Beauvoir & Sartre: Bir Bütünün Parçaları

spot_img

“Siz en kötü üzüntüleri bile köpük gibi dağıtan ve neşeyi kolaylıkla olası kılan zeminsiniz ve bütün iyiliklerin kaynağısınız. Ve sizi paha biçilmez değerlerinize göre seviyorum.” (Simone de Beauvoir, Sartre’a Mektuplar)

Simone de Beauvoir ve Jean Paul Sartre ilk randevularında panayır alanında oyun oynarken, Reddit

Simone de Beauvoir ve Jean Paul Sartre Hakkında

Modern çağın önde gelen düşünürleri Simone de Beauvoir ve Jean Paul Sartre arasında elli bir yıl süren ve alışılmışın dışında bir anlayış üzerine kurulmuş olmasıyla dikkatleri üzerine çeken epik bir ilişki yaşanmıştır. İkili, yaptıkları çalışmalar ve ortaya koydukları yeni fikirlerle konuşulduğu kadar bu ilişki ile de konuşulmuştur.

21 Haziran 1905’te Paris’te dünyaya gelen Sartre, önde gelen bir ailenin her zaman örnek olarak gösterilen çocuğuydu. Beauvoir ise ondan sekiz yıl sonra, 9 Ocak 1908 tarihinde aristokrat bir ailenin çocuğu olarak doğdu. Sartre’a göre fazlasıyla geleneksel bir ailede yetişen Beauvoir, ataerkil aile yapısına taban tabana zıt fikirler geliştirerek büyüdü ve öne sürüp arkasında durduğu fikirleriyle kadınların özgürleşmesini sağladı. Sartre ise varoluşçu felsefenin babası olarak anıldı.

Simone de Beauvoir ve Jean Paul Sartre Paris’te Restaurantta, Reddit

Beauvoir ve Sartre’ın Tanışması

Sartre, en prestijli olan École Normale Supérieure (ENS) adlı yükseköğretim kurumunda edebiyat eğitimi alırken; Beauvoir Katolik Enstitüsü’nde felsefe dersleri görmekteydi. O dönem ekonomik olarak zorlanan Beauvoir, zamanın büyük bir kısmını Fransız Milli Kütüphanesi’nde geçiriyordu. Bu kütüphane günlerinde Sartre gibi ENS’de okuyan Rene Maheu tanıştı. Maheu sayesinde ENS edebiyat öğrencilerinin çoğuyla da görüşmeye başlayan Beauvoir, Sartre’ı da sık görmekteydi ancak aralarında fazla iletişim olmamıştı.

Sartre’ın daha önce girdiği ancak başarılı olamadığı Sorbonne Üniversitesi felsefe sınavı yaklaşırken Sartre ve bir arkadaşı, Beauvoir’ı grup çalışmasına davet etti. Beauvoir tarafından kabul edilen bu tekliften sonra gerçekleştirilen çalışmalarda ikili çok iyi anlaşmıştı; buna ek olarak sınavın ilk ayağı olan yazılı kısım ikisi için de güzel geçmişti. Sözlü sınav için de beraber çalışmalara devam ettiler; Beauvoir, Sartre’ın donanımından etkileniyordu. Sartre’ın öne sürdüğü düşünceleri kendi kafasında sorguluyor, bu düşüncelerin tersini ispat etmek için onunla tartışmalara giriyor ve Sartre tarafından alt edildiğinde ondan daha çok etkileniyordu.

Açıklanan sıralamada birinci olan Sartre’ın arkasına Beauvoir yerleşmişti. Bu sonuç ikisi için de büyük bir başarı anlamına geliyordu ancak Sartre ve Beauvoir için daha büyük bir öneme sahip olan şey birbirlerinin farkına varmalarıydı. Beauvoir, kendini büyüleyen adamı bulduğunu düşünüyordu. 

Simone de Beauvoir ve Jean Paul Sartre 1969’da Paris’te, Artnet

Beauvoir ve Sartre İlişkisine Bakış

Sorbonne Üniversitesi’nde başlayan felsefe eğitimleriyle beraber, özgürlük ve bağlılık arasında ustaca kurulmuş bir dengeden temel alan ilişkileri de başladı. Beauvoir ve Sartre, birbirlerine mutlak dürüstlük sözü vererek sürekli yenilemek istedikleri iki yıllık bir anlaşma yaptılar. Bu anlaşmanın varlığıyla ilişkilerinin sürekliliğini sağlayan ve aralarındaki aşkı düzene sokmayı başaran ikilinin görüşü, kurulan aşk ilişkisinin yalnızca iki taraf da özgür yaşar ve tekliğini sürdürürse kalıcı olabileceği yönündeydi. Zaman zaman birbirlerinden uzak kalmalarına rağmen iletişimleri kesintiye uğramayan Beauvoir ve Sartre, benimsedikleri açık ilişki kavramının da etkisiyle yazın hayatlarında da birbirlerine tamamlayıcı etkide bulunmuşlardır.

Okulu bitirdikten sonra farklı liselerde öğretmenlik yapmaya başlayan Beauvoir ve Sartre, bu özgürlükçü aşk anlayışı doğrultusunda hiçbir zaman evlenmedi veya aynı evi paylaşmadı; özlem gidermek, yazı yazmak, birbirlerinin çalışmalarını düzenlemek, farklı konularda tartışmak ve hayatları hakkında konuşmak için her gün kafelerde buluşmayı tercih etti. 

Simone de Beauvoir ve Jean Paul Sartre, BR

Kadın – erkek rollerine atfedilen davranışları keskin bir biçimde reddeden Beauvoir, bu kalıplardan açıkça kaçınmasının yanında ilişkiye ciddi anlamda kendini vererek yaşadı. Onun daimi olarak ön planda tuttuğu şey Sartre’la birlikte yaşama isteğiydi; hatta bununla ilgili olarak La force de l’age (Olgunluk Çağı) adlı kitabında sadece Sartre ile geçirdiği zamanları anlamlı bulduğunu yazdı. Ancak sonrasında Beauvoir aynı eserinde şu cümleyi kullandı: “Kurtuluşu bir başkasında görmek, yıkılmanın en güvenli yoludur.” 

İkili arasındaki kuvvetli ve özgürlüğe dayanan bu bağ, insanlar tarafından çoğu zaman yargılandı ve bu yargılar genel olarak Beauvoir üzerinden ilerledi. Halk genelinde Beauvoir’ın yapıtlarının özgünlüğü ve samimiyeti sorgulanırken, Sartre aynı sorgulamaya maruz kalmadı. Sartre bireysel olarak düşünülürken; Beauvoir, Sartre’ın adının yanında düşünüldü. Bu açık ilişki düzeni, Sartre’ın Beauvoir’ın gözü önünde ve bazen yakın çemberinden insanlarla yaşadığı birliktelikler; bunların zaman zaman ikili arasında krizlere yol açtığı da göz önünde bulundurularak Beauvoir’ın duruşu hakkında ikileme düşüldüğüne çok sık rastlanmıştır.

Simone de Beauvoir ve Jean Paul Sartre, Getty Images

Beauvoir’ın Sartre’a Mektuplar’ı Üzerine

İlişkileri boyunca sadece bir gece küs olarak uyuyan çiftin sekteye uğramadan devam etmiş olan hikayesine, birbirlerine yazdıkları mektupları okuyarak tanıklık edebiliyoruz. Jean Paul Sartre tarafından Simone de Beauvoir’a yazılan mektuplar 1983 yılında Lettres au Castor (Castor’a Mektuplar); Beauvoir’dan Sartre’a yazılan mektuplar ise 1990 yılında Lettres à Sartre (Sartre’a Mektuplar) adı altında yayımlanmıştır. 

Lettres à Sartre’ın büyük çoğunluğunu 1939 yılında gönderilen mektuplar oluşturmaktadır çünkü o dönem Sartre askerlik görevini yerine getirmek için Nancy’e gitmiştir. 1939 öncesindeki mektupların ortaya çıkma sebebi ise Paris merkezli yaşam süren ikilinin zaman zaman seçime bağlı olan şehir değişikliğinde bulunup ayrı kalmasıdır. Beauvoir’a ait bu dönemdeki mektuplarda gündelik yaşamdan derin izlerle karşılaşırız. En ufak bir detayı bile atlamadan, günlük tutma tekniğine fazlasıyla yakın bir teknikle yazmıştır.

Simone de Beauvoir’dan Jean Paul Sartre’a mektup, Gallimard

1939 yılı sonrasında ise mektuplarda ton değişir çünkü Beauvoir, bu mektupların Sartre’a ulaşıp ulaşmayacağından emin değildir ve savaştan dolayı onun hayatı için endişelenmektedir. Bu endişe eşliğinde zor günler geçiren Beauvoir’ın gezilerine ara vererek uzun süre Paris’ten ayrılmaması üzerine ikili bu sorunu çözmek adına bir karar verir: Birbirlerine yazdıkları mektuplarda geçmişte geçirdikleri güzel günlerden ve geleceğe dair umutlarından artık bahsetmeyeceklerdir.

Buna ek olarak dönemin siyasi durumu ve bununla ilgili düşünceleri de mektuplarda yer almaz çünkü Sartre’a gönderilen mektuplar askeri kontrolden geçmektedir. Aralarında yaptıkları bu anlaşma sayesinde uzaklığın sebep olduğu melankolinin önüne geçebilmeyi başarmış ve asıl fark edilmesi gereken şeyin aralarındaki aşkın gücünün olduğunu görebilmişlerdir. Beauvoir, Sartre ile kendini bir bütünün parçaları olarak tanımlar ve onu kendinden ayrı algılamadığının altını sürekli olarak çizer.

Jean Paul Sartre 1939’da Askerde, Getty Images

Beauvoir için hiçbir zaman ayrılmadıklarının kanıtı olan bu mektuplar, Sartre’ın Paris’te devam eden yaşama ve Beauvoir’a ait hiçbir ayrıntıyı kaçırmamasını sağlar. Simone de Beauvoir, Sartre’a özellikle kendini ve tatmaya yeni başladığı duyguları anlatır: O artık bir savaş kadınıdır. Geleneksel bir bekleyişin baş karakteri haline gelen Beauvoir için savaş hakkında teorik olarak bildiği her şey şekil değiştirir ve deneyimlediği bir gerçek haline gelir. 

İkilinin mektupları, hem o dönemde Paris’in entelektüel yaşamına hem de onların duygu ve düşünce dünyasına yakından tanıklık etme olanağı sağlar. Beauvoir ve Sartre; iki insan, iki aşık, iki düşünür, iki yazar, iki hayat arkadaşıdır. Birbirleri için kaleme aldıkları bu mektuplar ise son derece özel, samimi ve güçlü olan aşklarını anlamaya olanak sağlar.

Simone de Beauvoir ve Jean Paul Sartre 1950, Cocosse Journal

Veda Töreni

Jean Paul Sartre, hayatının son yıllarını başkalarına bağımlı halde geçirdi. Şeker hastalığı vardı, gözleri görmüyordu ve ağzı yarı felçti. Sürekli bir bakıcı eşliğinde yaşamını sürdürmeye çalışan Sartre bu zorlu dönemi, “Durum böyle ve düzeltmek için elimden hiçbir şey gelmiyor, öyleyse üzülmek için de bir neden yok.” şeklinde anlatır.

Bu zamanlarda onu bir kez olsun yalnız bırakmayan Beauvoir, Sartre 15 Nisan 1980 tarihinde son nefesini verirken de yanındaydı. Sartre’ın isteği üzerine bedeni yakıldı ve sol yakada bulunan Montparnasse mezarlığına gömüldü.

Simone de Beauvoir ve Jean Paul Sartre, Getty Images

Jean Paul Sartre’ın ölümünden bir yıl sonra Simone de Beauvoir, onun son on yılını anlatan ve içinde ikisine ait söyleşileri barındıran Veda Töreni adlı eserini yayımladı. Kitap, Sartre’ı sevmiş, seven ve sevecek olanlara ithaf edilmiştir. Beauvoir Veda Töreni ile Sartre’ın mahremiyetine hakaret etmekle suçlandı; ancak bu suçlamaya zıt görüş olarak onun, aralarındaki açıklık anlaşmasına bağlı kaldığı ve bu sebeple suçlanamayacağı öne sürüldü.

Beauvoir, hayatının geriye kalan kısmını Sartre’ın mezarına bakan evinde geçirdi ve nihayetinde 14 Nisan 1986 tarihinde vefat etti. Beauvoir’ın vasiyeti üzerine bedeni yakıldı ve külleri Sartre’ın mezarının yanına gömüldü. 

Simone de Beauvoir ve Jean Paul Sartre’ın Montparnasse Mezarlığı’ndaki Mezarı, Flickr

Veda Töreni’nin son cümlelerinde, Ölümü bizi ayırıyor. Ölümüm bizi birleştirmeyecek! ifadesi yer alır. Jean Paul Sartre’ın ölümüyle ayrılan ikili, Simone de Beauvoir’ın ölümü ile birleşmiş midir bilinmez; ancak kütüphanede başlayan ve yan yana sıralarda devam ederek kopmayan bir bağa dönüşen bu devasa aşk, yine yan yana konumlanan mezarda sonlanmıştır.


Kaynakça

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

spot_img

İsmail Bilgin – Enver Paşa Bir Adanmışlık Öyküsü | 50 Alıntı

İsmail Bilgin bu eserinde, Enver Paşa’nın yaşamını ilkesel bağlılık ve tarihsel temsil çerçevesinde ele alarak dönemin düşünsel iklimini yeniden yorumlamaktadır.

Edip Cansever’in Şiirlerine Yansıyan Hiçlik Travması

Edip Cansever, İkinci Yeni’de bireyin travma, boşluk ve hiçlik duygusunu işler. Şiirlerinde varlıkla yokluk arasında sıkışan ruhsal boşluktaki bireyleri anlatır.

Viyana’da Bir Hafta: Sanat, Tarih ve Lezzet Dolu Gezi Rehberi

Viyana; sanat, müzik ve tarihle iç içe bir şehir. Sarayları, müzeleri, kafeleriyle görsel bir şölen sunuyor. 1 haftada keşfedin, aşık olmaya hazır olun!

İnsanlığımı Yitirirken Neden Bu Kadar Eleştirildi?

Bu yazımızda, Dazai’nin İnsanlığımı Yitirirken romanını psikolojik yönleriyle ele alıp eleştirilme sebeplerini inceliyoruz

Duygusal Farkındalık Üzerine: İçindeki Ben’e Sarılmak

Duygusal farkındalık, kendi benliğimize sarılmanın ilk adımıdır. Bastırılan her duygu benliğimizi içimizdeki zindanlara mahkum eder. duygularımızı fark etmek pusulayı bizlere çevirir.

Nasıl Popüler Oldu: Skyfall

Adele'in kült parçası Skyfall'un zirveye tırmanma öyküsüne bir bakış.

Taxi Driver Filminden Unutulmaz Replikler

Taxi Driver filminin yalnız adamı Travis Bickle'ın adım adım delilikten ''sözde'' kurtarıcılığa evrildiği hikayesinin unutulmaz repliklerini derledim.

Cumhuriyet Aydınları: Zafer Toprak

Zafer Toprak, Aydınlanma ve Kemalizm'i buluşturarak Türkiye'nin modernleşme sürecine yön veren seçkin bir tarihçiydi.

Misery Film Analizi: Sapkın Tutku

Stephen King'in aynı adlı eserinden uyarlanan Misery, fanatizm ve tutku kavramlarına yönelik bir gerilim sunuyor.

Codependent (Bağımlı İlişki) – Meredith Grey & Derek Shepherd (Grey’s Anatomy)

Grey's Anatomy, Meredith ve Derek çifti üzerinden codependent (bağımlı ilişki) kavramını örneklerken, aşkın bazen kişisel hedeflere ve benliğe zarar verebileceğini görüyoruz.

Editor Picks