Atıf Yılmaz: Sinemamızın Pro-Feministi

Yazı İçindekiler [hide]

Seda Çakıroğlu
Seda Çakıroğlu
I don't want realism. I want magic
spot_img
Editör:
Sedef Hızlan
spot_img

Sinemamızın ustası Atıf Yılmaz Batıbeki 9 Aralık 1926’da Mersin’de dünyaya geldi. Daha ortaokuldayken lakabının “rejisör” olduğunu söyleyen Atıf Yılmaz, bu lakabın hayatının değişmesinde önemli bir rolü olabileceğini düşünüyordu. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini kazanmasıyla geldiği İstanbul’da hukuk eğitimin yanında Güzel Sanatlar Akademisinde de eğitim alarak resim yeteneğini güçlendirdi. Ressam tarafı Yılmaz’a, ileride çekeceği filmlerdeki sanat gözünün gelişmesi için yardımcı oldu. Atıf Yılmaz sinemaya dair ilk olarak arkadaşıyla sinema afişleri yaptı. Bu başlangıç onu sinema çevresine soktu ve yönetmenliğe geçmeden önce ona iki kez yönetmen yardımcılığı yapma fırsatı sağladı.

Atıf Yılmaz Sineması

Tarihlerin 1950’li yılları göstermesiyle Türkiye’de siyasi olduğu kadar toplumsal değişimler de gözlenmeye başlandı. Sinemada tiyatrocuların ağırlığı azalırken Yeşilçam olarak bildiğimiz yeni bir sinema dönemi ortaya çıkmaya başlamıştı. İşte bu dönemin kurucularından biri sayılan Atıf Yılmaz tam böyle bir değişimin içerisinde başladı sinemaya. 1951 yılında ise ilk filmi olan Kanlı Feryat’ı çekti.

Yeşilçam’ın temellerinin atıldığı bu dönemde sinema büyük şirketlerin tekelindeydi, yönetmenin kendi senaryosunu ve oyuncusunu seçme şansı her zaman yoktu. Bu nedenle Atıf Yılmaz’ın ilk dönem filmleri için ağdalı bir dilin yanında abartılı oyunculukların gözlemlendiği söylenebilir. Dönemin sineması, derdi olan filmler anlatmaktan çok uzakta olup, daha ziyade seyircinin hoş vakit geçirmesini sağlamayı amaçlıyordu. Sinemadaki ilk yıllarında dönemin getirdiği bu koşullara uyum sağlayan Atıf Yılmaz, o doğrultuda filmler yaptı. Öyle ki ilk yıllardaki filmleri için “bir sürü kötü film yaptım, o dönemin şartları ona göreydi” der.

1960’lı yıllara gelindiğinde ise Haldun Taner’in müzikal tiyatrosu olan Keşanlı Ali Destanı’nı çekti. Senaryoları ve konuları bakımından toplumsal sorunların yönetmeni olarak anılan Atıf Yılmaz’ın bu konudaki ilk filmi niteliğindeydi. Ayrıca, Dolandırıcılar Şahı, Gelinin Muradı, Muradın Türküsü gibi kasaba filmleri de çekti. 1950’lerde kırdan kente göçen halk 1960’lara gelindiğinde kendini Atıf Yılmaz sayesinde beyaz perdede görmeye başlamıştı. Bu kasaba filmleri onun yönetmenliğinin başlangıcı sayılırken, herkes tarafından sinemaya yoğun bir ilgi duyulmasını da sağladı. 1966’da ise başrollerini Sadri Alışık ve Ayla Algan’ın paylaştığı Ah Güzel İstanbul’u çekti ve döneme damga vurdu. Film hala 1960’ların başyapıtı olarak anılmaktadır.

1970’lere gelindiğinde ise sinemayı ikinci sınıf filmler ve seks furyası sarmaya başlamıştı. Seyirci hızla sinema salonlarını boşaltırken, Yeşilçam düşüşe geçiyordu. Böyle bir dönemde dahi sinemayı bırakmayan hatta daha da sıkı tutunup kendi tarzında filmler yapmaya devam eden Yılmaz, 1974 yılında Salako filmini çekti ve hala izleyen herkesin yüzünü güldüren Kemal Sunal’a sinemanın kapılarını açtı. Daha sonra 1978 yılında çektiği Kibar Feyzo filmiyle sinemada komedi unsuruyla bir sistem eleştirisinde bulunurken, aynı zamanda salonları terk eden seyirciyi tekrar sinemaya kazandırdı. Aynı yıllar yine döneme damgasını vuran Selvi Boylum Al Yazmalım filmiyle de, bu sefer acıklı bir aşk hikayesiyle doldurdu sinema salonlarını. Türkan Şoray ve Kadir İnanır’ı buluşturduğu bu filmle sinema tarihi boyunca sıkça işlenen aşk öyküsüne kendi tarzını katan Atıf Yılmaz, o zamana kadar var olan “mutlu son” kuralındaki kadının esas adama dönmesi kaidesini yıkarak, hafızalara kazınan ve yıllarca dillerden düşmeyen repliği sinemaya kazandırdı: ‘‘Sevgi neydi? Sevgi emekti.’’

1980’lerde ise Türkiye’deki siyasi ortamdan sinema da etkilendi. Yeşilçam artık sona ermişti. Yeni Türk Sineması oluşumunun sesleri duyulurken bir yandan da sinema yasaklarla çevrilmişti. 70’lerin çöken sinemasının durduramadığı Atıf Yılmaz’ı, 80’nin siyasi olayları da durduramadı ve bu dönem siyasetçileri eleştirdiği Zübük filmini çekti. Siyasi ve toplumsal eleştiriyi filmlerinde konu edinmekten hiç çekinmeyen Yılmaz, peş peşe Dolap Beygiri ve Şekerpare filmlerini de yine bu yıllarda çekti.

Atıf Yılmaz 1980’li yıllarda sadece siyasi eleştiri filmleri yapmadı, aynı zamanda kendisine ‘kadın filmlerinin yönetmeni’ denmesini sağlayan, kadınların sorunlarını mercek altına aldığı filmler de çekti. Müjde Ar ile kadını nesneden özneye taşıdı ve daha önce Yeşilçam’da görülmemişi yaparak onu birey olarak gösterdi. Kadınların sorun ve mücadelelerine odaklandığı filmlerle toplumda kadına dayatılan baskılara, emeklerinin sömürülmesine, cinselliklerinin gösterilmemesine yahut cinsel bir nesne gibi gösterilmelerine ve eril söyleme sinema diliyle karşı çıktı. Atıf Yılmaz’ın kadın karakterleri; özgür, kimlik arayışında, cinselliği yaşamaktan çekinmeyen, güçlü, mücadeleci ve düzene başkaldıran kadınlardı. Yılmaz, kadın karakterleri erkeklerin gözünden değil, bizzat kadınların gözünden ve sesinden anlattı. Bu nedenle onun sineması feminist bir nitelik taşıyordu.

Atıf Yılmaz kadın sorunlarını ele almasını bir röportajı esnasında “Kadınları seçmemin nedeni aslında şu, ben de dahil bütün erkeklerin bu toplumda sorunları var. Yalnız erkekler doğuşlarından ibaret hem yasaların hem de örf ve adetlerin belirli bir koruması altında dünyaya geliyor. Oysa kadınlar dünyaya bir sürü sorunla geliyor ve kimliklerini bulmaları için de belirli bir savaş vermeleri gerekiyor.” dedi.

Mine, Dağınık Yatak, Dul Bir Kadın, Adı Vasfiye, Asiye Nasıl Kurtulur, Kadının Adı Yok, Bir Yudum Sevgi ve Aaahh Belinda gibi filmler Yılmaz’ın kadın filmleri arasında sayılabilir. Konu ilginizi çekiyorsa, daha önce dergimizde kaleme alınmış olan Sinemada Kadın Kimliği: Atıf Yılmaz Filmleri adlı yazıdan bu filmlerin içerikleri hakkında daha detaylı bilgilere ulaşabilirsiniz.

Özetle Atıf Yılmaz, her döneme damgasını vurmayı başardı. 1980’lerde kadın hareketine eşlik edip unutulmaz filmlere imza attıktan sonra 1990’larda tabuları yıkmaya devam etti. 90’lı yıllarda artık Yeşilçam bitmiş, Yeni Türk Sinemasının yanında bağımsız sinemacılar ortaya çıkmış ve konulara yaklaşımlar değişmişti. Toplumsal siyasi eleştirilerin yanında kadın sorunlarını işleyen Atıf Yılmaz bu dönemde de toplumdaki ötekileştirilmiş insanları konu etti. Seks işçileri ve trans bireyleri anlattığı Gece Melek ve Bizim Çocuklar filmini çekti. Bu filmden hemen sonra lezbiyen bir seks işçisi ile doktor bir kadının aşkını anlattığı Düş Gezginleri filmini yaptı. Bu temalar Yılmaz’ın sinemasında yeniydi ama o zaten dönemin nabzını iyi tutabilen, kendini yenileyen ve her zaman dinamik yapıların değişimine ayak uydurabilen bir yönetmen olmayı başarmıştı.

Usta yönetmen, son filmi 2004 yapımı Eğreti Gelin’den iki yıl sonra uzun süredir mücadele ettiği kansere yenik düşerek aramızdan ayrıldı. Sinemamızı var eden, ‘‘Türkiye’nin sorunlarını anlatmaya çalıştım’’ diyen ve hepimizin en azından bir tane filmini izlemiş olduğu Atıf Yılmaz, 80 yıllık hayatından geriye kimi zaman güldüren, kimi zaman ağlatan, kimi zamansa içimizi ısıtan yüzü aşkın film bıraktı. Başka bir deyişle, sinemamızdan bir Atıf Yılmaz geçti.

 


Kaynaklar: 

Sinemalar.com. “Atıf Yılmaz Filmleri”. 22.11.2023. Web

İzlesene. “Atıf Yılmaz ile Sanat Söyleşisi”. 22.11.2023. Web

Youtube. “Sedef Kabaş ile Portreler- Atıf Yılmaz”. 22.11.2023. Web

spot_img

1 Yorum

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Müzik Festivallerinin Peşinde Avrupa Turu

Avrupa'nın önde gelen müzik festivalleri ile yaz boyunca geziyoruz.

S.D.B.D.A. Veyahut Yan Yana Film İncelemesi: Birlikteliğin Birleştirici Gücü

Feyyaz Yiğit ve Haluk Bilginer’in başrolde olduğu Yan Yana, farklı dünyalardan gelen iki adamın mizah ve içtenlikle kurduğu dönüştürücü bağı etkileyici biçimde anlatıyor.

Boyarken Düşünmek: Sanatla Zihinsel Arınma

Modern çağın zihinsel gürültüsünü durdurmanın yollarından biri boyamaktır. Sanatla akışa girmek, kaygıyı azaltıp, derinlemesine odaklanma ile aracılığıyla zihinsel arınmayı mümkün kılar.

Dire Straits – Brothers In Arms: Bir Savaş Eleştirisi

Klavye ve gitarın ikonik ismi Dire Straits'in Brothers In Arms ile sunduğu savaş karşıtı bakış açısını inceledik!

Haunted Hotel Dizi Analizi: Ölüm ve Yaşam Arasında Alaycı Bir İşletme

Korku ile komedi türlerini harmanlayan Matt Roller, izleyicilere yepyeni bir fantastik evren sunuyor.

Frankenstein Filmine Referans Olan Tablolar

Frankenstein filmi yalnızca konusuyla değil, sanatsal yanıyla da bizlere çok şey anlatıyor.

TikTok’un Kütüphanesi: BookTok’ta Popüler Olan 10 Kitap

BookTok, kullanıcıların kısa videolarla paylaştığı bir dijital kitap topluluğu haline gelmiş ve bir kitabın popülerliğini hızla arttıran bir platform olmuştur.

Kayayı Delen İncir Aslında Ne Anlatıyor?

Kayayı Delen İncir, Turgut Uyar’ın 1982 yılında, ilk kez Karacan Yayınları tarafından yayımlanan ve aynı yıl Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan şiir kitabıdır.

Julianus: Son Pagan Bizans İmparatoru

Roma'nın dinden dönen imparatoru Julianus’un Paganizmi canlandırma çabaları, askeri zaferleri ve tartışmalı politikalarıyla bıraktığı mirasın izini süren bir portre.

Yusuf Atılgan’ın Evreninde 5 Farklı Tema

Yusuf Atılgan’ın metinlerinde yalnızlık, yabancılaşma, aidiyetsizlik, bastırılmış arzular ve bitmeyen bir arayış birbirine karışır.