Beğeni Peşinde Koşmak: Sanal Onay İhtiyacı

Editör:
Aylin Koçcu
spot_img

Bir paylaşım yaptıktan sonra telefonunuza kaç kez bakıyorsunuz? Gelen beğenileri, yorumları ne sıklıkla inceliyorsunuz? Belki de bu, çoğumuzun itiraf etmekte zorlandığı bir alışkanlık. Çünkü günümüzde, toplumun oluşturduğu sistemi yine toplum yargılar. Çoğu zaman, bu beğenilere ihtiyacın olduğunu kendine bile itiraf edemezsin. Peki, biz neden kendi değerimizi bununla ölçmeye karar verdik?

Dijital Onayın Doğuşu

redhotmamas.org

Sosyal medya platformlarının ilk zamanlarında “beğeni” yalnızca bir geri bildirimdi. “Bunu beğendim” demek için kullanılan bir araçtı. Oldukça masumdu.  Zamanla ise bu, kimliğimizi, görünürlüğümüzü ve hatta değerimizi ölçen bir sayaca dönüştü. Artık pek çoğumuz için fotoğrafın güzelliği, bir yazının samimiyeti ya da bir anının önemi, aldığı beğeni sayısıyla eşdeğer hâle geldi. Sosyal medya platformlarının algoritmaları, kullanıcıların daha uzun süre çevrimiçi kalması için bu onay simgesini bilinçli olarak yerleştirdi. İnsanlar artık yalnızca paylaşmak için değil, o paylaşımdan alacakları onay sayısını görmek için de içerik üretmeye başladı.

Bugün geldiğimiz noktada, bir fotoğrafın ya da bir yazının değerini, aldığı beğeni sayısıyla ölçer hâle geldik. Üstelik bu ölçüm, yalnızca bireysel tatminin ötesine geçerek sosyal ilişkilerimizi, benlik algımızı ve hatta toplumsal kültürü de şekillendirmeye başladı.

Psikolojimizin Yeni Dopamini

designbundles.net

Beynimiz, ödül ve haz mekanizmaları üzerinden çalışır. Bir şey başardığımızda, takdir gördüğümüzde ya da keyifli bir deneyim yaşadığımızda beynimiz dopamin salgılanır. Bilim insanları, sosyal medyada beğeni aldığımızda da beynimizde dopamin salgılandığını ortaya koyuyor.

Bize kısa süreli bir tatmin ve mutluluk hissi veren dopaminin etkisi hızla geçtiğinde, daha fazlasına ihtiyaç duyarız. Tıpkı bir bağımlılık döngüsünde olduğu gibi, kendimizi bir sonraki bildirim için telefona bakarken buluruz. Bu döngü bitmez. Beğeniler durduğunda, kendimizi neyi yanlış yaptığımızı düşünürken buluruz. Sosyal medyada kullanıcılar, içeriklerinin yeterince beğeni almadığını düşündüklerinde farklı stratejiler geliştirebilmektedir. Çalış’ın (2020) araştırması, sosyal onay ihtiyacının yüksek olduğu bireylerde, beğeni ve yorum eksikliğinin kaygı düzeyini artırdığını göstermektedir. Benzer şekilde, Gülpınar ve Koç’un (2023) çalışmasında da üniversite öğrencilerinin görünürlüklerini artırmak için gönderilerini tekrar paylaşma eğiliminde oldukları ve beğeni gelmediğinde olumsuz duygular yaşadıkları belirtilmiştir. Bu durum, sanal onay arayışının bireylerde sosyal kıyaslama ve hayal kırıklığını tetikleyebildiğini ortaya koymaktadır. Kişisel özdeğer, giderek dışsal bir ölçüte bağlanır. İnsan, kendi içsel değerini unutup dışarıdan gelen onaya bağımlı hâle geldiğinde, öz saygısı kırılganlaşır. Bir paylaşımı yüzlerce beğeni aldığında kendini değerli hisseden kişi, aynı paylaşım az beğeni aldığında ise yetersizlik ve değersizlik duygusuna kapılabilir..

Görünürlük Baskısı ve Sahte Benlik

tcf.org

Beğeni kültürü yalnızca bireysel psikolojimizi değil, toplumsal davranışlarımızı da dönüştürmektedir. Artık birçok insan, sosyal medyada “beğeni toplayacak” bir kimlik inşa etmeye çalışıyor. Filtrelerle kusursuzlaştırılmış fotoğraflar, özenle seçilmiş cümleler, mutlaka mutlu görünmek zorunda hissedilen anlar… Hatta bazen, o anın bize hissettirdiklerini değil; getireceği beğeni ve yorumları düşünüp telefonumuza sarılırız. Anın bize verdiği keyfi değil, toplayacağımız beğenileri düşünürüz. Doğum günlerini ele alalım. Pastayı üflemenin verdiği çocuksu hazzı görmezden gelir, paylaşacağımız fotoğraflar için poz veririz. Ya da yağmurlu bir gün, evde tekiz ve kahvemizi içiyoruz. Aklımıza bir kitap alıp okumak değil, bunun “yapıyormuş” gibi fotoğrafını çekip paylaşmak gelir.

Günümüzde maalesef sadece sosyal medyada daha fazla beğeni alabilmek için gidilen yerler, ziyaret edilen insanlar ve kamera kapatılınca biten arkadaşlıklar o kadar çok ki…

Bunun sonucunda gerçek ile sahte arasındaki sınırlar giderek bulanıklaşır. İnsanlar, gerçek yaşamlarının sıradanlığını gizleyerek, yalnızca vitrinde gösterilmeye değer gördükleri parçaları öne çıkarır. Oysa bu vitrin, aslında onaylanma ihtiyacından başka bir şey değildir.

Böyle bir ortamda kıyaslama kültürü de kaçınılmaz hale gelir. Kendimizi, başka insanların beğenileriyle kıyaslarken buluruz. Bundan daha kötüsü ise; kendi hayatımızı başkalarının gösterdikleriyle kıyaslar ve çoğu zaman eksik kaldığımızı düşünürüz. Biz de onlardan olmak isteriz; “beğenilenlerden“. Beğenilenlerin bize sunduğu hayatı toplum onaylar çünkü. “Toplumun parmağının ucundan onay aldıysa, böyle olmalıyız” diye düşünürüz.

Bu kıyaslamaların sonucunda yetersizlik hissi doğar. Beğenilenlerden olma isteği bizi taklite götürür. Yapılan taklit sonucunda ise beğenilenler kadar etkileşim almadığında, yetersizlik hissi ve bireyin kendisiyle yaşadığı “Ben neden onlar gibi olamıyorum?” İç konuşmaları başlar.

Bir de beğenilenlerin yarattığı bir güzellik algısı vardır. Bu algıya göre, onlar gibi olmayan kimse beğenilenlerden olamaz. Yaratılan gerçeklikten uzak güzellik algıları nedeniyle insanlar, daha çok beğeni almak ve sevilebilmek için vücutları ile oynamaya başlarlar. Bazen bu sadece görüntüyü değiştirmeyle kalır bazense Blumiya ve Anoreksiya gibi yeme bozukluklarına kadar gider.

Peki Gerçek Değer Nerede?

globalnews.ca

Burada önemli olan soruya geri dönelim: Gerçek değer nerede saklı? Beğenilerde mi, sayılarda mı, yoksa parmak uçlarının ötesinde mi?

İnsanın kabul görme, takdir edilme ve sevilme arzusu tabii ki doğal ve evrensel bir gerçektir. Ancak sorun, bu isteğin tamamen “beğenilere” bağlanmasında yatar. Çünkü beğeni sayısı hiçbir zaman insanın gerçek değerini yansıtmaz.

Gerçek değer bizizdir.

Olduğumuz kişiyizdir. Maskesiz halimizdir. Kendimizi olduğumuz gibi kabul edip sevebilmektir. Bizim en güzel halimiz, kendimizi sevdiğimiz halimizdir. Bir de keyif aldığımız anlardır. Bir konseri paylaşma kaygısı duymadan tadını çıkartmaktır. Gerçek değer; andır. An ise, hiçbir beğeninin ölçemeyeceği güzelliktedir.


Kaynakça:

Çalış, Merve. Sosyal Medya Kullanımı ile Sosyal Onay İhtiyacı ve Kaygı Düzeyleri Arasındaki İlişki. Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Gelişim Üniversitesi, 2020. WEB.

Şavklı, Gülpınar, ve Mustafa Koç. “Sosyal Medyada Görünür Olma ve Beğenilme: Üniversite Öğrencileri Üzerine Bir İnceleme.” Uşak Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, vol. 16, no. 1, 2023, syf. 31-49. WEB.

Hacıbayramoğlu, Seren. İnternet Bağımlılığı, Benlik Saygısı ve Sosyal Onay İhtiyacı Arasındaki İlişkinin İncelenmesi. Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Kent Üniversitesi, 2021. WEB.

Öne Çıkarılan Görsel

socialpuppi.com

 

spot_img

2 YORUM

  1. Beğenilme kaygısıyla sosyal medyada samimiyetimizi sorgulatan , doğal olmanın kendimiz ve çevremiz için önemine dikkat çeken bir yazı, bu konularda paylaşım oldukça kaygılardan uzaklaşan bilinçli bir toplum oluşabilir. Teşekkürler 🙏

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

spot_img

“The Beach At Sainte Adresse” Tablosunu Anımsatan Şarkılar

Monet'nin The Beach At Sainte-Adresse isimli eserini anımsatan şarkılara birlikte göz atalım!

Dijital Dünyada Görünmez Yönlendiriciler: Algoritmalar Nasıl Çalışıyor?

Algoritmalar nasıl çalışır? Arama, öneri ve yapay zeka sistemlerini örneklerle öğrenin; etik ilkeler ve pratik ipuçlarıyla dijital rehberiniz.

İstanbul Mimarisi: Cercle d’Orient

Beyoğlu'nun kalbi olan Cercle d'Orient ya da Büyük Kulüp, ilginç tarihi ve mimarisiyle bize çok şey anlatıyor.

Love or Duty Tablosunun Hikâyesi – Aşk Uğruna Kutsal Yemini Bozmak

Aşk ve inanç arasında sıkışmış bir rahibenin hikâyesini, Gabriele Castagnola’nın tartışmalı eseri Love or Duty üzerinden keşfeden dramatik bir sanat incelemesi.

Madeleine de Proust Nedir?

Hepimiz kimi zaman kendi kendimize veya çevremizin etkisiyle geçmişe bir yolculuk yapabiliyoruz. Yüzyıl öncesinde yazılmış bir kitap da tam olarak bu konuyu ele alıyor ve sonrasında bambaşka kapılar açılıyor. İşte Proust ve ünlü madleni.

Massive Attack – Mezzanine Albüm İncelemesi: Trip-hop’un Zirvesi

Mezzanine, Massive Attack'in yaratıcı gerilimle biçimlenen en karanlık albümü; elektronik müziğin sınırlarını yeniden tanımlarken içsel çatışmanın sesini kayda geçirir.

İsmail Bilgin – Enver Paşa Bir Adanmışlık Öyküsü | 50 Alıntı

İsmail Bilgin bu eserinde, Enver Paşa’nın yaşamını ilkesel bağlılık ve tarihsel temsil çerçevesinde ele alarak dönemin düşünsel iklimini yeniden yorumlamaktadır.

Edip Cansever’in Şiirlerine Yansıyan Hiçlik Travması

Edip Cansever, İkinci Yeni’de bireyin travma, boşluk ve hiçlik duygusunu işler. Şiirlerinde varlıkla yokluk arasında sıkışan ruhsal boşluktaki bireyleri anlatır.

Viyana’da Bir Hafta: Sanat, Tarih ve Lezzet Dolu Gezi Rehberi

Viyana; sanat, müzik ve tarihle iç içe bir şehir. Sarayları, müzeleri, kafeleriyle görsel bir şölen sunuyor. 1 haftada keşfedin, aşık olmaya hazır olun!

İnsanlığımı Yitirirken Neden Bu Kadar Eleştirildi?

Bu yazımızda, Dazai’nin İnsanlığımı Yitirirken romanını psikolojik yönleriyle ele alıp eleştirilme sebeplerini inceliyoruz

Editor Picks