Fransız yazar Édouard Louis, kendi hayatını, kendi dönüşme ve değişme sürecini, çocukluğunu, gençliğini, ailesini anlatır kitaplarında. Genç yazar Fransa’nın küçük bir kasabasında doğmuş, çocukluğunu orada geçirmiş ve oradan ayrılmak için hep çabalamıştır. Yoksulluk, zorbalık, utanç onun hayatının bir parçası olmuştur. İnceleyeceğimiz kitabında ise annesinin kavgaları ve dönüşümünü işler. Değişen yalnızca kendisi değildir; annesinin de hayatı kırılmalara uğramıştır. Bir Kadının Kavgaları ve Dönüşümleri kitabını da annesine yazmıştır.
Annesinin Hikâyesi

Bu sefalet, yoksulluk içinde, alt sınıfın dipsiz kuyusunda, tahakküm altında yaşamak zorunda kalan bir kadının hikâyesi. Genç yaşta yaptığı ilk evliliğinden bir şekilde kurtulmuş fakat çok geçmeden, yirmi yaşına geldiğinde iki çocukla birlikte, birkaç yıl içinde nefret etmeye başladığı ikinci evliliğin içinde bulmuştur kendini.
Ne mutlu bir evliliğe ne de mutlu bir hayata sahip olabilmiş bir anne. Hep mutsuz, hâlinden şikâyetçi, tükenmiş, altında ezildiği baskının enkazı hâline gelmiş, özgürlüğü tatmamış, yaşayamamış. Beş çocuk annesiydi, parası yoktu, umudu yoktu, ev içi alanın tutsağıydı. Bütün kapılar yüzüne kapalıydı.
“Bu kitabı yazmaya bir kadının hikâyesini anlatmak isteğiyle başladım, ama seninkinin, bir kadın olarak var olma hakkı için savaşmış bir insanın hikâyesi olduğunu fark ettim; hayatının ve babamla geçen hayatının sana dayattığı yokluğa karşı verilen bir savaş olduğunu.”
Anne – Oğul İlişkisi

Édouard Louis annesiyle olan mesafeli, utanç dolu ilişkisine dair hayatının ileri dönemlerinde fark ettiği bir şey vardı: Eşcinsel bir birey olarak kendisi ve bir kadın olarak annesi aynı türden şiddeti—erkek şiddetini—yaşıyorlardı. Yazar, aynı baskı altında yaşamanın, insanları genelde bir araya getirmektense böldüğünü ifade etmektedir; fakat onlar için bu tahakküm birbirlerini anlama aracına dönüşmüştür.
“Barışmamız yalnızca onun geleceğini değil, geçmişimizi de dönüştürdü.”
Özgürlüğün Eşiğinde

Bir gün annesi Louis‘e telefon etti ve “Ben yaptım” dedi. Ne yaptığını bile daha söylemeden o anlamıştı. Annesi sonunda arzuladığı özgürlüğü ve dünyayı sonunda tecrübe edecekti. Kuralları kendisinin koyduğu, boyun eğmeyeceği bir hayata sahip olacaktı. Yeni bir sınıfa, yeni bir kültüre ayak uydurmaya çalışacak, yoluna buradan devam edecekti. Belki yeni çevresine “ait” olamayacaktı ama kendi isteklerine göre yaşayacaktı.
“Kimi insanlar için kadın kimliği apaçık baskıcı bir kimliktir; onun içinse kadın olmak bir fetih olmuştu.”
Edebiyat ve Mücadele

Yazar, annesi ya da babası gibi insanlar hakkında yazmanın aynı zamanda edebiyatın kurallarına karşı bir mücadele olduğunu da dile getiriyor. Ona göre edebiyatın kuralları bazı hayatları anlatmak için inşa edilmiştir; fakat annesinin ya da babasının hayatı gibi hayatları anlatmak için hiçbir zaman kurulmamıştır.
Çocukluğunda annesi çok solgun, çok üzgün ve şiddet dolu bir insandı; acı çeken, hiç gülmeyen biriydi. Yıllar sonra annesinin gençlik fotoğrafını bulduğunda kendi kendine sordu: Ne oldu? Bu yüz neden kayboldu? Bu mutluluk neden yok oldu?
“Artık biliyorum ki edebiyat denilen şey, anneminki gibi hayatların ve bedenlerin karşısında inşa edilmiş. O yüzden biliyorum ki bundan böyle onu, onun hayatını yazmak, edebiyata karşı yazmak demektir.”
Şiddetin Döngüsü

Yazar, insanların şiddet uygulamayı bilinçli olarak seçtiklerine inanmadığını belirtir. Ona göre bazı toplumsal dinamikler, hatta aile içindeki ilişkiler bile bireyler arasında şiddeti yeniden üretir. İnsanlar her gün şiddetle ve acıyla karşılaştıklarında, bir noktada o şiddeti yeniden üretmeye başlarlar; annesinin ona yaptığı gibi, onun da annesine yaptığı gibi.
“Onun hayatında aşk hep bir güç ilişkisi alanı olmuştu; ya emir verirsin ya emir alırsın. Güç ilişkilerinin askıya alındığı bir alan hiç olmamıştı.”
Louis’in annesi için kadın olmak bir boyunduruk değil, ağır bedeller ödenerek kazanılmış bir özgürlük deneyimidir. Yıllarca mutsuzluk ve baskı altında yaşamış, ama sonunda kendi hayatını kuracak cesareti göstermiştir. Yazar ise bu kitabıyla annesine yalnızca bir ses değil, aynı zamanda sığınabileceği bir “ev” vermek ister.
“Bu kitabın—onun hikâyesinin—bir şekilde sığınabileceği bir ev olmasını isterdim.”
Böylece kitap; şiddetin, yoksulluğun, baskının ve toplumsal cinsiyet rollerinin hayatları nasıl biçimlendirdiğini açıkça gösteren güçlü ve dokunaklı bir anlatı niteliği taşır.
Kaynakça:
Louis, Édouard. Bir Kadının Kavgaları ve Dönüşümleri. Çev. Ayberk Erkay, Can Yayınları, 2024.
Louis, Édouard, and Tash Aw. “A Woman’s Battles and Transformations.” YouTube, uploaded by London Review Bookshop, 7 July 2022, web.
Louis, Édouard. A Woman’s Battles and Transformations. Translated by Tash Aw, Farrar, Straus & Giroux, 2022.



EVET, TOPLUMLARDA KADIN VE ÇOCUK OLMAK ZOR.