadece insana mı özgüdür yoksa bilgisayar da yaratıcı olabilir mi?’ sorusunun cevabını bulmak üzerinde çalışarak Spurious Memories adını verdiği sergisini hazırlamıştır. Bu sergide Dewey- Hagborg yazılım konusundaki hünerlerini sergilemekten çekinmemiş ve insan yüzünün bileşenlerini tanıyan, karşılaştıran ve çeşitli ayarlamalar yaparak yepyeni yüzlerin temsilini oluşturan otonom bir yazılım programını biyosanat dünyasına tanıtmıştır.  

2010 yılında Çağdaş Sanat Vakfı ve Issue Project Room’un da cömert desteklerinin de yardımıyla gerçekleştirdiği çalışması Totem ise gözlemleme kültürü üzerine kurulmuş bir düzeneğe sahiptir. Bir ikon formatında olan Totem, yakın çevresinde konuşulanlara kulak misafirliği yaparken seçtiği ses kalıplarını depolayarak makine sezgisine dayalı bir gramer ve sözlük, duyulan şeyi şekillendiren tümevarımsal bir yönelim çalışmasıdır.

Makine tarafından seçilen kelimeler orijinal bağlamından koparılarak kendi başına yepyeni anlamlar yüklerken aslında dilin evrimsel sürecinin yapay bir formunu oluşturmayı denemeyi amaçlamaktadır. Dewey- Hagborg bu çalışmasında nöropsikolojinin babası olarak anılan Donald Olding Hebb’in ortaya attığı nörofizyolojik bir kuram olan Hebbian Teorisi yani Hücre Birleştirme Teorisi’ni baz almıştır.  

2012-2013 yıllarında ise kendisini bütün dünyada gündeme oturtmayı başaran projesini gerçekleştirmiştir. New York’ta ikamet ettiği sırada yolda bulmuş olduğu saç telleri, sigara izmaritleri ve çiğnenmiş sakız gibi birçok şeyden elde ettiği DNA’lar ile oluşturduğu bir dizi portreden oluşturduğu bu projeye Stranger Visions adını vermiştir. Çıkardığı DNA’lardan cinsiyet ve etnik köken gibi birçok faktörü belirledikten sonra spekülatif, algoritmik bir yüz oluşturma yazılımı ve üç boyutlu yazıcı kullanarak portreler oluşturmuştur.  

“Bizi insan yapan şeylerin – saç, deri, tükürük ve tırnaklar – toplum içinde sürekli dökmekte olduğumuz için bizim için gerçek bir sorumluluk haline geldiği fikri beni gerçekten etkiledi. Herhangi biri gelip bunlardan bilgi toplayabilir.” Sözleriyle anlattığı çalışmasında kendisinin de altını çizdiği hususlardan biri olan DNA’lara ulaşmanın bu denli kolay oluşu, kamuoyu tarafından biraz ürkütücü bulunsa da Stranger Visions projesinin başarısını gölgeleyememiştir.  

Az önce de belirtildiği üzere Dewey-Hagborg da başta olmak üzere anonim insanların gerçekçi heykellerini üretmekte kullanılan DNA profilleme işleminin kötüye kullanımının potansiyeli, mahremiyet ve genetik gözetim etiği hakkında uzun soluklu tartışmalarda ise henüz ortak bir paydada buluşulamamış konular arasındadır.

Birleşik Krallık’ta 2014 yılında yürürlüğe girmiş olan İnsan Dokusu Yasası gibi yasalarca özel kişilerin izinsiz DNA’sının toplanmasını net bir dille yasak olarak belirtirken ABD’de eyaletten eyalete farklılıklar olduğu için bu konuda tutarlı bir sonuca varmak zor da olsa genel olarak özel sektör harici izin verilen bir şey olmadığı söylenebilmektedir. Ancak New York’ta özel izin alınmadan DNA toplanması suç arz etmektedir.  

Ars Electronica 2015 onur ödülü ve VIDA 15.0’da özel mansiyon ödülüne layık görülen Stranger Visions, birbirinden önemli yerel ve uluslararası etkinlik ve mekânlarda sergilendi: Fotomuseum, Winterthur, Article Biennial, Norveç, Saint Gaudens ulusal tarihi alanı, New York Halk Kütüphanesi, Ars Electronica, Eyebeam, Science Gallery Dublin, 92Y Tribeca, Clocktower Gallery, Washington Project for the Arts ve niceleri… 

2019 yılının ağustos ayından itibaren NYU Abu Dabi’de İnteraktif Medya alanında Misafir Yardımcı Doçent olarak görev yapmakta olan Dewey-Hagborg; İletişim ve Teknoloji, İnteraktif Medyayı Anlama ve Bioart Pratikleri gibi dersler vermesinin yanı sıra sanat, bilim ve teknolojinin kesiştiği noktada kapsayıcı ve politik açıdan kendisinden sıkça bahsettiren işbirliği platformu REFRESH’in kurucu ortağı ve eş küratörüdür.  

KAYNAKÇA 

Deweyhagborg.com. ”Documentation”. Erişim: 24.08.2023. Web.

Medinart.eu.com. ”Heather Dewey-Hagborg”. Erişim: 24.08.2023. Web.

Eyebeam.org. ”Heather Dewey Hagborg”. Erişim: 25.08.2023. Web.

 

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

spot_img

Rick Owens, Temple of Love: Moda ve Varoluş Üzerine Bir Manifesto

Rick Owens’ın “Temple of Love” sergisi, modayı sanat, politika ve kişisel ifadeyle buluşturarak karanlık, büyüleyici ve şiirsel bir deneyime dönüştürüyor.

Miryokefalon Savaşı: Türklerin Anadolu Zaferi

1176 Miryokefalon Savaşı, Anadolu Selçuklu Devleti’nin Bizans’a karşı kazandığı stratejik zaferle Türklerin Anadolu’daki kalıcılığını kesinleştirdi.

Tüylerinizi Ürpertecek En İkonik 5 Korku Oyunu Müziği

Uzun yıllar geçmesine rağmen içimizi ürperten melodileriyle aklımızdan çıkmayan beş korku oyunu şarkısını birlikte inceliyoruz!

Yazınca Hafifler: Günlük Tutmanın Psikolojik Gücü

Günlük tutmak duygusal yükleri hafifletir, farkındalığı artırır ve iyileşme sürecinde içsel bir dönüşüm sağlar; yazmak ruhu özgürleştirir.

Lady Bird Hangi Albümle Eşleşir?

Hayatta ne istediğimizi, kim olmak istediğimizi bulmak temalarıyla öne çıkan Lady Bird filmi hangi albümle eşleşir?

5 Maddede Cage the Elephant’ı Tanıyalım

Cage the Elephant, farklı türlerde birçok şarkı yaparak büyük beğeni toplamış başarılı bir grup.

İstanbul’un En Güzel Kafeleri: Kitap, Kahve ve Yağmur Keyfi

İstanbul’un sonbahar atmosferine eşlik eden, kitapla kahvenin buluştuğu en güzel kafeleri derledik.

Downtown Girl Estetiği: Şehrin Ruhunu Yansıtan Moda Akımı

Downtown Girl estetiği: Özgürlüğü takip edenlerin ve sonbaharın ruhuyla bağlananların temsilî.

Şirvanşahlar: Demir Kapı’nın Muhafızları

Şirvanşahlar Devleti, Azerbaycan ve Kafkasya’da yüzyıllar boyunca hüküm süren İranî ve Türk etkilerini harmanlayan köklü bir hanedanlık mirasıdır.

Enter the Void Film İncelemesi: Noé’nin Neon Tokyo’su

Tartışmalı yönetmen Gaspar Noé, Enter The Void ile izleyiciyi Tokyo’nun neon ışıkları ve dar sokakları arasında ruhsal bir yolculuğa çıkarır.

Editor Picks