Aşkın Sonu: Başı Sonu Olmayan Bir Hikâye

Editör:
Guşef Alhas
spot_img

Graham Greene, Aşkın Sonu‘nda (The End of the Affair) II. Dünya Savaşı’nın izleri hâlâ tazeyken, Londra’da geçen bu yasak aşk hikâyesinde sevgi, nefret, sadakat ve insan yaşamındaki kutsallığın anlamını sorgular. Roman, genç yaşta Katolikliği seçen Greene’in inançla ilgili çelişkilerini de ele alır. Başkahramanı yazar Maurice Bendrix, evli sevgilisi Sarah Miles ile ilişkisinin, 1944’teki bir hava saldırısının ardından Sarah’nın ani kararıyla sona ermesini kabullenmek zorunda kalır. Aradan geçen iki yıl sonra, tesadüfi bir karşılaşma, eski duyguları yeniden canlandırır ve Bendrix, Sarah’yı takip ettirmek için bir dedektif tutar. Greene, bilinç akışı tekniği ile sık sık geçmişi canlandırır.

Greene, bu romanı hayatındaki gerçek bir ilişkiden esinlenerek Catherine Walston’a ithaf etmiştir. Aşkın Sonu iki kez sinemaya uyarlanmış, 1999 yılında Neil Jordan yönetmenliğinde yapılan uyarlama, sinema dünyasında iz bırakmıştır.

Savaşın Gölgeleri Altında Londra

Graham Greene | medium.com

Graham Greene’in Aşkın Sonu romanının en güçlü yönlerinden biri, II. Dünya Savaşı sonrası Londra’sını betimleyişidir. Savaş, şehirde olduğu gibi karakterlerin iç dünyalarında da büyük yıkımlar bırakır. Greene, Londra’nın bombalanmış sokakları, harap olmuş binaları ve savaşın getirdiği karanlık atmosferi kullanarak, hikâyeye derin bir melankoli ve kasvet katar. Savaşın izleri, romanın geçtiği dönemin sadece fiziksel bir arka planı değil, aynı zamanda karakterlerin ruhsal dünyalarını da etkileyen bir unsur olarak kullanılır.

Savaş sırasında Maurice ve Sarah arasındaki ilişki de bu yıkımın gölgesinde gelişir. Savaş, insanların hayatlarını değiştirdiği gibi ilişkilerini de etkiler. Birçok insan için olduğu gibi Maurice ve Sarah için de savaş, hayatın her an sona erebileceği gerçeğini hatırlatan bir olgudur. Londra’nın bombalanan binaları ve sürekli yıkım tehdidi, Maurice ile Sarah’nın aşkının geçiciliğini ve belirsizliğini daha da vurgular. Savaş, sadece fiziksel bir çatışma değil, aynı zamanda aşkın ve yaşamın kırılganlığına dair bir metafordur.

“Bir hikayenin başı ya da sonu yoktur; yaşanan hangi andan geriye ya da ileriye doğru bakılacağını rastgele seçer insan.”

Aşkın Karanlık Yüzü

The End of the Affair - Film - European Film Awards
The End of the Affair (1999) | europeanfilmawards.eu

Sarah, Henry Miles ile evlidir ve bu evlilik, onun Maurice Bendrix ile olan tutkulu ilişkisini karmaşıklaştıran önemli bir unsurdur. Sarah’nın evli olması, sadece aşk ilişkisini değil, aynı zamanda karakterlerin içsel çatışmalarını ve sosyal normları sorgulamalarını da etkiler.

Sarah’nın evliliği, toplumun beklediği normların ve sadakat anlayışının bir yansımasıdır. Henry, savaş sonrası dönemdeki sosyal düzenin bir parçası olarak, toplumda saygı gören bir figürdür. Evlilik, dönemin geleneksel değerleri açısından önemli bir bağdır. Ancak Sarah, bu bağın içinde kendini kısıtlanmış ve sıkışmış hisseder. Maurice ile olan ilişkisi, Sarah’nın kendi kimliğini ve arzularını keşfetme çabasının bir parçası haline gelir. Evliliği, onun içsel özgürlüğü ile sınırlı olduğu bir durumdur.

Sarah’nın evliliği, aynı zamanda Greene’in bireylerin toplum içindeki rolleriyle ilgili eleştirilerini de yansıtır. Sarah, evliliğinin sunduğu güvenliği ve toplumsal beklentileri sorgularken, aynı zamanda Maurice ile olan ilişkisini de sürdürmeye çalışır. Bu durum, onu derin bir içsel çatışmaya iter; bir yanda eşine karşı olan sorumluluğu, diğer yanda Maurice’e olan tutkulu aşkı arasında gidip gelir.

Zor tercih (1999) | MUBI
The End of the Affair (1999) | mubi.com

Sarah’nın Henry ile olan evliliği, sadakat teması üzerinde önemli bir etki yaratır. Sarah, evliliğini sürdürmek ve toplumun normlarına uygun davranmak zorunda olduğunu hissederken, Maurice ile olan ilişkisi onun için bir kaçıştır. Ancak bu kaçış, Sarah’nın içindeki ikilemi daha da derinleştirir. İki erkek arasında kalmış olması, onun aşkının doğasını sorgulamasına ve evliliğinin anlamını yeniden değerlendirmesine neden olur. Sarah, bu iki dünya arasında gidip gelirken, aynı zamanda kendini kaybetmeye başlar.

Sarah’nın evliliği, Maurice’in kıskançlık ve öfke duygularını da körükler. Maurice, Sarah’nın Henry ile olan evliliğini bir engel olarak görür ve bu durum, onun Sarah’ya olan aşkını saplantılı bir hale getirir. Kıskançlık, Maurice’in ilişkilerindeki karanlık bir tema haline gelir; çünkü Sarah’nın başka biriyle birlikte olması, onun aşkını sorgulamasına neden olur. Bu bağlamda, evlilik, yalnızca bir ilişki değil, aynı zamanda Maurice’in zihninde Sarah’ya karşı duyduğu kıskançlığın tetikleyicisi olur. Sarah’nın evliliği, onun için bir tür tuzak gibi görünürken, aynı zamanda onu koruyan bir bağ olarak da değerlendirilebilir. Evlilik, ona bir sosyal kimlik sunar, ancak bu kimlik aynı zamanda onun aşkını ve özgürlüğünü tehdit eder. Greene, bu ikilemi ustaca işleyerek, bizlerin aşk ve sadakat kavramlarını sorgulamasına neden olur.

“Hepimizin, kendimizin bu kadar hayal kırıklığına kapılmasına izin verecek ne beklentisi var ki?”

Tanrı ve Aşk Arasında

The End of the Affair (1999) | pinterest.com

Romanın benim için en çarpıcı yönü, inanç ve Tanrı temasıdır. Sarah, Maurice ile yaşadığı yasak ilişki sırasında Tanrı’yı yeniden keşfeder ve bu keşif, ilişkilerini bitirme noktasına getirir. Sarah’nın Tanrı’ya olan inancı, Maurice’i çileden çıkarır; çünkü Maurice, Sarah’nın sadece kendisine ait olmasını isterken, Tanrı’nın bu ilişkinin bir parçası haline gelmesi onu daha da kıskanç ve öfkeli kılar. Bu noktada Maurice, Tanrı’ya inanmadığını iddia etse de, Tanrı’ya karşı duyduğu öfke, aslında onun Tanrı’yla olan kavgasını bizlere gösterir.

Sarah, Tanrı ile olan ilişkisini anlamlandırmaya çalışırken, aynı zamanda Maurice’e duyduğu derin aşkı dengelemeye çalışır. Ancak bu giderek zorlaşır. Sarah’nın Tanrı’ya yönelmesi, ona bir tür manevi huzur ve anlam arayışı sunarken, aynı zamanda Maurice ile olan bağlarını zayıflatır. Tanrı, Sarah için bir tür kurtuluş ve rehber haline gelirken, bu durum onun aşkını sorgulamasına ve Maurice ile olan ilişkisinde yeni bir yol çizmesine neden olur. Bu süreçte, Sarah, Tanrı ile olan ilişkisini derinleştirirken, bu derinlik Maurice’in kalbinde bir boşluk açar; bu da onu içsel bir buhran yaşamaya iter.

Maurice, Sarah’nın Tanrı’ya yönelmesini kabullenmekte zorlanırken, bu durum onun içinde derin bir kıskançlık ve öfke yaratır. Kendi aşkının yetersizliğini hissetmesi, Sarah’ya karşı olan tutkusunu daha da derinleştirir. Kendi inançsızlığını savunurken, aslında Tanrı’ya karşı hissettiği öfke, onun içsel bir mücadele içinde olduğunu gösterir. Maurice, Sarah’nın Tanrı’yla olan bağını kırmak istemekle birlikte, bu bağlılığın onu nasıl dönüştürdüğünü izlemek zorunda kalır. Bu durum, Maurice’in Sarah’ya olan sevgisini sorgulamasına ve aşkın gerçek anlamını sorgulamasına yol açar.

“Ey Tanrım, Sen yeterince yaptın, Sen beni yeterince mahrum ettin, sevmeyi öğrenemeyecek kadar yorgun ve yaşlıyım, beni ebediyen rahat bırak.”

Aşkın Bedeli ve İnanç

The End of the Affair (1999) | pinterest.com

Greene’in işlediği en önemli temalardan biri suçluluk ve kefaret kavramlarıdır. Sarah Miles, Maurice Bendrix ile yaşadığı yasak ilişki nedeniyle derin bir suçluluk duygusuyla boğuşur. Başlangıçta tutkuyla ve heyecanla başlayan bu ilişki, zamanla Sarah için bir iç hesaplaşmaya dönüşür. Tanrı’ya olan inancı güçlendikçe, Sarah’nın içinde taşıdığı suçluluk hissi de büyür. Maurice ile olan ilişkisi, sadece evliliğine değil, inancına da ihanet olarak şekillenir. Bu derin suçluluk duygusu, Sarah’nın Maurice’ten uzaklaşmasına ve Tanrı’ya sığınmasına yol açar.

Sarah’nın Tanrı’ya yönelmesi, hem aşkını hem de hayatındaki seçimleri sorgulamasına neden olur. Maurice’le olan ilişkisi, onun ruhunda derin bir yara açarken, Tanrı’yla kurduğu bağ bir tür kefaret arayışı haline gelir. Sarah, Tanrı’ya inanarak ve ona sığınarak bu aşkın getirdiği suçluluktan arınmayı ümit eder. Tanrı, Sarah için aşkın yarattığı karmaşıklığı çözme ve kendini affetme yolunda bir rehber olur. Bu manevi yolculuk, Sarah’nın içsel dünyasında büyük bir dönüşüm yaratır.

Maurice için Sarah’nın Tanrı’ya olan yönelimi, yalnızca bir sadakat ihlali olarak değil, aynı zamanda bir aşk ihaneti olarak görülür. Sarah’nın Tanrı’ya yakınlaşmasını bir kayıp olarak kabul eden Maurice, aşkın yerini alan bu manevi bağ karşısında derin bir kıskançlık hisseder. Sarah’nın Tanrı’ya yönelmesiyle Maurice, aşkın ve hayatının anlamını kaybettiğini hisseder. Bu durum, onu bir tür içsel kefaret arayışına iter. Başlangıçta Tanrı’ya inanmayan ve inancı küçümseyen Maurice, zamanla bu manevi yolculuğa sürüklenir.

“Kendimden ve neyin doğru, neyin yanlış olduğundan emin olduğumu düşünürdüm ve sen bana emin olmamayı öğrettin. Tüm yalanlarımı ve kendimi aldatmalarımı, sanki birisinin, önemli birisinin geleceği çakıllı bir yolu temizlermiş gibi çekip aldın…”

Aşkın Sonu Var Mı?

The End of the Affair (1999) | sky.com

“İnsanlar, duygularına hitap ediyorsa bir şeyde mantık aramıyorlar. Aşıklar mantıklı değiller, öyle değil mi?”

Aşkın Sonu‘nda beni etkileyen şey, aşkın ve inancın insan ruhunu nasıl derinlemesine dönüştürdüğü oldu. Sarah ve Maurice’in hikâyesinde, aşk sadece iki insanın arasında gelişen bir duygu değil; aynı zamanda insanın kendisiyle, inancıyla ve hayatın anlamıyla olan mücadelesinin bir yansıması. Greene’nin aşkı sıradanlıktan bu kadar anlamlı ve etkileyici bir şekilde sıyırması bana şunu düşündürdü: Aşk gerçekten son bulduğunda, geriye sadece bir boşluk mu kalır yoksa bu boşluk, bir çeşit arınma ile dolabilir mi? Aşkın sonu, aslında yeni bir başlangıcın kapısı olabilir mi? Aşkın sonu var mı, bilmiyorum. Ama şunu biliyorum ki, bu sonun getirdiği boşluk bile bir anlam taşıyor.


Kaynakça

Greene, Graham. Aşkın Sonu. İstanbul: İş Bankası Yayınları, 2020.

“Literary Analysis: End of the Affair”. joemarinelli.wordpress.com. web 29.09.2024

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

spot_img

Valide-i Muazzama : Mahpeyker Kösem Sultan

Naib-i saltanat unvanıyla Osmanlı İmparatorluğu'nu yaklaşık 30 yıl yöneten Mahpeyker Kösem Sultan, attığı adımlarla hanedanın kaderine yön vermiştir.

Hafıza Mekanları: Anıtların Psikolojik ve Toplumsal Etkileri

Anıtlar, toplumsal hafızayı korur ve kimliğimizi inşa eder. Kolektif hafıza ve kültürel aktarımın dönüştürücü gücüdür.

Eşeği Saldım Çayıra – Kazak Abdal | Şiir İncelemesi

Kazak Abdal hayatı ve bilinen şiirlerinden olan Eşeği Saldım Çayıra eserinin incelemesi.

Twinless Film İncelemesi: İki Yalnız, Bir Kayıp

Başrolde Dylan O'Brien'ın yer aldığı kayıp, yalnızlık, bağ kurma arayışı, yas süreci üzerine dokunaklı bir film olan Twinless film incelemesine göz atın.

Alice in Borderland 3. Sezon İncelemesi: Neden Beklentiyi Karşılayamadı?

Alice in Borderland dizisinin 3. sezonun her oyununda Chishiya'nın zekâsını arayıp, Aguni'nin fedakârlığını andık diyebilirim. 

Evrensel Duygular: Anlamadan da Hissedeceğiniz 8 Şarkı

Dili fark etmeksizin ruhunuza dokunan, evrensel duygusal taşıyan 10 şarkıyı keşfedin. Melodik parçalarla hazırladığımız liste, her anınıza eşlik edecek!

Viktoryen Dönemde Kadın İmgesi: “Evdeki Melek”

Viktoryen dönemde ‘Evin Meleği’ ideali, kadını fedakâr ve itaatkâr bir role hapsetti. Gilman ve Woolf bu miti sorgulayarak özgür kadının sesini aradı.

Jane Austen ve Aşkın Sosyal Eleştirisi

Jane Austen, romanlarında aşkı sadece romantik bir duygu olarak değil; statü ve kadınların konumu üzerinden ele alarak dönemin evlilik anlayışına eleştirel bir bakış atar.

Shirley Jackson’ın Amerikan Gotik Edebiyatındaki Yeri

Shirley Jackson, Amerikan gotiğine modern bir ses getirmiş ve kalıcı bir iz bırakmıştır.

Amerikan Edebiyatında 4 Yalnız Kahraman

Amerikan edebiyat tarihinin en önemli temsilcileri haline gelmiş kahramanlarımızın ne kadar soyutlanmış bireyler olduğunu farketmiş miydiniz?

Editor Picks