Prömiyerini 41.İstanbul Film Festivali‘nde yapan ve Gizem Kızıl‘ın ilk uzun metrajı olma özelliğini taşıyan Bana Karanlığını Anlat filmi, 23 Eylül’de vizyondaki yerini alacak. Başrollerini Aslıhan Gürbüz, Serpil Gül, Gizem Güçlü, Selim Can Yalçın, Giray Altınok ve Yasemin Szawlowski gibi isimlerin paylaştığı film geçtiğimiz günlerde yapılan 29. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nde Aslıhan Gürbüz’e En İyi Kadın Oyuncu dalında ödül kazandırdı. Aynı zamanda En İyi Özgün Müzik dalında iki ödüle sahip olan film, tek mekanda geçmesine rağmen akıcı anlatısıyla dikkat çekiyor. Gelin daha vizyona girmeden festivallerden övgüler ve ödüllerle dönen Bana Karanlığını Anlat’ı mercek altına alalım.
Film temelinde hayatını ondan öncesini hatırlayamayacak kadar uzun bir süredir kocası Veli‘nin yörüngesinde geçiren Nermin adındaki kadının, bir akşam yemeği sırasında kocasını aniden kaybetmesini ve bu olaydan sonra gasilhanede geçen birkaç saati konu alıyor. Açılış sekansını kocası kalp krizi geçirdiği sırada ona ilaç getirmek yerine öylece duran ve ölüm gerçekleştikten sonra oturup yemeğini yemeye devam eden bir Nermin göstererek yapıyor Gizem Kızıl. Aslında daha bu ilk andan itibaren anlıyoruz filmin içinde bize anlatacağı büyük ve karanlık bir derdi olduğunu.
Bu açılış sahnesi dışında filmin tamamı birçok insan için huzursuzluk verici ve karanlık bir yer olan gasilhanede geçiyor. Bu ölümle birlikte gasilhaneye doluşan Veli’nin annesi, dayısı, kardeşi, baldızı ve gassal da hikayede bize eşlik ediyorlar. Bunun yanı sıra Veli’nin annesinin yıllardır “keşke Nermin değil de o gelinim olsaydı” gözüyle baktığı başka bir kadın da dahil oluyor gasilhane atmosferine. Buradan da anlayacağımız üzere aslında filmde hem karakterler arası hem de içsel büyük bir çatışma söz konusu. Gelin-kaynana diyalogları üzerinden kadının kadın üzerindeki şiddetinden tutun, annenin “erkek evlat farklı” tarzı eril cümleleriyle Türk toplumunda var olan toplumsal cinsiyet ayrımını, yıllardır aile yapısına yerleşmiş olan kültürel dokunun genel yapısıyla birlikte ele almayı başarmış Gizem Kızıl.
Veli’nin annesi gibi geleneksel ataerkil aile içine doğup onunla büyüyen kadınlar yine aynı ataerkil kaideleri sürdürme eğiliminde oluyorlar. Erkek çocuk doğurduğunda ise bu kadın, gücün doruğuna kaynana olarak ulaşıyor. Anne gelecekteki güvencesi olarak gördüğü oğlunu kayırarak genç erkeğin kendi eşinden hizmet beklentilerini şekillendiriyor. Filmde gözle görülen gelin kaynana çekişmesi olarak ortaya çıkan bu olgu işte bu ataerkil kalıbın bir ürünüdür. Film karakterlerine ve aileye yüklediği her özellikle, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin bir kültür meselesi olduğuna, kadının aile ve erkekten bağımsız düşünülmeyecek hale getirilmesine, eril bakış açışının kadınlık üzerinde nasıl hâkimiyet kurduğuna kadar birçok noktaya parmak basmış. İşin en başarılı noktası da bu parmak basmaların göze parmak sokarcasına değil, 80 küsur dakika içerisinde yavaş yavaş boğazınız sıkılıyormuş hissi vererek yapılmış olması.
“Biliyor musun ben soğuğu çok severim. Yani böyle insana kendini iyi hissettirir, dinç tutar. Ama sen sıcağı seviyorsun diye sıcağı sevdim. Halbuki nefret ederim.”
Filmin derdini, ne anlatmak istediğini, neyin üzerinde durduğunu çok iyi anlıyorsunuz çünkü herkesin öyle ya da böyle yakından şahit olduğu şeyler bunlar. Diyaloglardan beslenen filmin en can alıcı noktalarından biri Nermin’in musalla taşında yatan kocasıyla yüzleştiği an. Nermin’in nefes alamayışlarını, yıllardır hem içine düştüğü aile hem de kocası tarafından nasıl kolundan yakasından çekiştirildiğini, baskılandığını ve tek başına bırakılmış bu kadının nasıl bu olanlara boyun eğdiğini acı şekilde öğreniyoruz. Nermin konuştukça çözülüyor, konuştukça daha fazla haykırmak istiyor, konuştukça daha fazla anlatmak istiyor içindeki karanlığı. O karanlığın nasıl dört bir yerini sarıp onu işlevsiz, hareketsiz, anlamsız bıraktığını daha fazla anlatmak istiyor. Bir zamanlar aşık olup evlendiği adamın istekleri doğrultusunda yaşanamamış, kaybedilmiş gibi görünen bir hayat, başkalarını memnun etmek adına kendimizden verdiğimiz ödünler, zamanla neyi sevip neyi sevmediğimizi ve kabiliyetlerimizi unutmamız, benliğimizden uzaklaşmamız ve bunların yıllar yılı birikip sevginin yerini öfkenin alması. Nermin konuştukça bu yaşananların ağırlığı göğsünüze çöküyor.
Nermin’in çocuk doğuramadığına dair diyaloglar ise yine toplumun kadından beklentilerine götürüyor bizi. Kadının “aileyle anlam kazanmaya başlayan” ve toplum tarafından her şeyden önce eş ve anne olarak görülmek istenen sosyal pozisyonunu odağa alıyor. Neslin devamını erkek otoritesinin değişmez garantisi, kadının biricik yeri ve yetki sınırlarını da annelik olarak gören kafa yapısının Nermin’i nasıl eksik ve değersiz hissettirdiklerine şahit oluyoruz.
Bana Karanlığını Anlat, toplumsal cinsiyete dayanarak erkek ve kadına biçilen değerler, roller ve kalıpların hiyerarşik olarak araştırıcılığını gözler önüne seriyor. Kadının hem aile içinde baskılanmasına hem de toplumdan soyutlanıp silinmesine, benliğini ve sesini kaybetmesine ön ayak olan tüm tutum ve davranışları kısa bir süre zarfında seyirciye aktaran Gizem Kızıl‘ın başarılı kalemi, yer yer kara mizahla da beslenip seyirciyi güldürmeyi başarıyor. İnce işlenmiş bu senaryoyu Aslıhan Gürbüz‘ün Nermin’in her duygusunu kusursuz şekilde aktardığı güçlü oyunculuğu da oldukça yükseğe taşıyor.
Tüm bu olumsuzluklara ve karanlığa hapsolmuş yıllara rağmen bir kadının, bu ölüm sayesinde özgürleşmesine şahit oluyoruz en nihayetinde. Ataerkil aile yapısı ve sürekli baskılandığı erkek ondan bir arabayla uzaklaşırken Nermin’in ilk kez derin ve rahat bir nefes aldığını görüyoruz.
Filmin bitişi, aslında Nermin’in başlangıcı oluyor. Artık rahat nefesler alabilecek bir kadın. Kendini yeniden bulmak isteyen bir kadın, tüm o kaybettiğini sandığı özelliklerine yeniden kavuşmak için gereken gücün kendinde olduğunu bilen bir kadın, ne yapmak istiyorsa özgürce yapacak olan, belki yeni bir işe başlayacak, yeni bir ev alacak, yeni insanlar tanıyacak, yeni bir şehre gidecek, benliğini bulacak, belki yeniden aşık olacak, kendi hayatının dizginlerini tekrardan eline alacak o kadın. Aslıhan Gürbüz’ün 29. Adana Altın Koza Film Festivali’ndeki ödül konuşmasında da söylediği gibi; “Her zaman başka bir yol var, umut da var, çok güçlüyüz, sesimiz de içimizde.”
23 Eylül’de vizyona girecek olan Bana Karanlığını Anlat‘ı beyaz perde de izleme fırsatını kaçırmamanızı diliyor, filmin derdinin kesinlikle görülmeye değer olduğunun altını çiziyoruz.





