Son dönemin isminden sıklıkla bahsettiren Fransız yazarı Édouard Louis‘nin kaleminden çıkan, otobiyografik ögeler barından aynı zamanda dönemin politik atmosferine eleştirilerde bulunan kitabı “Babamı Kim Öldürdü?” adından da anlaşılacağı üzere yazarın babasını temele alıyor. Yazarın, yazar kimliği haricinde politik kimliğiyle de tanışıyoruz bu kısacık kitapta. Göçmen politikalarına yaptığı eleştirilerin yanı sıra babasının mevcut durumundan sorumlu tuttuğu bütün siyasileri de tek tek eleştiriyor ve bunu oldukça cesur bir biçimde dile getiriyor. Bir baba-oğul ilişkisi ekseninde şekillenen bu hikâye neler anlatıyor gelin birlikte bakalım.
İsyan ve Hesaplaşma

Louis, yalnızca bir soru sormuyor “Babamı kim öldürdü?” derken. Hem itham ediyor hem de hesap soruyor bu incecik ama ağır kitabında. Bir yüzleşme ortamı yaratıyor, okurunu da hem duygusal hem de toplumsal yüzleşmenin kıvrımlarına sürüklüyor. Öfkeli bir anlatımı var yazarın kitap boyunca ancak öfke, babasıyla ilişkisine tamamen yönelmiyor. Çünkü asıl öfkesi babasını yavaş yavaş ölüme sürükleyen sistemde yoğunlaşıyor. Sistematik olarak bir insanın çürütülüşünü ve işlevsizleştirilişine isyan ediyor yazar. Böylece bu kitap adındaki ölüm temasının zihnimizde canlandırdığı “yas” anlatısından sıyrılıyor çünkü burada ölüm bir metafor olarak kullanılıyor.
Yoksul ve heteronormatif düzen içinde eşcinsel bir erkeğin babasıyla kurmaya çalıştığı “normal” ilişkiyi seriyor gözler önüne ve neden bu normalliğe ulaşamadığını açıklıyor okuyucuya. Öyle bir ulaşılmazlık ki bu yanı başındaki babasıyla arasındaki mesafe suskunlukla büyüyor. Sessiz kaldıkça mesafe artıyor fakat bu mesafenin kilometrelerle hiçbir bağlantısı yok. Toplumun farklı ve yoksul olanı dışlama eğiliminin ne kadar can yakıcı olduğunun çarpıcı bir dışavurumunu kısacık cümlelerle sunuyor.
Babanın Bedeninde Toplumun Çöküşü

Louis‘nin babasının bir iş kazası sonucunda bedeninin eski işlevini yerine getiremiyor oluşu kişisel bir problem olarak sunulmuyor metinde. Elbette gelir kaynağının eksilmesi, ailenin yaşam standartlarının değişmesi ve kötüleşmesine yer veriliyor fakat bireysellikten uzak bir anlatıyla bu durum aslında topluma itham ediliyor. Çünkü babasının bedeni burada toplumsal eşitsizlikleri sergileyen bir sembol haline geliyor. Bu yüzden sorduğu sorunun da tek bir muhattabı yok; yoksulluk, sınıf farkı, ataerkil düzen ve siyasi iktidarın ihmalkarlığı birleşerek bir ölüm yaratıyor.
Şüphesiz kitabın en çarpıcı kısımlarından biri yazarın isim vererek Fransız politikacıları işaret etmesi. Martin Hirsch‘ten Macron’a kadar uzanan ithamlar kitabın otobiyografik özelliğinin yanında bir politik metin özelliği kazanmasını da sağlıyor. Büyük yankı uyandıran bu metne Hirsch’ten cevap gecikmiyor ve birkaç ay sonra “Babanı Nasıl Öldürdüm?” adlı kurgu bir kitapla Louis‘ye cevap veriyor. Bu durum aslında yazarın tek sınavının babasıyla değil içinde yaşadığı sistemle olduğunun en büyük örneklerinden biri olarak değerlendirilebilir. Kendi kimliğini kabullenmesi bile büyük bir mücadele ve direniş gerektiriyor. Babasından gerçekliğini saklamak zorunda kalması, bu saklanışın ilişkilerini yakınlıktan uzaklaştırmasıyla belki de geri dönülemez bir geç kalmışlıkla baş başa kalıyor yazar.
Ölümün Yasal Hali

Yazarın kendi kişisel deneyimini evrensel bir meseleye çevirdiği bu metin, ebeveynlik, devletin birey üzerindeki etkisi, adaletsizlik ve toplumsal şiddetin harmanlanmış bir hali. Babasının büyüdüğü ortam, ataerkil düzen, kendi babasının şiddete yatkınlığı gibi etkenlerin Louis‘ye yaklaşımını anlamlandırmamız için bir alt metin hazırlıyor okuyucuya. Ancak yazar bunları babasını aklamak ya da anlamak için bir bahane olarak görmüyor. Bütün bunlar, ona ulaşamıyor olmanın sancısıyla birleşiyor. Yine de sancı dramatik değil hatta tam aksi bir yerde konumlanarak metni olabildiğince sert bir zemine yerleştiriyor. Çünkü yıllar boyu anlatılamayan ve anlaşılamayan gerçekleri aktarmaya değil bunların anlaşılmama sebeplerini ortaya çıkarmayı hedefliyor.
Sonuç olarak aslında bu kitap eleştirel ve yargılayıcı, kabullenişten uzak hatta dışlayıcı ebeveynliğe bir tokat, devlet için ise büyük bir suç duyurusu niteliği taşıyor. Hiç şüphesiz okurlar için de uzun süre etkisinden çıkılmayacak çarpıcı ve keskin bir metin sunuyor.
Kaynakça:
- Louis, Édouard. Babamı Kim Öldürdü. Çev. Ayberk Erkay. İstanbul: Can Yayınları


