Hikaye, deneme, roman gibi edebi metinlerde oluşturulan kurmacalar kadar, bu kurmacaların içinde yer alan olayların, durumların okuyucuya aktarılması da oldukça önemlidir. Çoğu zaman okurken, farkına bile varmadığımız bir ses bizi anlatının içine çeker, karakterleri tanıtır, bizi meraklandırır ve yahut merakımızı giderir. İşte o ses Bakış Açılarının ta kendisidir.
Bir edebi metindeki anlatıcı; tüm metnin özelliklerini, inceliklerini belirler. Bu bağlamda anlatıcı, okuyucu ile buluşacak metnin, kaderini de şekillendirir diyebiliriz. Edebi metinlerde anlatıcı bir zorunluluktur. Görsel sanatlarda, izleyiciye verilmek istenenler ses ve görüntü ile ulaştırılabilir. Burada bir anlatıcı olup olmaması keyfidir. Edebiyat alanında ise ses ve görüntü olmadığı için bize olayın, durumun geçtiği zamanı, mekanı, karakterleri ve karakterler arası diyalogları aktaracak bir anlatıcıya ihtiyaç vardır. Bu sebeple oldukça önemlidir.
Çoğunlukla okuyucular, anlatıcının yazarın kendisi olduğunu düşünürler. Oysa anlatıcı, yazar ile karıştırılmamalıdır. Yazar, okuduğumuz kurguyu oluşturan, yazan gerçek bir kişidir. Anlatıcı yazarın, yazdığı metni bize ulaştırmak için kullandığı kurgusal bir araç, hayali bir varlıktır. Anlatıcı, yazar ve okuyucu arasında bağ kurar. Bu bağı kuran anlatıcının varlığının görünür olup olmaması, yazarın tercihine göre değişkenlik gösterir.
Bazı anlatıcılar, metnin ahengini, akışını bozma riskini göze alarak araya girerken bazıları da görünmez gibidir. Bir kamera gibi sadece olanı biteni göstermeyle yetinir. Bu noktada, kurgusal bir metinde, olayların okuyucuya kimin gözünden veya dilinden aktarılacağı sorunsalı, bakış açısı kavramını doğurmuştur. Zira bir olayın anlatımı, o olayı yaşayan her bir bireye hatta olayı görenlerin bakış açısına göre değişir. Bir trafik kazası olduğunu düşünelim; kazayı yapanlar, ambulans görevlileri, polisler, kazayı görenler vs. Olay aynıdır ama olayın anlatılması istendiğinde, her bir grup olayı kendi bakış açısıyla anlatacaktır. Bakış açısını belirleyen, yazarın burada kimi anlatıcı olarak seçeceğidir.
Anlatıcı bakış açısı türlerine bakacak olursak , hakim bakış açısı, kahraman bakış açısı, gözlemci bakış açısı ve çoğulcu bakış açısı olmak üzere, çoğunlukla dört anlatıcı türü sıralanmaktadır. Oysa çok rağbet görmeyen ama edebiyat dünyasında sınırları zorlamayı, denemeler yapmayı seven bazı yazarların kullandığı/geliştirdiği, ikinci kişili anlatıcı ve bakış açısı da vardır. Bu yazımızda anlatıcı bakış açısı türlerinin 5 tür olarak ele alacağız.
Bakış Açıları
1. Hakim Bakış Açısı:
Tanrısal, ilahi, olimpik anlatıcı da denilen bu bakış açısında, her şeyi gören ve bilen bir anlatıcı vardır. Yaşanmış, yaşanan ve yaşanacak olanları, karakterlerin iç dünyalarını, zihinlerinden geçenleri bilen, gören, duyan anlatıcıdır. Yazarın dilini kullanır, zaman zaman okuyucu ile diyaloğa girmekten, akıl vermekten, yol göstermekten kendini almaz.
Hakim bakış açısı, destandan romana geçmiş bir anlatı şeklidir. Geçmiş dönem edebi eserlerinde, klasiklerde en çok kullanılan, günümüzde de ilgi gören bir türdür. 3. tekil kişi ağzıyla anlatılan bu bakış açısında anlatıcı, hiç bir şekilde olaylara müdahale etmez. Hakim bakış açısına bir örnek verecek olursak: ‘Issız bekleme salonunda bir banka oturup çantasını kucağına koydu. Bilet gişesi kapalıydı; etrafta kimsecikler yoktu. İstasyonun dışındaki otopark bile boştu. Gözleri büyük duvar saatine ilişti. Adamı ve istediğini aldıktan sonra kendisine nasıl davrandığını düşünmek istemiyordu.’ (Raymond Carver. Katedral/Tren. Can Yayınları. s.149)
2. Kahraman Bakış Açısı:
Ben anlatısı da denilen bu bakış açısında yazar, olayları kurgusal metinde yer alan kahramanlardan birinin ağzından anlatır. Bu türdeki anlatıcı, bir insanın sahip olabileceği kadarını bilme, görme, duyma, yaşama imkanına sahiptir. Kendi dışındaki karakterlerin iç dünyasını, olayların öncesi ve sonrasını ya da geleceğini bilmezler. Anlatıcı ancak kendi yaşadıklarını, gördüklerini, duyduklarını ve hissettiklerini anlatabilir. 1. tekil kişi ağzıyla anlatılır. Bu şekilde anlatılması, okuyucu ile daha samimi, inandırıcı bir diyalog kurulmasının sağlayabilir.
Ben anlatısı olduğu için okuyucuya daha yakın gelir. Kahraman bakış açısına örnek verecek olursak: ‘Totaca’nın boyacı sandığını açtım, benimki hemen hemen boş olduğundan bir kez daha onun siyah boya kutusunu aldım. Kimseye bir şey söylemedim. Sandığın ağırlığını hissetmeden, üzüntü içinde yürümeye koyuldum. Babamın gözlerinin önünde yürüyor, onun gözlerinin önünde acı çekiyordum sanki.'(José Mauro De Vasconcelos. Şeker Portakalı. Can Yayınları.s.81)
3. Gözlemci Bakış Açısı:
Kameraman yada müşahit bakış açısı da denir. Anlatıcı olayları dışardan görüyormuşçasına ve olduğu gibi, nesnel bir şekilde aktarır. Anlatıcı, kahramanlardan daha az şey bilir. Karakterlerin duygu ve düşünceleri, davranışlarından çıkarılır. Olayların geleceğini, karakterlerin duygu ve düşüncelerini bilmezler. Gözlemci bakış açısında anlatıcı, 1. ve 3. tekil kişi ağzını kullanır. Daha çok öykü ve hikayelerde kullanılan bir bakış açısı türüdür. Gözlemci bakış açısına örnek verecek olursak: ‘Annesi ve teyzesi hemen Volodya’ya sarıldılar. Yanaklarından öpmeye başladılar sırayla. Natalya, Volodya’nın keçe çizmelerini çıkarmak için uğraşıyordu. Kız kardeşleri sevinç çığlıkları ile kapıları çarpıyordu. Çarpan kapılardan hoş olmayan gıcırtı sesleri geliyordu. Volodya’nın babası sırtında ceket yerine bir yelek ve elinde makasla koşarak geldi.’ (Anton Çehov. Hikayeler/Küçük Adamlar. İskele Yayıncılık.s.22)
4. Çoğulcu Bakış Açısı:
Adından da anlaşılacağı üzere bu türde birden fazla anlatıcı vardır. Riskli bulunsa da doğru kurgulandığında birden fazla anlatıcı olması, okuyucu için daha açıklayıcı ve inandırıcı olabilir. Bu tür, kendi içinde birden fazla anlatıcı içerir. Dolayısıyla, bunu gösterecek kısa bir alıntı yazmak pek mümkün değildir. Çoğulcu bakış açısı içeren romanlara örnek olarak, Orhan Pamuk’un Sessiz Ev ve Benim Adım Kırmızı, Zülfü Livaneli’nin Kaplanın Sırtında, Oğuz Atay’ın Bir Bilim Adamının Romanı eserleri verilebilir.
5. İkinci Kişili Anlatıcı ve Bakış Açısı:
Nadir kullanılan bir anlatı türüdür. Genellikle deneysel eserler üretmeye çalışan yazarlar tarafından kullanılır. Bu türde asıl amacın, bir kurgu anlatmaktan çok, edebiyat dünyasında değişim ve sınırları zorlamak olduğunu söyleyebiliriz. Yazar bu türde hikayesini sen/siz zamiri ile aktarır. İkinci kişi bakış açısına örnek verecek olursak: ‘İtalo Calvino’nun Bir Kış Gecesi eğer Bir Yolcu adlı yeni romanını okumaya başlamak üzeresin. Rahatla. Toparlan. Zihnindeki bütün düşünceleri koy gitsin. Seni çevreleyen dünya bırak belirsizlik içinde yok oluversin. Kapıyı kapatsan iyi olur; öte yanda mutlaka çalışmakta olan bir televizyon vardır. Hemen seslen ötekilere.'(İtalo Calvino. Bir Kış Gecesi eğer Bir Yolcu. Yapı Kredi Yayınları.s.19)
Kaynakça
Türk Dili ve Edebiyatı. Edebi Metinlere Bakış Açıları ve Anlatıcı Türleri. Web. Erişim Tarihi: 23.01.2023
Edebiyat. Kavramlar. Web. Erişim Tarihi: 23.01.2023






