Ana SayfaKültür - SanatBir Jakobenin Ölümü: Jean...

Bir Jakobenin Ölümü: Jean Paul Marat

 

Jean Paul Marat, İsviçre’de Sardinyalı bir doktor ile Cenevreli bir kadının oğlu olarak 1743 yılında dünyaya geldi. Tıp eğitimi alan Marat, mesleğini İngiltere’de icra etti. Bu dönemde Montesquieu, J.J. Rousseau gibi aydınlanmacı  düşünürlerden etkilendi ve “The Chains of Slavery (Köleliğin Zincirleri)” adlı kitabını yayımladı. Marat, Fransız Devrimi’nin en önemli düşünce adamlarından biriydi ve bir Montagrand mensubuydu. Yani bir Jakoben‘di. Esas mesleği doktorluk olan Marat, Fransız Devrimi’nden çok önce bu mesleği bırakmış; elektrik ve optik alanında bilimsel çalışmalara girişmiş; gazetecilik yapmaya başlamıştı. Fransız Devrimi’nin beyin insanlarından olan Marat, hem Fransız Devrimi sonrası kendi hislerini hem de toplumun ruh halinin bir yansımasını şu sözlerle ortaya koymaktadır:

Senin bağrını deşen şu beceriksiz yöneticiler, şu yakıp yıkıcılar, şu lüpçüler, yağmacılar sana adaleti parayla satan ya da onu canice tutkularına alet eden bozuk ahlaklı yargıçlar, erdemi zedeleyen şu alçak iftiracılar kaybolup gitmişler. Bu yürek hoplatan tablo karşısında ey yurttaşlarım, hanginiz titremediniz sevinçten, hanginiz benim coşkun sevincimi paylaşmadı?”

Marat, çıkardığı “L’ami Du Peuple” (Halkın Dostu)” adlı gazeteyle adını duyurmuş; toplumda gerilimi arttıran haberleriyle kitleleri arkasına almayı başarmıştı, zira gerek habercilik anlayışı gerek retorik gücü 1789 Fransa’sının ruhuna, dönemin zihniyetine oldukça içkindi.

L’Ami Du Puple, Özgür Siyasi Gazete, 12 Eylül 1789 

Marat toplumsal nüfuzundaki gücünü ve gücünün getirdiği meşruiyetini, halka dayandırdığı ateşli ve sivri dilinden sağlıyordu. Marat, kralın idam hükmünün halk oylamasına sunulmasını isteyen vekilleri suçluyordu; suçluyordu çünkü hem karakteri gereği hem de devrimcilik anlayışı gereği böyle bir kararın ikinci kez düşünülmesinin karşıt devrimcilere küçücük bir özgürlük alanı oluşturabileceğine inanıyordu. Buna tahammülü yoktu. Bunun üzerine harekete geçen Girondin Partililer, Marat’ı “terörü desteklemek” hususunda suçladı. Girondinler, devrime daha ılımlı bir yaklaşımı temsil ediyorlardı. Bu sebeple Marat’ın da mensubu olduğu Montagrand üyelerinin devrimi daha radikal bir yaklaşımla savunması belli kesimleri korkutuyor; devrimin yönünün şaştığını düşündürtüyordu. Girondin mecliste büyük bir nüfuza sahipken Marat’ın mensubu olduğu Montagrand sokakta büyük bir nüfuza sahipti. Bu suçlamaların üzerine devrim mahkemesinde yargılanan Marat, yargılama sonunda bu davadan beraat etti. Şüphesiz ki beraatının gerçekleşmesinde nüfuz ettiği halkın ona sahip çıkmasının büyük etkisi vardı, zira mahkeme onun gibi saldırgan ve savaşçı kişiliği absorbe etme fırsatını kaçırmak istemezdi. Hem halkın desteği hem de onun güçlü hitabeti, parlak savunması sayesinde adeta zafer kazanan Marat, halkın coşkun sevgisiyle karşılandı. Coşku o kadar büyüktü ki bununla da yetmedi bir tahtaya çıkarıldı ve kalabalığın arasında gezdirildi. Kalabalığın coşkusuna kapılan Marat ise omuzlar üzerinde meclisin toplandığı salona taşınırken bu coşkunun sarhoşluğuyla bir müddet sonra onun sonunu hazırlayacak nitelikteki şu cümleler dudaklarından döküldü: “Yüz bin kişinin kellesini istiyorum!” Marat’ın bu söylemi, Girondinler nezdinde onun devrimi terörist davranışlarla yanlış yönlendirdiğine, cumhuriyete tehdit oluşturduğuna dair yeni bir söylemdi, zira bu cümleden sonra Fransa’da giyotinler, hiç olmadığı kadar konuşmaya başlamıştı.

“Marat’ın Zaferi”, Jean-Paul Marat, 13 Nisan 1793 tarihinde Girondenlerce Devrim Mahkemesi’ne verildiyse de ertesi gün beraat etti. Karşılamaya gelen halk ona defne tacı giydirdi ve omuzlarında taşıdı. (Anonim gravür, 1793)”

The Triumph of Marat (Marat’ın Zaferi) – Louis-Léopold Boilly, 1794

Louis-Léopold, Marat’ın 1793’te evinin banyosunda Charlotte Corday tarafından kandırılırak öldürülmesinden bir sene sonra Marat’ın devrim mahkemesinden zaferle çıkışını, omuzlarda taşınıp yere göğe sığdırılamayan Marat’ın “Yüz bin kişinin kellesini istiyorum!” dediği anı betimleyen bu tabloyu yapmıştır: Marat’ın Zaferi.

Tablodaki insanlar yüzlerini zafer coşkusuyla Marat’a dönmüş onun mutluluğunu paylaşır olarak tasvir edilmiştir. Marat elini kendinden emin bir tavırla havaya kaldırıp halka selam ederken sadece bir kişi ayan beyan Marat’a sırtını dönmüştür ve ellerini aşağıda tutarak ince ince alkışlıyordur. Bu kişinin, erkek kıyafetleri içindeki Charlotte Corday olduğu söylenir. Charlotte Corday, Marat’ı banyosunda bıçaklayarak öldüren kişidir. Louis-Léopold, bu tablo üzerinde çalışırken bu kadına Charlotte Corday olarak tasvir ettiğine dair kesin bir bilgi bulunmasa da Corday’ın başka ressamlar tarafından çizilmiş portreleriyle burdaki tasvir arasındaki benzerlik oldukça dikkat çekicidir. Bu sebeple bu kişinin Marat’ın katili; aynı zamanda devrimci bir Girondin olan Charlotte Corday olduğu kuvvetle muhtemeldir.

1789 Fransa’sında devrim sokaklarda cereyan ederken Jean Paul Marat kraliyet polisinden kaçarken kanalizasyonlara sığınıyor; burada saklanıyordu. Kanalizasyonların koşulları sebebiyle bir çeşit deri hastalığına yakalandı. Ne yazık ki bu hastalığın tedavisi sadece saatlerce banyoda kalmaktan geçiyordu. Marat’ın artık tek rahat ettiği yer banyo küveti olmaya başlamıştı. Bu sebeple günün çoğunu küvette geçiriyordu, küvette çalışıyor; yazıyor, çiziyordu. Ziyaretçilerini bile küvette karşıladığı oluyordu. Tıpkı ölümüne sebebiyet verecek olan Charlotte Corday’i küvette karşıladığı gibi… Charlotte Corday bir Gironden’di ve Marat’ın öfke saçmasından nefret duyuyordu. Onun yüz bin kişinin kellesini istemesi ise artık bardağı taşıran son damla olmuştu. Ayrıca bir iç savaş gerçeği vardı ve Marat, bu iç savaşın kıvılcımını çakacak potansiyele fazlasıyla sahipti. Kitleleri önüne katması, gazetede yazacağı bir yazıya bağlıydı. Corday, Marat’ın cumhuriyete karşı bir tehdit oluştuduğunu düşünüyor ve yüz bin kişinin kellesinin gideceğine bir kişinin gitmesinin Fransa için en doğrusu olduğunu ifade ediyordu. Yine giyotinlerin hüküm sürdüğü bir günde Marat küvetteyken Charlotte Corday onun kapısını çalar. Marat’ın eşi her ne kadar Corday’i eve almak istemese de Marat’a elinde devrim karşıtlarının bir listesi olduğunu söylemesi üzerine Marat onu kabul eder. Bu listedeki devrim karşıtlarının Normandiya yakınlarında olduğunu belirtip daha içeri girmeden Marat’tan listedekileri yarın giyotine yollayacağına dair bir söz alır ve içeri girer. Gelgelelim ne böyle bir liste vardır ne de Corday’in Jakoben tarafında olduğunun gerçeği…Charlotte Corday, elindeki sahte listeyi uzattıktan sonra Marat’ın kalbine bir meyve bıçağı saplar. Marat can havliyle eşine seslense de yarası derin olduğu için kan kaybından oracıkta hayatını kaybetti. Böylece acılarının bir nebze olsun hafiflediği tek yer olan küvet, artık tamamiyle acılarının dinmesine sahne olmuştu. Jean Paul Marat’ın naaşı, La Pantheon’a götürülmüştür. Ardından da Thermidon döneminde bir kanalizasyona atıldığına dair söylentiler vardır.

 The Death of Marat (Marat’ın Ölümü) -Jacques Louis David, 1793

Jacques Louis David, Marat’ın yakın arkadaşıydı. Fransa için adeta canını verebilecek bir ressamdı. David, Marat’ın ölümünden bir gün önce onu evinde ziyaret etmişti. Bu sebeple yakın arkadaşının ölümünden çok kederlenen David, onun resmini çizmeye karar verdi. Nerden bilebilirdi çizdiği yakın dostunun resmi, kendisine otuz yıl kadar gün yüzü göstermeyeceğini, onu sürgüne göndereceğini, öldüğünde naaşını ülkesine defnettirmeyeceğini… David, yakın arkadaşı Marat’ı resmederken diğer bütün faktörleri olabildiğince geri planda tutup arkadaşını öne çıkarmıştır. Bu sebeple Marat’ın üzerinde onu aydınlatan bir ışık, gösterişsiz bir arka plan ve ölümü üzerinden çok geçmediğini anımsatan ince bir gülüş kondurmuştur. David, Marat’ın yüzündeki gülüşe bir kutsallık atfetmiştir. Bu kutsallık İsa’nın çarmıha gerildiği zaman gerek yüzündeki ifadeyle gerek vücudunun yana düşüşüyle örtüşmektedir. Marat, boylu boyunca bilindik İsa figürleriyle bir ahenk içindedir.

Marat‘ın sol eliyle tuttuğu kanlı kağıt ise Corday‘ın Marat’ın evine girebilmesi için kullandığı dilekçedir. Dilekçede şu satırlara yer verilir: “13 Temmuz 1793. Marieanne Charlotte Corday’dan vatandaş Marat’a. Mutsuz olduğum için sizin kaderinizi tayin etmeye hakkım var.”  Masada görülen kağıtta ise şu satırlar yazılı: “Bu çekte yazılı olan miktar, kocası bu ülkeyi savunurken ölmüş beş çocuk annesine verilecek.”

Marat keskin dilli bir gazeteciydi. Sözünü sakınmazdı. Bu sebeple onun yakın dostu ressam David, Marat’a bir nevi veda ettiği tablosunda Marat’ın sağ elindeki kalemle göğsüne saplanıp onu öldüren bıçağın aynı tarafta görünmesiyle bir anlam bütünlüğü oluşturmaktadır. Bu bütünlük “Mücadelenin farklı yolları vardır. Kimimiz kılıçla; kimimiz kalemle savaşır. Kalemin kılıcından keskin olsun.” minvalinde sağlanır. Kalem ve bıçağın oluşturduğu anlam bütünlüğünü “akıl ve şiddet” ikilemi olarak yorumlayanlar da vardır. Ayrıca tablonun sağ alt köşesinde görülen “A Marat, David, I’an deux” yazısı sadece Louis David’in imzasının anlamına gelmiyordu. Bu yazı aynı zamanda Louis David’in, yaptığı bu tabloyu arkadaşı Marat’a adama şekliydi. “David için Marat, korkakça öldürülmüş bir devrim kahramanıydı.” 

Charlotte Corday esasında barış yanlısı, devrimci bir Gironden idi fakat ülkedeki gidişatın, şiddetin sorumlusu olarak Marat’ı görüyordu, onu suçluyordu. Corday bu cinayet sonrasında hemen yakalanıp giyotine götürüleceğini biliyordu, bu sebeple kaçma teşebbüsünde dahi bulunmadı. “O öldüğüne göre ülkeme barış gelebilir.” son cümlesiydi fakat bu arzusunun epey yolu vardı. Mahkeme savunmasında ise Ben, yüz bin kişinin kellesini kurtarmak için bir kişiyi öldürdüm” der. Jacques Louis David, polis tutanaklarını inceleyerek sevgili dostu Marat’ın resmini çizip onu ölümsüzleştirmeyi başarsa bile Napolyon Devrimi ile birlikte sürgüne gönderildi. O sürgüne gönderilirken neredeyse bütün devrimciler giyotine gitti. Jacques Louis David, her ne kadar nefrete mahkum edilse de yakın dostu Marat’ı ölümsüzleştirdiği bu eseriyle birçok ressama ilham kaynağı oldu.

The Death of Marat (Marat’ın Ölümü) – Guillaume-Joseph Roques, 1793

Gauillaume-Joseph’in Marat’ın Ölümü tablosu ile Marat’ın yakın dostu Jacques Louis’in tablosu arasındaki benzerlik oldukça fazladır.

Marat’s Assassination (Marat’ın Suikasti) – Jean-Joseph Weerts, 1880

Charlotte Corday – Paul Jacques Aimé Baudry, 1860

Paul Jacques, bu tablosunda Charlotte Corday’i haritanın önünde konumlandırarak onu devrimci bir kahraman olarak addetmiştir. Marat’ın yüzünde ise huzurdan eser yoktur.

Charlotte Corday – Arturo Michelena, 1889

Arturo Michelena’nın bu tablosunda sol tarafta hapishane müdürünün elindeki Corday’in suikastten hüküm giydiğini gösteren kırmızı bluzu ile Corday infaz edilmeden bir süre önce onun resmini yapan ressam Jean Jacques Hauer’in sağ tarafta duruşu ve yüzündeki ifade dikkat çekmektedir.

Marie Charlotte Corday – Julian Russell Story, 1889

Charlotte Corday, infaz edilmeye götürülürken kaderine boyun eğmişçesine çaresiz yukarı bakmaktadır. Hemen arkasındaki yaşlı kadının ifadesinde genel bir müstehzi ifade sezinlenmekteyse de gözleri Corday’in başına gelenlerden dolayı üzgün baktığı görülmektedir. Corday’in sağ çaprazındaki şiltenin başında ise İsa figürü vardır. Corday’in üzerinde ise içine sokulmayan bir kırmızı bluz vardır. Kırmızı bluz, suikastten hüküm giyenler için bir damga niteliğindeydi.

Marie-Anne Charlotte Corday – Jean Jacques Hauer, 1793

Jean Jacques, Charlotte Corday’in portresini onun giyotine gönderilmesinden çok kısa bir süre önce Corday’in isteği üzerine yapmıştır. Corday bu isteğini mahkemede şu sözlerle belirtmiştir: “Hala yaşamak için birkaç dakikam olduğu için, resmimin yapılmasını sağlayacak kadar izin verilsin.” Resminin yapılmasına izin verildi ve bu resmin ressamı olarak çoktan portrenin taslağına başlamış olan Ulusal Muhafız subayı Jean-Jacques Hauer seçildi.  Bu süreci, ünlü Fransız yazar, şair ve siyasetçi Alphonse de Lamartine şu sözlerle anlatır: “Mahkemede Charlotte Corday’ın portresini çizen sanatçı, Francais Tiyatrosu’nun ressam ve Ulusal Muhafız subayı M. Hauer’di. Hücresine döndüğünde, hademeden işini bitirmesine izin vermesini istedi. M. Hauer içeri girdi. Charlotte, kaderine gösterdiği ilgi için teşekkür etti ve önünde huzurla poz verdi.”

İnfazından sonra Charlotte Corday’in başı, giyotinin önündeki sepete düştü ve Legros adındaki bir cellat başı sepetten aldı. Corday’in yanağını tokatladı. Bu tokadın üzerine birçok tanığın, Corday’in ifadesinde bir öfke belirdiğine dair anektodları bulunmaktadır. Albert Camus“Giyotin Üzerine Düşünceler” kitabında bu olaya şöyle atıfta bulunur: “Charlotte Corday’ın kopan başı kızardı, cellat tokatının altında.”

Corday’in Marat’ı öldürmesi, aşağılık bir olay olarak kabul edildi. Birçok devrimci kadın ondan uzaklaştı. Uzaklaşan kadınların hemfikir olduğu bir husus vardı, o da Corday’in bu eylemi yüzünden daha yeni yeşermeye başlamış olmasına rağmen şimdiden eleştirilmeye başlanmış feminizm hareketinin okları üstüne çekeceği; taşlanmaya maruz bırakacağıdır. Charlotte Corday, kendisini böylesine yalnız bırakan kadınların bu tepkisini hiç beklememişti. Bu durumu kendi cümleleriyle şöyle anlatır: “Gerçekten sakin olduğum için birkaç kadının bağırmasından muzdarip oldum. Ama ülkenizi kurtarmak, maliyetinin farkına varmamak anlamına geliyor.”. Charlotte Corday’in Marat’ı öldürmesi, o dönem kadınlarının toplumdaki rolünün yeniden düşünülmesine sebebiyet verdi. Bu olay, kadınların toplumdaki özel ve spesifik yerine karşı kamusal rolünün revize edilmesine önayak oldu. Kadınların ikinci sınıf ya da “daha ​​az” olduğu düşüncesi sorgulandı ve Corday, Marat’ın öğretilerine karşı olanlar tarafından adeta bir kahraman olarak kabul edilirken birçokları tarafından bir canavar olarak addedildi.

Kaynakça;

BNF Gallica, https://gallica.bnf.fr/ark:/12148/bpt6k1045672c.image

Encyclopedia Britannica, https://www.britannica.com/biography/Jean-Paul-Marat

Tarihli Sanat, https://www.tarihlisanat.com/maratin-olumu-jacques-louis-david/

Merve Çağla Doğan
Merve Çağla Doğan
Çıkış yolunun güzel olacağını ve asla geri dönmeyeceğimi umarım

Yazarın Popüler Yazıları

Yazarın Son Yazıları

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

İlginizi Çekebilir

Kültürlerden Esintiler: İran’dan Halı Kültürü

Farklı kültürleri incelediğimiz serimizin yeni durağı İran'da. İran kültürünün gözdesi olan halılarına kısa bir yolculuğa çıkıyoruz.

Tablolarla Mitoloji: İnsanlığın Hâmisi İsyankâr Prometheus

Zeus'un tiranlığına boyun eğmeyen Prometheus, Titanomachia'da ve yaratılış mitinde oldukça önemlidir. Ayrıca Zeus'a söylemediği sırrı ve isyankar tavırları sonucu korkunç bir işkenceye mahkûm edilmiştir.

Mustafa Kemal Atatürk’ün Giyimi Onun Hakkında Ne Gizliyor?

Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün giyim tarzının gizemlerini ve zamansız stilinin karakteriyle bağlantılarını inceledik!

Aşkın ve Sadakatin Temsili: Urbino Venüsü

Tiziano'nun en ünlü eseri olan Urbino Venüsü tablosundaki aşk ve sadakat yansımalarının yanı sıra daha fazlasını inceledik.

Son Yazılar

The Tortured Poets Department Albüm İncelemesi – Bölüm I

"En üzücü hikâyemizi konuştuğumuzda, ondan kurtulabiliriz." The Tortured Poets Department albümünde neler gizli olabilir?

The Tortured Poets Department Albüm İncelemesi – Bölüm II

The Tortured Poets Department albümünde keşfedilmeyi bekleyen detaylar, ikinci bölümüyle karşınızda!

Buffy the Vampire Slayer Karakterleri Bir Şarkı Olsaydı Hangisi Olurdu?

Dertlere derman, hislere tercüman olan şarkılar bu kez "Buffy the Vampire Slayer" karakterlerini anlatıyor.

Haftalık Frekans #36

Birbirinden farklı ve özenle seçtiğimiz yeni keşiflerimizle, haftalık frekans serimizde karşınızdayız!