Richard Linklater’ın yönettiği ve Before üçlemesinin ilk filmi olan Before Sunrise (1995) trende tanışan iki genci konu alan bir romantik drama filmidir. Before Sunrise denince akla ilk gelen görüntü şüphesiz Viyana sokaklarıdır. Şehir, filmle öyle iç içe girmiş bir hâl almıştır ki ikisini birbirinden bağımsız düşünmek neredeyse imkânsızdır. Trendeki bir çiftin kavgası üzerine sohbet etmeye başlayan Jesse (Ethan Hawke) ve Céline (Julie Delpy), bu sıradan tanışmanın büyülü bir güne evrileceğinden habersizdir. İkili hoş bir sohbetin ardından ani bir kararla beraber Viyana’da iner ve bir günü şehirde beraber geçirirler. Viyana’da geçirdikleri o günü büyülü ve unutulmaz kılan ise ikilinin şehrin sokaklarını dolaşarak kurduğu derin bağ ve yoğun duygusal paylaşımlarıdır. Film boyunca Viyana’yı keşfeden ve biz seyircilerin de keşfetmesine olanak tanıyan Jesse ve Céline’in bu muhteşem yolculuklarının şehrin hangi özelliklerine ışık tuttuğunu beraber inceleyelim.
Yürüyüş Eşliği ve Kahve Sıcağında Günlük Yaşantı


Filmde gündelik hayata dair göze çarpan başka bir unsur ise Viyana’daki kahvehane kültürüdür. Viyana kahvehanelerinin can alıcı noktası yalnızca kahve içilen değil, felsefi tartışmalara, derin sohbetlere ve samimi ilişkilere yuva olan mekânlar olmalarıdır. Şehirde genel olarak sakin, durağan ve huzurlu bir hava hakim olduğundan bu kahvehaneler, koşturmaca içinde olmaktansa bir kahveyi yudumlamanın bile keyfine varıldığı mekânlardır.
2011’de UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras Listesine girmeye hak kazanan Viyana kahvehanelerinin izine hâliyle filmde de rastlanır. Hâlâ sevenlerinin sıklıkla ziyaret ettiği bir nokta olan Café Sperl, Jesse ve Céline’in akıllara kazınan telefon sahnesinin çekildiği yerdir. Çift burada kahve ve atıştırmalıkları eşliğinde arkadaşlarıyla telefonda konuşuyormuş gibi davranarak birbirlerini anlatırlar. Bu sayede kısa da olsa geçirdikleri vaktin ne kadar değerli olduğunu ve hayatları boyunca o günü unutmayacaklarına dikkat çekerler.
Bir Eğlence Aracı Olarak Kültürel Tüketim

Viyana, tüketim çılgınlığına rastlanmayan ve genelde eğlencenin sanat ve kültür üzerine kurulduğu bir şehirdir. Yalnızca Avusturya’nın değil, klasik müziğin de başkenti sayılan Viyana birçok kültürel etkinliğe ev sahipliği yapmaktadır. Yerel halk için sanat, tiyatro, opera ve klasik müzik konserleri gibi aktiviteler gündelik hayatın ayrılmaz bir parçası hâline gelmiştir. Filmde de sanata olan bu bağlılığa Jesse ve Céline’in şehirdeki ilk dakikalarında rastlamak mümkündür. Zollamtssteg Köprüsü’nde rastladıkları iki yabancıya şehirde müze, sergi gibi görebilecekleri nelerin olduğunu soran ikili, adamların bizzat kendilerinin çıkardığı bir tiyatro oyunu olduğunu öğrenirler. Akşama doğru rastladıkları başka bir kişi ise makul bir para karşılığı istedikleri kelimeye göre şiir yazan bir adamdır. Filmden de anlaşıldığı üzere Viyana’da sanata ilgi bir hayli yaygındır. Yürürken adımınızı attığınız her sokakta izine rastlamak mümkündür.

Viyana’da eğlenceye kolay bir şekilde, aşırıya ve abartıya kaçmadan ulaşılabildiğini söylemek yanlış olmaz. Sokaklarda dolaşıp küçük kitapçılar, sahaflar, plak dükkânları ve müzik mağazalarında rafları gezinmek, sanatla iç içe olmak Viyana halkının temel eğlence anlayışını oluşturmakta. Filmde de Jesse ve Céline’in akıllarda yer eden sahnelerinden biri de kuşkusuz müzik kabininde plak dinlemeleridir. Alt & Neu Records adlı müzik mağazasında bir plak seçip dinleme kabinine giren bu ikili, kendilerini müziğe kaptırıp birbirlerini gözlemleme fırsatı bulurlar. Kelimelerin değil de müziğin konuştuğu bu mekân, yakınlaşmalarında ve duygusal bağ kurmalarında büyük rol oynar. Bu sayede müzik şehri olarak adlandırılan Viyana, bünyesindeki müziği bir araç olarak kullanıp duygusal yakınlıkların oluşumuna mahal verir.
Kamusal Alanlardan Özel Bağlara

Jesse ve Céline Viyana’da sadece bir gün geçirdiklerinden filmde otel, oda gibi herhangi bir özel alan yoktur. Film, karakterlerin sokaklar, meydanlar, parklar, tramvaylar, kiliseler gibi kamusal alanlarda dolaşması ile geçer. Şaşırtıcı olan ise filmin tamamının kamusal alanlarda geçmesine rağmen karakterlerin kurdukları bağın oldukça özel olmasıdır. Bu bağı mümkün kılan ise kültürel dokusu ve yarattığı sıcak his ile bizzat Viyana’nın kendisidir.
Attıkları her adımda derinleşen sohbetleriyle Jesse ve Céline şehirdeki kamusal alanlardan duygusal ve özel bağlamda derin bağlar kurar. Özellikle Gutenberggasse adlı caddede sevmek, sevilmek, evlenmek ve iyi bir ebeveyn olmak üzerine yaptıkları sohbet yüreklere dokunan cinstendir. Céline bu sahnede günlük hayatında insanlara söylemekten çekindiği, hissetmekten kaçtığı tüm duyguları tereddüt etmeden Jesse’le paylaşır ve izleyenlerin çoğunun hatırlayacağı üzere şu cümleleri sarf eder: “Birini sevmek ve sevilmek benim için çok önemli. Sürekli bunun hakkında şaka yapıyorum ama hayatta yaptığımız her şey, biraz daha sevilmek için değil mi?”

Before Sunrise filminin Viyana’daki gündelik hayata, tüketim ve eğlence kültürüne ve en önemlisi de şehrin özel bağlar kurmaya açık yapısına ışık tuttuğu bir gerçek. Verdiği aidiyet hissi ve sıcak atmosferiyle şehir, film boyunca duygusal bağ kurma yolundaki bu gençlere mekânsal bir zemin işlevi görür. Viyana ışığında çekilen filmin izleyenlere de aynı sıcak hissi aşılamakta oldukça başarılı olduğunu söylemek yanlış olmaz. İki gencin duygusal paylaşımları arasında bir köprü görevi gören Viyana, filmin olmazsa olmaz bir parçası haline gelmiştir. Yani Viyana, filmde yalnızca bir arka plan değil, karakterlerin arasındaki yoğun duygusal bağı ilmek ilmek ören bir araçtır.
Kaynakça
Rebecca. “Before Sunrise Locations.” Almost Ginger, Web.Erişim: 08.07.2025.
“Viennese Coffee House Culture.” City of Vienna, Web. Erişim: 08.07.2025.
“Why Is Vienna the Capital of Classical Music?” Concert Vienna, Web. Erişim: 08.07.2025.