BARDO: Bir Avuç Doğrunun Yalan Yanlış Güncesi

Editör:
Berke Ateş Aytekin

The Revenant (2015), Birdman or (The Unexpected Virtue of Ignorance) (2014) gibi ustaca tasarlanmış Oscar filmlerinin yönetmeni Alejandro G. Inarritu, son eseri BARDO (2022) ile yeniden beyaz perdedeki yerini aldı. Meksikalı yönetmenin kara-komedi türünde verdiği eserde kısaca bir avuç doğrunun yalan yanlış güncesi anlatılıyor. İzleyici ne izlediğini dahi anlayamadan, kendi sınırlarının doruklarına vararak bir cam parçası gibi dağılmış sahneleri birbirleri ile bağdaştırmaya çalışıyor. Film içerisinde bir bütünlük sağlanmış gibi gözükse de bütün parçalar sadece filmin sonunda birleştirilebiliyor.

Kendi içinde yıllanmış bir şarap gibi izledikçe güzelleşen bir hikâye anlatımına sahip olan eserde, gerçeklik algısının Silverio Gacho’nun (Daniel Giménez Cacho) rüya günlüğüne adapte edilmesiyle beraber, başarısı en büyük başarısızlığı haline gelmiş bir gazeteci ve belgeselcinin içe dönük anılarına dahil oluyoruz.

  • Eseri salt bir bakışla incelemek pek doğru olmaz. Bunun sebebi anlatılan olayların kendi içlerinde katmanlara ayrılıp izleyiciye birden çok olay örgüsünü yansıtmasından kaynaklanmaktadır. Bu sebeple eseri kronolojik sırayla 3 ana başlıkta incelemek daha doğru olacaktır:
  • Silverio’nun Varoluşu
  • Bay Eleştirel Düşünce
  • İnsanlar Gider, Fikirler Kalır   

Silverio’nun Varoluşu

Film oldukça absürt bir doğum sahnesi ile başlar. Silverio ve Lucia’nın (Griselda Siciliani) Mato adında ölü doğan bir bebekleri olmuştur. Doğum esnasında bebeğin anne karnından çıkmak istemediğini ve orada kalmak istediğini işitiriz. Her ne kadar olağandışı bir olay olsa da bebeğin ölü doğduğunu bu sayede anlarız. Mato ölmüş olsa da Silverio ve Lucia, onu kalplerinden atamazlar.

Daha sonra Silverio’yu kendi rüyalarının içinde hapsolmuş biçimde görürüz. Seyirci, ilk başlarda bunu kolayca kavrayamasa da bahsettiğimiz bu bağımsız sahneleri daha sonraki sekanslar ile kolayca birleştirecektir.

Burada önemli olan şey ise sekanslar arasında önemsiz gibi duran fakat rüyaların anlamlandırılmasını sağlayan ince detaylardır. İzleyici detaylara ne kadar dikkat ederse Silverio’nun rüyalarındaki varoluş problemini o kadar net kavrayabilir. Örneğin rüya sahnelerinden birinde Silverio metroda elinde balık torbasıyla oturmaktadır. Fakat daha sonra ansızın gelişen duygu değişimiyle balıkların metro içine döküldüğünü görürüz. Ardından temizlikçi bir kadın ile Silverio göz göze gelir. Devam eden sahnedeyse Silverio film platosu tarzında bir stüdyoya gider ve orada 3., belki de 4. planda olan bir haber sunucusu metro içinde bir adamın balıkları kovaladığından bahseder.

Ek olarak film sonunda bir sahne daha vardır ki o gerçeklikte yaşanmaktadır. Karakter, farklı rüya geçişleri ile kendi varlığını ispatlar. Birbiriyle alakalı bu sekanslar tek bir doğrunun birçok yansımayla anlatılması olayını gözler önüne serer.

Varoluş problemine başka bir örnek ise Silverio ve oğlu Lorenzo’nun (Sánchez Solano) kahvaltı ettiği sahnedir. Sahne açılışında oldukça güzel bir kahvaltı faslı ve aydınlık bir hava vardır. Ufak tefek muhabbetlerden sonra Silverio ve Lorenzo, Silverio’nun üzerinde fazlaca mesai yaptığı belgeseli hakkındaki toplumsal hikâyeyi tartışmaya başlarlar. Silverio kendi doğrularını ve aslında öz ülkesi Meksika’nın varoluş hikayesini savunurken -burada aslında kendi varoluşunu da savunmaktadır- Lorenzo ise bunların net biçimde gerçeklikle kavuşmadığını sadece bir avuç halk efsanesi olduğunu vurgular. Tartışma hararetlendikçe yağmur başlar ve ortam karanlık bir temaya dönüşür. Silverio’nun duygu değişimi çevresel temanın değişimi ile kameraya aktarılmış olmakla beraber kendi gerçeklerinin yalan olduğunu bilse dahi onlardan kopamadığını izleyiciye anlatır.

Bay Eleştirel Düşünce

Silverio stüdyoda olduğu kısımda eski dostuna ait bir TV programına katılır. Bu programda ana temadan ziyade Silverio’nun takdir görmüş ve ona kıymetli bir ödül getirmiş son belgeseli konuşulur. Sunucu hem belgeseli hem de Silverio’nun karakterini politik çıkarlar uğruna katı biçimde eleştirir. Silverio ise tek kelime konuşamaz. Aslında karakterin özüne bakıldığında da herkesi açıkça eleştiren bir gazeteci olmasına rağmen bir sahne korkusunun var olması, içe dönüklüğün de bir sembolüdür aslında.

Belgeselin halka açık toplu gösterimi sırasında kameraya yansıyan insan siluetleri 2 tip sınıf ayrımını açıkça ortaya çıkartır. Elit ve kültürlü insan sınıfı; sıradan ve standart kesim. İki sınıftan insanların aralarında bir fark olmadığı ve birbirleri ile aynı görüşte olmasalar bile karşılıklı saygı iletişiminin olması dikkate değer.

Başarıdan bir yudum al, ağzının içinde döndür ve tükür.
Yoksa seni zehirler!

– BARDO, Bir Avuç Doğrunun Yalan Yanlış Güncesi (2022)

Bu kısımda aslında izlediğimiz filmin belli kısımlarının belgeselin kendisi olup olmadığını düşünmemek elde değil. Çünkü yönetmen Inarritu’nun kendinden bir şeyler kattığı karakteri Silverio, insanlar arasından sıyrılmış, gerçek olgu gücünün beden bulmuş halidir. Başarıyı kendine meslek edinip, toplumun etik ahlakını yıkan fakat yapay bir gerçekliğe mahkûm olan birisi.

Kendisi adına düzenlenen partide insanlar içinde yalnız kalan Silverio, tuvalette babası ile karşılaşır. Tabi ki ruhsal olarak gerçekleşen bir karşılaşma. Bu sekansta Silverio’nun babasının yanında fiziken küçük bir çocuk gibi görünmesi, onun halen aşamadığı sorunlarının onun değişmez bir parçası olduğunu gösterir. Babasının bulunduğu sahnelerde çalan müzik ise Silverio’nun babasına bağlılığını ve onun yanında ne kadar duru olduğunu anlamamızı sağlar. Bu durum ikisi arasında geçen diyaloglarla da pekiştirilmiştir.

 

İnsanlar Gider, Fikirler Kalır

Fikirler, ilahları yedi! İlahlar fikir oldu!” metaforuyla eski İspanya Valisi Hernán Cortés ve Hükümdar Tlatoani’ye atıfta bulunan Inarritu, bunu film içerisinde Silverio’nun çektiği başka bir film sahnesinde bizlere aktarır. Hayatın ebedi olmayacağına ve her hikâyenin mutsuz da olsa bir sonunun olacağına dikkat çeker.

Devam eden sahnelerde Mato’nun küllerinin denize dökülmesini ve bir caretta caretta gibi özgür kılınmasına şahitlik ederiz. Silverio için artık bazı gerçeklerin kabullenme anı ve değişim süreci bu sahneyle başlar.

Kızı (Ximena Lamadrid) hayatıyla ilgili kendi katı kararlarını almaya başlar. Kademe kademe evrilen son bulma süreci Silverio’nun ipleri elinden istemeyerek kaçırmasıyla daha da hızlı gelişir.

İlk başlığın dördüncü paragrafında belirttiğimiz metro sahnesi tam da bu esnada gerçekleşir. Silverio oğlu Lorenzo’ya kaybettiği Aksolotl’ın benzerinden bir tane alır. Bu esnada felç geçirerek elindeki torbayı düşürür ve balıklar etrafta yüzmeye başlar. Olaylar bu yönde geliştiği için verilecek olan gazetecilik ödülünü Silverio adına kızı Camila alır.

Silverio’nun da felçli biçimde sahnede olması olaya bir trajiklik katsa da Silverio artık gerçek sahnede, dili ve bedeni tutulmuş vaziyette, kendi korkusunun baş kahramanı olarak yer almaktadır.

Eserin son sekansında Silverio’yu hasta yatağında yatarken görürüz. Aile fertleri de yanındadır ve babalarının metroda ne işinin olduğunu ve benzeri şeyleri tartışmaktadırlar. Bu doğrultuda odada bulunan dekorlar, konuşulan konular, arkada akan televizyon ekranı izlediğimiz eserin tüm parçalarını birleştirmemizi sağlar.

Silverio’nun komadayken gördüğü, duyduğu çoğu şey; onun gerçekliği ve hayal gücü arasında harmanlanmış bir avuç doğrunun yalan yanlış güncesidir. Mekanların ansızın değişmesi, duygu ve hal değişiminin de buna paralel ilerlemesi de bundandır.

Silverio koma halinde yatakta yatarken kameraya kapıdan ruhani biçimde gelişi yansır. Olan biteni büyük bir soğukkanlılıkla izler, olayları anlamlandırır. Daha sonra kumlarla dolu odalar arasından geçerek çöle çıkar. Orada kendisinin yansımasını, ölmüş olan babasını ve ailesini görür. Hava giderek kararır ve Silverio bu karanlıkta yürümeye devam eder. Ailesi arkasından “gitmemesini, onlarla kalmasını” söylese de Silverio yoluna devam eder. Aile üyeleri ise ışığı yanan bir sokak lambasından ileriye gidemezler. Silverio’nun gökyüzüne karışıp varoluşunda yok olmasıyla beraber sokak lambasının ışığı söner ve perde kapanır. Geriye sadece Silverio’nun miras bıraktığı narin fikirleri kalır.

Söylenti Dergi sinema ekibi olarak BARDO: Bir Avuç Doğrunun Yalan Yanlış Güncesi adlı filmi siz değerli okurlarımız için analiz ettik. Filme Netflix platformundan ulaşabilirsiniz. Söylentiyle kalın…

Emre Eren Alptekin
Emre Eren Alptekin
Konya'nın Seydişehir ilçesinde doğdum ve aslen Şanlıurfalıyım. Çocukluk ve eğitim hayatımın birçoğu Seydişehir'de geçti. Bu sürelerde içimdeki yazma hissiyatı beni çepeçevre kapladı. Özellikle bu süreçte kısa öyküler ve sanat sineması için analizler yapmak hayatımın odak noktası oldu. Asla yazı yazarak para kazanmak gibi bir gayem olmadı. Sadece içimden geldiği şekli ile kendi görüşlerimi insanlara aktarabilmek ve bir nebze de olsa dünyada bir iz bırakabilmek için yazmaktayım. Her zaman farklı bakıştaki insanların eserlerimi olumsuz ya da olumlu yönde eleştirmelerini isterim. Çünkü bu davranışın benim yazın hayatımda etkili bir ilerleme olacağını düşünürüm. Bunlara ek olarak şu anda yaşantıma İzmir'de devam ediyorum ve Dokuz Eylül Üniversitesi/Arkeoloji bölümünde eğitimimi sürdürüyorum.

4 YORUM

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Dostoyevski’nin Rus Edebiyatı Üzerindeki Etkisi

Dostoyevski, Rus edebiyatında sadece bir isim değil aynı zamanda döneminin edebiyat anlayışına da yön veren önemli bir yazardır.

Söylenti Radarında Bu Ay: Isaac Winemiller

Isaac Winemiller, sakin melodileri ve içe dönük sözleriyle müzikal yalnızlığı estetik bir deneyime dönüştürüyor. Bu ay Söylenti Radar'ında onunla tanışın!

Morlara Bürünmüş 8 Albüm Kapağı Tasarımı

Mor renginin hâkim olduğu 8 albüm kapağını inceliyoruz.

You Final Sezonu İncelemesi: İyilerin Kazandığı Dünyada Mutlu Bir Son

You, final sezonuyla izleyicilerine veda ederken Joe Goldberg'in hikâyesi sona eriyor.

Nickel Boys Film İncelemesi: Deneysel Sinema ve Tarihin Birleşimi

2025 Oscar Ödülleri'nde ilgi gören Nickel Boys, iki siyahi gencin bir reform okulunda yaşadıklarına odaklanıyor.

Orhan Kemal – Nâzım Hikmet’le 3,5 Yıl | 22 Alıntı

Türk edebiyatının iki büyük ustası Nâzım Hikmet ve Orhan Kemal'in Bursa Cezaevi'nde koğuş arkadaşlığı yaptıkları yıllara ve sonraki mektuplaşmalarına değinen Nâzım Hikmet'le 3,5 Yıl kitabı, Kemal'in kalemiyle çok içten ve etkileyici bir üslupla okurun karşısına çıkıyor.

İskenderiye Kütüphanesi: Efsane ve Gerçek

Efsane ve Gerçeğin ortak noktası, tarihin tozlu raflarına kaldıramadığı bilgi yuvası: İskenderiye Kütüphanesi.

İstanbul Ansiklopedisi Dizi İncelemesi: Kalabalığın Yalnız İnsanları

İstanbul Ansiklopedisi, büyülü İstanbul sokaklarında hem hayat bulmanın hem kaybolmanın öyküsünü anlatıyor.

Söylenti Edebiyat Editörleri Bu Ay Neler Okudu?

Söylenti Edebiyat editörleri olarak her ay neler okuduğumuzu, nelerin altını çizdiğimizi yakından incelediğimiz serimizin nisan ayı listesi ile karşınızdayız!

Yelpazeli Kadın (1918) Tablo Okuması: Gustav Klimt’in Son Eseri

Yelpazeli Kadın tablosu, zarafeti ve özgünlüğüyle hem sanat tarihine hem de Klimt'in kariyerinde büyük bir önem taşımaktadır.

Editor Picks