Billie Eilish, 2016 yılında “Six Feet Under” şarkısı ile hayatımıza girdi ve giderek artan kitlesiyle kariyerine devam ediyor.
2021 yılında Happier Than Ever albümüyle hepimizi kendisine bir kez daha hayran bıraktı. “Happier Than Ever”, hem albümün ismini oluştururken hem de dakikalarca dinlediğimiz şarkı olarak karşımıza çıkıyor.
Gelin şarkının söz analizini birlikte inceleyelim.
Şarkının Başlığı: Her Zamankinden Daha Mutlu
Billie, bizlere başlığın anlamından kopuk olmayan bir içerik sunuyor. “Her zamankinden daha mutlu“, belli ki bir şeyler yaşanmış ve artık eskiye göre mutlu hissediyor. Öncelikle Billie’nin sakin ve yumuşak ses tonuyla birlikte bir tür karşısındaki kişiyle hesaplaşmasına şahit oluyoruz. Ancak bu hesaplaşmayı sadece Billie’nin değil bir çoğumuzun da yaşadığını düşünüyorum.
Dakikalar ilerledikçe artık o sakin tonlamayı duyamıyoruz. Bunun yerine Billie’nin kızmış bir halde kendisini açıkladığını duyuyoruz. Genelde de bu şekilde olmaz mı zaten? Yani hissettiğimiz tutkunun akışına kapılıp gideriz. Ta ki bir duvara çarpıncaya kadar. Bahsettiğim bu duvar ise aslında gerçeklerdir. Bütün bu gerçeklerle baş başa kalırız. İşte o vakit üzüntü ve keder kaplar içimizi; özleriz, kızarız, suçluyu bulmaya çalışırız… Gün geçtikçe gerçekleri fark ederiz ve kendimizle hesaplaşmaya başlarız. Sonucunda da aynı kişi olamayız.

Şarkının Sözleri
Nakarat
When I’m away from you
(Senden uzak olduğumda)
I’m happier than ever
(Her zamankinden daha mutluyum)
Wish I could explain it better
(Keşke daha iyi açıklayabilseydim)
I wish it wasn’t true
(Keşke doğru olmasaydı)
Eilish, cümlelerinde keşkeleri tekrarlarken aslında bir taraftan da mutlu olduğunu bizlere söylüyor. Bu durumun bir noktada ilişkisinde yaşadığı manipülasyondan kaynaklı olduğunu düşünüyorum. Günlük yaşantımızda da aslında birçok manipüle edici davranışların örneklerini görebiliyoruz. Örneğin; düşündüklerimizi umursamadan kendi isteklerini ön planda tutan kişilerle yaşadığımız ilişkiler. Böylece şarkı başlarken de Billie’nin bazı mesajlar verdiğini anlıyoruz.
1. Kısım
Give me a day or two to think of something clever
(Bana bir iki gün ver zekice bir şey düşünebilmek için)
To write myself a letter
(Kendime bir mektup yazabilmek için)
To tell me what to do, mm-mm
(Kendime ne yapmamı söyleyebilmek için)
Do you read my interviews?
(Röportajlarımı okuyor musun?)
Or do you skip my avenue?
(Ya da caddemi atlıyor musun?)
When you said you were passin’ through
(Geçerken uğradığını söylediğinde)
Was I even on your way?
(Yolunun üzerinde miydim?)
Buradaki cümlelerde ilk dikkat ettiğim durumlardan birisi de Billie‘nin sorgulamaya başlamış olduğu. Bu sorgulamanın aslında geçmişiyle yüzleşeceğinin de habercisi olduğunu anlıyoruz. Bu kısımda beni en etkileyen söz ise “To write myself a letter” oldu. Bazı zamanlar kimseyle konuşamadığımızda ya da konuşmak istemediğimizde aslında kendimizle iletişime geçmemiz gerektiğini düşünüyorum. Çünkü yollar karmaşıkta olsa aslında cevabın kendi içimizde saklı olduğuna inanıyorum. Ancak yaşadığımız her olayın sonrasında ya da bitirdiğimiz her ilişkinin ardından kendimize dönebilmek o kadar da kolay olmayabiliyor. Bir şeyleri sorguladıkça, üzerine düşündükçe yavaş yavaş iç hesaplaşmamız da başlıyor. Tabii bu iç hesaplaşma zaman geçtikçe yerini farkındalıklara bırakabiliyor. Bu şarkıda da bunu etkili bir şekilde görüyoruz.

2. Kısım
You scared me to death, but I’m wastin’ my breath
(Ödümü patlattın ama nefesimi boşa harcıyorum)
‘Cause you only listen to your fuckin’ friends
(Çünkü sen sadece lanet olası arkadaşlarını dinliyorsun)
I don’t relate to you
(Seni anlamıyorum)
I don’t relate to you, no
(Seni anlamıyorum, hayır)
‘Cause I’d never treat me this shitty
(Çünkü ben kendime asla böyle boktan davranmazdım)
You made me hate this city
(Bu şehirden nefret ettirdin)
Billie, yaşadığı farkındalığı ve bu farkındalıkla birlikte hissettiklerini sert bir tavra bürünerek kendisini ifade etmeye başlıyor. Nakarat kısmındaki bahsettiğim manipülasyonu ise burada daha açık bir şekilde görebiliyoruz. Bu tarz ilişkilerin içine sıkışıp kaldığımızda hayatın daha karanlık göründüğünü düşünüyorum. Karanlık bütün hayatımıza yayılıp her yerde etkisini gösterdikçe o karanlıktan kurtulmak için harcayacağımız çaba da bir o kadar zor olabiliyor. Peki bahsettiğim bu karanlığı fark etmek kolay mı? Hiç sanmıyorum. Yaygın örneklerden gördüğümüz kadarıyla aslında çoğu manipüle edici davranışlar “sevgi” adı altında toplanabiliyor. Durum böyle olunca bizde bıraktıkları sarsıcı etkiyi anlayabilmek için epey bir zaman geçiyor.
3. Kısım
Never told anyone bad
(Kimseye kötü bir şey söylemedim)
‘Cause that shit’s embarrassing, you were my everything
(Çünkü bu utanç verici, sen benim her şeyimdin)
And all that you did was make me fuckin’ sad
(Ve tek yaptığın şey beni üzmekti)
So don’t waste the time I don’t have
(Bu yüzden olmayan vaktimi harcama)
And don’t try to make me feel bad
(Ve beni kötü hissettirmeye çalışma)
Şarkının sonlarına yaklaşırken bizleri bir tür kopuş karşılıyor. Billie, hesaplaşmanın sonuna geldiğinde kendi yaptıklarından söz ederken bir taraftan da neler hissettiğine dair sözler kullanıyor. Çok açık cümlelerle kendi suçunun olmadığını bundan kaynaklı da kötü hissetmek istemediğini söylediğini görüyoruz.

Şarkının sonuna gelmeden önce şarkı için önemli gördüğüm birkaç sözü daha eklemek istiyorum:
You ruiend everything good
(Güzel olan her şeyi mahvediyorsun)
Always said you were misunderstood
(Hep yanlış anlaşıldığını söylerdin)
Billie’nin her şeyi koparıp attığını, okları karşısındakine çevirdiğini görmekteyiz. Baktığımızda şarkı bittiğinde baştaki Billie ile sondaki Billie arasında uçurumlar olduğunu anlıyoruz.
Şarkı aslında Eilish’ın başından geçen bir olayı anlatıyor olsa da pek çoğumuzun yaşadığı hislere dokunduğu için çoğu kişide özel bir anlamı olduğunu düşünüyorum.
Kaynakça
“Happier Than Ever”. Genius. Web. Erişim Tarihi: 23.10.2024


