Bazı şiirlerde sadece sözcükler değil, suskunluklar da duyulur. Cemal Süreya’nın dizelerinde, çocuk yaşta kaybedilen bir annenin yokluğu hep hissedilmiştir. Şiirlerine, bastırılmış acıların, tamamlanmamış bir sevginin izleri sinmiştir. “Beni Öp Sonra Doğur Beni” adlı şiirde ise bu eksiklik, en yalın ve en sarsıcı haliyle dile getirilmiştir. Bu yazıda, şiir üzerinden annesizlik temasının Süreya’nın iç dünyasında ve şiir dilinde nasıl yer bulduğu incelenmiştir.
Cemal Süreya’ya Kısa Bir Bakış

1931 yılında Erzincan’da varlıklı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelir. Altı yaşına kadar kalabalık bir ailede mutlu bir çocukluk geçirir. Bir süre sonra ailecek Bilecik’e sürgün edilirler. Sürgün günlerinde annesi düşük yapar ve vefat eder. Annesinin acısı giderek derinleşir, şiirine dökülür. Sevdiği her kadında annesini arayarak onun boşluğunu doldurmaya çalışır. Bu arayış “Beni Öp Sonra Doğur Beni“de doruk noktasına ulaşır.
Beni Öp Sonra Doğur Beni

“Şimdi
utançtır tanelenen
sarışın çocukların başaklarında.”
Dizelerdeki “başak” ve “tanelenme” imgeleri, hem çocukluk hem de büyüme süreçlerine işaret eder. Başak, bereket ve olgunlukla özdeşleşmiş bir doğa imgesidir. Ancak burada tanelenen şeyin “utanç” olması, şairin çocukluk hatıralarının doğal bir süreç olmaktan çıkarak suçluluk ve eksiklik duygularıyla kuşatıldığını ima eder. “Sarışın çocuklar” ifadesi ise masumiyetin altını çizerken, bu masumiyetin bir şekilde bozulduğuna dair üstü örtülü bir suçluluk taşıyan imgeye dönüşür.
“Ovadan
gözü bağlı bir leylak kokusu ovadan
çeviriyor o küçücük güneşimizi.”
“Leylak kokusu” duyulara hitap eden narin bir imgedir. Ancak “gözü bağlı” nitelemesiyle, bu koku yönünü bulamaz hâle gelir dolayısıyla bastırılmış duyguların temsiline dönüşür. “Küçücük güneşin çevrilmesi” ifadesi aydınlığın bastırılması, yönünün değiştirilmesi anlamına gelir. Güneş burada hem çocukluk neşesini hem de yaşama arzusunu temsil ederken yönünün değiştirilmesi, bireyin travma yaşamasını temsil eder.
“Taşarak evlerden taraçalardan
gelip sesime yerleşiyor.
Sesimin esnek baldıranı
sesimin alaca baldıranı.”
“Baldıran” zehirli bir bitki olarak bilinir. Sesle ilişkilendirilmesi, dilin ve ifadenin zehirli, acı verici bir yapıya büründüğünü gösterir. “Esnek” ve “alaca” sıfatları, bu zehirli sesin aynı zamanda kararsız bir doğaya sahip olduğunu ima eder. Kendisini o doğanın içinde çaresiz hissetmektedir.
“Ve kuşlara doğru
fildişi: rüzgarın tavrı.
Dağ: güneş iskeleti.”
“Rüzgarın tavrı”, kuşlara doğru olan özgürlük arzusunu belirtir. Ancak “fildişi” gibi kırılgan bir maddeyle tanımlanan bu ifade, özgürlüğün ulaşılamaz olmasına gönderme yapar. Şair bu derin boşluk hissinin asla gerçekleşemeyeceğine inanır, umutsuz bir haldedir.
“Tahta heykeller arasında
denizin yavrusu kocaman.”
“Tahta heykeller” ifadesi cansızlığı betimlemek için kullanılmıştır. Bu heykellerin arasında “denizin yavrusu”nun belirginleşmesi, cansızlığın ortasında var olma çabasına işaret eder. “Kocaman” oluşu ise yoğun ve güçlü olduğunun altını çizer.
“Kan görüyorum taş görüyorum
bütün heykeller arasında
karabasan ılık acemi
– uykusuzluğun sütlü inciri –
kovanlara sızmıyor.”
“Karabasan” metaforu, hem çocukluk kabuslarına hem de bilinçaltının bastırılmış imgelerine göndermede bulunur. “Ilık acemi” ifadesi, duyguların henüz olgunlaşmamış, farkına varılmamış olduğunu ima eder. “Süt” annelik ve besleyicilikle ilişkilidir; “incir” ise doğurganlık ile özdeşleşebilir. Bu imge, annenin yokluğunun doğurduğu beslenememe hâlini, şairin içsel uykusuzluğunu belirtir.
“Annem çok küçükken öldü
beni öp, sonra doğur beni.”
Şiirin son dizesi olan bu dizede, öpmek ve doğurmak metaforları arasında kurulan bağ, varoluşsal bir ağırlık taşır. Öpmek, sevgi, yakınlık, anlamına gelirken; doğurmak, yeniden var oluşun ifadesidir. Şair, annesinin yokluğunda sevgiliye yönelerek, onun şefkatli bir sevgili olarak yaklaşmasını ister. Bu noktada kadın figürü hem anne hem de sevgili olarak bir varlık kazanır. Doğurulma isteği, sadece fiziksel değil, aynı zamanda duygusal, psikolojik ve ontolojik bir yeniden doğma arzusunu yansıtır.
Anne İmgesi

Cemal Süreya için imge, çağdaş şiirin en önemli yapısal unsurlarından biridir. Kadını merkez alan bu şiirinde asıl olan imge “sevgili olan kadın” ve “anne olan kadın” imgelerinin birleşimidir. Kadın, şiirde annesinin kaybının şairde yarattığı boşluk duygusu ve sevgi özleminin bir imgesi olarak değer kazanır. İnsan olabilmenin ilk şartı belki de sevmek, sevilmektir. Şair annesinden göremediği sevgiyi sevgilisinden bekler. Beni öp demesinin sebebi ondan merhamet beklemesidir. Önce ruhunun sevgiye doymasını ister, sonra bedenen hayatta olmayı diler. Beni Öp Sonra Doğur Beni şiiri Cemal Süreya‘nın biyografisinden bir kesit gibidir.
Sonuç olarak, Cemal Süreya, bireysel acıyı doğa ve beden metaforları üzerinden evrensel bir anlatıya dönüştürür. Özellikle annelik, çocukluk travması, dilin kırılganlığı ve varoluşsal eksiklik temaları, özgün ve çok katmanlı imgeler aracılığıyla işlenir. Öpmek ve doğurmak arasında kurulan bağ, yalnızca bir duygusal ihtiyaç değil; aynı zamanda eksik bırakılmış bir kimliğin tamamlanma arzusu olarak okunabilir. Süreya’nın şiiri bu bağlamda, kaybın şiirsel bir yeniden yaratım aracılığıyla aşılma çabasını temsil eder.
Kaynakça
- Karadeniz, Mustafa ve Elif Duran Oto. “Cemal Süreya’nın Şiirinde Kadın İmgesinin Görünümleri”. Batman Üniversitesi Yaşam Bilimleri Dergisi. 2017: 28-45. Erişim Tarihi: 16.05
- Özmeral, Özgür. “Cemal Süreya Şiirinde Kadın ve Erotizm”. Yüksek Lisans Tezi. İstanbul Kültür Üniversitesi, 2006. Erişim Tarihi: 16.05.2025
- Özcan, Tarık. “Şiir Sanatında İmajın Yeri ve Önemi Bunun Cemal Süreya’nın Şiir Dünyasına Uygulaması”. Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi. 2003: 115-136. Erişim Tarihi: 16.05.2025
- Perinçek, Feyza ve Nursel Duruer. Cemal Süreya “Şairin Hayatı Şiire Dahil”. İstanbul: Kaynak Yayınları, 1995.
Annesizlik temasının işlendiği bu şiir Begüm Hanım tarafından çok güzel tahlil edilmiş. Tebrik eder başarılarının devamını dilerim.