Ben Ruhi Bey Nasılım – Edip Cansever | Şiir İncelemesi

Editör:
Sinem Aykın

Edip Cansever adıyla tanınan şairin asıl adı Ömer Edip Cansever‘dir. 8 Ağustos 1928 yılında hayata gözlerini açan Cansever, İstanbul Fatih’te Soğanağa semtinde doğar. Şairin edebiyata ilgisi, ilk gençlik yıllarında, Millet Kütüphanesi’ndeki eski sanat mecmualarını okumakla yeşerir. İstanbul Erkek Lisesi’nde de devam eden bu sanat tutkusu Marmara, ABC, Yokuş gibi kitabevlerine ziyaretleriyle hız kazanır.

Şair, İkindiüstü adlı ilk şiir kitabında ilk gençliğinin baharında yazdığı şiirlerine yer verir. Bu acemi şiirlerin ortak noktası yaşama dair umut ve heves dolu bir gencin duygularının tercümesinden oluşmasıdır.

İkinci kitabı Dirlik Düzenlik‘te toplumsal tenkit üslubuyla mizah içerikli şiirler barındırır. Ardından 1957’de Yerçekimli Karanfil ile kendine has şiir tarzını bulur ve okurlar arasında bu şiir kitabıyla tanınır. İkinci Yeni şiirine bu şekilde dahil olur. Ne kadar İkinci Yeni şiir hareketine mensup olsa dahi kapalı, sembolik şiirler yazsa da anlamsızlık ilkesinden ayrılarak anlamlı şiirler yazar. Dolayısıyla Edip Cansever, şiirlerinde karışık imgeler kullanmasına rağmen anlamlı dizeler ortaya çıkarır.

1986 yılında geçirdiği beyin kanaması sonucunda vefat eder. 1985-1986 yılları arasında yazdığı şiirler, Gül Dönüyor Avucumda başlığı ile okuyuculara sunulur.

“Ben Ruhi Bey Nasılım” Şiiri Nasıl Yazıldı?

Ben Ruhi Bey Nasılım ilk baskı | 1976

Ben Ruhi Bey Nasılım içinde aynı adla barındırdığı şiir ile 1977’de TDK Şiir Ödülü‘nü almaya hak kazanmış bir yapıttır. Şiirde âdeta Tutunamayanlar, Anayurt Oteli gibi romanlardan fırlamış bir roman karakteri vardır: Ruhi Bey. Kalabalıklar içinde yalnız olan, modernleşen dünyaya adapte olamayıp yabancılaşmış bu kişi şiirin adeta ana karakteridir. Romansı havaları olan şiir için Selim İleri şöyle bir yorum yapar:

“Edip Cansever, Ben Ruhi Bey Nasılım’da sanki bir romanı ‘söylüyor’. Uzun şiirle roman arasında bağ kurmak olsa olsa şiire haksızlık olur, yine de Ben Ruhi Bey Nasılım’a bir romanın şiiri diyeceğim, roman olamayacak bir öz’ün şiiri. Kişileriyle, dramatik çatısıyla, çok yönlü duygulanımlarıyla ve değişik zaman dilimleriyle bir yaşam dile getiriliyor yapıtta” (İleri, 2000)

Yani Edip Cansever şiir okuturken aynı zamanda bir roman da okutuyor denilebilir. Cansever yazdığı bir yazıda Ben Ruhi Bey Nasılım adlı şiirini kaleme alma öyküsünü şu şekilde paylaşır:

“Ben Ruhi Bey Nasılım adlı kitabımı, bugünden çocukluğuma doğru uzanan bir çizgiyi bölüm bölüm yazarak sürdürmeyi düşünmüştüm. Baştan dört bölümü de bu amaçla yazmıştım. Kitap hem yavaş yürüyordu, hem de bir yerde tıkanıp kalacak gibiydi. Bir süre yazmayı
bıraktım. Bir gün Krepen Pasajı’nda bir başıma oturuyordum. Yazdı, hava sıcaktı.
Pasaj da oldukça tenhaydı. Dipte köşede bir garson uyukluyordu. Diyebilirim ki
şiirime bir dekor hazırlanıyordu sanki. Nitekim biraz sonra ilk oyuncu sahneye girdi.
Pasaja sık sık gidenler iyi bilirler, sakalları uzamış, saçları dökük ve yağlı, askılı
pantolonunu karnının üstüne kadar çekmiş, omzunda birkaç kemerle dolaşan ve
kimselerle konuşmayan bir adam vardı. Daha önceleri çok gördüğüm halde ilgimi
pek çekmeyen bu adam, dışarıdaki masalardan birine, tam karşıma oturdu. Dikkatle
izlemeye başladım. Kendi kendiyle konuşur gibi dudaklarını hafiften kıpırdatıyordu.
Bir kadeh içki verdiler, içti. Birdenbire Ruhi Bey’i, daha yazılmamış olan Ruhi Bey’i
bulduğumu anladım. Çocukluğumdan, gençliğimden ve şimdilerden sıyrılarak onun
dünyasıyla özdeşleştim. Eve döndüm, ilk notlarımı yazdım. Kitap o günkü
rastlantıdan sonra hızla gelişti”
(Cansever, 2000)

Denilebilir ki Ruhi Bey kanlı canlı içimizden biridir. Üstelik Ruhi Bey yalnızca Edip Cansever‘in şiirlerine konuk olmuş değildir. Oğuz Atay‘ın Beyaz Mantolu Adam hikâyesinde ele aldığı kemer satıcısı aynı kişiden ilham alınarak yazılmıştır. Yıldız Ecevit eserinde konuya şu şekilde değinmiştir:

“Beyaz Mantolu Adam öyküsünün yaşamdaki esin kaynağının, Çiçek Pasajı’nda kemer satan bir adam olduğunu söylüyordur yakın çevresi: Saçı sakalı birbirine karışmış, yarı meczup garip bir adamdır bu. Çiçek Pasajı’na her gelişlerinde, meyhanelerin kalabalık / gürültülü dünyasının ortasında, koluna astığı kemerlerle birlikte hiçbir canlılık belirtisi göstermeksizin bir portmanto askılığı gibi orada öylece dikilip duran bu adam Atay’ın çok ilgisini çekiyordur” (Ecevit, 2005, 478)

Birisi şair birisi yazar olan iki sanatçının eserlerine ilham olan bu sıradan kemer satıcısı dikkate değerdir. Görünmeyen, gözümüzden kaçmış, hayatta var olamamış bu adam birden fazla sanatçının eserleriyle görünür olmuştur. Cansever‘in tabiriyle Ruhi Bey veya Atay‘ın deyimiyle Beyaz Mantolu Adam, incelememizde büyük bir önem arz eder. Cansever’in şiirsel üslubuyla Ruhi Bey içimizden biri haline gelmiştir.

Kalabalıkların İçindeki Yalnızlık

Edip Cansever, Ben Ruhi Bey Nasılım şiirinde sade bir dil kullanır. Fakat şiirin uzunluğu göz yorabilir. Bu uzun soluklu şiirin bir roman kurgusu gibi örüldüğü açıktır. Ruhi Bey şiirin ana karakterini, onun hakkında ileri geri konuşanlar da toplumu yansıtır.

Cansever‘in şiirlerinin ortak tema olan yalnızlık bu şiirde yoğun bir şekilde işlenmektedir. Ruhi Bey topluma yabancılaşmış, soyutlanmış, kendi içinde yaşayan bir kişidir. Kısacası kalabalıklar içinde yalnızlaşmış insanın ete kemiğe bürünmüş hâlidir Ruhi Bey. Modernleşmiş dünyaya ayak uydurmaya çalışırken zorlanmakta, sürekli bir şeyleri sorgulamaktadır. Şiir, yaşamı sorgulamasıyla başlar.

Gördün mü hiç suyun yanmasını tuzda
Gördüm ben bu yaşam boyu iniltiyi
Büyük bahçelerin küçük içinde
Saksılardan birinde
Gördüm de
Uyurken uyandırılmış gibi
Beni bir sardunya büyüttü belki.

Dizelerde hayatın irdelendiği, yaşamın manasının çözülmeye çalışıldığı, şairin münakaşa ederek doğrularını bulmaya çalıştığı görülmektedir. Şair bazen kendine dahi yabancılaşmaktadır.

O ben ki
Bir kadında bir çocuk hayaleti mi
Bir çocukta bir kadın hayaleti mi
Yalnızca bir hayalet mi yoksa.

Şair bildiği bilmediği her şeyi yoklayarak sürekli özünü ve öz benliğini bulmaya çalışmaktadır. Bu da şiire bir iç sıkıntı olarak yansır. Sıkıntıyı seven Cansever, şiirinde Ruhi Bey‘i bunalımdan bunalıma sürükler. Hayatta var olmayı bir türlü başaramayan Ruhi Bey, varlığını da bir hatıra gibi sakladığını itiraf eder.

Yıllar var ki saklamışım orada ben
Saklamışım anlaşılan
Odasında yapayalnız doğuran bir kadının
Dışa vurmak istemediği
Ya da gereksinmediği
O iniltiyi andıran
Duyurulmayan her şeyi.

Burada şairin sakladığı kendi benliğidir. Hayatta dışa vurulmak istenmeyen, gereksinmeyen, duyurulmayan kişi kendisidir. İnsan yapısı gereği sosyal bir varlıktır. Bu özelliği onun topluma karışması, tüm sosyal yetilere sahip olmasını gerektirir. Fakat kişi Ruhi Bey gibi sosyalleşemeyince kendi içinde çatışmaya başlar. Kişi topluma adapte olamadıkça iç çatışmalar yaşar ve en sonunda yabancılaşır.

Saklanmak veya gizlenmek, görünmemek bu şiirin kilidini çevirmemiz için gerekli olan anahtar kelimelerdir. Ruhi Bey, kendini var edemediği bu evrende hem gözükmek istemez hem de zaten gözükmez. Bu ikilemin verdiği acı da şiire şu dizelerle yansımıştır:

Ayırmasam da ben
Kim görürdü o yolcuyu, yani kim fark ederdi beni
Sıradan acılardır çünkü bütün ilgileri toplayan
Oysa sıkıntıyı buruşuk bir iç çamaşırı gibi saklayan
Bu kımıltısız gövde
Görülmemiştir ki hiç görülsün şimdi
Ama var mıydı sanki görülmeyi isteyen
Var mıydı bir şeyler bekleyen yüreğimin eskittiklerinden.

Ruhi Bey her şeyin ötesinde, kendine bile yabancılaşır. Hatta bununla kalmaz nasıl olduğunu da bilemez.

Baktım ki, ben Ruhi Bey
Nasıl olan Ruhi Bey
Daha nasılım.

Ruhi Bey‘in şiirin tamamında nasıl olduğunu sorduğu dizeler bir laytmotif gibi senkronize bir şekilde sürekli kendini tekrar eder. Dışarıda “İyiyim, iyiyim” diye kaçamak cevaplarla geçiştirse de nasıl olduğunu bilmemektedir. Bu yüzden de bu emin olamayış, kişiye sürekli kendi içinde nasıl olduğunu sorgulatmaktadır.

Kendine Yabancılaşma

Umutsuzlar Parkı | Açık Radyo 95.0

Edip Cansever, ne kadar şair olsa da aynı zamanda bir hikâye anlatıcısıdır. Onun şiirlerinde her daim bir hikâye vardır. Aklındaki hikâyeleri şiire dönüştürmüştür diyebiliriz. Şiirdeki ana karakter Ruhi Bey, var oluşunu sorguladıkça var olamaz hatta yok olur. Bunun yanında kimliği hakkında da bölünmeler yaşar. Güven Turan‘ın deyimiyle, “Ruhi Bey yüz ve maskeleriyle çoğalırken, ötekiler portre olarak kalır.” Şiirdeki kişiler Ruhi Bey için her deyişlerinde farklı bir şey söylerken kendileri değişmez. Yani tek tiptirler. Bu da Ruhi Bey’in kimlik problemleri yaşadığının en büyük kanıtıdır. Aşağıdaki dizelerde Ruhi Bey’in çeşitli kimlikler arasında boğulduğu görülmektedir:

Nasıl olacaksınız Ruhi Bey
Bugün de erkencisiniz Ruhi Bey
Şarapla bira mı içiyorsunuz Ruhi Bey
Böyle sabah sabah Ruhi Bey
Akşam akşam Ruhi Bey
Akşam sabah Ruhi Bey
Cıgara alır mıydınız Ruhi Bey
Yakalım Ruhi Bey, yakalım
Böyle üşümüyor musunuz Ruhi Bey
Benim de ayakkabılarım su alıyor Ruhi Bey
Ne olur ne olmaz
Önümüz kış Ruhi Bey
Ee, daha nasılsınız Ruhi Bey
-İyiyim iyiyim.

Şiirde sanki birden çok Ruhi Bey varmış gibi gözükmesinin yanı sıra kim konuşuyorsa Ruhi Bey ona göre eğilip bükülüyor gibi bir hava verilmektedir. Böylece Ruhi Bey çeşitli kimlikler arasında geçiş yaparken gerçek kimliğini bulamayışının ızdırabını yaşamaktadır. Bu olay örgüsü, Anayurt Oteli ve Tutunamayanlar gibi romanlar arasında pek sık işlenir. Cansever, neredeyse bir roman yazacakmış da son anda vazgeçip bir şiir yazmış izlenimi vermektedir.

Ruhi Bey yabancılaştığı dünyada nasıl olduğunu sorgularken aynada kendine parça parça bakarak bütünlüğünü bulmaya çalışır. Yani içten nasıl olduğunun cevabını ararken dıştan da nasıl gözüktüğüne bakarak bir kimlik arayışında olmaya devam eder.

Çıkarken boy aynasından kendime baktım
Oldukça yakışıklıydım
Gömleğim tertemizdi, beyaz ceketim
Tertemizdi ve ayakkabılarım
Pantolonum ütülü
Yelek cebimde ince altın bir zincir
Sarı ve ince bıyıklarım
Tam Ruhi Bey bıyığıydı
Ve iki parmağım arasında bir çiçek sapı
-Zakkum muydu, değil miydi, belki yazpatı-
Boynumda menekşe rengi bir papyon
Hafifçe sarkık
Dudağımda bitti bitecek bir sigara
Kenarında dudağımın

Şiirin son dizelerinde yabancılaşma o denli artar ki Ruhi Bey kendisiyle bile yüzleşmek istemez. Kendine bile tahammülü yoktur. Dünyaya yabancılaşan kişinin en sonunda kendine bile yabancılaştığı, kimliğinden kaçma arzusu görülmektedir.

Sizinle görüşelim Ruhi Bey
Vaktim yok, vaktim yok
Ruhi Bey görüşelim
Vaktim yok görüşmeye kimseyle
Ruhi Bey!
Kendimle bile, kendimle bile.

Şiire daha derinden bakıldığında hikâyenin bu kadarla bitmediği, dahası olduğu fark edilmektedir. Ruhi Bey kötü bir çocukluk geçirmiş bir mağdurdur. Üvey annesi tarafından yaşadığı cinsel taciz sonucunda Ruhi Bey’in kişiliği bölünmüştür. Yani kendine dahi yabancılaşmasının, kimlik çatışmaları yaşamasının ardında büyük bir travma vardır. Bunu da şiirde bize bir parantezle sezdirir.

(Gelsem gelsem bir solgunluktan gelirim
Kızgın bir sardunyanın üstelik üvey çocuğu
Pembe pembe azarlanırım
O ölür ben azarlanırım
Kocaman bir konakta uzarım kısalırım
Ellerim tırnaklarım
Yeni kırpılmış bir koyun derisi gibi pespembe
Ve sıcak
Gözlerim, gözlerim benim
Denizi ilk defa gören bir çocuğun
Birdenbire yaşlanması neyse.)

Sanki bir hikâye gibi görülen bu şiir, yabancı hislerimize tercüman olmakta, sıradan insanları görünür kılmakta çok başarılıdır. Ben Ruhi Bey Nasılım şiiri insana âdeta nasıl olduğunu sorgulatıyor. Bu sebeple Edip Cansever, değerinin çok ötesinde bir şairdir.


Kaynakça

  1. Cansever, Edip. “Yaşamımda ‘İlk’ler”, Gül Dönüyor Avucumda. Adam Yayınları, 2000, s. 36.
  2. Edip Cansever. Ben Ruhi Bey Nasılım. Yapı Kredi Yayınları, 2023.
  3. Güven, Turan. “Yüzler ve Maskeler – Edip Cansever’in Şiirine Genel Bir Bakış. 1986.
  4. İleri, Selim. Kimsesiz Bir Atlıkarıncadayım. Adam Yayınları, 2000, s. 192.
  5. Karabulut, Mustafa. Arketipsel Bakış Açısıyla Edip Cansever’in Şiirlerinin İncelenmesi. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi. 5 (2016) Erişim Tarihi: 28.08.2024
  6. Şahan, Kayhan. Edip Cansever’in Şiirinde Anlatı Ögeleri. İstanbul Kültür Üniversitesi Yüksek Lisans TeziErişim Tarihi: 28.08.2024
  7. Yıldız, Ecevit. “Ben Buradayım…” Oğuz Atay’ın Biyografik ve Kurmaca Dünyası. İletişim Yayınları, 2013.

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Morlara Bürünmüş 8 Albüm Kapağı Tasarımı

Mor renginin hâkim olduğu 8 albüm kapağını inceliyoruz.

You Final Sezonu İncelemesi: İyilerin Kazandığı Dünyada Mutlu Bir Son

You, final sezonuyla izleyicilerine veda ederken Joe Goldberg'in hikâyesi sona eriyor.

Nickel Boys Film İncelemesi: Deneysel Sinema ve Tarihin Birleşimi

2025 Oscar Ödülleri'nde ilgi gören Nickel Boys, iki siyahi gencin bir reform okulunda yaşadıklarına odaklanıyor.

Orhan Kemal – Nâzım Hikmet’le 3,5 Yıl | 22 Alıntı

Türk edebiyatının iki büyük ustası Nâzım Hikmet ve Orhan Kemal'in Bursa Cezaevi'nde koğuş arkadaşlığı yaptıkları yıllara ve sonraki mektuplaşmalarına değinen Nâzım Hikmet'le 3,5 Yıl kitabı, Kemal'in kalemiyle çok içten ve etkileyici bir üslupla okurun karşısına çıkıyor.

İskenderiye Kütüphanesi: Efsane ve Gerçek

Efsane ve Gerçeğin ortak noktası, tarihin tozlu raflarına kaldıramadığı bilgi yuvası: İskenderiye Kütüphanesi.

İstanbul Ansiklopedisi Dizi İncelemesi: Kalabalığın Yalnız İnsanları

İstanbul Ansiklopedisi, büyülü İstanbul sokaklarında hem hayat bulmanın hem kaybolmanın öyküsünü anlatıyor.

Söylenti Edebiyat Editörleri Bu Ay Neler Okudu?

Söylenti Edebiyat editörleri olarak her ay neler okuduğumuzu, nelerin altını çizdiğimizi yakından incelediğimiz serimizin nisan ayı listesi ile karşınızdayız!

Yelpazeli Kadın (1918) Tablo Okuması: Gustav Klimt’in Son Eseri

Yelpazeli Kadın tablosu, zarafeti ve özgünlüğüyle hem sanat tarihine hem de Klimt'in kariyerinde büyük bir önem taşımaktadır.

Dante’nin İlahi Komedyası’nda İnsanlığın Mitolojik ve Manevi Seyahati: Kayboluşun Karanlığı ve Kurtuluşun Işığı

Dante’nin İlahi Komedyası; insanlığın ahlaki seçimlerini sorgulamasına, içsel çatışmalarını aşmasına ve evrensel sorulara yanıt bulmasına rehberlik eder.

Kırmızının Tonlarına Bürünmüş 7 Yabancı Albüm Kapağı

Temalarında kırmızı renginin ön planda olduğu ve gizli anlamlarıyla bizi farklı yolculuklara çıkaran albümleri sizler için derledik.

Editor Picks