Yirminci yüzyılın en tanınmış Amerikalı yazarlarından biri olan Jerome David Salinger 1919’da New York’ta doğmuştur. Doğup büyüdüğü bu şehir, Salinger’ın eserlerinde yarattığı karakterlerin içsel buhranlarını, yabancılaşmalarını ve aidiyetsizlik hislerini derinlemesine keşfettiği bir element olarak büyük bir öneme sahiptir. Modern bireyin yalnızlığı ve yabancılaşması, New York’un kalabalıklığı ve yabancılaştırıcı atmosferi üzerinden pekiştirilir. New York bir sığınak olduğu kadar kaybolmuşluk hissinin bir merkezidir aslında.

Salinger okuduğumda hemen her zaman hissettiğim şey sanki Columbia’da edebiyat okuyorum ve 1950li yıllardayım. Bir tatil günümde -ki bu nedense her zaman Noel gibi gelir bana- arkadaşımla buluşup hayat hakkında çok anlamsız bir detay üzerine arkada Gershwin çalarken hararetli bir şekilde konuşuyorum. Hayatında hiç New York’a gitmemiş biri olarak bunun nasıl hissettirdiğini, nerede ne içiliri hatta bu mekanın nasıl koktuğunu bilirim çünkü Salinger karakterleriyle bunu okuyucusuna tattırır. Örneğin Franny ve Zooey‘de bunu Franny ile yaşarız. O dönemin entelektüel üniversite öğrencileri arasında en popüler mekanı olan Sickler’da etin nasıl pişirildiğini biliriz. Mekanın tasarımını, kimlerin oturduğunu hatta kimlerin ne giydiği hakkında bile fikrimiz vardır.
Salinger’ın eserlerinde New York’un rolü ve bu şehrin karakterlerin içsel çatışmaları üzerindeki etkisini birlikte inceleyeceğiz. Glass Ailesi’ni konu alan Franny ve Zooey (Franny and Zooey) hikayesi, ve Holden Caulfield’ın hayatından birkaç günü anlatan Çavdar Tarlasında Çocuklar (The Catcher in the Rye) romanı bu inceleme için en iyi iki örnektir.
Yirminci Yüzyıl Amerikan Edebiyatında New York

New York, Amerikan edebiyatında modernizm söz konusu olduğunda akla gelen ilk simgelerden biridir. Savaş sonrası dönemde metropollerin büyümesi, büyük şehirlere göç ve moderniteyle gelen hız, insanların büyüyen ve gelişen teknoloji içerisinde kaybolmasına yol açmıştır. Bu kaybolmayla gelen varoluşsal bunalımlar dönemin sanat eserleri için ilham kaynağı olmuştur.
J.D. Salinger’ın karakterlerinin içsel dünyalarını derinleştiren bu kaotik şehir sadece bir arka plan değil aktif bir unsurdur. New York 20. Yüzyıl Amerikan toplumunun yansıması ve ruhsal çöküşün güçlü bir sembolüdür.
Çavdar Tarlasında Çocuklar

Holden Caulfield’ın karmaşık ergenlik dönemi ve kimlik arayışıyla ilgili hikayesini sunan “Çavdar Tarlasında Çocuklar” 1951’de yayımlanmasından bu yana günümüzde de okuyucuları etkilemeye devam etmektedir. Romanın ana karakteri olan Holden, ergenliğin karmaşıklığı, kimlik arayışı, yalnızlık ve aidiyet hissi gibi temalarla boğuşurken New York şehri bu süreçte önemli bir rol oynar ve karakterin kendine ve çevresine yabancılaşmasının temel sahnesi haline gelir. New York, onun için bir sığınak arayışının yanı sıra bir yabancılaşma kaynağıdır.
New York, Holden’ın modern yaşamın yüzeyselliğiyle çatışma yaşadığı bir alandır. Şehrin yoğunluğuna rağmen, Holden kendini yalnız ve dışarıda hisseder. Bu durum, Salinger’ın gençlik bunalımını ve bireyin toplumsal normlarla olan karşıtlığını ele almadaki ustalığını gösterir. Holden, şehrin sunduğu karmaşayı deneyimlerken, bir yandan da bu çeşitliliğin altında yatan boşluk ve anlamsızlıkla yüzleşir.
Çavdar Tarlasında Çocuklar’ı ilk okuduğumda Holden’la aynı yaştaydım. Kitabı okurken sanki onunla beraber geziyordum. Bu bana kendimi çok yalnız hissettirdi ve New York şehri bu yalnızlığı kalabalıklığı ve kimsenin kimseyi umursamamasıyla pekiştiriyordu. Holden’ın gittiği her mekanda insanlarla sohbet etmeye çalışması ve kimsenin onun söylediği şeylere değer vermemesi büyük şehirlerde sıkça görülen bir durum. Herkes kendi dünyasında kalmak istiyor ve dışarıdan etkilere, olumlu yada olumsuz, çok kapalılar. Bu bireyi daha da dışarıda kalmaya iten bir durum.
Yi-Fu Tuan’ın Mekân ve Yer Teorisi Üzerinden Holden’ın New York Algısı

Çin doğumlu Amerikalı coğrafyacı ve yazar Yi-Fu Tuan, mekânın bireyler üzerindeki duygusal ve psikolojik etkilerini inceleyen insan coğrafyasının kilit isimlerinden biridir. Tuan’a göre, “yer” ve “mekân” kavramları birbiriyle ilişkili ancak farklı anlamlar taşır. Mekân, soyut ve sınırsız bir boyuttur; keşif, macera ve hareket anlamına gelir. Yer ise sınırlı ve güvenlidir; aidiyet ve bağlılık hissi uyandırır. Bu iki kavram, insanın yaşadığı deneyimlere bağlı olarak birbirine dönüşebilir. Tuan, bu kavramları duygular ve yaşanmışlıklarla bağdaştırır; insanlar, mekânlara yaşadıkları tecrübeler aracılığıyla anlam yüklerler.
Tuan’ın çizdiği perspektiften yola çıkılırsa New York’taki devinim okuyucuya Holden’ın iç dünyası hakkında daha çok bilgi sunar. Holden, romanın başında sık sık kapalı mekânlarda, örneğin yatılı okulunda, otel odalarında veya trenlerde hapsolmuş gibi hisseder. Bu mekânlar, onun içsel huzursuzluğunu ve dış dünyaya karşı duyduğu yabancılaşmayı simgeler. Ancak roman ilerledikçe Holden, New York’un sokaklarında dolaşmaya başlar, otobüslere biner, parkları ve müzeleri keşfeder. Bu hareketlilik, Holden’ın kimlik arayışı sürecinde mekândan yer’e geçişini simgeler; sabit bir aidiyet duygusu yerine, hareketli ve belirsiz bir keşif süreci yaşamaktadır.
Mekânsal olarak incelendiğinde New York şehri sokakları, binaları ve caddeleriyle karmaşık bir yer olarak betimlenmiştir. Şehrin bunaltıcı ve uyarıcı bir temposu vardır ve kalabalığı, gürültüsü ve parlak ışıklarıyla karakterize edilir. Holden bu temponun içinde kaybolmuş hisseder, köksüzdür ve diğer insanlara karşı bir kopukluk yaşar. Bunu romanda şu şekilde ifade eder:
“Gece geç saatlerde New York’ta birinin kahkaha atması dehşet verici bir şeydir. Millerce öteden duyabilirsiniz. Bunu duyunca yalnızlığınız daha da artar, moral diye bir şey kalmaz insanda. İçimden, eve gitmeyi geçirip duruyordum, canım, bizim Phoebe’yle gırgır geçmek istiyordu.” (Salinger 96)
Franny ve Zooey

1962 yılında yayımlanan Franny ve Zooey Salinger’ın ünlü Glass ailesinin en küçük iyi üyesi olan Franny ve Zooey’i konu alan iki novelladan oluşmaktadır. Bu eserdeki New York temsili karakterlerin ruh halleriyle doğrudan ilişkilidir. İlk hikaye olan “Franny”‘nin baş karakteri Franny Glass New York’un entelektüel ortamında kaybolmuş genç bir kadındır. Şehrin yüzeyselliğine ve insanlar arasındaki samimiyetsizliğe karşı duyduğu tiksinti, onun ruhsal krizinin temel nedenlerinden biridir.
“Ego ego ego. Bıktım usandım. Kendiminkinden de, başkalarınınkinden de. Bir yere varmak, farklı ve ayrıcalıklı bir şeyler yapmak, ilginç biri olmak isteyen herkesten bıktım usandım. İğrenç bir şey bu – iğrenç iğrenç. Kimin ne dediği umurumda bile değil.” (Salinger 24)
Franny‘nin abisi olan Zooey Glass karakteri, New York’un baskılarına karşı bir tepkiyi sembolize eder. Zooey’nin Franny’ye olan bağlılığı ve ona verdiği destek, aynı zamanda New York’un karmaşık yapısı içinde bireylerin birbirleriyle olan ilişkilerinin önemini vurgular. Şehirdeki yalnızlık, bireyler arası ilişkilerin derinliğini ve anlamını sorgulamaya iter.
Sonuç olarak J.D. Salinger’ın eserlerinde New York, sadece bir şehir değil aynı zamanda yalnızlık, kimlik arayışı ve modern yaşamın karmaşıklığına dair derin bir yansıma sunar. “Franny ve Zooey” ile “Çavdar Tarlasında Çocuklar” gibi eserlerinde, Salinger, New York’un entelektüel ve sosyal baskılarının, ve modern şehrin karmaşıklığının karakterlerin ruhsal durumları üzerindeki etkilerini ustalıkla işler. Bu bağlamda, Salinger’ın eserleri, New York’un birey üzerindeki etkisini ve modern yaşamın getirdiği zorluklarla başa çıkma arayışını anlamak için önemli bir kaynak oluşturur.
Kaynakça:
“J.D. Salinger“. www.jewishvirtuallibrary.org/j-d-salinger. Web. 03.10.2024.
Wu, Kelly. A Montage for “The Catcher in The Rye”. https://images.app.goo.gl/mo3Nk1tDyZPRrMYv6. Web. 05.10.2024
5th Avenue & 50th Street 1950s Manhattan
Richardson, David. Franny Glass. https://litkicks.com/GlassFamilyAlbum/. Web. 05.10.2024
Salinger, J. D. Çavdar Tarlasında Çocuklar. İstanbul. Yapı Kredi Yayınları, 2006.
Salinger, J.D. Franny ve Zooey. İstanbul. Yapı Kredi Yayınları, 2000.
Tuan, Yi-Fu. Space and Place: The Perspective of Experience. University of Minnesota Press, 2018.