Hatıra, gündelik hayatın içinde aslında çoğumuzun fark etmediği ayrıntılardan doğar ve belleğimizde derin izler bırakır. Hepimizin evinde bir köşede duran fotoğraflar da böyledir. Tozlanmış bir çerçevenin içinde duran ve bize bakan o yüzler, yanımızda olmasa veya olamasa da varlıklarını bize hissettirirler. Onların varlıklarını hissettiğimiz andan itibaren bulunduğumuz ortam dört duvar olmaktan çıkar ve hatıralarla dolu yaşayan bir alana dönüşür.
Fotoğrafın Mekânla Kurduğu Bağ

Fotoğraflar yalnızca bir görüntüyü değil, bir hissi, bir dönemi, bir yaşanmışlığı veya bir varlığı o mekâna mühürler. Bu, çok sevdiğimiz evcil hayvanımız, göz alıcı bir manzara, sıcacık ve samimi bir aile fotoğrafı olabildiği gibi kaybettiğimiz yakınımız ya da geride bıraktığımız bir anının sessiz tanığı da olabilir. Susan Sontag’ın “On Photography” eserindeki ifadesiyle “Fotoğraf, kaybolan gerçekliğin izidir.” Mekânda bir köşeye asılmış bir fotoğraf, o anıyı sürekli görünür kılar. Salondaki sehpanın üzerinde unutulmuş bir kitap gibi sıradan durabilir bazen fotoğraflar, fakat göz ona her iliştiğinde zamanın katmanlar arasındaki yolculuğu başlar. Fotoğrafın çekildiği o ilk güne geri döner; gülüşler, kokular, sesler zihinde yeniden canlanır. Böylece mekân, sadece yaşanılan bir alan değil aynı zamanda geçmişin hatıralarını saklayan güçlü bir bellek odası olur. Ancak bir köşede asılı fotoğraf sadece geçmişi hatırlatmaz, geleceğe de anlam katar. O fotoğraf, bireyin aidiyetini, köklerini ve bağlarını sürekli hatırlatır ve bir yandan da zamanda ilerlerken yanında taşıdığı değerleri görünür kılar. Böylece sessizce duvarda asılı bir çerçeve, insana hem yolunu hem de yönünü gösterir.
“Bir fotoğraf, geçmişin aynasıdır. O ayna, sadece yansıtmakla kalmaz, aynı zamanda bir zaman makinesi gibi sizi olduğunuz yere geri götürür.”
Bireysel Anılardan Ortak Geçmişe

“Fotoğraf, belleğin en sadık hizmetkarıdır. Kelimelerin unuttuğu her şeyi, en ince ayrıntısına kadar bize yeniden sunar.”
Fotoğraflar, çoğu zaman kelimelerin yetersiz kaldığı anlarda konuşur. Dilin varmaz belki anlatmaya, söze dökmek istemezsin; ama bir fotoğraf, söylemekten kaçtığın duyguyu sessizce görünür kılar. Fotoğrafın sessiz dili, aile evinde daha belirgindir. Fotoğraflar gittiğin her yerde seni takip eder; salonun duvarında büyük bir aile fotoğrafı, misafir odasında bir mezuniyet veya düğün anısı, antrede yıllar öncesinden kalmış, maziden bir kare… Bunların hepsi hem kişisel hem kolektif belleği taşır. Maurice Halbwachs’ın “kolektif hafıza” kavramıyla açıkladığı gibi, bireysel hatıralar toplumsal bağlamın içinde şekillenir. Dolayısıyla fotoğraf, sadece bireyin değil, ailenin ve toplumun ortak geçmişine açılan bir kapı gibidir. Aile albümünde yer alan bir fotoğraf, aynı zamanda kuşakların birbirine aktardığı bir miras gibidir. Bu miras sayesinde kişi yalnızca kendi hikayesini değil, ait olduğu ailenin veya toplumun izlerini de görür. Böylece fotoğraf, kişisel bir hatıradan daha fazlası haline gelir ve kültürel kimliğin taşıyıcısı olur.
Varlık ve Yokluk Arasında

”Bir fotoğrafa bir hafta bakıp bir daha üstüne düşünmeyebilirsiniz. Bir diğer fotoğrafa ise bir saniye bakıp bütün hayatınız boyunca üstüne düşünebilirsiniz.”
Fotoğrafların mekândaki varlığı, her zaman bizi neşelendiren veya tebessüm ettiren bir araç gibi görülse de aynı zamanda duygusal bir sığınaktır da. Joan Miro’nun yukarıdaki sözü bunun için güçlü bir örnek sayılacaktır. Kaybedilen birinin fotoğrafı, sessiz bir hatırlatma, bir alarm gibi odadaki varlığını sürdürür. İnsan o fotoğrafın yanından her geçtiğinde aslında kişinin yokluğunu tekrar tekrar hisseder ve küçük bir selam verircesine hatırasını sürdürmeye çalışır. Böylece fotoğraf, yokluğun içindeki varlığını koruyan bir sembole dönüşür. Bununla birlikte, bu sessiz varlık bir tür teselli kaynağıdır; çünkü kaybedilenle kurulan bağın tamamen kopmadığını hissettirir. Zamanla o fotoğraf, acının keskinliğini yumuşatır ve hatırlamanın inceliğini öğretir. Böylece mekân, yasın yükünü hafifleten bir anı odasına dönüşür.
Dijital Belleğin Sessizliği

Geçmişte, hatıralar evlerin duvarlarında çerçevelenmiş bir şekilde saklanırken şimdilerde bu görev dijital ekranlara taşındı. Artık fotoğraflar telefon albümlerinde, bilgisayar klasörlerinde ya da sosyal medya profillerinde saklanıyor. Fiziksel mekanla kurulan bağın yerini, sanal bir hafıza almış diyebiliriz. Fakat bu durum fotoğrafların anlamında bir değişiklik yaratmıyor aksine tek dokunuşla yıllar öncesi ana dönebiliyor, yüksek çözünürlük ve kalite sayesinde ilk günkü haliyle o anlara erişebiliyoruz. Üstelik dijitalleşmeyle birlikte bu anıların hepsi, yalnızca paylaşıma açık bir hale gelmekle kalmayıp taşınabilir ve kişiselleştirilmiş bir forma dönüştü.
Sonuç olarak aslında bütün bu örnekler bize şunları gösteriyor: Fotoğraflar yalnızca geçmişi temsil eden kareler değildir. İster evin duvarında sessizce asılı dursun ya da dijital bir ekranın sayfasında kaydırarak açılsın… Fotoğraf, hem bireysel hem de toplumsal belleğin taşıyıcısı olarak mekanla birlikte var olur. Geçmişin hatıralarını bugüne taşırken aynı zamanda geleceğe de köprü kurar. Bu nedenle fotoğraflar, varlıkla yokluk arasında ince çizgide, hem aidiyet duygusunu koruyan hem de yaşamın sürekliliğini bize devamlı hatırlatan sessiz tanıklardır.
KAYNAKÇA
- Sontag, Susan. “The Image‑World.” On Photography, pp. 152–155. WEB.
- Biletska, Y., Şahin, C., & Şükür, İ. “Kolektif hafıza ve milli kimlik bağlamında Türkiye’de resmi tarih yazıcılığı.” İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi, cilt 3, sayı 1, 2014, s. 94-116. WEB
- Sontag, Susan. Fotoğraf Üzerine. Altıkırkbeş Yayınları, 2008, s. 12.
- Barthes, Roland. Camera Lucida: Fotoğraf Üzerine Düşünceler. Altıkırkbeş Yayınları, 2010, s. 68.
- KAPAK GÖRSELİ



Fotoğrafın mekânla kurduğu bağı çok güzel anlatmışsınız. Gerçekten de evde bir köşede duran çerçeveler, sadece bir süs değil, yaşamımızın izlerini taşıyan sessiz tanıklar. Yazınızı okurken kendi aile albümümü düşündüm; o karelerin mekâna kattığı sıcaklığı yeniden hissettim.
Fotoğrafın sadece geçmişi yansıtmadığı, aynı zamanda geleceğe de yön verdiği fikri çok etkileyici. Belleğin mekânla bu kadar güçlü bir bağ kurması üzerine daha fazla düşünmek gerektiğini fark ettim. Sizin yazınız da bunu hatırlattı. Çok beğendim teşekkürler
Çok teşekkür ediyorum 💖
Harika bir yazı, kalemine sağlık. Gün içinde belki yüzlerce kez gözümün değdiği fotoğrafların değerini düşünmeye itti beni. 💗
Çok teşekkür ederim ilgin için 💓
Çok güzel bir yazı olmuşşş eline sağlık ❤️
Çok teşekkür ederim💓🌸
”Bir fotoğrafa bir hafta bakıp bir daha üstüne düşünmeyebilirsiniz. Bir diğer fotoğrafa ise bir saniye bakıp bütün hayatınız boyunca üstüne düşünebilirsiniz.”
Sanırım bazı anlarda hayatımızın özetini anlatıyor bu söz😊
Fotoğraflar geçmişin hatıralarıdır deyip bizi böyle geçmişe götürdü bu yazı teşekkürler 🙏
Çok teşekkür ederim yorumunuz için, beğenmenize çok sevindim 💘