Modern çağın getirisi olan teknolojik gelişmelerle birlikte toplum genelinde ve insan özelinde yalnızlaşma, kendi içine dönme, bunalım ve kimlik yitimi gibi sorunlar ortaya çıkmıştır. Günümüz insanı, kendi üretimine ve tüketimine, doğal ve toplumsal çevresine, diğer insanlara ve en önemlisi kendi özüne yabancı konumuna gelmiştir. Peki, yabancılaşma sorunuyla ilgili önemli düşünürlerin görüşleri neler olmuştur?
Hegel, yabancılaşma kavramına felsefi bir anlam kazandıran ve bunu felsefi bir sorun haline getiren filozoftur. Ancak yabancılaşma olgusuna somut bir boyu kazandıran ve bilinçli olarak bu noktaya dikkat çeken düşünür Marx olmuştur.
Karl Marx: Yabancılaşmış Emek
Alman toplum kuramcısı Karl Marx, El Yazmaları adlı eserinde, eşitsiz mülkiyet dağılımının ve aşırı uzmanlaşmanın doğurduğu dengesizliklerin insan üzerindeki olumsuz etkilerine dikkat çekmektedir. Marx’a göre artan nüfusun, üretimin ve ihtiyaçların bir sonucu olarak fiziki güce dayalı emek bölümü ortaya çıkmıştır. Aile içerisinde başlayıp toplum geneline yayılan emek bölümü sonucunda, emeğin ve ürünlerin eşitsiz dağılımına bağlı olarak eşitsiz mülkleşme oluşmuştur. Üretim araçlarının mülkleştirilmesiyle birlikte kapitalistler, başkasının ürününü kendilerine mal etmeye başlamış ve işçilerin kendi öz varlıklarından sıyrılarak yabancılaşmasına sebep olmuşlardır.
Yabancılaşma; toplumdan ayrılmak, toplumsal tatminsizlik ve sosyal kurumların karşısında güçsüzlük gibi duyguları çağrıştırmakla birlikte Marx’ın açıklamalarında özel anlamlar içermektedir. Marx için yabancılaşmanın dört tezahürü bulunmaktadır:
- Ürününe kapitalistlerce el konulup kendi denetiminden çıkması nedeniyle işçinin emeğinin ürününe yabancılaşması,
- Artık, dış zorunluluklarla yaptığı işinden içsel tatmin duymadığı için işçinin doğaya yabancılaşması,
- İnsani vasıflara ait üretim faaliyetlerinden mahrum edildiği için işçinin kendi insani özüne yabancılaşması,
- Kapitalizmin, insani ilişkileri market(pazar) ilişkisine dönüştürmesi nedeniyle işçilerin birbirine yabancılaşmasıdır.
Marx’ın yabancılaşmayı işçi ile iş bağlamında ele alması, bu kavramın sadece işyerinde geçerli olan dar bir ekonomik kavram olduğu anlamına gelmemektedir. İnsanın hayvanlardan emek yoluyla ayrıldığını ifade eden Karl Marx için emek, insan varoluşunun her yönü için önem taşımaktadır. Marx’ın dört farklı yabancılaşma örneğine günümüzde de sıkça rastlanılmaktadır. Örneğin, medyanın etkisiyle oluşan güzellik algısı kendi bedenimize ve dolayısıyla insani hayatımıza yabancılaşmamıza yol açmaktadır. Irkçılık ve yabancı düşmanlığı ise insanların birbirine nasıl yabancı hale geldiğini gözler önüne sermektedir. Marx’ın görüşlerinden özetle, yabancılaşmış emek yabancı bir dünya düzenini oluşturmaktadır.
Erich Fromm: Objeleşen İnsan
Yabancılaşmayı bir hastalık olarak tanımlayan Fromm, “insanın doğadan ve birbirinden kopmuş olmasının; kendisini yalnız, soyutlanmış ve yabancı hissetmesine neden olduğunu” söylemektedir.
Modern endüstri toplumunda insanlar, mutluluğu “arzu edilen her şeyin alınabilmesi” olarak tanımladığı için ekonomik güçlerin objesi haline gelmişlerdir. Her şeyi tüketim haline getiren insan için hayatın anlamsızlaşması ve dolayısıyla yabancılaşması kaçınılmaz olmuştur. İnsanın yabancılaşmasındaki bir diğer etken ise, kapitalist sistemin çalışma ilkesidir. İnsanlığın gelişmesi için oldukça önemli olan bu ilke, aynı zamanda insanları kendi elleriyle inşa ettiği makinelerin kölesi haline getirmiştir.
Bütün bu fikirlerden hareketle Fromm için yabancılaşmış insan; kendinden ve diğer insanlardan kopmuş, benlik duygusunu yitirmiş, pasif, boş ve izole edilmiş şekilde yaşam sürmektedir.
Herbert Marcuse: İncelmiş Köleler
Yabancılaşmayı tüketim toplumu çerçevesinde ele alan Marcuse’ye göre, teknolojinin gelişmesi ve değişen tüketim alışkanlıkları insanları yabancılaştırmaktadır. Sanayi toplumuyla birlikte gelişen tüketim normları, gerçek ihtiyaçların yerini yapay ihtiyaçlara bırakmasına sebep olmuştur. Reklamların ileri sürdüğü biçimde eğlenme, davranma ve tüketim alışkanlıkları belirlenmesi anlamına gelen yapay ihtiyaçlar sonucunda insanlar, başkalarının sevdiklerini sevmekte ve nefret ettiklerinden de nefret etmektedirler. Yapay ihtiyaçların, gerçek ihtiyaçların önüne geçmesiyle birlikte, insan toplumdaki eleştirel tavrını yitirerek ona boyun eğmekte ve dolayısıyla kendisine yabancılaşmaktadır.
Teknolojik gelişmeler insanlara belirli düzeyde bir özgürlük kazandırırken diğer yandan insan varlığını yoğun bir şekilde baskı altına almaktadır. Kitle iletişim araçlarının etkisiyle de insan dış dünyayla ilişkilerinin bilincine varamayan ama toplumu yönetenlerin istediği şeyleri, istediği ölçüde, istediği yer ve zamanda tüketen bir robot haline gelmektedir. Hızla gelişen otomasyon nedeniyle el emeğinin azalması ise giderek insanların köleleşmesine yol açmaktadır. Bu nedenle Marcuse’e göre ileri sanayi toplumunun köleleri, araç olmak ve nesneye indirgenmek bakımından ‘incelmiş köleler’dir.
Hannah Arent: Dünyaya Yabancılaşma
Hannah Arent’in düşüncesinde modern bilimin yükselmesi, dünyaya yabancılaşmada önemli bir rol oynamaktadır. Arendt’in dünyaya yabancılaşmadan kastettiği, insanın öznellikler arası olarak oluşturulmuş bir deneyim ve eylem dünyasını kaybetmesi ve bununla birlikte duyulara, dünyanın nesnel gerçekliğine olan güveninin kaybolmasıdır. Dünya üzerindeki yabancılaşma, insanlık yeryüzündeki her şeyi (yeryüzü ve insanlık da dahil) tabi kılmayı başardığında yaşanacaktır. Burada insan hakimiyeti ve kontrolü söz konusudur. Tüm insanlar ve olaylar, insan icadı ile yeniden yaratılabildiği zaman ‘dünyada doğum’ söz konusu olmayacaktır. Bizim için bir ortak kamusallık sağlayan dünyamızı yitirdiğimizde anlamlı bir varoluş da imkânsızlaşmaktadır. Kendimize, duyularımıza ve mantığımıza olan inancımızı yitirdiğimizden, dünyaya yabancılaşmak aynı zamanda kendine yabancılaşmak anlamına gelmektedir.
Önemli düşünürlerin görüşlerinden özetle, yabancılaşmanın toplumun ve bireyin her alanını döngüsel bir şekilde etkilediğini görmekteyiz. Hepsinin ortak noktası gelişen yeni dünya karşısında insanın konumunun olumsuz yönde etkilendiğini ortaya koymaktadır. Yabancılaşmayı aşmak, özgür ve etkili adımlarla içi boşalmış anlamlardan kurtulmaya gayret etmemizle mümkün kılınabilir.
Kaynakça
- Çınar, M. U. (2016). Marx, Arent, Modernite, Yabancılaşma ve Siyaset: Ya Da, Modern Çağ’ da İnsanca Bir Yaşam Mümkün Mü? Sosyal Bilimler Dergisi, 9(2).
- KURT, A. (2012). Din Sosyolojisi. Sentez Yayıncılık.
- OSMANOĞLU, Ö. Hegel’den Marcuse’ye Yabancılaşma Olgusu. Üsküdar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2(3).
- ÜNALDI, H. (2011). TÜRK ROMANI VE YABANCILAŞMA: BİR EDEBİYAT SOSYOLOJİSİ DENEMESİ. Konya: SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ.
- YALÇIN, Ö., & DÖNMEZ, P. D. (2017). SOSYAL PSİKOLOJİK AÇIDAN YABANCILAŞMA: DEAN’İN YABANCILAŞMA ÖLÇEGİ’NİN TÜRKÇEYE UYARLANMASI. Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 8(2).