1980’lerin Türk sineması, darbe sonrası Türkiye’nin değişen kimliğini, dönüşen yapısını anlatan filmleriyle bugünümüze hâlâ daha ışık tutuyor. Bu dönem çekilen filmlerin en bilindik özelliği ise siyasi sansüre rağmen var olmayı başarabilmiş olmaları.
Halkın üzerinde baskıyı artıran, korku ikliminin doruklarda yaşanmaya başladığı bu yıllarda sanat ve sanatçıya karşı ket vurma faaliyetleri çeşitli sebeplerle öne sürülebiliyordu. Uygulanan sansür mekanizması ile denetlenen film ve oyuncu sayısı da gün geçtikçe artıyordu. Filmlerin bir kısmı genel ahlak, aile ilişkileri, müstehcenlik, çıplaklık, pornografi, argo, küfür, suç, şiddet gibi başlıklar üzerinden sansüre uğruyor olsa da bir kısmı güvenlik, ideoloji, siyaset, milli hisler, devlet ve devlet görevlileri, ekonomik konular, yoksulluk, zenginlik, sınıfsal farklılıklar gibi temalar altında değerlendiriliyordu. Sonuç her ne olursa olsun, askeri yönetimin ideolojisine ters düşen filmler sansürleniyordu.
1980 Darbesinin Sinemaya Etkisi

1980’lerin Türk sinemasında genellikle gördüğümüz bir yapı vardır. Bu da senarist ve yönetmenlerin bazen aynı kişi olması bazen de farklı kişiler olsa da ortak hareket edebiliyor olmalarıdır. Böylece her iki tarafın da ortak bakış açısı ortaya çıkacak şekilde, filmler ustaca kotarılmış bir politik aks üzerine şekillendirilebiliyordu. Konular direkt olarak anlatılmak yerine dolaylı yoldan anlatılmaya başlanmıştı. Hiçbir şey açıkça dile getirilmiyor fakat anlatılmak istenen hayatın akışı içerisinde tüm olağanlığı ile aktarılabiliyordu.
Dünyada 1960’lı yıllarda kendisini hissettiren ikinci dalga feminist hareket, Türkiye’deki devinimini 1980’li yıllarda başlatıyordu. Darbe sonrası ilk mitingi yapma cesareti gösterebilen kadınlar her alanda kendilerini var etme çabasında olduklarını bir kez daha ama bu sefer diğerlerinden daha radikal konularda göstermeye başlamıştı.

Sinema sektörü yükselen kadın hareketini destekleyecek pek çok yapıma, daha radikal ve “köşeleri olan” konularda, bu yıllarda imza atmaya başladı. Kadın ve cinsellik bir araya gelirken, cinselliğini yaşayan kadının vamp ya da kötü karakter olmadığının altı çizilmeye başlandı. Atıf Yılmaz‘ın deyimiyle “dünyayı kadın karakterler üzerinden anlatmanın daha ilginç olduğu”nu keşfeden yönetmen ve senaristler artık erkek kahramanlar kadar kadın kahramanların da yer aldığı filmleri izleyici ile buluşturuyor ve izleyicinin dünyasında yeni bir perde aralayabiliyordu.
Yeni perdede ataerkil toplum düzeninin ortasına deyim yerindeyse adeta bomba atan kadınlardan bahsediliyor, kadınların aşık olmaları kadar cinsel arzularına da yer veriliyor, kadınlar evde oturmak yerine iş hayatına katılıyor, toplumsal baskının kadın üzerindeki etkisi sosyo-ekonomik her boyutta dile getiriliyordu.
Kadın konusuyla birlikte göç, şehirleşme, gecekondulaşma gibi toplumsal sorunlar da bu çerçevede ele alınırken Türk toplum yapısına sert bir eleştiri yapmaktan geri durulmuyordu. Her halükârda bunca zaman duygusal yönleriyle, zayıf ve pasif olarak gösterilen, ataerkin altında ezilen kadınların yerine güçlü ve ayakları yere sağlam basan kadın kahramanlar gün yüzüne çıkartılıyordu. O kadınlardan biri de Atıf Yılmaz’ın “en”lerinden biri sayılabilecek olan Bir Yudum Sevgi filmindeki olağanüstü başarısıyla göz dolduran Hale Soygazi’nin canlandırdığı Aygül karakteridir.
Bir Yudum Sevgi: Toplumsal Gerçekçi Bir Anlatım

“Bana hiç kimse böyle yakınlık göstermedi.
‘Sigara içme, canına yazık’ dedin ya, şaşırdım.
Düşündüm çok…
O vakit girdin aklıma.
Beni öyle düşünmen çok hoşuma gitti.”
Edebiyatımızın güçlü kalemlerinden Latife Tekin‘e ait hikâyenin senaryo kısmında Latife Tekin’le beraber Fehmi Yaşar ve Atıf Yılmaz‘ı gördüğümüz 1984 yapımı Bir Yudum Sevgi‘nin yönetmen koltuğunda Atıf Yılmaz yer almaktadır. 1980’li yıllarda Atıf Yılmaz sineması başlı başına ayrı bir başlık açılarak incelenmesi gereken bir konu olsa da onun sinemasının unutulmaz yapımlarından biridir bu film.
Bir kadının hayatını aktaran yapımı izlerken sıradan bir kenar mahalledeki insanların küçük dünyasının içinde buluveririz kendimizi. Bu noktada görüntü yönetmeni Çetin Tunca‘nın klasikleşmiş pastel tonlarının ve doğal ışık kullanımının etkisi oldukça fazladır. Ayrıca durağan sekanslar da karakterlerin duygu dünyasına girmemize olanak tanır. Peki, 21. Altın Portakal Film Festivali‘nden en iyi kadın oyuncu, en iyi yardımcı erkek oyuncu, en iyi müzik ve en iyi film ödülleriyle dönen bu yapımı özel kılan şey neydi? Bu noktadan sonra filmi izlemeyenler için spoiler uyarısı vermek gerekiyor.
Aygül ve Cemal: Mutsuz Evliliklerin Arka Yüzü

“Kimi yerden elma alır, kimi daldan aslanım!”
Olaylar Aygül (Hale Soygazi) karakteri ile Cemal (Kadir İnanır) karakteri çevresinde şekillense de hikâyeye yön veren asıl kişi Aygül olacaktır. Dört çocuğu ve mutsuz bir evliliği olan Aygül’ün kocası Cuma (Macit Koper), ne kocalık ne de babalık görevlerini yerine getirmeyi beceremeyen vasıfsız bir erkek olarak görülmektedir. Görevlerini yerine getirmeyen değil getiremeyen bir karakterdir çünkü toplumun erkeklik baskısı altında sinmiş, sesini gür çıkaramayan biridir. Mahalleli tarafından “boynu eğik Cuma” olarak tarif edilir.
Bunun aksine Aygül ise boyun eğmeyen, kadınlığını keşfetmeye çalışan, kocasının arkadaşları tarafından arzulanan ve buna rağmen kocasının sesini çıkarmadığı, onun yerine onları evden kovalayan bir yapıdadır. Mutsuz ama umutlu, tam bir alfa kadınıdır. Aygül, parasızlık canına tak ettiği ve kocasından bekledikleri yerine gelmediği için bir çare olarak mahalledeki Cemal abisinin çalıştığı fabrikada işe girmek ister.
Cemal, ailesi tarafından akrabası olan bir kadınla, görücü usulü, dini nikahla evlendirilmiş; istemediği bu evlilikten ise bir kızı olmuştur. Evliliğinde mutsuz olan Cemal aslında ne karısından ne de ailesinden göremediği bir yudum sevginin peşindedir. Karısı ve annesi onu eve bağlamak için bu uğurda büyücülerin peşinde koşar. Cemal’in üzerindeki sözde büyülerden kurtulması için ailesi evde tütsünün üzerinden onun çıplak şekilde atlamasını ister. Bu noktada sert bir toplumsal eleştiri de sunan filmde Cemal’in isyan ederek atlayışları izleyiciyi güldürürken düşündürür.
İşçi Aygül’ün Dönüşümü

“-Fabrikalar hiç durmaz, değil mi?
-Durmaz, durursa ölür.”
“Göz göre göre kaptırdın karını şu fabrikaya…” Bu replik belki de filmin en can alıcı repliklerinden birisidir. Aygül’ün kayınbiraderi tarafından Cuma’ya söylenen bu sözlerde karını adama kaptırdın denmiyor, fabrikaya kaptırdın deniliyor. Çünkü Aygül fabrikaya girdikten sonra kendi devrimini başlatıyor.
Fabrikada iş bulma konusunda Aygül’e yardımcı olan Cemal, zamanla abilik sıfatında sıyrılır. Fabrikanın sunduğu sosyal imkanlar sayesinde ikili yakınlaşmaya başlar. Bu yakınlaşma ile ikisinin de mutsuz giden evlilikleri yüzünden içlerinde aradıkları aşk arayışının boşluğu dolmaya başlar.

Çalışmaya başladıktan hemen sonra Aygül, kocasını terk edip çocuklarını da yanına alarak aynı mahallede ayrı bir eve çıkar. Cemal ve Aygül’ün birbirilerinde keşfetmeye başladıkları aşk mahalle baskısına, kadının suçlu bulunmasına, “Dört çocuklu kadınla kim evlenir?” sorularına, “Kocandan başka birileriyle birlikte oldun mu?” sorgulamasına ve “Yuva yıkanın yuvası olmaz.” anlayışına kadar pek çok açıdan irdelenir. İrdelenen ve sorgulanan kısım hep Aygül ve onun bulunduğu durumla ilgilidir. Burada film toplumsal anlamda her zaman kadını suçlu bulan zihniyeti eleştirir. Aygül tüm bunlara rağmen asla sinmez, aksine sesini daha gür çıkarır. Evini taşlayan kadınlara cevap vermekten geri kalmaz. Evini basan sarhoş kayınbiraderini elindeki bıçakla kovalar. Bütün çıkan hengameye rağmen Aygül verdiği savaşı kazanır, Cemal ile filmin sonunda evlenirler.
Feminist Bir Başkaldırı

Aygül’ün tutumları aslında dönemin koşulları ele alındığında ciddi bir feminist başkaldırı olarak da değerlendirilebilir. Çünkü Türk sinemasının pek çok filminde onunla aynı şartları taşıyan birçok kadın ya hayat kadını olarak karşımıza çıkar ya da öldürülür. Aygül ise kavgasını verir, kimseden ve hiçbir şeyden çekinmez. O, kapısına dayanan kim olursa olsun haklı olduğunu bildiği durumdan bir adım bile geri adım atmaz.
Bulunduğu koşullar Aygül’e bir eğitim alma imkânı vermemiş olsa da o, kendi çeperinden sıyrılmasını sağlayacak olanakların hepsini kararlı bir şekilde zorlamayı başarır. Bu açıdan fabrikada işe girmekle, aslında kendi devrimini gerçekleştirir.
Yoksulluğun, göçün, geleneklerin, hurafelerin ve çarpık sistemin en net fotoğrafını sunan filmde Cemal için dinamik Aygül’ken, Aygül için asıl dinamik bu anlamda fabrika olur. Bu fabrikada işe girdikten sonra Aygül’ün duruşu daha da dikleşir, kızını kreşe yazdırabilir, fabrikanın sunduğu sosyal imkanlardan faydalanabilir ve kendisi ayrı eve çıkabilir. Kısacası Aygül kısır döngüde kalmak yerine hayata katılabilmiştir.
Mutlu Aşk Yoktur

Filmin son saniyelerinde ekrana peşi sıra üç fotoğraf karesi gelir. Bunlardan ilki ikilinin düğün hatırası fotoğrafıdır, ikincisi Cemal ve Aygül’ün altı çocuklu aile fotoğrafıdır. Son fotoğrafta ise kişi sayısı yediye çıkmıştır. Bu aile fotoğraflarında Cemal’in yüzü yakından gösterilir. Her bir fotoğraf karesi ilerledikçe Cemal gittikçe mutsuzlaşan bir yüz ifadesindeyken, duruşu da kamburu çıkmış, eğik bir vaziyet alır. Kısacası Cemal, Cuma’nın duruşuna bürünmüştür. Aygül ise fotoğraf kareleri ilerledikçe muzaffer bir kumandan edasıyla mağrur bir duruş sergilemektedir. Çocuklarını yanına almış, en dişi ve en anaç haliyle poz veren Aygül, toplumla savaşmış ve istediğini almayı başarabilmiş, Türk sinemasının savaşçı karakterlerinden biri olarak hafızalara kazınır.
Son Söz

Gecekondu mahallesinde gördüğü toplumsal baskı Aygül için bir idam sehpasıysa eğer, Aygül o idam sehpasına çıkmak yerine, tereddüt etmeden ona tekme atmayı başarabilmiş bir kadındır. Film Aygül çerçevesinde şehirleşen ve inşaat yığınına dönmeye başlayan bir İstanbul panoraması sunarken, aynı zamanda işçi sınıfının yaşamına ve bu yaşam içerisindeki kadınların hayata tutunma çabalarına ışık tutarak sosyolojik bir ayna görevi görür. Toplumsal gerçekçi bir yaklaşımın ritmi filmin son anına kadar devam eder. Çünkü mutlu sonla bittiğini sandığımız filmde aslında Cemal’in yüz ifadesi, “Mutlu aşk yoktur” cümlesinin altını kalın harflerle çizerek tek bir fotoğraf karesiyle anlatmayı başarır.
Kaynakça:
Bir Yudum Sevgi. Yön. Atıf Yılmaz. Yeşilçam Film, Delta Film, 1984. Film
Demiray, Emine. “Atıf Yılmaz’ın Mine, Bir Yudum Sevgi Ve Dul Bir Kadın Filmlerinde Kadın Olgusu”. T.C. Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi. Web. 22.05.2025
“Türk sinemasında toplumcu gerçekçilik ve kadın: Bir Yudum Sevgi”. indigodergisi. Web. 22.05.2025
“Bir Yudum Sevgi–Atıf Yılmaz Sineması ve Edebiyat”. dialmformovie. Web. 22.05.2025
“Hızlı Yaşayanlar ve Bir Yudum Sevgi: Toplumsal gerçekçi sinema örnekleri”. sineturkiye. Web. 22.05.2025