Bir Statü Göstergesi Olarak XVIII. Yüzyıl Ayakkabıları ve Aydınlanma Çağı

Editör:
Esra Şahin
spot_img

Ayakkabılar önce koruma ve rahatlık gibi fonksiyonel faydaların tatmini için tercih edilen bir ihtiyaçken zamanla fayda algısı değişerek sosyal normlara bağlı kalmak, toplum içinde statü farkını göstermek adına sembolik fayda objelerine dönüştüler. Kimi zaman hayranlık uyandıran nesneler olabiliyorlarken kimi zaman naftalin kokulu dolapların en ücra köşesinde birer koleksiyona ya da hoş bir hatıraya dönüşebiliyorlar.

Ayakkabıların Tarihi

Oldukça eski bir geçmişe sahip olan ayakkabı, dünya yüzeyinin sert konumundan ve iklim koşullarının meydana getirdiği doğa olayları nedeniyle ayakların korunma ihtiyacından doğmuştur. Ayakkabı yapımında önceleri ağaç kabukları, yaprak gibi kaynaklardan; sonraki dönemlerdeyse hayvan derisinden yararlanılmıştır.

İlk ayakkabı türü olan sandaletlerin yapımı, Eski Mısır ve Hitit Uygarlıkları dönemlerinde geliştirilir. Hitit Uygarlığı’nda günümüzde hala kullanılmaya devam eden ve her uygarlıkta giyildiği görülen çarığın ilk modellerine rastlanmaktadır. Roma ve Eski Yunan uygarlıklarında, sandalet ve ayakkabı çeşitlenerek farklı biçimlerde kullanılır. MS 270-275 yılları arasında Roma İmparatoru Aurelianus, erkeklerin renkli ayakkabı giymelerini yasaklarken, kadınlara kırmızı, yeşil, sarı ve beyaz ayakkabı kullanma izni vermiştir. Ayrıca Roma döneminde ayakkabılarda sağ ve sol ayakkabı kalıbı kullanılarak, gelişimi sürdürülmüştür. Gelişim devam ettikçe yararlanılan malzeme de netleşmeye başlar, bitkiler artık yerini derilere bırakır. Sert koşullara en iyi yanıtı veren malzemenin deri olması nedeniyle ayakkabının da temel malzemesi deri olarak kabul görmüştür.

Deri zamanla işlenerek çizme yapımında da kullanılır. Derinin üzerine desenler ve süslemeler yapılarak çizmelerin çeşitliliği zenginleştirilir. Çizmelerin tabanlarına yapılan süslemelerse zamanla yöneticilerin zenginliğinin ve sosyal statüsünün sembolü olacaktır.

Poulaine tarzına bir örnek.

Avrupa’da ayakkabı malzemelerinde deriye ek olarak kumaş da kullanılmıştır. Kumaşlardaki işleme, aplike, toka, değerli taş ve boncuklar ayakkabının ihtişamlı görünmesine neden olmuştur. Birbirinden farklı modellerde süslemeler kullanılan ayakkabılar sembol niteliği taşımaya başlar. Ayrıca 11.yüzyıldan 15.yüzyıla kadar sivri burunlu ayakkabıların kullanıldığı görülür. 13.yüzyıl ortalarında daha çok Avrupa saraylarında kullanılması yaygın olan “poulaine” isimli ucu sivri ve yukarı kalkık modellerin Hitit ve Doğu etkileriyle biçimlendirildiği gözlemlenmektedir.

Poulaine türü ayakkabıların buluş yeri Polonya’dır. Zaman ilerledikçe ayakkabıların burunları aşırı derecede uzamaya başlamıştır. Bu durumdan rahatsız olan III. Edward çıkardığı bir yasa ile ayakkabıların sivriliğinin 5 cm’i geçmesini yasaklar. Fakat kendisinden sonra gelen II. Richard uygulamaya konulan yasayı iptal etmiştir. Hatta ayakkabı burunlarının uzunluğu 45cm’yi aşmıştır. Sonraki tarihlerde ayakkabılara yüksek mantar topuklar eklenir.

Ayakkabıyı korumak amacıyla giyilen mantar topuklu şosonlar 1575’te moda olur. 1533 yılında yüksek topuklu ayakkabılar şıklık amacıyla kullanılmıştır. Bu topuklu ayakkabının yaratıcısı da Leonardo da Vinci’dir. Floransa’nın ünlü ailelerinden olan Medicilerin kızı Cetherine de Medici bir dük ile evlenecektir. Oldukça görkemli bir tören düzenlenmesi planlanmıştır. Törenin ihtişamı Cetherine ve ailesini gölgede bırakmamalıdır çünkü Cetherine oldukça ufak tefek bir kızdır. Aile çözüm bulmak için birçok kişiye başvurur. Leonardo’nun bu durumu çözüme kavuşturduğu söylenmektedir. Medicilerin kızına topuklu ayakkabı giydirilerek bir bakıma güç elde edilmiştir. Cetherine’nin görünüşünden etkilenen diğer kadınlar da topuklu ayakkabının ihtişamına kapılmaktan geri duramamışlardır. Topuklu ayakkabı bir statü göstergesi olur. İşçi sınıfı için bu görkemli ayakkabılar oldukça pahalı ve kullanışsızdır.

Chopine.

16.yüzyılda Avrupa’nın en ilginç ayakkabıları “Chopine“lerdir. Chopine, yüksek tabanlı, süslü kadın ayakkabısı olarak tanımlanıyor. Chopine’lerin tabanları Venedik’te 75 cm’e kadar ulaşmıştır. Sadece üst sınıfa mensup insanlar bu ayakkabıyı kullanabilmiştir. Çok yüksek olması nedeniyle en az iki kişinin yardımıyla giyilebiliyordu. 16. yüzyılın sonlarına doğruysa erkek ve kadınlarca giyilen “mule” ya da ökçeli terlikler moda olmuştur.

Mule.

İtalya Vigevano Müzesi‘nde sergilenen 17. yüzyıla ait rokoko tarzı bir kadın ayakkabısı görünmektedir. 17.yüzyıldan başlayarak sivri burun ve yüksek topuklar özgün bir biçim alır. Rönesansla birlikte ayakkabı modasındaki aşırılıklar yerini geniş-rahat modellere bırakmıştır.

Aydınlanma Çağı ve 18.Yüzyıl Ayakkabıları

Yüksek topuklu bir çift kadın ayakkabısı, İngiltere, 1720–1740 © 2022 Bata Ayakkabı Müzesi, Toronto, Kanada

18. yy’a gelindiğinde Batı; kültürel, düşünsel ve toplumsal değişime şahit olur. Tüm bu değişimler düşünce ve inançlardan kopmaların yaşandığı Rönesans dönemindeki değişimlerin üzerine inşa edilerek yükselmiştir. Avrupa insanının bireysel ve toplumsal yaşamını yeni bir anlayışla oluşturma çabası olarak niteleyebileceğimiz bu dönem, Batı’nın tarihsel gelişiminin ve değişiminin düşünsel ve kültürel sonucudur. İlk önce kapitalizmin doğuşu ile İngiltere’de başlayan toplumsal değişim, sonra Fransa’da özgürlük hareketi olarak devam eder. Nihayet Almanya’da felsefi temellerini oluşturarak tüm dünyayı etkileyecek modernleşme hareketine dönüşür.

1729. İngiliz, İpek

Aydınlanma, mantığın ve aklın öncülüğünde ortaya çıkan dinamik ve rasyonel bir harekettir. Ussal düşüncenin dünyayı anlamak ve insani gelişimi iyiye doğru taşımak için anahtar bir öge olduğu savunulmaktadır. Bu düşünceye göre akıl yürütme yeteneği her insan için doğuştan gelen bir özelliktir ve insanlar “doğal haklar” ile doğarlar. Radikal fikirler, siyasi iktidarın, dini doktrinin, monarşilerin veya aristokrasinin aşılmaz otoritesinden ziyade halkın radikal rızasından kaynaklanması gerektiği fikrinin temeli de Aydınlanmaya dayanmaktadır. Önplana çıkan fikirler toplumsal hiyerarşileri de bir anda bulanıklaştırarak özellikle cinsiyet ve ırk temalarının güçlendiği savunulmaktadır. Bu radikal düşünceler kültürel uygulamalara da sirayet etmiştir.

18.yy’ın kültür ögeleri arasında moda unsuru da önemli bir yere sahipti. Kıyafetlerin ve ayakkabılarda köklü değişimler gerçekleştirildi. Dönemin ayakkabı modasını Paris’teki ayakkabıcılar yönlendiriyordu. Avrupa’daki pek çok ülkeden kadınlar, ayakkabılarını Paris’ten getiriyorlardı. Zarif ve topuklu ayakkabılar en çok tercih edilen ayakkabı çeşidiydi. Kare burunlu ayakkabılar 1720’li yıllarda da yaygınlığını sürdürmüştür. Ancak bu tarihten sonra kare burunlu ayakkabıların yerini yuvarlak burunlu ayakkabılar alır.

Barok stil odağını kaybeder ve rokoko stilinin kendini gösterdiği bir dönem başlar. Rokoko dönemindeki kadın ayakkabılarının ana özelliği, günümüzde XV. Louis veya Fransız topuk olarak tanımlanan kavisli topuktur. Zamanın modasını takip eden kadınlar ayakkabılardaki güzellik ve zarafeti yansıtabilmek için çaba sarfetmişlerdir. Çünkü topuklar oldukça yüksekti ve ayak parmakları ufak sivri uçlu burunda sıkışmaktaydı. Topukların pozisyonu ayağın görünür boyutunu düşürdüğü için zarif bir görünüm ortaya çıkarmaktaydı. Bu ayakkabılarda özellikle ayak kemerinin üstünde çakışan geniş şeritli kabartmalar dikkat çekmekteydi ve en çok tercih edilenler arasındaydı. Buna, ayakkabıya bağlanmış görünümü veren geniş kemer toka da aksesuar olarak eklenmiştir.

Statü farkı da ayakkabılar aracılığıyla sunulmuştur: kadınlar ayakkabı topuklarının arkasına sahte elmas ve zümrütler yerleştiriyorlardı. 1714 yılında Fransa’da kadınların giydiği orta yükseklikte topuklu, gümüş işlemeli ve kırmızı ipekten yapılmış, üstü deri şeritli ayakkabılar revaçtaydı.

 

1700’lü yılların sonları ile 1800’lü yılların başlarında sade iğne işlemeli veya zengin nakışla işlenmiş pahalı ayakkabılar giyilmekteydi. Bu ayakkabılar ipek dizliklerle ve açık renkli çoraplarla giyilen Avrupa’da egosunu yükseltmek isteyen tüccarların ve yüksek statülü burjuvaların tercih ettiği ayakkabılardı.

18.yüzyıl ayakkabılarda farklılıkların da yüzyılıydı. Örneğin, 1770’lerde üstte geniş kıvrımları bulunmayan uzun çizmeler moda olmuştur. 18.yy’da kadın ayakkabıları saten veya bir tür ipekli kumaş olan brokardan yapılıyordu. Yine bu dönemde estetik unsurlar da öne çıkıyordu. Ayakkabılar toka, kurdele ve fiyonklarla süsleniyordu. Fransız İhtilali sonrası yüksek ökçeler ortadan kalkınca insanlar sokakta çamurdan korunmak için mantar ökçeli şosonlar giymeye başlamışlardır.

Emperyalizm, Aydınlanma ve Moda Sektörü

Aydınlanma değerlerinin dışlayıcı gerçekliği, özellikle Avrupalıların sömürgeleştirilmiş halklarla etkileşimlerinde göze çarpmaktaydı. Yüzyıllar önce başlayan Avrupalılık inşası 1700’lü yıllarda da devam etmiş, İngiltere ve Fransa egemen güçler olarak ortaya çıkmışlardır. Kaynakların ve emeğin yabancı bölgelerden sömürülmesi ticaretin büyümesini hızlandırırken, statü sahibi Avrupalıların tüketim mallarına erişimini arttırmıştır. Batı modası yurtdışından gelen malzemeleri sömürmeye başlamış, egzotik stilleri serbestçe tahsis etmiştir. İngilizlerin çay, ipek ve porselen için Hint afyonunu takas ettiği Hindistan ve Çin’den gelen tekstillerden esinlenen çiçek tasarımları, Aydınlanma Çağında popülerdi. Bu dönemde ayakkabıların gümüşle süslendiği de görülmektedir.

Aydınlanma Çağı örneklerinden Voltaire’in “la lettura della tragedia” adlı eserinin Dipinto di Charles Gabriel Lemonnier tarafından sunumu.

Cinsiyet Yansımaları

Erkekliğin aydınlanma ideallerinin sonraki yüzyıllardaki erkek kıyafeti üzerinde nasıl silinmez bir iz bıraktığını yine 18.yüzyıl itibariyle gözlemlemekteyiz. Erkeklik üretkenlikle ilişkilendirildi; hayatta kalmak için çalışması gerekmeyen soyluların bile siyasete katılmaları, mülklerini yönetmeleri ve avlanmaları bekleniyordu. Erkekler ayrıcalıklı bir kesimden gelmiş olsalar bile boşta kalan zengin olmamalıydılar. Uğraş sahibi ve üretken birer birey olmalıydılar.

Eylem adamının ortaya çıkarılması düşüncesiyle, aristokrat elbisenin telaşlı gösterişsizliğinin daha mantıklı tarzlara ortam hazırlayacağı görüşü benimsenmiştir. Parlak kadifeler ve satenler koyu kumaşlarla değiştirilir. Binicilik botları ve av ceketleri gibi ülke kıyafetleri kentsel ortamlarda popüler hale geldi. Bu dönemde erkek ve kadın ayakkabılarında görüntü olarak da ciddi farklılıklar ortaya çıkmıştır.

18.yüzyılın ayakkabı tarihine sirayet eden olay, erkeklerin artık kadınsı olarak görülen yüksek topuklu ayakkabılar giymeyi bırakmalarıydı. Bu, diğer yüzyıllardan ayrışma sebeplerinden biri olarak kabul edilebilecek bir olaydır. Çünkü 18.yy’a kadar hem kadınlar hem de erkekler topuklu ayakkabılar giymekteydiler. 18.yüzyılda erkek ayakkabılarının topuk boyu küçüldükçe, kadın ayakkabılarındaki topuk boyu daha yüksek ve daha dar hale getirilmiştir. Amaç ayakkabıyı kullanan kadınların daha uzun görünmesini sağlamak değildi, küçüklük yanılsamasını vurgulamaktı.

Topuklu ayakkabının verdiği o gücü ve ihtişamı eteklerin altına gizlemekti. Görünen tek şey küçük parmak uçlarıydı. Bir süre sonra yükselen topuk boyları kadınların yürüme şeklini de değiştirmiştir. Topuklu ayakkabılar nedeniyle çok hızlı hareket etmekte güçlük çekmişlerdir. 18.yüzyıl, cinsiyet dinamiklerinin iyice ortaya çıkıp görünür olduğu bir yüzyıl olmuştur.

Peş peşe yeniliklerin, kararların, farklılıkların uygulandığı bu yüzyılda ayakkabı tarihinde bir ilk de yaşanır. 18.yy’ın sonlarına doğru İsviçre’li Shonewerd, Amerika’da ilk ayakkabı fabrikasını kurarak bir çığır açar. Ayakkabı serüveninde 18.yüzyılda alınan önemli kararların mihenk taşı olarak günümüze yansıdığı tartışılmaz bir gerçek olarak kabul edilmektedir.

Kaynakça

Matthew K., Stepping Out: Footwear in the Collection of the Museum of Fine Arts (1981), Boston, Dress, 7:1, 9-29.

fiveminutehistory.com/the-colorful-shoes-of-the-18th-century, web.

www.smithsonianmag.com/history/these-18th-century-shoes, web.

qz.com/its-enlightenment-philosophys-fault-that-women-wear-high-heels-instead-of-men, web.

spot_img

2 YORUM

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Frankenstein Canavarının 90 yıllık Evrimi: Sinemada 8 Farklı Görünüm

1931'deki hantal Karloff'tan 2025'in duygusal Jacob Elordi'sine... Frankenstein canavarının sinema tarihinde Gotik edebiyat mirasını nasıl dönüştürdüğünü keşfedin.

Müzik Festivallerinin Peşinde Avrupa Turu

Avrupa'nın önde gelen müzik festivalleri ile yaz boyunca geziyoruz.

S.D.B.D.A. Veyahut Yan Yana Film İncelemesi: Birlikteliğin Birleştirici Gücü

Feyyaz Yiğit ve Haluk Bilginer’in başrolde olduğu Yan Yana, farklı dünyalardan gelen iki adamın mizah ve içtenlikle kurduğu dönüştürücü bağı etkileyici biçimde anlatıyor.

Boyarken Düşünmek: Sanatla Zihinsel Arınma

Modern çağın zihinsel gürültüsünü durdurmanın yollarından biri boyamaktır. Sanatla akışa girmek, kaygıyı azaltıp, derinlemesine odaklanma ile aracılığıyla zihinsel arınmayı mümkün kılar.

Dire Straits – Brothers In Arms: Bir Savaş Eleştirisi

Klavye ve gitarın ikonik ismi Dire Straits'in Brothers In Arms ile sunduğu savaş karşıtı bakış açısını inceledik!

Haunted Hotel Dizi Analizi: Ölüm ve Yaşam Arasında Alaycı Bir İşletme

Korku ile komedi türlerini harmanlayan Matt Roller, izleyicilere yepyeni bir fantastik evren sunuyor.

Frankenstein Filmine Referans Olan Tablolar

Frankenstein filmi yalnızca konusuyla değil, sanatsal yanıyla da bizlere çok şey anlatıyor.

TikTok’un Kütüphanesi: BookTok’ta Popüler Olan 10 Kitap

BookTok, kullanıcıların kısa videolarla paylaştığı bir dijital kitap topluluğu haline gelmiş ve bir kitabın popülerliğini hızla arttıran bir platform olmuştur.

Kayayı Delen İncir Aslında Ne Anlatıyor?

Kayayı Delen İncir, Turgut Uyar’ın 1982 yılında, ilk kez Karacan Yayınları tarafından yayımlanan ve aynı yıl Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan şiir kitabıdır.

Julianus: Son Pagan Bizans İmparatoru

Roma'nın dinden dönen imparatoru Julianus’un Paganizmi canlandırma çabaları, askeri zaferleri ve tartışmalı politikalarıyla bıraktığı mirasın izini süren bir portre.