Fransız Yeni Dalgasının ”büyükannesi” olarak anılan Agnes Varda’nın 1985 yapımı Yersiz Yurtsuz (Sans toit ni loi) filmi, toplumun dayattığı normlara, yerleşik yaşam biçimlerine ve cinsiyet rollerine başkaldıran genç bir kadın olan Mona‘nın yersizliğini ve yurtsuzluğunu odağına alırken, Varda’nın feminist sinema anlayışıyla şekillenen bu anlatı, hem kadın bakış açısının sinemada nasıl hayat bulabileceğini hem de özgürlüğün bedelini şiirsel ve sarsıcı bir dille anlatır. Beraber Varda’nın Yersiz Yurtsuz filmine yakından bir göz atalım, iyi okumalar.
Filmin Konusu ve Anlatısı

Yersiz Yurtsuz filmi, toplumun dışına itilmiş, mülkiyet ve aidiyet kavramlarını reddeden bir genç kadın olan Mona‘nın ölüm sahnesiyle başlar ve onun izini sürerek yaşamına doğru geriye giden bir anlatıyla ilerler. Kırsal bir bölgede bir hendekte donarak ölmüş halde bulunan Mona’nın kim olduğu, nasıl yaşadığı ve onu bu sona götüren yollar, film boyunca onunla karşılaşan insanların tanıklıkları aracılığıyla parçalı bir şekilde gösterilir.
Mona, yerleşik hayata, çalışmaya, sorumluluklara ve toplumun kadına biçtiği rollere sırt çevirmiş, sonsuz bir özgürlük arayışında olan ve sırt çantasıyla sürekli yer değiştiren bir karakterdir. Araba tamircileri, felsefeci çiftçiler, göçmen işçiler, akademisyenler gibi farklı sosyal gruplardan insanlarla yolunun kesiştiği bu yolculukta, Mona her seferinde geçici bağlantılar kurar fakat hiçbir yere tutunamaz. Bu yönüyle film, yalnızca bir kadının hikayesini değil, aynı zamanda modern toplumun dışladığı ve hatta yok saydığı hayat biçimlerini de sorgular.
Varda Sinemasında Yersiz Yurtsuz

Fransız Yeni Dalga sinemasının tek kadın yönetmeni olan Agnes Varda, yalnızca teknik yenilikleriyle değil, sinemasında kadınları merkeze alan özgün bakış açısıyla da sinema tarihinde önemli bir yer edinmiştir. 1928 yılında Belçika’da doğan Agnes Varda, fotoğrafçılık geçmişinden getirdiği görsel yeteneğiyle, sinemayı bir anlatıdan çok özgün bir düşünce biçimi olarak ele almış; özellikle erkek egemen sinema dilinden uzaklaşan yapıtlarıyla feminist sinemanın öncülerinden biri olarak anılmıştır. 1954’te çektiği La Pointe Courte (Paralel Yaşamlar) ile Yeni Dalga’nın ilk filmini yöneten Varda, sinema tarihine ”kadın bakış açısını’‘ yerleştirme mücadelesinin simgelerinden biri haline gelmiştir.
Varda sinemasında; kadın karakterlerin özneleşme süreci, onun anlatılarının merkezini oluşturur. Yersiz Yurtsuz filmi bu bağlamda, Varda’nın özgürlük, mülkiyet ve toplumsal cinsiyet üzerine düşündüğü en radikal yapıtlarından biridir. Varda bu filmde, özgürlük kavramını yalnızca bireysel değil, felsefi bir düzlemde de ele alır. Film, Mona adlı evsiz bir genç kadının yaşamını, onunla yolları kesişen insanların tanıklıkları üzerinden geriye dönerek anlatır. Bu parçalı anlatı, hem belgesel hem kurmaca tekniklerle birleşerek Mona’nın sadece bir figür değil, bir düşünceyi temsil etmesine olanak tanır.
Kadın bedenine yönelik tahakkümden, çalışmak zorunda bırakılmaktan ya da yerleşik yaşama mecbur edilmekten kaçan Mona, bilinçli olarak hiçbir şeye sahip olmamayı, hiçbir yere ait olmamayı seçer. Bu tercihi onun özgürlüğü kadar yalnızlığını da tanımlar. Varda, Mona’nın özgürlük anlayışını; yoksunluklarını, toplumdan dışlanışını nihayetinde ölümüyle ifade ederek gerçekçi bir dille anlatır. Ancak bu anlatı, özgürlüğün romantize edilmesinden çok, bir kadının hayatını kendi iradesiyle yönlendirme çabasına dair felsefi bir tartışmayı da ön plana çıkarır.
Mona’nın Özgürlük Arayışı

Mona sırt çantasıyla birlikte otostop çekerek aidiyet ve bağımlılık ilişkilerinden sıyrılarak flanör (şehirde amaçsızca dolaşan, gözlem yapan kişi) bir özgürlük yolculuğundadır. Tanıştığı insanlarla bağ kurmayıp yalnız olmayı kendi tercih etmiştir. Mona; özgürlüğü yalnızca mekânsal değil, aynı zamanda ekonomik ve duygusal bağımlılıklardan arınma olarak tanımlar. Mona, kent yaşamının dayattığı iş, disiplin ve normlara karşı bir kopuş içindedir. Bir süre yanında kaldığı çiftçi aile ile aylaklığından dolayı anlaşamadığında yollarda başka bir patron bulmadığı için kaçmadığını ifade ederek oradan ayrılır. Mona’nın hiçbir yerde uzun süre kalamaması, ilişkilerinde bağlanmaktan çok yüzeyselliği tercih etmesi, onun özgürlüğünün aynı zamanda bir yurtsuzluk anlamına geldiğini gösterir. Bu özgürlük biçimi, sonunda onu toplumdan ve temel ihtiyaçlardan da dışlayarak mutlak bir yalnızlığa iter. Mona’nın yolculuğu, klasik bir flanör figüründen farklı olarak, gözlem yaparak değil; hayatta kalma mücadelesiyle şekillenir. Kentin kalabalıklarında değil, Fransa’nın kırsal soğuğunda, ormanın kuytusunda, terk edilmiş barakalarda yolculuğunu sürdürür.
Spinoza’nın özgürlük anlayışı ise burada önemli bir teorik açılım sunar. Spinoza’ya göre özgürlük, dışsal zorunluluklardan azade olmak değil, zorunluluğu anlamaktır. Gerçek özgürlük, insanın kendi doğasını ve nedenlerini kavraması ile mümkündür. Mona’nın toplumsal kurallara, ekonomik düzene ve cinsiyet rollerine karşı çıkışı, bu anlamda Spinozacı bir özgürlük arayışının pratiğe dökülmüş biçimi olarak yorumlanabilir. Ancak bu arayış, filmde trajik bir yalnızlığa ve ölüme sürüklenerek sınanır.
Çiftçiyle yaptığı bir konuşmada, Mona’ya şöyle denir:
”Sonsuz özgürlüğü seçmişsin ama sonsuz yalnızlık elde etmişsin”
Bu replik, filmdeki özgürlük arayışının dramatik sonucunu özetler. Mona’nın seçimi, aynı zamanda toplumun onu görmezden gelmesinin, yok saymasının da bir sonucudur. Varda, özgürlüğü bir hediye değil, pahası ağır bir bedel olarak resmeder.
Sonuç olarak; Mona; toplumun dayattığı kurallara, düzenli işe, bir eve ya da aileye sahip olmaya karşı çıkan bir özgürlük arayışındadır. Yerleşik yaşama, otoriteye ve kadınlara biçilen rollere uyum sağlamak istemez. Ona göre özgürlük, hiçbir yere ait olmamak, kimseye hesap vermemek ve istediği zaman istediği yere gidebilmektir. Yollarda geçen hayatı boyunca, başkalarının onun için çizdiği sınırları reddeder; ama bu özgürlük, beraberinde yalnızlık, yoksunluk ve güvencesizlik getirir. Mona, çoğu zaman barınacak yeri olmayan, yemeğe ulaşmakta zorlanan ve erkek egemen bir dünyada sürekli tehdit altında kalan bir kadındır. Buna rağmen kendi yolunu seçmekte ısrar eder. Onun özgürlüğü, rahat bir yaşam değil; aynı zamanda bağımsız ama kırılgan bir varoluş mücadelesidir.
Kaynakça
Öne çıkarılan görsel peramüzesi.org sitesinden alınmıştır.
Çakır, Dilek. “Agnes Varda ve Spinoza’nın Özgürlük Anlayışı: Sans toit ni loi (Yersiz Yurtsuz) Filmi.” SineFilozofi 7. 4 (2022): 168-183.
Kural, İrem Nur and Şerif Esendemir. “Sans toit ni loi Filminde Flanöryen Göstergeler.” 19 Mayıs Sosyal Bilimler Dergisi 2. 3 (2021): 739 – 756.
Midilli, Seher. ”FRANSIZ YENİ DALGA SİNEMASININ ERİL ÜRETİM ORTAMINDA BİR KADIN YÖNETMEN: AGNES VARDA VE SİNEMASI.” Uluslarararası Bilimsel Araştırmalar Dergisi 1. 2 (2016): 217-224.


