Birçok film aklımızda kendilerine özgü müzikleriyle kalır ve şu kesindir ki o müzikler filmlere farklı bir katman eklerler. Bu yüzden sevdiğimiz filmlerin bestecilerini daha yakından tanımalıyız. 1911’de New York’da Rus asıllı Yahudi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Bernard Herrmann bu bestecilerden en ünlülerindendi. 1975’de kalp krizinden hayatını kaybedene kadar birçok ünlü filmin müziğine imzasını attı. Hermann’ın ürettiği müziklerin temel özellikleri olarak film karakterlerine uygun ritimleri, yavaş yavaş kendini hissettiren büyük harmonisinin kimi zaman sakin kimi zamansa hareketli parçaları sayılabilir.

Babasının teşviğiyle başladığı müzik, on üç yaşındayken kazandığı bir ödülle hayatında odaklanmak istediği temel şey haline geldi. Bu sebeple New York Üniversitesi’ne girdi ve daha yirmi yaşındayken kendi orkestrasını kurdu. Daha sonraları Columbia Broadcasting System‘de çalışmaya başladı ve burada kısa zamanda kendini kanıtladı. Burada çalıştığı süre boyunca Amerikan dinleyicinin hiç duymadığı eskiden yeniye birçok sanatçıyı tanıttı. Bu sanatçıların içinde özellikle Charles Ives onun için çok önemliydi. O zamanlar daha çok bilinirliği olmayan bu sanatçının işlerini çok beğeniyordu hatta Moby Dick (1938) için bestelediği kantat Charles Ives adına ithaf etmişti.
Orson Welles ve Herrmann
Radyo dönemlerinden tanıştığı Orson Welles ile bir çok esere imza attı. Radyodayken Welles’in Campbell Playhouse, Mercury Theatre On the Air gibi eserleri için üretti. 1941 yapımı Citizen Kane‘in hem yönetmeliğini hem yapımcığını hem de yıldızlığını üstlenen Welles için Citizen Kane’e yazdığı beste, film dünyası için yaptığı ilk besteydi. Bu bestesiyle Akademi Ödülü adaylığına gösterildi fakat o sene kazanamadı.
Orson Welles için pek çok sayıda iş yapan Herrmann, Welles tarafından aileden biri olarak görüldü.

Akademi Ödülü Sahibi
Bir yandan da filmler için beste yapan Herrmann, zamanla bu alanda kendini daha da geliştiriyordu. 1941 yılında, toprağını kaybetmek üzere olan çiftçi Jabez Stone’un ruhunu şeytana satmasıyla başına gelenleri anlatan doğaüstü The Devil and The Webster için yaptığı bestesiyle Akademi Ödülü’nü kazandı.
Hitchcock Filmlerinde Herrmann
1930’larda Hollywood’da kullanılan yaygın teknikleri değiştiren besteleri ise birçok filmin akılda en çok kalan yanı oldu. Özellikle İngiliz yönetmen Alfred Hitchcock ile olan iş birliğinden çıkan besteleri çok ses getirdi. Hitchcock ile çalıştığı yedi filmden en çok ses getireni ise 1960 yapımı Psycho oldu. Bu filmdeki duş sahnesi sırasında kullandığı ve sahnenin yarattığı hislere paralel olarak duyulduğu an insanı strese sokan bestesi popüler kültürün hâlâ beslendiği bir eser olmakla birlikte yayımlandığı dönem çok konuşuldu.
Hitchcock sinemasının sevilen filmlerinden The Birds (1963) için yaptığı ses danışmanlığı ise ikili arasındaki farklı işlerden birisiydi çünkü filmde gerçek anlamda bir müzik bulunmuyordu. Yalnızca elektronik ortamda oluşturulmuş kuş seslerinin kullanıldığı bu film sinemada müzik kullanıma da farklı bir bakış getiriyor diyebiliriz.
Herrmann Ekranlarda
The Man Who Knew Too Much (1956) müzikleri Herrmann ve diğer sanatçıların katkılarıyla oluşturulmuştu ama bu film Herrmann için farklı bir anlam ifade ediyordu. Filmde gördüğümüz Londra Senfoni Orkestrası’nın yöneticisi Herrmann’dan başkası değildi.

New York’taki Bir Taksi Şoförü İçin Son Beste
Yalnızlığıyla ve duygularıyla başa çıkmak için taksi şoförlüğüne başlayan Travis Bickle’ın hikâyesini konu edinen Taxi Driver (1976) Robert de Niro’nun doğaçlama “You talkin’ to me?” sahnesi başta olmak üzere bir çok efsanevi sahneye sahip. Bu durum yalnızca Martin Scorsese’nin usta yönetmenliğinden ya da oyuncularının yeteneğinden kaynaklanmıyor. Filme başka bir katman ekleyen müziğinin arkasındaki isim yaptığı her işle adından hâlâ söz ettiren besteci Bernard Herrmann’dan başkası değil.
Hermann’ın ölümünden önce yaptığı son iş olan Taxi Driver için yaptığı bestede caz esintileri rahatça duyuluyor. Yönetmen Scorsese, Travis Bickle’ın savaş sonrasında topluma uyum sağlayamayıp yalnızlık ve uykusuzluk sorunlarıyla başa çıkabilmek için taksi şoförlüğüne başlamasını konu edinen bu filmin müziğini Herrmann’dan başkasına emanet edemeyeceğini belirtmiş. Scorsese’ye göre Hermann’ın müziği asla sona ermiyor, psikolojik ve duygusal olarak çok güçlü evrensel ezgiler barındırıyor. Filmi izlerken yönetmene hak vermemek elde değil çünkü Travis tek başına taksiyi sürerken ve tüm o renk renk neon ışıklar yüzüne vurup geçerken duyduğumuz müzik, Travis’in içinden çıkamadığı yalnızlığı tarif ederken onun duygularını daha da derinde hissetmemizi sağlıyor.
1992’de Music For The Movies: Bernard Herrmann belgeseli yayımlandı. Herrman 20. yy. için en önemli bestecilerden olmakla birlikte eserleriyle hâlâ yaşayan isimlerden.
Kaynakça:
Music For the Movies: Bernard Herrmann. Yön. Joshua Waletzky. 1992. Film


