1995 yılında Richard Linklater‘ın kamerası aracılığıyla tanıştığımız Before serisi, ilk filmi olan Before Sunrise ile bir aşk yolculuğuna başlıyor. Başrollerinde Ethan Hawke (Jesse) ve Julie Delpy‘nin (Celine) yer aldığı Before üçlemesinde, tren yolculuğunda karşılaşan iki gencin yıllar içerisindeki aşkına şahitlik ediyoruz. Hatta öyle ki, her filmi farklı ülkede geçen, karakterlerin gerçek hayatla eş zamanlı akan ilişkilerini ele alıyor oluşu; bu serinin bizi bir tür aşk yolculuğuna çıkardığı hissine kapılmamıza yol açıyor.
Before Sunrise-Viyana, Before Sunset-Paris, son olarak Before Midnight-Yunanistan olmak üzere üç farklı mekânı olan seri, bir aşkın büyüyüşünü gözler önüne sermekle kalmayıp aynı zamanda şehir turu ile görsel bir şölen oluşturuyor.
Diyalog ağırlıklı bir seri olmasına rağmen sohbetler esnasında gezilen yerler, sokaklar izleyiciye adeta gezi rehberliği yapıyor. İzleyicinin bağ kurma ihtiyacı sadece karakterler özelinde bırakılmayıp, şehirler ve mekânlar aracılığıyla da desteklenerek aidiyet duygusunu da oluşturuyor. Before serisinin son durağında bize ev sahipliği eden yer ise Yunanistan oluyor. Serinin son filmi olan Before Midnight, bir aşk büyüse dahi değişen sorunları olabileceği gerçekliğini gözler önüne sererken, filmin renkleriyle daha da canlı görünen Yunanistan yazına sürüklüyor bizleri.
Before Serisi ile Aşk Yolculuğu

Before Midnight, yolculuktan uğurlamaya geçen hayat akışını vurgulayarak açılışını yapıyor. Before serisinde sık sık rastladığımız mekân değiştirme süreci, Jesse’nin oğlunun yolculuğa çıkmasıyla açılış yapıyor. Bu kez oğlunu yolcu eden orta yaşlı bir baba olarak görüyoruz Jesse’yi. Yunanistan’a tatil için gelmiş olan aile, bu kez dönüş yolculuklarında kendi çocuklarının seyahatleri sonucu edindiği yaz aşkından söz ediyor.
Kendi aşk yolculuklarının son durağı Yunanistan gezilerindeki ilk uğrak, Jesse’nin yazar bir arkadaşının bağ evi oluyor. Serinin her filminde olduğu gibi, Yunanistan’ın ruhunu barındıran Kalamata ve Messinia‘daki bağ evleri, deniz kıyısı yürüyüşleri ve dar sokakları filmin akışında; turistik bir broşüre ihtiyaç duymaksızın filmin kimliğini, seyir zevkinden mahrum etmeden ilmek ilmek işlemeye devam ediyor.
Mekânın karakterini işlemekle kalmayıp, mekânın bu aşk hikâyesine dahil oluşu ise; seyahatinizde uğrayabileceğiniz bu mekânların size kaçınılmaz olarak Jesse ve Celine’i hatırlatacak olmasında gizli.
Kültürel Ziyafet İçin Yunanistan

Yunanistan’ın ev sahipliği yaptığı antik kültürü, serinin veda filmi olan Before Midnight’ta masa sohbetinde can buluyor. Linklater’ın ilk filmden bu filmin bel kemiğini oluşturan uzun sohbetler, tartışmalar sohbet odaklı sinema kültürünün en güzel örneklerinden. Sohbetlerinden kendinizi alamadığınız, kendi fikrinizi bol bol değerlendirdiğiniz bu serinin, bağ evindeki şarap eşliğinde yapılan sohbeti ise tam bir şölen oluşturuyor.
Adeta antik dönem agoralarının can bulduğu bu yemek masasında, çeşitli karakterlerin ilişki anlayışları, sadakat kavramını tartışmaları, sanatın dilini işleyişleri; sofist düşünürlerin uzun tartışma geleneği ile sohbet odaklı sinema kültürünü birleştirerek kültürel bir ziyafet sunuyor.
Celine ve Jesse’nin İzinde Set Turizmi

İzleyici sadece filmin diyaloglarında kendini bulmakla kalmayıp, Celine ve Jesse’nin adımladığı sokaklarda, yemek yediği taş evde, aşklarının nefesine şahitlik ettikleri deniz kenarında onları hatırlamaya devam edecek. Filmin bitişi izleyicide Messinia kıyılarında tatil yapma isteği uyandırırken aynı zamanda izleyiciyi kendi zamanının yolculuğuna çıkmasını fısıldar.
Sinemanın oluşturduğu bu “set turizmi” izleyicide sadece hikâyeye eşlik etme değil, geçtiği mekanları ziyaret ederek hikayeye ortaklık oluşturma arzusu aşılar. Bir aşkı gözlerimiz önünde büyüten Before serisi, önce Viyana’da gençlik aşkını, sonra Paris’te genç yetişkinlikle gelen pişmanlıkları, son olarak da Yunanistan’da olgunluğun aşamalarını işleyerek; mekânın fondan ibaret olmadığını bizde bıraktığı turistik isteklerle kanıtlamış oluyor.
Kaynakça:



Yazınızı beğendim. Filmi bilmeyen bir kişi için de yeterince açıklayıcı olmuş. Süslü kelimelerle okuyucu boğmayan akıcı bir yazı olmuş. Elinize sağlık yazar Büşra.
Yeterli bir anlatım sunabilmişsem ne mutlu bana. Yorumunuz için teşekkürler. Benim için çok kıymetli ✨
Sevgili yazar anlatımınız o kadar merak uyandırıcı ve yerinde olmuş ki hızlıca bu üçlemeyi izleme isteği oluşturdu. Hep bir yerlerde gördüğüm ama hiç izlemek için kumandayı elime almamıştım. Ben de oluşturduğunuz bu merak için teşekkür ederimm 🙏🏻
Çok sevdiğim bir seridir benim de. Kimsenin böyle bir yapımdan mahrum kalmasını istemem. Katkım olmasına çok sevindim ✨
En çok bilinen site dışında bu şekilde yazıların bulunduğu bir site bulmak, bunu bu yazıyla keşfetmek benim için yepyeni bi gezegen bulmak kadar büyüledi. Elinize sağlık Büşra hanım. Emeği geçen herkesi alkışlıyorum.
Pek çok içeriğe ulaşabileceğiniz bir platform. Keşfinizin coşkusuna nail olmak çok güzel. İyi okumalar dilerim ✨
En sevdiğim filmlerden biri. En yakın arkadaşım da bayılır ve onun için çok özel bir seridir. Yazınızı hemen ona atacağım 🙂
Arkadaşınızın da beğenmesi dileğiyle. Benim için de yazması çok keyifli oldu. İyi okumalar dilerim ✨
Merhabalar değerli yazar. Benim için özgün ve perspektif kazandıran bir yazı ile başlamış olmanız ; bundan sonra gelecek tüm yazılarınız için size bir okur kazandırmış bulunmaktadır. Yolunuz açık olsun , kaleminiz her zaman size hizmet etsin.
Yorumunuz için çok teşekkür ederim, hoş geldiniz öyleyse. Keyifli okumalar dilerim ✨
Keyifle izlediğim bir filmin bu kadar özgün ve samimi bir dille anlatılması beni çok mutlu etti kaleminize sağlık
Teşekkür ederim. Yorumunuza değer olabilmiş bir yazı yazmışım ne mutlu ✨