1.Benim için artık bir şehirden, yaşadığın bir yerden nefret etmek kendini aşırı sevmek anlamına geliyor. (Sy.17)
2.’Bunu sen mi yazdın?’… Edebiyat bu soruyla başlar. Sana anlamsız gelebilir ama ben bu soruyla birlikte kompozisyonu yazanın gerçekten de ‘başka biri’ olduğunu ve bu başka birinin içimde bir yerde olduğunu, benim görüp işittiğimi bile fark etmediğim şeyleri görüp işittiğini, sonra da kâh kendisi köle olarak kâh beni köle kılarak yazdığını ilk bu soruyla keşfetmiştim. (Sy.30)
3.Hiçbir şey değişmesin, her şey aynı kalsın istedi. Çünkü onun için yalnızca şimdi vardı, içinde yaşanan an vardı. Bir de geçmiş. Gelecek diye bir şey yoktu, geleceği düşünemiyordu.(Sy.45)
4.Hayat devam eder. Bazı çiçekler susuzluğa ve unutulmaya dayanır. Hayat her zaman devam eder, bunu herkes bilir. (Sy.55)
5.Özlemek duvarları yüksek, kaçılması en zor hapishaneydi..Özlemekti onun hapishanesi. (Sy.58)
6.Isıtan bir şeyden değil yakan bir şeyden söz ediyoruz. Kusura bakma ama Umut gibi insanlar kimseyi mutlu edemez, kendileri de mutlu olamaz. Bu tür insanların en çok duymak istedikleri şey, ‘Böyle bir dünyada yaşaman mümkün değil’ cümlesidir. Bunu büyük bir övgü olarak görürler.. (Sy.71)
7. Olduğundan farklı görünüyor bir an her şey, uzaklar yakınmış gibi, önceden mümkün olmayan artık mümkünmüş gibi. Yalnızca bir an ama. Yalnızca bir an farklı görünüyor her şey. (Sy.77)
8.Ve ben bir adım atarak korkuluğa yaklaşacağım, saçlarımı balkondan aşağı sarkıtacağım, kendimi boşluğa bırakacağım. Yolda karşıma iyi niyetli biri çıkacak ve soracak olursa, aşağıdaki insanları gösterip, bir süre yere paralel gittikten sonra onlara anlayamayacakları şeyler anlattım diyeceğim. Öyle olsun. (Sy.79)
9.Oysa çok geçti, bilmiyordu ki çok geçti! Olan olmuştu… Böyle şeyler çocukken olur ve bir daha da silinmez. Terk edilmekten korkmak… Korktuğun şey başına gelince de kendini cezalandırmak… Böyle şeyler çocukken olur ve bir daha da silinmez. (Sy.92)
10.Gerçek daima biraz hüzünlüdür. Gerçeği ararken bir yandan da bulduğumuz anda değiştirmeyi düşleriz. Çünkü aynı zamanda gerçek daima biraz utanç vericidir. Utanç bizi ikiye böler. İkiye bölünmenin en dayanılmaz yanı, iki parçanın da hala canlı olmasıdır. İnsan herhalde bu yüzden kendini öldürmeye kalkışır. İkisinden biri gitsin, der. (Sy.98)
11.Bir çift ayakkabısını ihtiyacı olan biri alsın diye bir duvarın üzerine bırakmamışlardı. Böyle bir şey vardı, bir âdet vardı değil mi? Bir ölümün ardından yapılması gerekenler… Bunların peşinden koşarken ölümün acısını unutmak. (Sy.100)
12.Bir armağan, bir mucize olduğu söylenen şu hayatın saçma sapan bir şekilde bitebileceğinden korktum hep. İçimde böyle bir korku varken de hayatın tam da bu şekilde, yani saçma sapan bir şekilde sürdüğünü anlamadım. Asıl bundan korkman gerektiğini anlamadım. (Sy.105)
13.Her şeyi yerli yerinde, tıkır tıkır işleyen bir hayat kurduğunda, o hayatı yerle bir edecek bir felaket kurgulamak da farz olur… İnsan yarattığını yok edebilmek de ister. (Sy.109)
14.Bir insanı okuduğumuz kitaptaki bir kahramana benzettiğimizde bunu o insanı yargılamak için değil, anlamak için yaparız. Çünkü edebiyat da doğa gibi her türlü bilgeliğin kucağı… (Sy.116)
15.Ama bak, yolun sonuna doğru haklı çıktı Dostoyevski. ‘Her şeyi fazlasıyla anlamak hastalıktır,’ demiş ya… Ben de hastalandım işte. (Sy.128)
16.Yaşamda kusursuz kopya diye bir şey yoktur, olsaydı yaşam olmazdı. (Sy.130)
17. Zaten doğa da bu yüzden doğa. Olduğun gibi kalmak mümkün olmadığı için, insanı tersyüz eden bir canlılığın kucağı olduğu için. (Sy.136)
Bir Süre Yere Paralel Gittikten Sonra – Barış Bıçakçı
İletişim Yayınları 2016