Bir Katilin Monoloğu: Deri Kalınlığında

Asya Yüce
Asya Yüce
neşesi yeter!
spot_img
spot_img

Mustafa Çapa’nın kaleme aldığı ‘Deri Kalınlığında’, ötekileştirilen ve uyumsuz bir yabancıya dönüştürülen, toplumla ve ailesiyle ilişkisi kökten kırılan, gerçeğin özüne duyduğu açlıkla soyutlanma yaşayan ve tekdüzeliğe hapsolan bir karakterin Selim’in romanı.

Selim, pek çok insanın zihninde yeri olan ve yakından tanıdığı bir karakter. Okul hayatı boyunca akran zorbalığına uğrar, bu zorbalıklara öğretmenlerin de güldüğüne şahit olur, bu alaylar Selim’in tüm yaşamını etkiler; üniversitede sunum yaparken eli titrer, sesi kesilir, sunumu yarıda bırakır, okuldan ve insanlardan uzaklaşır. Lisede bir arkadaşının annesi tarafından cinsel tacize uğrar. Sonraki süreçte yaşadığı her bir olayı maruz kaldığı tacizin bir neticesi olarak nitelendirir. Tüm hayatının geçen yılların misliyle tekerrüründen ibaret olduğunu düşünür. Ailesi ile iletişimi gün geçtikçe azalır, sorunların kaynağını doğumunda bulur ve bunun için anne ve babasını sorumlu tutar. Kendi deyimiyle ona sadece gerçek kalır; dışlanmışlığı, ezilmişliği, tutunamamayı, sürüden farklı olarak gerçeğe sahip biri olduğunu düşünerek avunur ve böylece kendini herkesten üstün görerek telafi eder ve sonunda fildişi kulesinde yalnız kalır. Mutlu olmasının önündeki engel olarak gördüğü doğum nedenlerinin ortadan kalkması gerektiğini düşünür.

Romanda yer alan çeşitli olay ve durumlar ile toplumda onlarcası, yüzlercesi bulunan karakterlerin özelde Selim’in ruhsal tahlillerine yer vereceğiz. Karakterin çocuklukta yaşadığı taciz, ruhsal travmayı tetikler. Ruhsal travma, kişiyi aşırı korkutan, dehşet içinde bırakan, çaresizlik yaratan, çoğu kez olağandışı ve beklenmedik olayların yol açtığı etkilerdir. Savaşlar, patlamalar, doğal afetler, işkence, tecavüz, kazalar, şiddet olayları ruhsal travmaya neden olabilir. Selim, tacize uğradığı dönemde ve devam eden yıllarda, içeriğin başında da belirtildiği gibi, yaşadığı pek çok olaydan belli bir dönemde yaşadıklarını sorumlu tutar. “Nereye gitsem, nereye kaçsam, kimlerle tanışsam o bir yıl hep peşimden geldi. O lanetli bir yıldan paçamı asla kurtaramadım.” der.

Selim’i taciz eden kadının onun hakkında ne düşündüğünü anlatıcı karakter Selim şu cümlelerle dile getirir: “ … sanki bana acımıştı, yine benim değerli, ortalamadan daha değerli olduğumu düşünüyordu bence, ama bu değer artık daha hassas, daha düşünceli olmamdan ötürü ortalamanın kolaylıkla kotarabileceği şeyleri elime yüzüme bulaştıran biri olmamdan kaynaklanıyordu. Beni zayıf biri olarak görmüyordu ancak dünyanın benim için cehennem olduğunu anlamıştı ve ben her gün cehennemde yaşıyor olmama rağmen yaşamaya devam edebiliyordum.”

Selim’in okul hayatı boyunca uğradığı akran zorbalığı ise fiziksel olarak ondan daha büyük, güçlü, baskın, ün salmış birinin veya grubun sistematik bir şekilde elindeki gücü kötüye kullanarak kendilerinden daha küçük veya güçsüz birisini, amaçlı ve sürekli olarak incitmesi, hırpalaması ya da rahatsız etmesi ile sonuçlanan bir saldırganlık türüdür. Süreklilik durumunda mağdur olan çocuklar içine kapanıp yaşıtlarından izole olmaya başlar. Öyle ki Selim, “Keşke görünmez bir hiç kimse olsaydım. Kimsenin tınlamadığı biri. Böylece kimse benimle uğraşmazdı. (…) Fakat ben, ne yazık ki bir hiç kimse bile olamadım.” der. Akran zorbalığı bir süre sonra çocuk veya genç bireyde içe kapanmaya, özgüven eksikliğine, depresif davranışlara sebep olabilir.

Selim, ‘zayıf olduğunun göstergesi’ olacağını düşündüğü için alaylar karşısında gözyaşı dökmemek için çabalar. “Ben, tabii ya, kendimle alay edilmesine izin verecek kadar özgüvenli biri olmalıydım. Eğer buna aşırı tepki verseydim, mesela öfkelenip birinin üzerine atlayıp onu boğazlamaya kalkışsaydım, şakadan anlamayan, özgüvensiz (…), sorunlu biri olurdum. Bu yüzden sesim çıkmayacak, yüzüme yapışmış o şapşal gülümsemeyle hocanın zil çalar çalmaz derse gelmesini ve lincin bir an evvel son bulmasını umarak sıramda uslu uslu oturup beklemekten başka bir şey yapamayacaktım.” Akranlarının zorbalığı onun kendi üzerinde tahakküm kurup duygularını yaşayamamasına neden olur. Gecelerce yaşadıklarına karşı çıkmak, güç göstermek için düşünür ancak sabah uyandığında kararlılığından eser kalmaz. Tüm bunları kanıksayacağı zamanın gelmesini diler.

Üzerinde durulması gereken bir diğer durum ise Selim’in yaşadığı yalnızlıktır. Selim yalnızlığı tercih eden değil yalnız bırakılmış bir karakterdir. Kendini insanlardan soyutlamak ister. Kalabalıklar içindeki yalnızlığı hisseder. Bu his kişinin bulunduğu ortamda kendisini farklı, anlaşılmamış, istenmeyen ve kabul edilmemiş hissetmesi veya o ortama ait hissetmemesi nedeniyle gelişebilir. Karakter bu hissi neredeyse her sözünde, takıntılı bir şekilde belli eder: “Sigara alışkanlığım yoktu ama bazen kalabalık bir ortama yabancı bir unsur olarak girdiğimde, sırf bunun için sigara kullanabilirim, diye düşünmüşümdür. O esnada bana kalkan olabilir çünkü. Bakışlar üstüme çevrilir, ben kendimi çıplak ve korunmasız hissederim. Kollarım iki yana sarkık, omuzlarım düşük, ürkek ve çekingen bakışlarla beni kalabalıktan soyutlayacak bir yer arar haldeyken, bir sigara yakıp azıcık sağlığımdan olmak, ezilip büzülmüş hissetmekten yeğdir diye düşünürüm. Kalabalığın dikkatini çekmek oldum olası beni rahatsız etmiştir.”

Roman ilerledikçe karşılaşılan bir diğer durum ise karakterin onaylanmak isteğidir. Diğer insanlar karşısında devamlı olarak onaylanma ihtiyacı, bir şeyleri kanıtlama çabası, haklı çıkma ya da beğenilme arzusu çoğu zaman güvensizlik nedeniyle ortaya çıkmaktadır. Bu durum; iyi yaşadığına, güzel olduğuna inanmaya meyilli insanoğlunun, yaşamında hissettiği, ama ne olduğunu bulamadığı eksiklikleri başkalarının bakış açısıyla göz ardı etme çabasıdır bir nevi. Onaylanma ihtiyacı hisseden insanlar, kendini başkalarının gözlerinde bulmaya çalışan kişiler birey olarak değil başkalarına muhtaç olarak yaşamaya mecburdurlar.

Selim, bir diğer meselesini, karşı cinsle yaşadığı sorunları “güzel” bir psikoloğa giderek çözüme kavuşturacağını düşünür: “Karşı cins karşısında yenilmiş biri olarak, beni yargılamadan anlamak için sabırla dinleyecek güzel bir kadınla yenilmişlik duygumu telafi edecektim. Kendimde keşfedip dile getirdiğim bütün zayıflıklarım benim için birer gurur kaynağına dönüşecekti. (…) Onun tarafından yargılanmaksızın onaylanmış ve anlaşılmış olmak, yenilginin acısı hafifleyene dek yarama merhem olacaktı. (…) öğretmenimi etkilemek ve onun tarafından onaylanıp iyi hissetmek için derslerime çalışıp iyi notlar getirecektim.”

Karakterin ailesi ile iletişiminde kopukluklar görülür. Aile içi iletişimi zayıf olan ailede bireyler doğru iletişim şeklini aile dışındaki çevrelerde ararlar. Günümüzde özellikle yoğun iş temposu nedeniyle ebeveynler çocuklara yeterince vakit ayıramamakta ve bu da çocuğun hem özgüven problemleriyle hem de sosyal problemlerle karşılaşmasına sebep olabilmektedir. Selim okulda karşılaştığı sorunların sonucu olarak ailesine isyan eder, bu isyanların, konuşmayı kesmenin bir nedeni olmadığını da söyler. “Yemek sofrasında başım önde yüzüm asık bir şekilde oturuyor, anne ve babamla göz teması kurmaksızın yemeğimi çabucak bitirip tek kelime etmeden  sofradan kalkıp odama çekiliyordum. Aslında bunların hepsi ‘Bir sorunum var, bana yardım edin.’ mesajıydı. (…) Bir seferinde psikiyatriste gitmek istediğimi söylemiştim. Aileme diyemediklerimi onlara demek için elbette.” Karakter, anne-babasının onun sorunlarına çözüm olamayacaklarını anladıkça kendi içine kapanır, onlara karşı içinde giderek artan bir öfke besler. Ailesinin, sorunlarının yükünü kaldıramadığını, bilakis sorunları katlayıp sırtına iade ettiğini söyler.

Selim’in öğrendiği -uğradığı tacizle ilişkilendirilebilecek- gerçek ise ‘deriye aldanmak’tır. Kitapta Zygmunt Bauman’ın ‘Ölümlülük, Ölümsüzlük ve Diğer Hayat Stratejileri’ isimli kitabında yer verdiği “Libidoyu harekete geçiren, âşıkların imgelemini heyecanlandıran o güzellik, gerçekte yalnızca bir deri kalınlığındadır ve ölümlü etin  tiksindirici gerçeğini gizleyen üstü yaldızlı bir görüntüden öte bir şey değildir. Şehvet duygusunun bitmez tükenmez kaynağı olan aynı beden, ölüm dehşetinin biçime büründüğü son yer olmaya karşı koyamaz: Doğa bizimle alay eder, şairler işkence içinde yaşarlar.” cümleleri dikkat çekiyor. Selim’in yakın bir arkadaşı onu bu cümlelerde yer alan şair olarak addeder. Gerçeği öğrendiğinde karakter, başına gelen her şeyin deriye aldanmaktan geldiğini düşünür. Eğer arkadaşının annesini güzel bulmasaydı, o kadının kendisini taciz etmeyeceğini düşünür. Arkadaşlarıyla, karşı cinsle yaşadığı her bir sorunun kaynağını buna bağlar. Roman sonlanırken gerçeğin bilgisine ulaşan Selim, yaşadığı evin mahzenine onları hapseder: gerçekle arasına giren derisini yüzdüğü insanları.

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Rose Adası’nın İnanılmaz Hikâyesi Film İncelemesi: Bir Mühendisin Ütopyası

68 kuşağının rüzgârını arkasına alarak kendi bağımsız ada devletini kuran İtalyan mühendis Giorgio Rosa'nın gerçek hayat hikâyesini işleyen, eğlenceli, ilham ve umut dolu bir film.

Frankenstein Canavarının 90 yıllık Evrimi: Sinemada 8 Farklı Görünüm

1931'deki hantal Karloff'tan 2025'in duygusal Jacob Elordi'sine... Frankenstein canavarının sinema tarihinde Gotik edebiyat mirasını nasıl dönüştürdüğünü keşfedin.

Müzik Festivallerinin Peşinde Avrupa Turu

Avrupa'nın önde gelen müzik festivalleri ile yaz boyunca geziyoruz.

S.D.B.D.A. Veyahut Yan Yana Film İncelemesi: Birlikteliğin Birleştirici Gücü

Feyyaz Yiğit ve Haluk Bilginer’in başrolde olduğu Yan Yana, farklı dünyalardan gelen iki adamın mizah ve içtenlikle kurduğu dönüştürücü bağı etkileyici biçimde anlatıyor.

Boyarken Düşünmek: Sanatla Zihinsel Arınma

Modern çağın zihinsel gürültüsünü durdurmanın yollarından biri boyamaktır. Sanatla akışa girmek, kaygıyı azaltıp, derinlemesine odaklanma ile aracılığıyla zihinsel arınmayı mümkün kılar.

Dire Straits – Brothers In Arms: Bir Savaş Eleştirisi

Klavye ve gitarın ikonik ismi Dire Straits'in Brothers In Arms ile sunduğu savaş karşıtı bakış açısını inceledik!

Haunted Hotel Dizi Analizi: Ölüm ve Yaşam Arasında Alaycı Bir İşletme

Korku ile komedi türlerini harmanlayan Matt Roller, izleyicilere yepyeni bir fantastik evren sunuyor.

Frankenstein Filmine Referans Olan Tablolar

Frankenstein filmi yalnızca konusuyla değil, sanatsal yanıyla da bizlere çok şey anlatıyor.

TikTok’un Kütüphanesi: BookTok’ta Popüler Olan 10 Kitap

BookTok, kullanıcıların kısa videolarla paylaştığı bir dijital kitap topluluğu haline gelmiş ve bir kitabın popülerliğini hızla arttıran bir platform olmuştur.

Kayayı Delen İncir Aslında Ne Anlatıyor?

Kayayı Delen İncir, Turgut Uyar’ın 1982 yılında, ilk kez Karacan Yayınları tarafından yayımlanan ve aynı yıl Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan şiir kitabıdır.