İnsanlar doğduğu andan itibaren ağlamaya başlar. İlk insani tepkimiz ağlamaktır. Ruhumuzun derinliklerinden gelen bu içgüdü, bizi birçok soruyla karşı karşıya bırakır ve güvende olma ihtiyacını doğurur: Fiziksel, zihinsel ve ruhsal olarak güvende olma ihtiyacı.
Bazen gündelik hayatın en sıradan köşeleri en derin duygularımızı saklar. Banyoda akıp giden su yalnızca vücudumuzu değil, ruhumuzu da arındırır. Orada dökülen gözyaşları kimseye görünmeden suya karışıp kaybolur. Bu yüzden banyoda ağlamak sessiz bir eylem değil, güven arayışının bir göstergesidir.
Gözyaşının Bedensel ve Ruhsal İşlevleri

Ağlamanın birçok ruhsal ve fiziksel nedeni vardır. Fakat henüz hepsi kanıtlanmış değildir. Kabaca ağlama ihtiyacı; varlığımızı kanıtlama çabasıdır. İnsan ağlarken insan olduğunu hatırlar. Bu, hayat koşuşturmacası içinde insan olduğumuzu hatırladığımız nadir anlardandır. Çünkü monoton zamanlar geçirmek insani duyguları hissetmeyi unutturan bir durumdur.
Biyolojik olarak gözyaşı, stresin ve gerginliğin dışarı atılmasıdır. Duygusallığa bağlı ağlama hâlinde oluşan gözyaşlarında manganez elementine ve prolaktin hormonuna daha çok rastlanır. Bu maddelerin vücuttan atılmasının stresi azalttığı ve kişide rahatlama hissi oluşturduğu tespit edilmiştir.
Psikolojide ise ağlamanın; sosyal olarak güçsüzlük iletisi yarattığı ve karşıdaki insanda daha fazla empatiye neden olduğu tespit edilmiştir. Tel Aviv Üniversitesi‘nde ağlamanın evrimsel kökenlerini araştıran Profesör Oren Hasson şöyle ifade ediyor:
“Gözyaşları esasen savunmasızlığın bir göstergesi olarak hizmet ediyor.
Yani başkalarının önünde duygusal olarak çaresiz hissettiğimizde
gözyaşı kanallarımız aktif hâle geliyor ve ağlıyoruz.”
Ağlamak, sosyal bağlantıların güçlendirilmesinde de rol oynuyor. Çünkü ağlayan birine duyulan empati ve yardım etme isteği, ilişkilerin güçlenmesini hızlandırıyor. İnsanlar yaşadıkları hayat deneyimlerini, karşılarındaki insanda da görünce yalnız olmadıklarını anlıyorlar ve empatileri de artıyor. Yani zaman zaman ağlamak, görünürlüğü arttırabiliyor ve insan ilişkilerimizi güçlendirebiliyor.
Ağlarken Neden Güvende Olma İhtiyacı Hissederiz?

Ağlamanın insanları savunmasız kıldığı yönünde bir inanış vardır. O anlarda söylenen bir söz ya da atılan bir bakış kalpleri daha da incitebilir. Hâlbuki gözyaşı dökerken insanlar, korunmak ve yargılanmamak ister. Dolayısıyla güven ihtiyacı ortaya çıkar. Her insanın kendini güvende hissetme yönünde derin bir dürtüsü vardır. Güvende hissetme; en insani ihtiyaçlarımızdandır. İnsanlar kendilerini güvende hissedemediklerinde kaygılanırlar.
Güvenme dürtüsü üzerine birçok yolculuğa çıkılsa da insan, en güvenilir limanı yine kendinde bulur. Bu içsel liman, onu yalnız kalabildiği yerlere götürür; mesela banyoya.
Gözyaşlarını Gizleyen En Güvenli Yer

İnsan banyoda bedenen ve ruhen çıplaktır. Düşünceleriyle baş başadır. Banyoda kimse onu rahatsız edemez. Suyun sesi gözyaşlarının sesini örter. Akan damlalar gözyaşlarını gizler. Hiç kimsenin ağladığını bilmeyecek olması da insanın içini rahatlatır. Yüzünün ya da gözünün neden kızardığını açıklamak zorunda kalmamak da cabası. Bu nedenle banyo; insanlar için küçük bir sığınak, bir kaçış noktasıdır.
Gözyaşı, Güven ve İnsan Ruhunun Sığınakları

Güven duygusu yalnızca evin bir köşesine sığmaz; banyo, yatak odası ya da salon değil, insanın ruhuna temas eden her yerde hissedilebilir. İnsanların kendine ait yatak odaları da yalnızlığın ve dinlenmenin en önemli mekânlarındandır. Her günün sonu da her sabahın başlangıcı da insanın kendi odasında yaşanır. İnsanın kendisiyle yalnız kaldığı mekânlar da güven duygusunu besler. Çocukluğunu geçirdiği yer ve büyüdüğü sokaklar, karakterinin temelini attığı için oralarda da güvende hissedilebilir. İnsan bazen bir ormanda, bazen de deniz kıyısında kendini güvende hissedebilir. Manzara çoğu kişiye keyif verir, bu keyif de insana huzurlu hissettirebilir. Issız köşelerde de dünyanın gürültüsünden uzaklaşıldığı için huzurlu ve korunmuş hissedilebilir. Bütün bu huzur alanları da güveni temellendirir.
İnsan kendini sadece mekâna bağlı olarak güvende hissetmez. Bulunulan atmosfer yalnızca eşyalarla, duvarlarla ya da gökyüzüyle sınırlı değildir. Etrafımızdaki insanlar da kendimizi güvende hissedip hissetmememizi belirler. Neşe saçan birinin yanında neşeli, mutsuz birinin yanında ise mutsuz hissederiz. Bu da insanın güven ortamını belirleyen en önemli etkenlerden biridir.
İnsan, güvendiği arkadaşlarının yanında kendisi olabilir. Davranışlarından çekinmez ya da duygularını belirtmekten şüphe etmez. Bu yüzdendir ki insan dostlarının yanında sıkça ağlar. Ne güzeldir ki, insanın en güvenli alanı kimi zaman dostlarının varlığıdır.

Banyodaki ağlama seansları, insan ruhunu tazeleyen bir ritüeldir. Çünkü insana şunu hatırlatır: Güvende hissetmek büyük yapılarla, kalabalıklarla ya da gösterişli alanlarla alâkalı değildir. Bazen küçük bir oda, bazen bir su sesi, bazen de gözyaşlarımızı saklayan bir buhar perdesi yeterlidir. Ve en önemlisi; güven duygusu en küçük köşelerde saklıdır.
Kaynakça
- “Neden Ağlarız? Ağlamanın Faydaları ve Zararları Nelerdir? Aşırı Ağlamanın Sebepleri ve İyi Hissetme Süreci”. hiwellapp. Web. 30.08.2025
- “İnsan İlişkilerinde Güvenin Yeri ve Önemi”. isguc. Web. 30.08.2025
- “Güvende Olma İhtiyacı.”. gamzesisik. Web. 30.08.2025
- Öne Çıkan Görsel


