Hiç yaptığınız şeyle düşündüğünüz şey birbirini tutmadığında, sözleriniz gerçek fikirlerinizle çeliştiğinde huzursuz ve suçlu hissettiniz mi? Kafamızdaki iki ya da daha fazla düşünce, kural, yargı veya değer aynı anda bulunduğunda, özellikle bir karar verme yahut aksiyona geçme anında kendini daha da fazla belli eden bu örtüşmezliğe ve sonucunda ortaya çıkan olumsuz duygulara “bilişsel uyumsuzluk” (cognitive dissonance) denir. İlk öğrendiğim andan beri görmezden gelmeyi başaramadığım bu durum, size de hiç fark etmediğiniz şeyleri fark ettirebilir.
Bilişsel Uyumsuzluk Nedir?

1957 Yılında sosyal psikolog Leon Festinger tarafından ortaya atılan bu psikolojik durum; bir insan bir şey yapmaya zorlandığında, yeni bir bilgi öğrendiğinde veya iki benzer seçenek arasında kaldığında tetiklenir. Bu tutarsızlığın farkına varan insan, bunu tutarlı hale getirmek için elinden geleni yapacaktır. Sonuçta, hangimiz aldığımız kararlardan şüphe edip kendimizi sorgulamak ve suçlu hissetmek isteriz ki? Bir birey sadece başkaları tarafından değil, kendi nezdinde kendinden de onay almalıdır. Oysa bilişsel çelişki kişinin kendisi hakkındaki görüşlerini kötü etkiler. Tıpkı kusurları diline dolayan bir ses gibidir.
Leon Festinger

Amerikalı bir sosyal psikolog olan Leon Festinger (1919-1989), bilişsel uyumsuzluk ve sosyal karşılaştırma teorileri ile tanınır. Kendisi; B.F. Skinner, Jean Piaget, Sigmund Freud ve Albert Bandura’dan sonra 20. yüzyılın en çok atıf yapılan psikoloğudur.
Peki Festinger bilişsel uyumsuzluk teorisini neye dayanarak ortaya attı? Festinger, Mrs Marian Keech isimli bir kadının 1950 yılında kurduğu bir tarikata araştırma amacıyla katıldı. Bu tarikatın üyeleri 1954 yılında dünya çapında gerçekleşecek bir selin insanlığı yok edeceğine inanmıştı. Mal varlığını satıp tarikata girenler bile vardı. İddia edilen felaket günü geldiğinde hiçbir şey olmayınca üyeler yanıldıklarını, aldandıklarını düşünmediler. Aksine, selin dualar sayesinde önlendiğine ve insanlığı kurtardıklarına inandılar. İnançları hiç olmadığı kadar kuvvetliydi.
Festinger & Carlsmith Deneyi

Teoriyi daha iyi açıklamak için çok ilginç bulduğum bir deneyden bahsedeceğim. Bilişsel uyumsuzluk teorisiyle bağlantılı bir konu olan “zorunlu uyum teorisi” üzerine yapılmış bu deney, bir otorite figürünün insanları yargılarını değiştirmeye ya da onları zıt eylemlerde bulunmaya itebileceğini gösterir. Yeterince teşvik ve ikna ile insanlar yanlış buldukları şeyleri yeni doğruları kabul edebilir.
1959 senesinde yapılan bu deneye 71 Stanford Üniversitesi öğrencisi katıldı; bunlardan 11 tanesinin cevapları sonradan çeşitli sebeplerle geçersiz sayıldı. Öğrencilerden istenen şey çok basit ve bir o kadar da sıkıcı bir görevi yerine getirmeleriydi. Küçük makaraları, çeyrek saat yönünde çevirmeleri gerekiyordu ve 1 saat süren deneyin herkes için çok sıradan olduğundan eminlerdi. Diğer aşamada, öğrenciler 3 gruba ayrıldılar. Bir gruba sonraki gelecek katılımcılara deneyin ne kadar eğlenceli olduğunu anlatmaları karşılığında 1 dolar, diğer gruba 20 dolar verildi. Sonuncu gruba ise herhangi bir ücret ödenmedi. Elbette sonraki katılımcılar sahteydi ve zor ikna olmaları söylenmişti.

Bu kurgulanmış deney güzellemesinin ardından, asıl deneklerden deneyin nasıl geçtiğini bir skalada değerlendirmeleri istendi. Asıl ilginç olan, hangi grubun skalada daha yüksek puanları seçtiğiydi. 20 dolar kazanan ve hiç para kazanmayan gruplar benzer puan aralığındayken, 1 dolar kazanan grup diğer 2 gruptan daha yüksek bir puan ortalamasına sahipti. Yani daha fazla para kazananlar ve hiç kazanmayanlar deneyin sıkıcılığını belirtirken, 1 dolar kazananlar deneyi eğlenceli bulduklarını belirtme eğilimindeydi. İlk başta saçma gelse de, arkasındaki sebep aslında insan psikolojisi açısından mantıklı bulduğumu söyleyebilirim. 20 Dolar kazanan grup, söyledikleri yalanın buna değdiğini düşünüyor. Sonuçta 20 dolar o zamanlar için iyi paraydı. Bu yüzden akıllarında bir uyumsuzluk yok; “para için yalan söyledim” diyebiliyor. Hiç para kazanmayan grup, sıkıcı görevin üstüne bir de eline hiçbir şey geçmediği halde yalan söylemenin saçmalığıyla dürüst fikirlerini sunuyor. 1 Dolar kazanan grup ise ellerine tutuşturulan 1 doların karşılığında çok sıkıcı buldukları bir deneyi övdükleri için yaptıklarıyla aldıkları arasında dengesizlik görüyor. Meşrulaştırılmamış yalanın yarattığı huzursuzluğun etkisiyle bu tutarsızlığı yok etmek istiyorlar ve kendi kendilerini eğlendiklerine ikna ediyorlar.
J. Cohen’in 1962 yılında yaptığı bir deneyde ise polis karşıtı öğrencilerden polislerin ne kadar faydalı olduğu konusunda polislerin lehine bir yazı yazmaları isteniyor. Karşılığında öğrenciler 50 cent, 1 dolar, 5 dolar veya 10 dolar alıyor. Yazıları bittikten sonra çıkan sonuca göre en az para alanlar polislere daha çok sempatiyle yaklaşmaya başlıyor. Para artıkça, baştaki düşünce de korunuyor.
Belirtiler

Bilişsel uyumsuzluk yaşayan insan birçok olumsuz duygu deneyimler. Bazen kaynağını çözemese de huzursuz hisseder; bazen çelişkinin direkt olarak farkında olsa da bu çelişkilerle ne yapacağını bilemeyebilir. Yaptığı şeyden içten içe utanç ve suçluluk duyar, daha uç durumlarda kendisinin ikiyüzlü olduğunu düşünür. Kendini; bir şeyleri rasyonalize etmeye, meşrulaştırmaya çalışırken bulabilir. Fikrinin doğruluğundan şüphe edilirse saldırganlaşıp alınganlık gösterebilir. Şüphe artıkça dogmalaştırma başlar. Tabii bunları kendine itiraf etmesi zorlayıcı olabilir. Tehdit algıladıkça inanca körü körüne bağlanmak da bu yüzleşme korkusundan kaynaklanır.
Başa Çıkma Çabaları

Bilişsel uyumsuzluk kişinin kendisi hakkındaki görüşlerini kötü etkilediğinden kişi çoğu zaman gerçek çözümden uzak geçici çözümler bulur. Kendini haklı çıkaracak açıklamalar yapar, suçu başkasına atar, olan şeyi başkalarından saklar ki hissettiği stres fark edilmesin ve yaptıkları sorgulanmasın. Doğrulama yanlılığı ile işine gelen şeyleri kabul eder. Kişi bunları yapar çünkü zor olan inancı değiştirmektir. Daha da zor bir şey varsa o da davranışları ve alışkanlıkları değiştirmektir. Politika ve din gibi konulardaki kişisel inançlar, kendisine uzatılan oklardan en kolay yaralanan ve bu yüzden saldırganlaşan inançlardır. Bunların dışında bir de insanların bireysel zaafları olarak görebileceğimiz özel konuları vardır.
Bunları günlük hayatta çok sık görüyoruz. Sigaranın zararlarını bildiği halde bırakmayı göze alamadığı için “kanser araştırmaları yalanmış”, “içmezsem kilo alırım”, ya da “abartılıyor, o kadar da kötü değil” gibi sözlerle kendini savunan bir tanıdığınız olabilir. Yalan söylediğinizde “zor durumda olmasam söylemezdim” diyebilirsiniz. Parkta yere çekirdek kabuğu atan adamı uyardığınızda, adam bunun yanlış olduğunu bilmesine rağmen “zaten başkaları atmış, biz atmasak ne olacak” diyebilir.
Bunun gibi açıklamalarda 3 savunma mekanizması görüyoruz: Engelleme, çelişkiyi hatırlatan durumları saklayarak, yok sayarak başka şeyle meşgul olmaktır. Adeta o orda yokmuş gibi davranılır. Gayrimeşrulaştırma, fikre tehdit oluşturan kişi ya da durumları şeytanlaştırmayı, onların değerini azaltmaya çalışmayı içerir. Gözden düşürerek, onların güvenilmez olduğunu iddia ederek güç ve haklılık kazanmaya çalışılınır. Etkisini kısıtlamak, durumun çelişkisini küçümsemek, davranışın bir kerelik olduğunu söyleyerek savunmaktır. Kişi burada yaptığının iyi bir şey olduğuna ikna etmeye çalışır.
Bilişsel Uyumsuzluğu Nerelerde Görebiliriz?

Mesela alışveriş konusunda pek tutumlu olamadığımı söyleyebilirim. Paramı savurgan kullandığımı bildiğim halde bir mağazada o kadar da ihtiyacım olmayan fakat çok beğendiğim bir kıyafet gördüm diyelim. Satın alma işleminden de şüphe etmek istemiyorum.
1.Satın almanın yanlış olacağını bildiğim için kendimi tutup davranışımı değiştirebilirim.
“İhtiyacım yok, almazsam zora düşmeyeceğim. Sadece kısa bir süreliğine heves ediyorum.”
2.Çelişkiyi yok ederek meşrulaştırabilirim, böylece suçlu hissetmem.
“Zaten sürekli gereksiz şeyler almıyorum, arada bir istediğim şeyi almayı hak ettim. Hem bunu almazsam zengin olmayacağım zaten.”
3.Yeni bir davranış veya inanç üreterek çelişkiyi yok edebilirim.
“Bunu alayım, zaten tasarruf yaparsam parası çıkar. Gerekirse ihtiyacım olan başka bir şeyi almam.”
4.Gerçeği görmezden gelirim.
“Çok da pahalı değil aslında.”
Görüldüğü gibi, bir çelişkiyi yok etmek için birçok farklı yola başvurulabilir. Çoğu zaman benim yaptığım gibi durumu normalleştirecek açıklamalar getirilir. Bunların dışında bir insan kötü hissettiğinde rahatlamak için onu haklı bulacağını bildiği bir insana içini açabilir, yaptığı şeyden suçluluk hissettiğinde başka çaresinin olmadığına ikna etmeye çalışır ya da çelişki bir insan ile ilgiliyse o kişiyi manipüle etmeye çalışabilir.
Sigarayı bırakamamak, hayvanlara duyulan sevgiye karşın etini yemeye devam etmek, diyeti bozmak, kopya çekmek, yalan söylemek, hatayı örtbas etmek, “ama bir sor niye yaptım” demek, önceki bildiklerine ters çıkan bir bilgiyi körü körüne yalanlamak, ulaşılamayan şeyin yarattığı hayal kırıklıklığını o şeyi kötüleyerek yok etmeye çalışmak… Bunun için bir atasözü bile var: “Kedi ulaşamadığı ciğere mundar dermiş.”
Ezop masallarından biri bu atasözünün çok benzerini anlatıyor. Tilkinin biri bir ağaçta olgun üzümler görür. Tilkinin ağzını sulandıran bu üzümler maalesef yüksek bir daldadır ve tilki ulaşabilmek için defalarca zıplamak zorunda kalır. Kaç defa denerse denesin, tilki tek bir parça bile üzümü yakalayamaz. İşte o zaman durur ve üzümlere tiksintiyle bakar ve der ki: “Ne kadar aptalım, yemeye bile değmeyecek bu ekşi üzümlere ulaşmak için kendimi harap ettim.” Küçümseyici bir tavırla ağaçtan uzaklaşır.

Bilişsel uyumsuzluk fark edebildiğimiz ve fark edemediğimiz birçok yerde bizi bazen davranışlarımızı doğruya çekmeye yönlendirirken, bazen de bir şeylere kılıf uydurmaya iten bir olgudur. Yaşanan psikolojik stres, insanda kendini avutma isteği uyandırır. Bu durumun farkında olmak her zaman kolay değildir, çünkü farkına varmak ayrı bir stres yaratabilir. Uyumsuzluğu fark eden ve bunun üstüne düşünen bir insan, yapıcı kararlar alarak düzeltmeye çalışabilir fakat o konuyu çok da fazla ciddiye almıyorsa farkındalığa rağmen olduğu haliyle de devam edebilir. Benim bu konuda dikkatimi çeken şey, beynimizin bu tutarsızlıkları fark etmesi ve kendi içimizde öyle ya da böyle tutarlılığı korumaya çalışmamız. Kafamızda, umursamaz davranmamızı tamamen önleyen diyemesem de, en azından önlemeye çalışan bir iç ses var. Bu ses sayesinde düzeltilen ya da normalleştirilen hatalar var.
Kaynakça
- “Eminent Psychologists of the 20th Century”.apa.org. Web. 28.09.2024
- “1 Dolarlık Yalan Deneyi”.yazmasamdelirecektim.com. Web. 28.09.2024
- “Cognitive Dissonance- Festinger & Carlsmith’s Study”. explorable.com. Web. 28.09.2024
Kapak Görseli: imgflip.com/ memetemplates