Yes Man; Peyton Reed‘in yönettiği, Nicholas Stoller, Jarrad Paul ve Andrew Mogel tarafından yazılan ve Jim Carrey ile Zooey Deschanel‘in başrol oynadığı 2008 yapımı komedi filmidir. Film, aynı zamanda mizahçı Danny Wallace‘ın 2005 tarihli aynı adlı anısına dayanır. Wallace’ın otobüste tanıştığı bir yabancıyla yaptığı kısa bir sohbete dayanarak eski mutluluğunu yakalaması adına, “daha çok evet demelisin” tavsiyesini uygulamaya başlamaya adadığı 6 aylık dönemi anlatan film; hayata olumlu yaklaşmanın, pozitif davranmanın, evet demeye yatkın olmanın önemli olduğunu vurgular. Filmin felsefesi genel olarak uygulaması zor görünse de, “evet” müritleri “evet” felsefesinin baş kahramanına tapınsa da aslında film hayatta karşına çıkan imkanları kaçırmamak adına evet demenin edinimleri üzerinedir.
Bir banka kredi memuru olan Carl, eski eşi Stephanie‘den boşandıktan sonra hayattan soyutlanma yoluna gider ve içe dönük bir hale gelir. Hayatında giderek daha olumsuz bir hale gelen bakış açısı vardır ve arkadaşları Peter ve Rooney‘i rutin olarak görmezden gelmektedir. Etkin şekilde bir “Bay Hayır” olmuştur. Eski bir meslektaşı olan Nick, motivasyon sağlayan “Evet!” seminerine Carl ile birlikte gitmeyi önerir. Bu seminer, katılımcılarını fırsatlara “Evet” diyerek yakalamak konusunda cesaretlendirir. Carl seminere katılır ve ilham verici guru Terrence ile tanışır. Terrence isteksiz Carl’ı kendisine sunulan her fırsata, ricaya, davete ”Evet” demek için bir söz vermesi adına alenen zorlar. Başta şüpheci yaklaşan Carl her şeye evet diyerek kendini anın akışına bırakır ve radikal bir değişikliğin eşiğine gelir.
Filmin yönetmeni Peyton Reed “Filmde, Carl bir sıçrama tahtasına ihtiyaç duyan sıradan bir adam. Seminer işte bu sıçramayı sağlıyor. İlk başta biraz yolunu şaşırıyor ama sonra seminer sayesinde kendine geliyor ve hayatı tekrar yaşamaya başlıyor.” cümleleri ile düşüncelerini aktarır.
Daha sonra Carl, evsiz bir adamın isteğine evet der ve bir parkta mahsur kalır. Hayal kırıklığına uğramış bir halde, alışılmışın dışında bir genç kadın olan Allison ile tanıştığı bir benzin istasyonuna gider. Allison ile kurduğu ilişki ve deneyimlerden sonra evet demek konusunda daha iyimser hisseden karakter, yoluna çıkan her fırsatı yakalamaya başlar: Yakın arkadaşları Peter ve Rooney ile olan dostluklarını yeniler, asosyal patronu Norman ile bir bağ kurar, Peter’ın nişanlısı Lucy‘ye bridal shower etkinliğinde yardımcı olur, Korece dil derslerine katılır ve çok daha fazlası. İş yerinde kurumsal bir promosyon kazanır ve aldığı gitar derslerini kullanarak bir adamı intiharının önüne geçer. Dağıtılan bir grup broşürünü kabul ederek Munchausen adlı kendine özgü bir grup görür; solist birkaç gün önce tanıştığı ve etkilendiği Allison‘dur.
Carl ve Allison spontan bir hafta sonu gezisi için Lincoln, Nebraska‘a bir seyahat gerçekleştirir. Dönüş uçuşu için check-in yapılırken Carl ve Allison ikilisi gözaltına alınır. Carl’ın Korece öğrenmesi, son dakikada uçak bileti satın alması gibi pek çok neden için FBI ajanları onu potansiyel bir terörist olarak profiller. Avukatı Peter, Carl’ın garip alışkanlıklarını ve kararlarını açıklar. Carl’ın motivasyonel antlaşmasını öğrendiğinde Allison ona olan bağlılığının samimi olup olmadığından şüphe etmeye başlar. Artık ona güvenemeyeceğine karar veren Allison, Carl’ı terk eder.
Carl’ın şansı daha kötüye gider, hayatı daha kötü bir hal alır. Felsefenin aslında gerçekten istediği şeylere evet demek olduğunu anlar ve antlaşmaya olan bağlılığını sona erdirmeye karar verir. Carl kongre merkezinde Terrence’ın arabasına gizlenir, böylece sözleşmeden serbest bırakılmayı dileyebilecektir. Carl, Terrence’ın yola çıkmasıyla ortaya çıkar ve yaklaşmakta olan bir araç Terrence ile çarpışır ve ikisinin hastaneye götürülmesine neden olur. Carl bilincini geri kazandıktan sonra Terrence anlaşma gerçek olmadığını söyler, anlaşma Carl’ın zihnini başka olasılıklara açmak, gerekirse hayır deme yeteneğini kalıcı olarak ortadan kaldırmak için bir başlangıç noktasıdır. Bu kısıtlamadan kurtulan Carl, Allison’ı bir spor fotoğrafçılığı dersi verirken bulur ve henüz onunla taşınmaya hazır olmadığını, ancak onu gerçekten sevdiğini söyler ve bir öpücükle uzlaştıklarını kabul ederler. Sonrasında insanlara yardım etmekle ilgili bir hayat tarzını benimserler, evetcilerden alarak yoksullara dağıtacaklar ve film böylelikle son bulacaktır.
Carl rolünü üstlenen Jim Carrey, “O adam oldum. O durumda olup da hayatı görmezden gelen pek çok insan tanıyorum. Görmezden Gelme Birleşik Devletleri’nde yaşıyorum. Bana göre, bu film hayata katılmayı seçmekle ilgili. Beni ona çeken de bu oldu. Bazen bir şeye hayır demek, bir başka şeye, önünüze çıkacak daha büyük bir şeye evet demektir. Bazen de bir davete hayır demek koltukta oturup patates cipsi yemeye evet demektir. Kendiniz için doğru olanı yapın. Ama genellikle pişmanlık duyduğumuz şeyler evet dediklerimiz değildir; hayır dediğimiz şeylere dönüp bakar ve, ‘Ah keşke biraz daha uzun yaşayabilseydim’ deriz.”
Günümüz tüketim toplumunda insanların mutsuz olmalarına sebep olan iş hayatının rutinliği, sosyal sorunların kadın – erkek ilişkilerine negatif yansımaları, şehir hayatının yoruculuğu gibi pek çok neden bulunmakta. Düşünce kalıpları negatif davranışlar tarafından esir alınmış, mutsuz, tatminsiz kişiler, kolaylıkla “hayırcı”ya dönüşür. Kuşandıkları olumsuzluk zırhıyla, “Bay Hayır’cılar”, kişiliklerini gizlemeye çalışır. Bay Evet’in özü ve mizahı rutin bir hayat yaşayan sıradan bir adam olan Carl’ın evet diyerek yepyeni bir olasılıklar dünyasının kapısını açma serüveninde yatıyor.
David Heyman şunu belirtiyor: “Dünya ne yazık ki ‘Bay Hayır’larla dolu. Oysa daha çok ‘Bay Evet’ olduğumda hayatın bana iyi davrandığını hissediyorum. Sinema sektöründe yer almak istedim ve 4.000 km kat edip New York’a taşındım, sonra da 4.000 km daha kat edip Londra’ya geldim. Delilikti ama benim açımdan işe yaradı.”
Kaynak