Atatürk ve Türk Mûsıkîsi Arasındaki İlişkinin Perde Arkası

Editör:
Damla Satıroğlu

“Hayat musikidir. Musiki ile alakası olmayan mahlukat insan değildir. Musikisiz hayat zaten mevcud değildir”
– Mustafa Kemal Atatürk

Tarih boyunca müzik, ortaya çıktığı ilk andan itibaren daima toplumsal olaylarla etkileşim hâlinde olmuştur. O dönemin toplumsal, siyasi, kültürel ve dini gelişmelerini notalara yansıttığı kadar gelecek nesillere de aktardığı düşünülürse, müzik asla toplumdan bağımsız değerlendirilmemeli. Özele indirgediğimizde ise Türk mûsıkîsi -klasik Türk müziği-, toplumsal gelişmeleri yansıttığı kadar bu gelişmelerden gerek olumlu gerekse olumsuz yönden uzun yıllar boyunca etkilenmiş bir türdür.

Atatürk’ün 1936’da İstanbul Beylerbeyi Sarayı’nda düzenlenen ve Balkan ülkeleri halk oyunları ekiplerinin katıldığı festivalden bir görüntüsü.

Tanzimat öncesi dönemden itibaren Türk mûsıkîsi, dönem dönem çeşitli yasaklarla karşılaşmaya başlamıştır. Gözler Cumhuriyet Dönemi’ne çevrildiğinde ise sisli bir havayla karşılaşmak mümkün. Belirsizliklerle ve yanlış bilgilerle dolu olan bu döneme ışık tutarak Mustafa Kemal Atatürk‘ün Türk mûsıkîsinin başından geçen yasaklı dönemlerde bir payı var mı, inceleyeceğiz.

Türk Mûsıkîsinde Yasaklar

D. Mehmet Doğan: “Eski mûsıkî”den anlamayanlar ve eski mûsıkîden anlamayanları anlamayanlar!
8 Kasım 1934 tarihli Cumhuriyet Gazetesi. Görsel: https://www.tyb.org.tr/d-mehmet-dogan-eski-musikiden-anlamayanlar-ve-eski-musikiden-anlamayanlari-anlamayanl-46288h.htm

Türk mûsıkîsi, sadece siyasi gelişmeler yüzünden değil dönemin padişahlarından bazılarının düşünce tarzlarından dolayı da keyfi olarak yasaklanmıştır. Mûsıkîye dair gerçekleşen yasakların ilki, III. Osman ile başlamıştır. III. Osman tahta geçtikten sonra ilk işlerinden birisi yetişmiş müzisyenlerin tamamını saraydan dışarı çıkarmak ve Enderun Meşkhanesi’ni süresiz olarak kapatmak olmuştur. Yıllar geçmiş, Osmanlı’nın son yüzyılında padişahlar birbiri ardına değişmiş ve bu süreçte mûsıkînin kaderi de aynı padişahlar gibi devamlı değişip durmuştur. Mûsıkînin bu belirsiz gidişatı ise II. Mahmut’un, Yeniçeri Ocağı’nı kaldırıp yerine kurduğu ordunun içinde askeri müzik ihtiyacı duymasıyla değişir. Bu ihtiyaç sonucu kurulan Muzika-i Hümâyun, müzik alanında batılılaşmanın resmî bir simgesiydi.

Cumhuriyet dönemi, Türk mûsıkîsinde yepyeni bir dönemin başlangıcı oldu. Temelinde Türk ve Osmanlı Devleti’nden izler barındırması, Türk mûsıkîsinin alt yapısının kültürel anlamda boş olmadığının bir göstergesiydi. Bu kültürel birikimin etkisi, Cumhuriyet’in ilk yıllarında Türk mûsıkîsinin yasaklanması ve okul müfredatından çıkarılması şeklinde yansıdı. Üstelik yasaklar bunlarla sınırlı kalmamış; Türk mûsıkîsinde kullanılan enstrümanların öğretimi ve çalınması da yasaklanmış, Osmanlı’nın ilk resmi müzik okulu olarak bilinen Dârülelhân’ın ismi -Türkçesi Nağmelerin Evi- İstanbul Belediye Konservatuarı olarak değiştirilmiş, batılılaşma yolunda tek sesli mûsıkî eğitimine son verilmiş ve yaklaşık iki yıl boyunca radyolarda Türk mûsıkîsinin çalınması yasaklanmıştır. Bu yasaklara ek olarak, 1925 yılında gerçekleşen tekke ve zaviyelerin kapatılması da sayılabilir. Tekke ve zaviyelerin kapatılması, Türk mûsıkîsinde yer alan önemli bir kültürel birikimi ifade eden tekke mûsıkîsinin de geçmişe karışması anlamına gelmekteydi.

Atatürk ve Türk Mûsıkîsi

Cumhuriyet Dönemi’nde Türk mûsıkîsi yasaklarla sarılmış bir durumdaydı. Halk değişime karşı dirençli bir tutum sergiliyor, hoşnutsuzluklarını her fırsatta öfkeli bir biçimde dile getiriyorlardı. Halkın benimsemekte zorlandığı bu inkılapları kabul ettirmek içinse daha fazla yasaklar getiriliyordu. Mustafa Kemal Atatürk ise Türk mûsıkîsinde gerçekleştirilmesi hedeflenen bu inkılapların etkili, sağlam ve kalıcı olabilmesi için öncelikli olarak insanların mûsıkîyi tanıyıp dinlemesi gerektiğine inanmıştır. Bu yüzden her fırsatta halka mûsıkî dinlettirilmiştir. Yeniliğe direnç gösteren halk, elbette ki ilk etapta kendi istekleri ile açıp dinlemeyecekleri için radyolarda mûsıkî yayını yasaklanmıştır. Atatürk’ün tek bir durum/olaya ithafen yerinde ifade ettiği söylemler, mûsıkînin radyolarda yasaklanmasında arkasına sığınılan bir bahane olarak kullanılmış; bugün dahi mûsıkînin ve beraberinde müziğin bile isteye yasaklandığı izlenimi oluşmuştur. Fakat Atatürk’ün şu sözleri, yasaklara farklı bir gözle bakmamızı sağlayacaktır:

“Ne yazık ki benim sözlerim yanlış anlaşıldı, okunan bu güzel eseri sizler de ben de zevkle dinledik. Ama bir Avrupalının aynı eseri, aynı bu şekilde okuyup zevk vermesi mümkün mü? Benim demek istediğim, bizlerin severek dinlediği Türk bestelerini onlara da dinletelim, Türk mûsıkîsine uluslararası bir sanata çevirelim. Türk’ün kendine özgü nağmelerini atıp yalnız onların çalgılarını, şarkılarını dinleyelim demedim. Yanlış anlaşıldı sözlerim.”

Atatürk’ün dile getirdiği bu sözler, sonraki yıllarda mûsıkîdeki yasakların kaldırılmasında etken olacaktır.

Türk Mûsıkîsinde Yasakların Kalkışı

Mustafa Kemal Atatürk, geniş kesimlerce yanlış anlaşıldığı gibi Batı hayranı değil; Türk mûsıkîsini geliştirerek tüm dünyaya duyurmaya çalışmaktaydı. Mûsıkînin gelişiminin henüz tamamlanmadığını düşünen Atatürk, Batı sentezi ile bunu desteklemeyi amaçlamıştır. Zira mûsıkî kendi gelişimini çok önceden tamamlamış olsaydı, en ufak bir değişime bile uğrayamazdı. Henüz bu gelişimini tamamlamamış olsa da halkın kültürel değerleri ile güçlü bir bağ kuran mûsıkî, hedeflenen değişime karşı halk tarafından güçlü bir şekilde korunmaktaydı. Bu korumacı tavır 1940’lı yıllarda üst yönetimdeki kişilerin de dikkatini çekmiş, bir türlü gerçekleşemeyen yeniliklere olumsuz gözlerle bakmaya başlamışlardı. Bundan dolayı resmi bir adım atılmasa da aşama aşama radyolarda Batı müziğine ayrılan süre kısaltılmış, bu süre Türk mûsıkîsine eklenmiştir.

Tarih boyunca mûsıkî devriminde özellikle Cumhuriyet Dönemi’nde bilgi kirliliği baş göstermiştir. Mûsıkîde yaşanan bu yasakları ne tamamen Atatürk’e bağlamak ne de Atatürk’ten tamamen bağımsız olduğunu iddia etmek son derece yanlıştır. Türk mûsıkîsi, Osmanlı’dan itibaren birçok kez yasaklanmış, kısıtlanmış ve sınırlandırılmıştır. Cumhuriyet Dönemi’nde birçok inkılap gerçekleştiren Atatürk, mûsıkî için “En güç inkılap mûsıkî inkılabıdır” demiştir. Özellikle mûsıkînin radyolarda çalınmasının yasaklanmasına ithafen, Atatürk’e bu yasağın kalkmasına yönelik ricada bulunanlara Atatürk’ün verdiği cevap dikkat değer bir yanıt olmuştur:

“Alaturka şarkılardan ben de hoşlanıyorum. Fakat unutmamak gerekir ki devrim yapan bu nesil, bazı fedakarlıklara katlanmasını bilmelidir.”

Atatürk’ün mûsıkîye yönelik gerçekleştirmeye çalıştığı inkılap hareketleri, ölümünden sonra kendisiyle bu konu hakkında iletişimde olanların anılarını anlatırken çeşitli çarpıtmalar yapmasıyla gölgelendi diyebiliriz. Anlatılan anıların değiştirilmesi, farklı yollara saptırılması, özellikle Cumhuriyet Dönemi’nin objektif bir şekilde incelenmesini güçleştirmektedir.

Mustafa Kemal Atatürk‘ün müzikle olan ilişkisinin ve Cumhuriyet Dönemi‘nde müzikle ilgili gerçekleşen olayların incelendiği diğer yazılarımıza göz atmayı unutmayın:

Cumhuriyet Dönemi’nde Müziğin Gelişim Süreci

Paul Hindemith ve Cumhuriyet Müzik Kültürüne Katkısı

Mustafa Kemal Atatürk’ün Yasakladığı Şarkı: Bu imtidâd-ı cevre bahtın şitâbı var

Mustafa Kemal Atatürk’ün En Sevdiği Şarkılar

Mustafa Kemal Atatürk ve Müziğe Verdiği Değer

Keşke Dedirten İlk Tanışma: Mustafa Kemal Atatürk ve Müzeyyen Senar


Kaynakça

  • Yarman, Ozan. “Alaturka müziğin yasaklanmasında Atatürk: belgeler zemininde bir çözümleme.” Saz ve Söz İnternet Dergisi 9 (2010): 1-37.
  • T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı. “Türk Musıkisinin Yasaklanması”. Erişim: 18.10.2023. Web
  • Yiğit İ, Sezikli UTürk Mûsikîsi ve Yasaklar (1754-1952). darulfunun ilahiyat2020;31(1):119-135. https://doi.org/10.26650/di.2020.31.1.0012
  • Metin içi görseller malumatfurus.org‘dan alınmıştır.
  • Öne çıkan görsel mustafakemalim.com‘dan alınmıştır.

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Şakir Paşa Ailesi Edebiyata Nasıl Yön Verdi?

Şakir Paşa ailesinin sanata, özellikle de edebiyata yaptığı katkılar hakkında bir çerçeve sunuyoruz.

Chicano Edebiyatı: Sınırda Kalmışların Sesi

Chicano edebiyatı; melez kimlik, aidiyet krizi ve kültürel direnişi sınırın iki tarafındaki hayatlar üzerinden anlatan güçlü, politik ve ruhani bir edebi hafızadır.

Harry Potter Serisinin Unutulmaz Replikleri

Harry Potter'ın büyülü replikleriyle büyücülük dünyasında kaybolmaya hazırlanın!

Küçük Gün Işığım Film İncelemesi: Kabullenmenin Gücü

Kusursuzluk arayışının değil, kendin olmanın kıymetini; sonuca değil, yolculuğa odaklanmanın anlamını keşfedeceğiniz sarsıcı ama iç ısıtan bir aile hikâyesine davetlisiniz.

Joseon’daki İstikrarsızlık: Kral Injo

İstikrarsızlığıyla Kore ulusunun gelişmesinin önünü kapamış bir hükümdar olarak hatırlanan ve günümüzde hala eleştirilen Kral Injo'nun tarihteki yeri.

Sessizliğe Karşı Yazmak: Kadın Yazarların Sansüre Direnişi

Sansür, yalnızca siyasi bir baskı mekanizması değil; aynı zamanda kültürel, ahlaki ve cinsiyet temelli bir sessizleştirme aracıdır.

Hasçelikler and the City: Dijital Bir Ailenin Hikâyesi

Hasçelikler and the City; dijital dünyada temsiliyet, samimiyet ve medya sınırlarını sorgulayan gerçekçi bir aile anlatısıyla izleyicileri içine çekiyor.

Cumhuriyet Aydınları: Behice Boran

İlk kadın sosyolog, ilk kadın siyasi parti genel başkanı, Marksist, yazar ve akademisyen olan Behice Boran; Türk solunun en güçlü temsilcilerinden biri olmuştur.

Tabloları Dinlemek: Édouard Manet

Bazı bakışlar ancak bazı nefeslerle tanımlanıyor. Manet'nin fırçası, Tezer'in nefesi gibi...

Edebiyatta Semtlerin İzleri: Emirgan

İstanbul'un en güzel semtlerinden biri olan Emirgan, şiirlerde de romanlarda da ele alınan bir semt olmuştur.

Editor Picks