Tarihteki birçok lidere baktığımızda sanat ve edebiyatın etkisini görüyoruz. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk de sanata ve sanatçıya verdiği önemle biliniyor. Zaten Atatürk’ü diğer Osmanlı subaylarından ayıran temel özelliği de şüphesiz düşünce ve sanat insanı olması. Mustafa Kemâl’i farklı kılan bu kişiliği, henüz ortaokul-lise yıllarında kendisini belli ediyor. Askeri okuldayken bile birçok öğretmeninin onu sanattan uzaklaştırma isteğine rağmen edebiyat ve sanattan hiçbir zaman uzak durmuyor. Atatürk, çağdaş Türk kültürünün gelişmesinde büyük bir rol oynayan, Türk edebiyatı ve sanatının zenginleşmesine katkıda bulunan çok yönlü bir lider. Ayrıca Atatürk, cumhuriyeti Türkiye’ye kazandırırken sadece politik bir devrim değil, modern bir sanat ve edebiyat hareketi de yapmayı amaçlıyor. Bu amaç doğrultusunda da Türkiye’de ilk resim sergisinin açılması, devlet tiyatrolarının faaliyete geçmesi ve üniversitelerin dogma yapısından kurtularak gelişmesi gibi adımlar atıyor.
“Bir milleti yaşatmak için birtakım temeller lâzımdır ve bilirsiniz ki, bu temellerin en mühimlerinden biri sanattır. Bir millet sanat ve sanatkârdan mahrumsa, tam bir hayata mâlik olamaz.”
Edebiyat, bir sanat dalı olmasının yanında bir milletin milli düşünüşünü, ortak görüşlerini, heyecan ve eleştirilerini ifade ediyor. Her milletin kişiliğini oluşturan milli değerler, edebiyatla birleşerek anlam kazanıyor. Namık Kemâl, edebiyatın bu yönünü “Edebiyatsız millet, dilsiz insan gibidir.” diyerek ifade ediyor. Milli bir söyleyiş olmasının dışında edebiyat, diksiyonun, yazmanın ve kişinin maksadını en güzel şekilde ifade etmesinin kaynağı olarak biliniyor. İşte edebiyatın bütün bu niteliklerini özellikle hitabeti en iyi şekilde kavrayan Atatürk, edebiyatı “Her türlü insan toplumu ile bu toplumun, o gününü ve geleceğini koruyan ve koruyacak olan her kuruluş için en esaslı terbiye, eğitim vasıtalarından biri.” diyerek ifade ediyor.
Atatürk’ün Edebi Kişiliği

Atatürk’ün okul sıralarında başlayan edebiyat serüveni daha çok hitabet ve şiir üzerine yoğunlaşıyor. Şiiri, vatan ve millet yolunda heyecan uyandıran bir sanat olarak nitelendiriyor. Çok takdir ettiği, edebi açıdan fikir dünyasını şekillendiren Tevfik Fikret gibi o da edebiyatı, ilim, fikir, vicdan ve hürriyet kazanılmasında, korunup geliştirilmesinde önemli bir faktör olarak görüyor. Hitabet sanatını ise asker ve devlet adamlarının olmazsa olmazı olarak görüyor ve kendisinde de bu niteliği bulunduruyor. Şiir, Atatürk için daha çok zaman zaman söylediği, dinlemekten hoşlandığı, derin saygı ve sevgi duyduğu bir sanatken; hitabet, bir zorunluluk olarak gördüğü ve önem verdiği bir alan olarak karşımıza çıkıyor.
Atatürk’ün edebiyatla ilk ciddi teması Manastır Askeri İdadisinde başlıyor. Manastır’dan arkadaşı Ömer Naci, (bildiğimiz ismiyle Muallim Naci) edebiyata, Mustafa Kemal ise fen ve matematik derslerine düşkünlükleriyle biliniyor. Bir gün Ömer Naci’nin verdiği bir şiir kitabında Namık Kemâl imzalı aşağıdaki mısralar ilgisini çekiyor:
“Hakîr olduysa millet şânına noksan gelir sanma.
Yere düşmekle cevher sâkıt olmaz kadr ü kıymetten.
Vücûdun hamîr-i mâyesi hâk-i vatandandır;
Ne gam râh-ı vatanda hâk olursa cevr ü mihnetden.”
(“Millet, hor görüldüyse şanı azalır sanma.
Cevher yere düşmekle değerinden bir şey kaybetmez.
Vücudun mayasının hamuru, vatanın toprağındandır.
Vatan yolundaki eziyet ve sıkıntılardan toprak olursa ne gam.”)
Fakat edebiyata olan bu ilgisi idadi hocalarının dikkatini çekiyor ve bu konuda yasak koyularak askerliğe odaklanması amaçlanıyor. Atatürk, yıllar sonra bu yasağı anlamsız bulduğunu ve teneffüslerde, bulduğu her boşlukta hitabet çalışmaya devam ettiğini söylüyor. Harp Akademisine geçtiğinde ise edebi ve siyasi düşünceleri birleşerek zihnini meşgul etmeye başlıyor. Akademide üçüncü sınıfa geldiğinde, yani II. Abdülhamit’in baskıcı yıllarında, hürriyetin temel sorun olduğunu fark ediyor. Buna karşın arkadaşlarıyla gizli gizli dergi çıkartıyorlar. Yani edebiyata olan ilgisi, şartlar değişse de hep devam ediyor, şartların şeklini alıyor. Ayrıca Atatürk, öğrenci yıllarından sonra da edebiyatı bir köşeye bırakmıyor, Kurtuluş Savaşı dönemindeki birçok şair ve yazarla yakından ilgilenerek desteğini her zaman gösteriyor.
Atatürk’ün Tavsiye Ettiği Kitaplar

Ulusumuzu “muasır medeniyetler” seviyesini çıkarmayı amaçlayan Atatürk, bu uğurda birçok savaşı, zorluğu göze alıyor. Atatürk, bu mücadeleleri verirken ülkenin yalnızca siyasi açıdan değişim göstermesini değil, sanat gücümüzün de artmasını istiyor. Her şeyi bütün inceliğiyle seziyor, her biri üzerine düşünüyor ve bu derin düşünmelerin sonucunda Türk gençliğinin bazı kitapları okumasını kesin olarak öneriyor.
Bu kitaplardan biri, toplumların nasıl oluştuğunu, işleyişini ve toplumun nasıl yönetilmesi gerektiğini anlatan Jean Jacques Rousseau‘nun Toplum Sözleşmesi isimli eseri. Türkçülüğün önemli teorisyenlerinden olan Ziya Gökalp, Atatürk’ün fikir hayatını her zaman etkileyen bir isim olarak karşımıza çıkıyor. Ziya Gökalp’nin Türkçülüğün Esasları kitabı da Atatürk’ün okunmasını önerdiği kitaplar arasında bulunuyor. Atatürk dar fikirli, sabit görüşlü bir lider değildi bu sebeple sosyalizm ve komünizmin insanlar üzerindeki etkisini anlatan Beyaz Zambaklar Ülkesinde kitabının da okunması gerektiğini söyleyerek başka perspektiften bakmanın önemini de gösteriyor. Türk edebiyatının önemli bir eseri olarak kabul edilen Çalıkuşu da Atatürk’ün sevdiği ve önerdiği kitaplar arasında yer alıyor.
Atatürk’ün Yazdığı Kitaplar

Çok yönlü bir lider olan Atatürk, Türk milletinin yazgısını değiştiriyor ve yarınlarını aydınlatıyor. Elbette bunları bir tek cephede silahla değil, fikir dünyasıyla, sanatkarlığıyla da yapıyor. Mustafa Kemal’in Anadolu’ya geçerek başlattığı bir milleti yok olmaktan kurtaran Milli Mücadele ve sonucunda kurulacak yeni devlet; ülkesi, milleti ve bütün fertleriyle özgürlüğüne kavuşacak ve toplumda yeni, laik, demokratik bir kültür oluşacaktı. Bu oluşum bir günde gerçekleşmeyeceği için Atatürk, bunun ancak sanatla, ilimle olacağını bildiği için sadece sanata ve sanatçıya destek vermekle kalmıyor, bizzat kendisi de bu toplumun gelişimi için bazı eserleri Türk milletine armağan ediyor. Anılarından geometriye, askeri stratejilerden fikir dünyasına her alanda bilgisini milletine açan Atatürk’ün eserleri şu şekilde sıralanabilir: Nutuk, Zabit Kumandan ile Hasbihal, Geometri, Cumalı Ordugahı, Sivas Kongresi Günleri, Hatıra Notları, Bağımsızlık Benim Karakterimdir, Anafartalar Muharebatına Ait Tarihçe, Bölüğün Muharebe Eğitimi, Taktik ve Tatbikat Gezisi.
Cumhuriyet Dönemi Edebiyatı

Cumhuriyet, Türk milleti için yıllarca dünyanın her köşesinde, her milletten insanla çarpışarak yaralı düşen, yerde iken silahı elinden alınan, ordusu dağıtılan, yok edilen bir milletin kendi iradesiyle 29 Ekim 1923‘te ulaştığı bir zafer olarak görülüyor. Tarihimizin ve kültürümüzün altın sayfaları olan cumhuriyet, nesilden nesile aktarılması gereken bir dönem. Bu aktarım da en iyi edebiyatla yapılıyor, zamanın edebiyatçıları hem Atatürk’ü hem de Kurtuluş Savaşı‘nı en güzel şekilde anlatmayı başarıyor.
Tabii ki bu yılları Atatürk, Nutuk isimli kitabında ayrıntılarıyla anlatıyor olsa da farklı yazarlar ve bakış açılarını görmek, okumak da tarihimizi anlamak açısından önem teşkil ediyor. Örneğin; Atatürk’ün yakınlarında yıllarını geçiren Falih Rıfkı Atay, hem Atatürk’ü hem de Cumhuriyet yıllarını tanımak için önemli bir yazar. Özellikle Çankaya isimli eserinde 28 Ekim gecesini anlatıyor ve bu karar nasıl varıldığını göstermeyi amaçlıyor. Bir başka yazarımız Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler eserinde Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş dönemini romanlaştırarak anlatıyor. Kurtuluş Savaşı’nı ve cumhuriyeti sadece pembe taraflarıyla anlatmak sığ ve gerçeklikten uzak. Bu yüzden bazı yazarlar da zorluklarına odaklanıyor. Mesela, Attilâ İlhan, Allah’ın Süngüleri: Reis Paşa isimli tarihi romanında dönemin atmosferini ve çetin savaşları anlatıyor. Bir dönemi sadece o milleti yaşayandan dinlemek tek taraflı bir bakış açısına sebep olur. Bu yüzden Erik Jan Zürcher’ın Modernleşen Türkiye’nin Tarihi adlı eseri gibi yabancılar tarafından yazılmış eserleri okumak da önemli oluyor.
Türkiye Cumhuriyeti olmanın ve yok olmaya yüz tutmuş bir ülkeyi kurmanın kolay olmadığını Atatürk’ü tanıdıkça daha iyi anlıyoruz. Okuduğu kitapların sadece altını çizdiği bölümleri bile on iki bin sayfa tutan, yaşamı boyunca üç bin dokuz yüz doksan yedi kitap okuduğu bilinen Atatürk, sadece Türk milletinin değil birçok ulusun hayranlığını kazanmayı başarıyor ve adından övgüyle bahsettiriyor. Bunun yanında Türk milletini bir inanç toplumu olmaktan kurtarıp laik, özgür ve eşit bir millet olmaya layık görüyor. Milletini, kültürünü, topraklarına böylesine seven ve bunun için bütün ömrünü feda eden Başöğretmen Atatürk’ü bugün hâlâ arıyor, özlüyor ve saygıyla anıyoruz.
Kaynakça:
Arı, Ahmet. “Atatürk, Cumhuriyetimiz ve Edebiyat Terbiyesi”, Erdem. Web. 10.10.2025
Göçgün, Önder. “Atatürk ve Edebiyat”, DergiPark. Web. 10.10.2025
Bozdemir, Süleyman. “Atatürk’ün Bilgeliği ve Edebi Yönü” , Türkoloji. Web. 10.10.2025
Göçgün, Önder. “Atatürk, Edebiyat ve Hitabet Sanatı”, Türk Dil Kurumu. Web. 10.10.2025
Sözer, Mehmet Fatih. “Cumhuriyeti Konu Alan Kitaplar”, Oggusto. Web. 10.10.2025
“Atatürk’ün Yazdığı Kitaplar”, Halk Kitabevi. Web. 10.10.2025


