Bir Öykü, Bir Yazar: Oscar Wilde’ın ‘Bülbül ile Gül’ü Üzerine

Editör:
İclal Yaka
spot_img

Mutlu Prens ve Diğer Masallar kitabında yayımlanan hikâyelerin arasında Bülbül ile Gül hikâyesi de yer alır. Bu hikâye her ne kadar ilk bakışta aşk üzerine yazılmış gibi olsa da tıpkı Wilde’ın öbür eserleri gibi çok daha derin anlamları ve gizlenmiş mesajları vardır. Önce bu yazıda Wilde’ın hayatına ve yaşadığı döneme, sonrasında ise kalemine ve daha detaylıca bu hikâyeye bir göz atalım.

Oscar Wilde Kimdir?

CIRCA 1800: Oscar Fingal O’Flahertie Wills Wilde 1854 1900 Irish novelist playwright freemason wit Photograph by Napoleon Sarony (Photo by Universal History Archive/Getty Images) – HistoryExtra

Oscar Wilde 1854 ve 1900 yılları arasında yaşamış, günümüzün en bilinen ve en önemli yazarları arasındadır. İngiliz edebiyatının kilit isimlerinden olsa da kendisi aslen İrlandalıdır ve Dublin’de doğmuştur. Babası dönemin ünlü bir cerrahıyken, annesi de “Speranza” lakabıyla tanınan bir devrimci ve şairdir. Kendisi ayrıca Protestan bir ev ortamında büyümüştür. Yükseköğretimini Trinity ve Magdalen kolejlerinde yapmıştır. Bu sırada da Berkeley Altın Madalyası ve Newdigate Ödülleri‘ni de kazanmıştır.

Yazarlığıyla tanınmadan öncesinde bile Wilde İngiltere’nin sosyal çevrelerinde bir hayli ünlüydü. Özellikle renkli kişiliği, kelimelerle olan ustalığı, nüktedanlığı ve alışılmadık kıyafetleriyle bir hayli dikkat çekiyordu. Bu çevresini 1882 sonrasında Amerika’da yaptığı konuşmalarla daha da genişletti ve ününe ün kattı. Asıl gelir kaynağı bu konuşmalar olmasına rağmen parasını asla düzgün yönetmeyi beceremedi, zira kendisi şatafata bir hayli düşkündü.

Oscar Wilde’ın Mezarı – Musely

Sonraki yıllarda Constance Lloyd ile evlenmiş ve bu evlilikten iki çocukları olmuştur. Ancak Wilde‘ın asıl aşk hayatı Lord Alfred Douglas ile olan kısımdır. Bu yasak aşk öyle bir boyuta ulaşmıştır ki kariyerinin tam zirvesinde, 1895 ve 1897 yılları arasında Wilde eşcinsellik suçundan mahkum edilmiştir. Hapisten çıktıktan sonraki son üç yılında ise Paris’te Sebastian Melmoth lakabıyla fakirlik içinde yaşamış ve nihayetinde menenjit sebebiyle aramızdan ayrılmıştır. Mezarı ise Paris Pere Lachaise Mezarlığı‘nda ziyaret edilebilmektedir. 90’lardan bu yana ise ziyaretçiler Wilde‘ın mezar taşını öperek ruj izi bırakmayı alışkanlık hâline getirmiştir.

Wilde’ın Kalemi ve Viktorya Dönemi

Kraliçe Victoria – The Royal Mint

Oscar Wilde’ın edebî kariyerini çoğunlukla yazdığı şiirler ve oyunlar oluşturmaktadır. Bu eserlerinin yanı sıra bir süre de dönemin ünlü magazinlerinden olan The Woman’s World‘ün de editörlüğünü yapmıştır. Başlıca eserleri ise: Dorian Gray’in Portresi, Ciddi Olmanın Önemi, Reading Zindanı Baladı, De Profundis, Yönelimler, Önemsiz Bir Kadın, Mutlu Prens ve Diğer Masallar ve Nar Evi olarak sıralanabilir.

Wilde’ın eserlerinde sık sık hem sosyal hem de estetik kaygılar görmek mümkündür. Ayrıca eserleri arasında sıkça rastlanan belli başlı temalar da vardır. Günah, ceza, din, ahlak, siyaset, takıntı, şehvet, ensest, masumiyetin kaybı, hayal gücü, kendini ifade etme, kişisel gelişim, sanat ve bireyselliğin önemi sıklıkla işlediği konulardır. Genellikle de eserlerinin karakterleri aristokratlar ve daha üst sınıf insanlardır.

Viktorya döneminin önemli bir edebî ve sanat akımı olan estetizm akımının izleri Wilde’ın yapıtlarında da sıkça karşımıza çıkar. Özellikle 1880’ler ve 1890’lara damga vuran bu akım, Viktorya döneminin dinî ve ahlaki baskısına bir tepki olarak ortaya çıkmıştı. Ayrıca Sanayi Devrimi ile beraber hızlanan şehirleşme ve betonlaşma, üretimin ön plana çıkmasıyla beraber sanata verilen değerin azalması da bu akımın doğumuna katkıda bulunan etkenlerdi. Adından da anlaşılacağı üzere estetizm akımı, sanat eserinde estetik kaygılar güdülmesi gerektiğini savunuyordu. Yani sanat, sanat için olmalı, başka bir kaygı gütmemeliydi. Wilde da her ne kadar bu akımın önemli temsilcilerinden olsa da eserlerinde her zaman bir sosyal mesaj vererek hem kendisiyle hem de bu akımla çelişmiştir. Dorian Gray’in Portresinin ön sözünde Wilde sanatçıdan şu şekilde bahseder: “Sanatçı güzel şeylerin yaratıcısıdır. Sanatı açığa çıkarmak ve sanatçıyı gizlemek sanatın amacıdır. Ahlak kurallarına uyan veya uymayan kitap yoktur. Kitaplar ya iyi yazılmıştır ya kötü.”

Ayrıca bu akımda kendisinden önce gelen romantik dönemin izlerini de görmek mümkündü. Özellikle sanatın hayattan etkilenmesinden ziyade hayatın sanattan etkilendiği anlayışı da romantiklerden miras kalmıştır denebilir. Bütün bunlar da Wilde’da, edebiyatın gerçek olmayan şeyleri güzel bir şekilde anlatma sanatı olarak tezahür etmiştir. Wilde ayrıca ölüm ve çürümeden beslenen dekadentizm akımının da önemli bir temsilcisi hâline gelmiştir. Özellikle Dorian Gray’in Portresi bunun güzel bir örneğidir.

Bülbül ile Gül Hikâyesi

Bülbül ve Gül, İsrail Müzesi, Jerusalem (IMJ)

Bir meşe ağacının üzerinde dinlenmekte olan bülbül yakınlardan gelen bir ses üzerine dikkat kesilir. Bir öğrenci, âşık olduğu kız ile dans etmek istemektedir. Ancak kız bir şart koşmuştur, ancak kırmızı bir gül getirirse onunla dans edecektir. Fakat genç öğrenci çaresizce ağlamakta ve hayıflanmaktadır çünkü bahçesinde bir tane bile kırmızı gül yoktur. Bahçedeki ağaçlar, çiçekler ve diğer hayvanlar gencin bu hâlini anlamaya çalışmaktadır. Neden bu kadar üzüldüğüne anlam veremezler. Fakat bülbül, gencin kalbinde taşıdığı şeyin gerçek aşk olduğuna inanır ve ona yardım etmeye karar verir. Bahçede dolanır ve gül ağaçlarıyla konuşur. Aradığı renkte bir gül bulamaz. Öbür renkteki güller onu gencin penceresinin altındaki kırmızı gül ağacına yönlendirir. Bülbül ağacı bulur fakat üzerinde bir tane bile gül yoktur. Aradığını burda da bulamaz çünkü soğuk ve fırtına ağacın üzerinde bir tane bile gül bırakmamıştır. Lakin bülbül, gül ağacına kırmızı bir güle çok ihtiyacının olduğunu ve çok önemli olduğunu anlatır. Bunun üzerine gül ağacı bir yolun olduğunu söyler. Kırmızı bir gül büyütmek için bütün bir gece boyunca bülbül, ay ışığı altında şarkı söyleyecek ve kendi kanıyla da güle renk verecektir. Bülbül, içten bir aşk uğruna bunu yapmayı kabul eder. Gencin yanına geri döner, ona sevinmesi gerektiğini, kırmızı gülünü bulacağını ancak sadık bir âşık olması gerektiğini söyler. Ancak genç bunların hiçbirini anlamaz. Bülbülü duyan meşe ise yalnız kalacağını anlar ve bülbülden kendisine son bir şarkı söylemesini ister.

Gecenin çökmesiyle bülbül gül ağacını tekrar ziyaret eder. Kanatlarını açar, dikeni göğsüne dayar ve ona aşk şarkıları söylemeye başlar. Bülbül şakıdıkça ay ışığından gül yaprakları dallardan büyümeye başlar. Fakat hiçbiri kırmızı değildir. Ağaç bülbüle seslenir, ona dikeni daha da derine batırmasını söyler, gün doğmadan güle renk vermeleri gerekmektedir. Şafak sökmeden önce gül aşk şarkıları söylemeye devam eder, diken kalbine yaklaştıkça gül kırmızılaşmaya başlar. Sonunda diken bülbülün kalbine batar ve bülbül son şarkısını söyler. Artık aşık gencin penceresinin hemen önünde kıpkırmızı bir gül vardır. Ağaç bülbüle seslenir, gül tamamen açmıştır ancak bülbül cevap veremez. Bülbül bu gül için canını vermiş, kalbinde bir dikenle ağacın dibinde cansız yatmaktadır.

İlerleyen saatlerde genç gülü görür ve sevinçten havalara uçar. Gülü koparır ve âşık olduğu kıza götürür. Ancak kız onu reddeder. Zira bir başkası ona mücevherler hediye etmiştir. Bunu duyan genç, aşkın gereksiz bir duygu olduğunu, asla akıl ve mantığın yerini alamayacağını düşünür. Kırmızı gülü sokağa atar ve derslerine döner. Gülün üzerinden de bir araba tekeri geçer ve gül kırılır.

Semboller ve Hikâyenin Mesajı

Endüstriyel Viktorya Dönemi Şehri – The National Archives

Bu hikâyenin en temel mesajı gerçek aşk ve uğruna yapılan fedakarlıklar üzerinedir. Bununla ilgili birçok sembol bulmak da mümkündür. Fakat Wilde kendi döneminin sorunları ile ilgili eleştiri yapmaktan geri durmaz. Bu hikâyedeki en önemli sembollerden birisi kuşkusuz kırmızı güldür. Kırmızı gül her zaman aşkın ve sevginin önemli bir sembolü olmuştur. Hikâyenin metninde Wilde renkleri ustaca kullanır fakat burda en öne çıkan renk kırmızıdır. Özellikle bülbülün kalbinden akan kan da bu rengi daha önemli kılar. Gülü boyayan kan ancak bülbülün kalbinden akmak zorundadır. Yani bu gül öylesine sıradan bir aşkın ve sevginin sembolü değildir. Yürekten gelen gerçek aşkı temsil eder. Bu kırmızılığın arkasında bir ölüm ve fedakarlık yatmaktadır. Ayrıca öğrenci ve bülbül de akıl ve duyguları temsil etmektedir. Öğrenci hikâyenin sonunda araştırma yapmaya dönüp aşkını unuturken, bülbül gerçek aşk uğruna canından vazgeçmeyi kabul etmiştir.

Bülbül’ün kendisi de fedakarlığı kadar önemli bir semboldür. Bu kuş yıllar boyunca özellikle Batı toplumunda yaratıcılık, doğa, sanat ve sanatçıyla özdeşleştirilmiştir. Bu açıdan bakıldığında aslında Wilde içinde bulunduğu Viktorya dönemini ve toplumunu eleştirmektedir. Sanayileşen, üretime önem veren, tüketime yoğunlaşan, sadece akla önem veren bir toplum yapısı ortaya çıkmıştır. Bunun tezahürü de öğrenci ve âşık olduğu kızdır. Bülbül ise bu toplum için fedakarlık yapan, kendinden vazgeçen sanatçıdır. Ancak tıpkı bülbülünki gibi, sanatçının da fedakarlığı gecenin karanlığı tarafından yutulmuştur, kimseler görmez. Yani aslında sadece aşk değil, dönemin ahlaki çöküntüsü ve materyalizmi de önemli bir temadır.


Kaynakça:

“Oscar Wilde”. Poetry Foundation. Web. Erişim tarihi: 09.11.2025

Urgan, Mina. İngiliz Edebiyatı Tarihi. Yapı Kredi Yayınları, 2010.

Öne çıkarılan görsel

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Frankenstein Canavarının 90 yıllık Evrimi: Sinemada 8 Farklı Görünüm

1931'deki hantal Karloff'tan 2025'in duygusal Jacob Elordi'sine... Frankenstein canavarının sinema tarihinde Gotik edebiyat mirasını nasıl dönüştürdüğünü keşfedin.

Müzik Festivallerinin Peşinde Avrupa Turu

Avrupa'nın önde gelen müzik festivalleri ile yaz boyunca geziyoruz.

S.D.B.D.A. Veyahut Yan Yana Film İncelemesi: Birlikteliğin Birleştirici Gücü

Feyyaz Yiğit ve Haluk Bilginer’in başrolde olduğu Yan Yana, farklı dünyalardan gelen iki adamın mizah ve içtenlikle kurduğu dönüştürücü bağı etkileyici biçimde anlatıyor.

Boyarken Düşünmek: Sanatla Zihinsel Arınma

Modern çağın zihinsel gürültüsünü durdurmanın yollarından biri boyamaktır. Sanatla akışa girmek, kaygıyı azaltıp, derinlemesine odaklanma ile aracılığıyla zihinsel arınmayı mümkün kılar.

Dire Straits – Brothers In Arms: Bir Savaş Eleştirisi

Klavye ve gitarın ikonik ismi Dire Straits'in Brothers In Arms ile sunduğu savaş karşıtı bakış açısını inceledik!

Haunted Hotel Dizi Analizi: Ölüm ve Yaşam Arasında Alaycı Bir İşletme

Korku ile komedi türlerini harmanlayan Matt Roller, izleyicilere yepyeni bir fantastik evren sunuyor.

Frankenstein Filmine Referans Olan Tablolar

Frankenstein filmi yalnızca konusuyla değil, sanatsal yanıyla da bizlere çok şey anlatıyor.

TikTok’un Kütüphanesi: BookTok’ta Popüler Olan 10 Kitap

BookTok, kullanıcıların kısa videolarla paylaştığı bir dijital kitap topluluğu haline gelmiş ve bir kitabın popülerliğini hızla arttıran bir platform olmuştur.

Kayayı Delen İncir Aslında Ne Anlatıyor?

Kayayı Delen İncir, Turgut Uyar’ın 1982 yılında, ilk kez Karacan Yayınları tarafından yayımlanan ve aynı yıl Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan şiir kitabıdır.

Julianus: Son Pagan Bizans İmparatoru

Roma'nın dinden dönen imparatoru Julianus’un Paganizmi canlandırma çabaları, askeri zaferleri ve tartışmalı politikalarıyla bıraktığı mirasın izini süren bir portre.