Eskişehir ve Ankara… Tarihi dokularıyla insanı hem büyüleyen hem de merak ettiren bir yapısı var iki şehrin de. Yemekleri ve çeşitli kültürel yapılarıyla ön plana çıkan bu şehirleri aynı gün içerisinde uygun bir rotasyon ile gezmek de mümkün. 24 saatten daha kısa bir sürede iki şehri de nasıl gezeceğinizi, neler yiyebileceğinizi bu yazıda bulabileceksiniz. Bu rotasyon benim gerçekleştirdiğim seyahate dayanmakta, dolayısıyla kendinize daha uygun olacağını düşündüğünüz bir rotasyon varsa onu da uygulayabilirsiniz.
Ben Eskişehir – Ankara olarak bir rota çizmiştim ama siz tam tersi önce Ankara’ya akşamına da Eskişehir’e gidip Eskişehir’in gece hayatından da faydalanıp İstanbul’a o şekilde dönebilirsiniz. Bir haftasonu kaçamağı yapıp Cumartesi yola koyulup Pazar günü de evinde dinlenmek isteyenler için ideal bir rehber olacağını düşünüyorum.

İstanbul’dan Eskişehir’e ve Ankara’ya Ulaşım
İstanbul‘dan Eskişehir’e ve Ankara’ya YHT (Yüksek Hızlı Tren) ile ulaşım sağlanıyor. Avrupa yakasında oturuyorsanız ve tüm günden gerçek anlamıyla faydalanmak istiyorsanız sabah 06:00‘daki İstanbul – Ankara trenini yakalamanız gerekiyor. Bunun için de Söğütlüçeşme‘ye gitmeniz gerekiyor.
Online üzerinden bilet temin edebiliyorsunuz ya da istasyondan bilet satın alabilirsiniz, ama çok rağbet gören ve öğrenci şehri bir lokasyon olduğu için bilet işini şansa bırakmayıp online üzerinden almanızı öneririm. Söğütlüçeşme istasyonundan trene bindikten sonra Eskişehir’e ulaşmak 2 buçuk saat ile 3 saat arası sürüyor, bu ara duraktan sonra Ankara’ya ulaşmak da 2 saat daha ekliyor yol mesafesinin üstüne. İlk durak olarak Ankara’dan başlayacak olanlar tahmini 5 saat yolda kalıyor.

Eskişehir Yemek ve Gezi Rotası
Eskişehir’e ilk ulaştığımızda yanıldığımız ilk konu şehrin İstanbul kadar büyük olduğunu düşünüp taksi kullanmak oldu. Önce yakın mesafelerden gezmeye başlayacaksanız istasyondan taksiye binmek pek de gerekli olmayabilir, zaman kazanmak istiyorsanız o başka. Ama daha uzak yere gidilecekse taksi öneririm, şehir fazla büyük olmadığı için dolayısıyla taksimetre de çok yazmıyor. Tabii dolandırıcıya denk gelmemenin önemi de büyük. Şehri bilmeyen biri olduğunuzu anlarlarsa gereksiz yere sizi dolaştırabilirler.

Porsuk Çayı
Eski adıyla Polat Çayı olarak da bilinen Porsuk Çayı‘nın birçok farklı hikayesi var. Öncelikle Amsterdam‘a en yakın benzerlikte ve hissiyatta olan lokasyon diyebilirim burası için. Porsuk Çayı’nın etrafındaki yürüyüş yolları ve kafeler, avrupai bir deneyim yaşatıyor insana. Eskişehir’in önemli bir simgesi olmakla birlikte Sakarya Nehri‘nin de bir koludur ayrıca. Gece saatlerinde yapılan ışıklandırmalarla da büyüleyici bir görsel şölen çıkıyor ortaya. Porsuk Çayı istasyona çok yakın olduğu için gezimize ilk önce buradan başladık.

Henüz sabahın erken saatleri olduğu için açık olan lokal yerlerin birinde Çibörek atıştırdık. Yola en iyi Çibörek iddiasıyla çıkmadığımız için yediğimiz bizi yeterince tatmin etti. Fakat söylentilere göre Eskişehir Çibörek Evi en iyilerdenmiş. Ardından bir sonraki lokasyon için yola devam ettik.

ETİ Arkeoloji Müzesi
Bir sonraki durağımız ETİ Arkeoloji Müzesi oldu. Burayı gezmek gerçekten büyüleyiciydi. Müze Eskişehir’in tarihini ve bölgedeki antik medeniyetleri derinlemesine keşfetmek için harika bir yer. Girişte hemen dikkatimi çeken şey, geniş ve ferah bir alanın olmasıydı. Oldukça modern bir şekilde düzenlenmiş ama geçmişin izlerine yolculuk yapabilmenize de olanak tanıyor aynı zamanda. Oldukça fazla heykel ve taş eser vardı. Frigler ve Hititler dönemlerine ait birçok eser bulunuyordu. Bu tarz müzelerde fotoğraf çekmeyi doğru bulmadığım için görselini sizler için ekledim.

Sazova Bilim Kültür ve Sanat Parkı
Buraya kısaca Sazova Parkı da denilebilir. Müzeden çıktıktan sonra rotamızı buraya çevirdik. Saat erken olmasına rağmen önü oldukça kalabalıktı, düzgün fotoğraf çekebilmek ve insanların fotoğrafta çıkmaması imkansıza yakın gibi bir şey. Size yine kendi çekimim olmayan bir versiyonunu ekliyorum. Parkın isminin uzunluğu ve aslında Sazova Bilim Kültür ve Sanat Parkı olarak anılması beni oldukça şaşırttı çünkü böyle bir isim beklemiyorduk böyle bir lokasyondan.
İlk dikkatimi çeken Masal Şatosu oldu. Gerçek bir Disneyland havası var, şatonun içine vakit kaybetmemek için girmedik fakat içinde hem Türkiye’deki tarihi yapılarla ilgili bilgiler var hem de çocuklara hitap eden bölümler var. Parkta aynı zamanda hayvanat bahçesi, sualtı dünyası ve mini tren de bulunuyor. Göletin etrafında hava güzel olduğu için dolaştık.

Odunpazarı Evleri
Birçok kişinin Eskişehir’e gelme nedenlerinden biridir Odunpazarı Evleri. Genel kültür gibi bir şeydir; akla ilk önce bu evler ve tarihi dokuları gelir. Bizim de seyahatimizin en heyecanlandığımız kısımlarından biri bu evleri görmekti. Osmanlı sivil mimarisinin en önemli örneklerinden biri denilebilir bu yapılar için. Aynı zamanda bu evler UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi içinde de yer alır. Önlerinde fotoğraf çektirmek için diğer insanların arasına karıştık. Ardından Viola Caffé‘de birer kahve içtik. Süs olarak magnet almadan dönmek olmazdı, kendime ve yakınlarıma hediye magnet almayı da unutmadım.

OMM – Odunpazarı Modern Müze
Odunpazarı sokaklarında yürüyüp de OMM (Odunpazarı Modern Müze) gibi bir yapıyla karşılaşmak müzeyi bilmeyenleri oldukça şaşırtabilir; çünkü bu tarihi yapıların arasında oldukça modern bir yapı olarak karşımıza çıkıyor. Dış cephesi ahşap, bu açıdan yine de bulunduğu lokasyona uyum sağlıyor diyebilirim. Devasa yerleştirme çalışmaları mekanla ilişki kurmamı sağladı. Uluslararası sanatçılardan işler de vardı; Türkiye‘den çeşitli genç sanatçılara da yer veriliyordu. OMM sadece bir sanat galerisi değil; geçmişle geleceğin aynı anda var olduğu çok katmanlı bir deneyim.

Karakedi Bozacısı
Gelmişken boza içmeden dönmek olmazdı, bu yüzden en bilinen yerlerden olan Karakedi Bozacısı ilk tercihimiz oldu. Birden fazla şubesi var, çoğu lokasyondan ulaşmak mümkün. İlk olarak helvacı olarak faaliyete başlayan oluşum 1950’li yıllarda bozacı oluyor. İçtiğimiz en lezzetli bozalardan birini burada içtik.

Şelale Park – Seyir Terası
Dönüşte Şelale Park‘a da çok kısa süreliğine uğradık. Manzaraya hakim olan bir seyir terası mevcut. Buradan Eskişehir’i kuşbakışı izleyebilmek oldukça güzel bir deneyimdi. Odunpazarı Evleri’ne çok uzak değil; kısa bir mesafede. Burada da çay içip manzaranın tadını çıkardık.

Ankara Yemek ve Gezi Rotası
Zamanımız kısıtlı olduğu için Ankara’ya doğru yola koyulduk. Elbette Eskişehir’de gezilecek ve görülecek yerler bununla sınırlı değildi; ama mutlaka tekrar uğrayacağım bir şehir olarak hafızama kazındı. Öğlen saatlerini geçtiğinde YHT ile Ankara’ya doğru yoldaydık. Önümüzde tahmini 2 saatlik bir mesafe daha vardı. Planımız ilk önce Anıtkabir‘i aradan çıkarıp ardından diğer yerleri gezmekti. Atakule, Gülçimen Aspava, Kuğulu Park ve Tunalı Hilmi Caddesi rotasyonumuzdu.

Anıtkabir
Burayı canlı görme hissini kelimelerle anlatamam. Anıtkabir girişine gardan taksi ile kısa bir sürede ulaştık, girişte minibüsler vardı ve minibüslere oldukça sıra vardı. Biz de yürümeyi tercih ettik. Yol biraz uzundu ama o tecrübeyi tamamen yaşamak istedik. Anıtkabir zaten bir adacık olarak yer alıyor, Anıtkabir’e çok yakın bir mesafede Atatürk dışında İsmet İnönü‘nün de mezarı bulunmakta. Ama genelde birçok kişi bu bilgiyi bilmiyor, ya da orada Anıtkabir ve müze dışında başka nelerin olduğuna dikkat etmiyorlar.

Anıtkabir Aslanlı Yol‘un da hikayesi oldukça ilgi çekici. En azından halk arasında yayılan hoş bir söylenti var diyelim. Kaldırım taşlarının aralarındaki boşlukların sebebi mimari bir duruma dayansa da, halk içinde bu durum yere bakarak yürümeyi gerektireceği için bir saygı göstergesi olarak anılmaya başlanmış. Aslanlı Yol üzerinde yere bakarak yürürsün; hem düşmemek için hem de saygıdan.

Anıtkabir’e uzaktan bakıldığında dikkatli bakmayanın görmeyeceği bazı kabartmalar da var yanlarda. Bu kabartmalar Kurtuluş Savaşı‘nı ve Türk milletinin bağımsızlık mücadelesini temsil eder. Bu görkemli yapı, her anlamda insanı büyülüyor ve duygulandırıyor.

İçerisini gezdikten sonra yan taraftaki müzeye gittik. Müzenin içerisi büyük ve güzeldi, görülecek çok fazla eser vardı. Müze bittiğinde isterseniz direkt çıkabiliyorsunuz ya da yan taraftaki müze hediyeliklerinin bulunduğu yere giriş yapabiliyorsunuz. Biz hediyeliklerin bulunduğu yere de girdik ve hem kendimize hem de sevdiklerimize anlamlı birkaç hediye aldık.

Atakule
Hem bir şeyler almamız gerektiği için hem de Ankara’yı kuş bakışı görebilmek için Atakule bir sonraki durağımızdı. Atakule hem AVM, hem de büyük bir gökdelene sahip, en üst katına çıkarak Ankara’yı seyredebiliyorsunuz. İç Anadolu‘nun bir eksisi olarak, en üst kata ve terasa çıktığınızda Eskişehir’de de Ankara’da da binadan başka bir şeye rastlayamıyorsunuz. Ama yine de edinilmesi gereken bir tecrübe olduğunu düşünüyorum.

Gülçimen Aspava – Esat
Hangi aspavanın en iyisi olduğu konusunda birçok tartışma ve söylenti olsa da, yerli bir arkadaşımızın tavsiyesiyle Esat üzerindeki Gülçimen Aspava‘yı tercih ettik. Ne yiyeceğimiz konusunda kafamız karışık olsa da SSK (Sarımsaklı Soslu Kaşarlı) yemeyi tercih ettik. Yanında ikram olarak mevsim salata, cacık, kaşarlı soslu patates kızartması, çiğköfte geliyor.

Aspava kültüründe bizi en çok şaşırtan ikramların sınırsız geliyor olması oldu. İnsanın yiyebileceği yemeklerin kapasitesi kısıtlı olsa da böyle bir opsiyon olduğunu bilmek parasını sonuna kadar hak ediyor dedirtiyor insana. İkramların gerçekten sınırı yoktu; tatlı ve çay ikramından sonra sigara bile ikram etmek istediler. Oldukça güzel bir deneyimdi.
Tunalı Hilmi Caddesi ve Kuğulu Park
Şehrin en işlek caddelerinden biri olan Tunalı Hilmi Caddesi, bakıldığı zaman İstanbul’daki Nişantaşı‘nın Abdi İpekçi Caddesini andırıyor bana. Birçok kafe ve mağazanın bulunduğu cadde, şehrin önemli gezilecek yerlerinden.

Birkaç farklı caddeyi birbirine bağlayan Kuğulu Park ise, adı gibi kuğularıyla ünlü durumda. Oldukça sakin bir atmosferi var ve yolculuk öncesi burada yürümek bize oldukça iyi geldi. Fakat saat akşam saatlerine yaklaştığı için oldukça kalabalık olmaya başlamıştı. O yüzden hızlıca ayrıldık.

Bu iki şehir de hızlı bir geziye rağmen bende oldukça güzel hisler ve anılar bıraktı. Geniş bir zamanda daha iyi keşfedeceğime de inanıyorum. Bu yazıda size çok kısa bir sürede şehrin kilit yerlerinin görülebileceğini göstermek istedim. Akşam 19:00 – 20:00 sularında İstanbul’a dönmek üzere trendeydik, gece yarısını biraz geçtiğinde ise İstanbul’daydık.
Bir cumartesi gününüzü ayırırsanız, pazar gününün ilk saatlerinde evinize ve rahat yatağınıza dönmüş olursunuz. Bir gün içerisinde kendinize yaşatacağınız kültürel ve gastronomik birikimin hayatınıza etkisi paha biçilemez olacaktır.
Kaynakça
“Karakedi Bozacısı” karakedibozacisi.com.tr. Web. Erişim Tarihi: 14.04.2025



Çok keyifli bir okumaydı, elinize sağlık.