2022’de Nobel Ödülü alan Fransız yazar Annie Ernaux, son dönemlerde eserlerinin Türkçeye çevrilmesiyle ülkemizde de büyük yankı uyandırmış, çok okunan yazarlar arasına girmiştir. Kitapları kendi yaşamı, aile ilişkileri, toplumla kurduğu bağlar üzerine yazılmıştır. Eserleri belleğinin yansımasını taşır. Yalın anlatımıyla birlikte, birçok kitabıyla hem akıcı hem vurucu hem de gerçek olabilmeyi başarmıştır. Olay, Bir Kadın, Babamın Yeri gibi kitapları da bu çizgidedir.
Babamın Yeri: Bir Sınıf Mücadelesi

Babamın Yeri kitabında Ernaux, babasının, bir “eş” olarak annesiyle, bir “baba” olarak kendisiyle olan ilişkisini anlatır. Onun hayatını yazıya geçirerek “yerini” bulmaya çalışır. Bu otobiyografik roman, sınıf farkının, mücadelenin ve değişimle birlikte gelen duyguların anlatısıdır. Babasının ölümünden sonra yazmasına rağmen, bir yas okumayız. Ailesinin toplumla olan ilişkisine, sınıf farklılıklarına tanıklık ederiz.
“Belki de birbirimize söyleyecek bir şeyimiz kalmadığı için yazıyorum.”
Babası aslında kırsal kökenli bir işçidir. Daha sonra küçük esnaflığa geçiş yapar, bakkal dükkânı işletmeye başlar. Ernaux’nun üniversite okuyup öğretmen olmasıyla, kültürel açıdan ailesinden, babasından uzaklaşır. İki farklı dünyada da var olmak, sadece fiziksel değil duygusal anlamda da mesafeler koyar. Bu sebeple zamanla konuşmaları azalır ve aslında tamamen dünyalarının farklılaşmasıyla bir kopuş hissi yaşanır.
“İçinde yaşadığım dünyanın isteklerine uydum, zevksizlik olarak görülen bir dünyanın anılarını gömdüm.”
Belki de bunları anlatmak, bu açılan mesafeyi anlamlandırmaya çalışmak, babasının “varlığını ve yerini” kalıcı hâle getirme ve bulma çabasıdır. Yazarın bu sessiz hüznü, bizi de kendi içimize dönmeye, “yerimizi” sorgulamaya pencere açar. Ernaux’nun bu eseri okuyucuyu da belleğiyle yüzleşmeye çağırır.
Bir Kadın: Anneye Veda

Yazar bu eserinde ise annesiyle olan ilişkisini mercek altına alır. Kitap adeta bir veda mektubu gibidir. Birçok anne-çocuk ilişkisinde görebileceğimiz, okuyucunun kendisiyle ilişkilendirebileceği bir hikâyedir. Ernaux hem annesine karşı duyduğu suçluluğu hem de ölümünden sonra tuttuğu yası resmeder okuyucuya. Ailesinden ayrılıp kendi hayatını kurma yoluna girdiğinde annesiyle olan bağı iyice zayıflamış, evlendikten sonra da ilişkileri mecburiyetle sürdürülen, sadece sorumluluk hissedebildiği bir duruma evrilmiştir.
“Artık sesini duymayacağım. Olduğum kadını, bir zamanlar olduğum çocukla bir araya getiren onun sesi, sözleri, elleri, tavırları, gülüşü ve yürüyüşüydü. Geldiğim dünyayla aramdaki son bağ da koptu.”
Annesine veda yolculuğunu okuruz bu kitapta. Annesinin çocukluğu, işçi sınıfından gelmesi, güçlü kişiliği ve yaşlılıkla birlikte değişen hâli… Yazar, bildiğimiz gibi duygulardan uzak, olabildiğince nesnel yaklaşır fakat annesini yazdığı bu kitap, aslında onun sessiz bir ağıtı. İfade edilemeyen duyguların bir çığlığı. Ona göre annesinin hayatını yazmalı ki onu hafızasından çekip çıkartabilsin. Kendi ifadesiyle yeniden “doğurmalı”.
“Annem hakkında yazıyorum çünkü onu dünyaya getirme sırası sanırım bende.”
Olay: Bir Kadının Psikolojik Mücadelesi

Yazar, 1963 Fransa’sında yirmi üç yaşında bir üniversite öğrencisiyken hamile olduğunu öğrenir. Kürtajın yasak olduğu Fransa toplumunda, gizlemek zorunda kaldığı bu durumu çözmek için çözümler aramaya başlar. Politik engellerden dolayı bir “olay” karşısında yalnız bırakılışını, özellikle de psikolojik mücadelesini okuruz. Aslında sosyolojik olarak da ele alınması gereken bir mesele olup kadının kendi bedeni üzerinde söz sahibi dahi olamayışının çaresizliği vardır bu hikâyede.
“Ve belki de hayatımın gerçek amacı sadece şudur: Bedenimin, hislerimin ve düşüncelerimin yazıya dönüşmesi, yani kavranabilir ve genel bir şeye dönüşmesi, varlığımın başkalarının zihninde ve hayatlarında tamamen erimesi.”
Gözyaşı dökülmez metinden ama yıkıcılığı her satırında kendini gösterir. Geçmişinden travmatik sahneleri aktarırken bile dışarıdan izler gibi hissettirir. Zihninin izin verdiği ölçüde her bir kareyi seyredebiliriz böylece.
“…Hayatımın bu dönemine yeniden dalmayı, orada ne olduğunu bilmeyi istiyorum…”
Belleğin Farklı Yönleri

Yazar, yaşadıklarını duygusal bir biçimde değil, olduğu gibi aktarır. İşte bu yüzden metinleri hem yoğun hem akıcı hem de vurucudur. Kitapları genelde az sayfadan oluşur fakat içine sığdırdıkları tamamen gerçek yaşamdan, en yalın hâliyle, hatta belki de kayıtsızdır. Dilindeki gerçeklik ise, yazar ne kadar duyguları da anlatsa tam olarak duygusallıkla ön plana çıkmaz ve bu, soyutluğu ifade etme biçimi ile ilgilidir. Bu üç kitapta da belleğinin farklı yüzlerini görürüz. Yazar her yaşanmışlığında, kendimizden de parçalar görme, okurken kendi hayatlarımıza da dönüp bakabilme şansı verir. İşte Annie Ernaux bunu yapar cesurca.
Kaynakça:
Ernaux, Annie. Babamın Yeri. Can Yayınları: İstanbul, 2024
Ernaux, Annie. Bir Kadın. Can Yayınları: İstanbul, 2025
Ernaux, Annie. Olay. Can Yayınları: İstanbul, 2023