Aylin Balboa Okumayı Sevdiyseniz Okumanız Gereken Yazarlar

Derya Gülcan
Derya Gülcan
splendidly selfish, charmingly helpless excellent fun til you get to know her
spot_img
Editör:
Guşef Alhas
spot_img

Modern Türk Edebiyatı’nın dikkat çekici isimlerinden biri olan Aylin Balboa; samimi üslubu, gündelik hayattan beslenen içerikleri, hem yalın hem de duygu dolu anlatım tarzıyla okuyucuya alışılagelmişin dışında bir okuma deneyimi sunmaktadır. Özellikle son zamanlarda adından sıkça söz ettiren yazar, konuları ele alış biçimi, hayata bakış açısıyla oldukça özgün bir kaleme sahiptir. Balboa, eserlerinde gündelik hayatın dertlerini mizah ve melankoliyle harmanlar, bireyin yaşadığı sıkıntıları derinlikli bir şekilde işler, karakterin kendini bulma yolculuğuna okuru da dahil eder. Kullandığı temalar; aşk, ayrılık ve yalnızlık olacak şekilde yoğunlaşmıştır bu yüzden onun eserlerini okumak aynaya bakmak, kendinizle konuşmak gibidir.

Eserleriyle dost sıcaklığı ortamı yaratan, Aylin Balboa’yı okumayı sevdiyseniz okurken size benzer sıcaklığı yaşatacak yazarları sizler için derledik!

1. Melisa Kesmez

Melisa Kesmez | soylentidergi.com

Melisa Kesmez‘in eserlerinde aldığı sosyoloji eğitiminin etkisini görmek mümkündür. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü mezunu olan yazar, eserlerinde bireyin dahil olduğu toplumsal çevreyle arasındaki ilişkiyi ustalıkla sunar. Günlük hayattan beslenen eserleri, bireyin duygu dünyasına odaklanır, rollerini gözden geçirir, duygusal karmaşasına ve benlik çatışmalarına yer verir. İncelikli dili, derin anlatımı ve hikâyelerindeki tanıdık hissiyatı eserlerinin çok katmanlı bir yapıya sahip olmasını sağlar. Tıpkı Aylin Balboa‘nın eserlerindeki gibi Melisa Kesmez’in eserleri de okuyucuya kendi hayatlarından sahnelere tanık oluyormuş izlenimi verir. İki yazarın da kaleminden çıkan karakterler sıklıkla kendi iç dünyalarına çekilir, içsel hesaplaşmalarını yapar, kendi içlerindeki tartışmalar sayesinde okurla arasında bağ kurar.

Özellikle, Küçük Yuvarlak Taşlar adlı; üç kişilik bir ailenin üç ayrı ferdinin teker teker iç dünyasını anlattığı eseri okuyucuyu, aile kavramı üzerinde derin bir irdeleyişe sürükler. Yalnızca ailenin değil, bireyin de perspektifinden bakmamızı sağlayan bu eser, derin bir gözlem gücüyle yazılmış olup bütünün içindeki ince detayları; yalnızlığı, çaresizliği, terk edilmişliği ve arayışları konu alır. Biten ilişkiler farklı olsa bile, bitişin sonunda karakterlerin sergilediği tavırlar Balboa ve Kesmez açısından benzerlikler gösterir. Kaybedilene duygulan sevgi ve özlem, hislerin ağırlığı, tökezlemeler, yeniden başlamak için atılan adımlar sansürsüz bir şekilde sunulur.

“Büyük bir sevginin başına gelebilecek en büyük felaket gelmişti, yarım kalmıştı. Yaşanmamış, bozulmamış, en yoğun haliyle bir gün öylece geride bırakılmış, hiç eskimemiş, sadece hayal edilmiş bir aşk… Yaşansaydı, sonuna kadar gidilseydi nasıl olurdu?” (-Küçük Yuvarlak Taşlar)

“Gittiğinden beri sık sık dönsen nasıl olurdu diye düşünüyorum… Artık düşündüğüm hiçbir senaryonun mümkün olmadığını anlıyorum. Aradan o kadar zaman geçti, sen aynı sen misin? Ben aynı ben miyim? Çiçek bile aynı çiçek değil ki…” (-Bu Hikâye Senden Uzun Osman)

2. Nermin Yıldırım

Nermin Yıldırım arşivleri | Arka Kapak Dergisi
Nermin Yıldırım | arkakapak.babil.com

2002 yılında Anadolu Üniversitesi İletişim Fakültesi Basın Yayın Bölümünden mezun olduktan sonra yazı yazmaya ara vermeden çeşitli alanlarda faaliyet gösteren Nermin Yıldırım; editör, köşe yazarı ve muhabir olarak birçok sektörde aktif yer aldıktan sonra yazı hayatına romanlarıyla devam etmektedir. Yazı dünyasının farklı alanlarında uzun süre varlığını göstermesi, onun kaleminden çıkan her şeyin gerçekçiliğini sağlamlaştırmıştır. İnsanı iyi tanıdığı için okuyucuya karakterlerini tanıtırken de aynı iyiliği sürdürür. Onun karakterleriyle empati kurmamak, düşünce dünyalarını anlayamamak hatta hissedememek imkansıza yakındır. Eserleri yalnızca bireyin iç dünyasını irdelemekle sınırlı kalmaz, güçlü psikolojik tahlillere, karakterlerin kendini arayış yolculuklarındaki problemlere ve çözümlere odaklanır. Bu arayışın düz bir çizgide, sarsılmadan değil aksine düşe kalka ilerlemesi bir kurgu metin bile olsa ne kadar içten ve gerçek olduğunu kanıtlar niteliktedir.

Yazarın, Unutma Dersleri adlı romanı, ana karakter Feribe’nin kendini ait hissetmediği bir dünyanın içindeki sıkışmışlığını, hayatı; yaşadığı bir aşk kaçamağı ile güzelleştirmişken aşkı kaybedişini ve bu kaybedişin ardından gelen duygu selini konu almaktadır. Aşkı kaybetmenin ardından gelen hüznü, tekrar kazanmak için harcanan çabayı, suçluluğu, yalnızlığı ve hatırlamanın yaşattığı acıları, güldürü unsuru ile birlikte sunan Nermin Yıldırım, aşk acısını bile yer yer neşeli bir hâle dönüştürmektedir. Yalnızca bir aşk kitabı olarak nitelendirilemeyecek bu kitap, karakterin kendini var etme; görülme çabasını ustalıkla yansıtır. Tam da bu noktada Balboa ile benzerlikleri göze çarpar. Özellikle Bu Hikâye Senden Uzun Osman kitabında, Balboa da bir ayrılık sonrasında kendini bulma çabasını işler. Bunu yaparken de tıpkı Nermin Yıldırım gibi unutmanın zorluklarını, unutmaya direnişi, unutmak istemese bile hayata devam edebilmek için geçmişi geride bırakmanın gerekliliğini vurgular.

“İnsan kandırılmaz, kanmak istediği için kanar. Öyle ya da böyle yoldan çıktığıma göre, demek ben de kendimi kaybetmeye teşne, bulmamam gereken yerde aramaya meyyaldim. İşte bu yüzden diyorum ya, başıma gelen her şeyi hak ettim.” (-Unutma Dersleri)

“Her şeye rağmen bu yeryüzünde şarkılar söyledik.” Seni düşününce bu söz geliyor aklıma. (…) Bakma, seninle ben iyi bir ekiptik. Kaldırımlar biliyor, hakikaten de bir devir muhteşemdik Osman. Uykularımızdan uyanıp uyanıp birbirimizi öptüğümüz geceleri unutalım mı? (…) Unutmayalım bunları. Ama çok da hatırlamayalım artık neme lazım, şeytan doldurur. Her şey için teşekkürler faslında oyalanmak istemiyorum, zaten biliyorsun. Bu kaçıncı vedalaşmamız diye soracak olursan, sonuncusu derim. Bu mektupların da sonuna geldik anlayacağın.” (-Bu Hikâye Senden Uzun Osman)

3. Sinem Sal

Mihrap - Sinem Sal kitap rehberiniz yazarların kitapları İstanbul Şehir Rehberi
Sinem Sal | istanbul.net.tr

Sinem Sal, modern Türk edebiyatında melankolik yoğunluğunu sade diliyle harmanlayarak  duygusal yönden baskın eserler ortaya çıkarmaktadır. Sıradan anların önemini seçtiği kelimelerle incelikli ve vurucu hâle getirir, okuruna devamlı olarak bir içsel sorgulama yaşatır. Onun kaleminden çıkan yazıları okurken kendinize sürekli olarak, “Ben olsam ne yapardım?” sorusunu sormanız pek mümkündür. Karakterlerin mekanla olan uyumu, mekanın atmosferi bir bütün olarak sunulur; satırları okurken kendinizi aniden Kadıköy’de yürürken hayal edebilirsiniz. İstanbul sokaklarının puslu havası, karakterin duygu durumuyla iç içe geçer, ortaya büyük ama okuması keyifli bir buhran sunar.

Behice’nin Yarım Kalan İşleri kitabı, annesinin yazdığı Hıdırellez dileklerini annesi vefat ettikten sonra bulan ve bu dilekleri gerçekleştirmeyi kendine görev edinen Ayşe Püren’in yas, kabullenme ve geçmişle hesaplaşma sürecini konu alır. Bunu yaparken yalnızca geçmişi sorgulamakla kalmaz, bugüne ışık tutmaya ve geleceği hesaplamaya çalışır. Konunun derinliğine rağmen sunduğu sıcaklık okuru hızla içine çeker, kendinizi aniden Behice’yi tanımak için can atarken bulursunuz; Sinem Sal, okuruna hayatın karmaşasının içinde bir soluklanma fırsatı sunar. Geçmişi anlamak, kabullenmek ve hesaplaşmak, yarım kalmışlıklarla boğuşmak, iki yazarda da ortak temalar olarak karşımıza çıkar. Dil ve anlatım yönünden Sal’ın kalemi daha betimleyici bir yerde konumlanırken Balboa ise okuyucuya direkt olarak hitap eden bir üsluba sahiptir. Dilde bir farklılık söz konusu olmasına rağmen iki yazar işledikleri temalar ve okuyucuya sunduğu deneyimler açısından benzerlikler sergiler.

“Ne istediğimi bilmiyor olmamın sebebi belki de bunu açıklıkla kendime soramıyor olmamdan. Açıklıkla sorarsam, hayatımın şimdiki halini istememekten korkuyorum.” (-Behice’nin Yarım Kalan İşleri)

“Hayat zaten işlerin hiç de umduğunuz gibi olmadığı yerdir.” (-Belki Bir Gün Uçarız)

4. Barış Bıçakçı

Barış Bıçakçı | soylentidergi.com

Yalın bir dille düşüncelerden düşüncelere savrulup ne hissedeceğimiz konusunda kararsız kalmak istiyorsak başvurmamız gereken bir diğer isim mutlaka Barış Bıçakçı olmalıdır. Minimalist anlatımın öncü isimlerinden bir olan Bıçakçı, az kelimeyle çok duygu hissettirme işinde ustalaşmıştır. Birey merkezli yaklaşımı sayesinde onun metinlerinde modernizmin izlerini görmek mümkündür. Onun eserlerinde de Sinem Sal gibi mekan ve karakterler bir bütün olarak yansır. Mekanın da bireyler gibi bir ruhu vardır; bu ruh eşyalarla, hava durumuyla, sesiyle ve sessizliğiyle tasvir edilir. Yoğunlukla geçmişi ve şimdiyi birlikte işlemesi, karakterlerin anlaşılması açısından okura kolaylık sağlamaktadır. Geçmişle kurulan bağlantılar, karakterlerin derinliğini yüzeye taşımakla birlikte onlarla empati kurabilmeyi de kolaylaştırır.

Bizim Büyük Çaresizliğimiz kitabında iki yakın arkadaşın aynı kadına aşık olması ve sonrasında gelişen olayları işleyen Bıçakçı, bu kadar komplike bir olayı bile dilinin yalınlığı sayesinde oldukça olağan bir durummuş gibi yansıtır. Karakterlerden Ender’in, Çetin’e yönelik hitabıyla ilerleyen kitap, anlatıcı tek bir kişiymiş gibi gözükse de diğer karakterlerin de duygu ve düşüncelerinin tahlilini oldukça başarılı bir şekilde sunar. Kitap boyunca “Ne olacak?” diye merak etmekten kendinizi alıkoyamazken Barış Bıçakçı’nın sakin dili sayesinde kendinizi akışa bırakmaktan da çekinmeyeceksiniz. Farklı üsluplarla benzer temalarda eserler veren bu iki yazarın en büyük benzerliği; olaya değil duygulara odaklanmalarıdır. Aşk, kayıp, ayrılık gibi temalar, iki yazarın da eserlerinin büyük bölümünde görülür, ikisi için de melankoli, duyguları aktarmak için önemli bir araçtır.

“Neden bir de rüya görürüz? Her şey olup bittikten sonra neden bir de rüya görürüz? Karmaşanın, keşmekeşin, hayatın yorucu zenginliğinin içinde eksik kalan nedir ki uykunun kuytusunda ille de tamamlanması gerekir?” (-Bizim Büyük Çaresizliğimiz)

“Hayal görmenin en kötü tarafı dokunma isteğini karşılayamamaları. Çünkü üstünden ne kadar zaman geçerse geçsin mutlu görüntülere rastlamak halen mümkün.” (-Belki Bir Gün Uçarız)

5. Mahir Ünsal Eriş

Mahir Ünsal Eriş | gazeteoksijen.com

Hafif tonda mizahı, doğrudan anlatımı ve birey temalı yazılarıyla Mahir Ünsal Eriş, bu listede mutlaka olması gereken bir diğer isimdir. Geçmişi, bugünü, çocukluk ve ilk gençlik çağlarını, sıradan olayların olağandışı kısımlarını, mümkün olduğunca yalın ama etkileyici bir dille sunar. Özellikle öykülerinde işlediği her biri birbirinden farklı karakterlerin yaşadığı problemlerin oluşturduğu dünya, onun kalemini özgün kılan önemli detaylardan biridir. Yarattığı nostaljik ve hüzünlü atmosfer okuyucuyu bugünden alıp geçmişin tozlu sayfalarınca keyifli bir yolculuğa çıkarır. Geçmiş teması, Balboa ve Eriş‘i ortak paydada birleştiren önemli temalardan biridir. Her ikisi de hikâye anlatıcılığını pekiştirmek için sıklıkla geçmiş deneyimlere, hatıralara yer verir. Eriş, geçmişe daha nostaljik bir noktadan yaklaşırken; Balboa için geçmiş acıdan ve kasvetten beslenir. Her iki yazarın da sade anlatım tarzına rağmen çarpıcılığı yüksek bir dili vardır. Mizah unsurunun varlığı bir birleştirici olabileceği gibi ayrıştırıcı yöne de sahiptir, Balboa’nın mizahı yer yer öfkeden ve sıklıkla ironiden beslenirken Eriş’in mizahı yazım dili gibi sakinlikten yanadır.

Kara Yarısı eserinde dilin şiirsel işlevinden sıklıkla faydalanması okuyucuya, okuma faaliyetinin yanı sıra bir görsel aktarım da sunar çünkü betimlemeleri ve anlatımı sade olmasına rağmen anlatımı kuvvetlendiren bir yöne de sahiptir. Temanın melankolisi okuma deneyiminin derinleştirir ve neredeyse kitabın bütününe yayılmış bir hâldedir. Bu sebeple okuyucu birbirinden farklı öyküler okuyormuş gibi değil, bir bütünün devamını okuyormuş gibi hissedebilir.

“Onu bir başkasının gözüyle görebilmeyi, gerçekten güzel olup olmadığını bilebilmeyi öyle çok isterdim ki. Belki de o zaman, bir sabah uyandığında ölümcül hastalığından kurtulmuş olduğunu gören masal kahramanları gibi kendime gelebilirdim.” (-Kara Yarısı)

“…ama sonra biri gelip sana bir kalbin olduğunu hatırlatıyorsa ve hatırladığın anda kalbin çarpıyorsa ve o öyle çarpıyor diye korkuyorsan… Korkmuyorsan! Başka şeylerden çok fazla korkmuşsan ve artık sadece bundan korkmak istiyorsan yani korkmamak gibi bir lüksünün olmadığının farkındaysan ama artık korkularının ismi değişsin diye yalvarıyorsan ve kime yalvardığını bile bilmiyorsan ve bunu umursamıyorsan çünkü hiçbir yalvarışın işe yaramadığını görmüşsen ve görmez olsaydım demişsen ve artık gözlerinden vazgeçmişsen…” (-Belki Bir Gün Uçarız)

Bonus:

Aylin Balboa, Deniz Yüce Başarır’ın “Elim Kadeh de Tutar Kalem de” programına konuk olduğunda kendisine yöneltilen, “Hangi kitabı yazmış olmayı isterdin?” sorusuna “Çavdar Tarlasında Çocuklar’ı keşke ben yazsaydım. Uçurumun kenarına yaklaşan çocukları toparlayan biri olmayı isterdim. Yazdıklarımla bunu yapmayı da çok istiyorum. Kafası dünyadan kopmuş, ne yapacağını bilemeyen insanları bir kenardan ‘Gel ablacım.’ diyerek almak, çok istediğim şeylerden biri. O yüzden o kitabı ben yazmış olmak isterdim” cevabını vermiştir. Kendisinin yazım diline ve yazma amacına hizmet ettiğini düşünürsek bu kitabı da listeye eklemeden geçmek olmazdı.


Kaynakça:

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Frankenstein Canavarının 90 yıllık Evrimi: Sinemada 8 Farklı Görünüm

1931'deki hantal Karloff'tan 2025'in duygusal Jacob Elordi'sine... Frankenstein canavarının sinema tarihinde Gotik edebiyat mirasını nasıl dönüştürdüğünü keşfedin.

Müzik Festivallerinin Peşinde Avrupa Turu

Avrupa'nın önde gelen müzik festivalleri ile yaz boyunca geziyoruz.

S.D.B.D.A. Veyahut Yan Yana Film İncelemesi: Birlikteliğin Birleştirici Gücü

Feyyaz Yiğit ve Haluk Bilginer’in başrolde olduğu Yan Yana, farklı dünyalardan gelen iki adamın mizah ve içtenlikle kurduğu dönüştürücü bağı etkileyici biçimde anlatıyor.

Boyarken Düşünmek: Sanatla Zihinsel Arınma

Modern çağın zihinsel gürültüsünü durdurmanın yollarından biri boyamaktır. Sanatla akışa girmek, kaygıyı azaltıp, derinlemesine odaklanma ile aracılığıyla zihinsel arınmayı mümkün kılar.

Dire Straits – Brothers In Arms: Bir Savaş Eleştirisi

Klavye ve gitarın ikonik ismi Dire Straits'in Brothers In Arms ile sunduğu savaş karşıtı bakış açısını inceledik!

Haunted Hotel Dizi Analizi: Ölüm ve Yaşam Arasında Alaycı Bir İşletme

Korku ile komedi türlerini harmanlayan Matt Roller, izleyicilere yepyeni bir fantastik evren sunuyor.

Frankenstein Filmine Referans Olan Tablolar

Frankenstein filmi yalnızca konusuyla değil, sanatsal yanıyla da bizlere çok şey anlatıyor.

TikTok’un Kütüphanesi: BookTok’ta Popüler Olan 10 Kitap

BookTok, kullanıcıların kısa videolarla paylaştığı bir dijital kitap topluluğu haline gelmiş ve bir kitabın popülerliğini hızla arttıran bir platform olmuştur.

Kayayı Delen İncir Aslında Ne Anlatıyor?

Kayayı Delen İncir, Turgut Uyar’ın 1982 yılında, ilk kez Karacan Yayınları tarafından yayımlanan ve aynı yıl Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan şiir kitabıdır.

Julianus: Son Pagan Bizans İmparatoru

Roma'nın dinden dönen imparatoru Julianus’un Paganizmi canlandırma çabaları, askeri zaferleri ve tartışmalı politikalarıyla bıraktığı mirasın izini süren bir portre.