İlişkiler bir etkileşim sürecidir. İlişkideyken birbirinden farklı karakterlerimizle bir bütün olmaya çalışırız. Yaşadığımız bu aşka mutlu son biçsek de kimi zaman durum beklenenden farklı olur. Romantik filmlerde de durum böyledir. Aşkın en saf halini gözler önüne sererken, işin içinden çıkılmaz bir boyuta da ulaştırır bizleri. Bu listede konusuyla birbirinden ilginç hikayelere tanıklık edeceğiniz filmleri sizler için derledik. İzlerken keyif alacağınızdan ve aşk hayatınıza dair izler bulacağınızdan eminiz. Şimdiden keyifli seyirler.
Yazının bundan sonrası listedeki filmler hakkında spoiler içerir!
1) Benny & Joon (1993)
Benny ve Joon 1993 yapımı romantik drama-komedi filmidir. Filmin yönetmenliğini Jeremiah Chechik üstlenirken, Johnny Depp, Mary Stuart Masterson ve Aidan Quinn filmde başrol oyuncuları olarak yer alır.
Film, Joon (Mary Masterson) ve Benny (Aidan Quinn) kardeşlerinin bir kaza sonucu ebeveynlerinin ölümü ardından birlikte yaşamasıyla başlar. Joon, zihinsel sorunları olan, zamanını resim çizerek geçiren genç bir kadındır. Benny ise kardeşini korumak ve ona bakmakla sorumludur. Bir gün Joon, Sam (Johnny Depp) adında, rol modeli Buster Keaton olan tuhaf bir adam ile tanışır. Benny’nin Sam ile hikayesi de, bir gece oynadığı poker oyununu kaybetmesiyle ona geçici bir oda sağlamak zorunda kalmasıyla başlar. İlk zamanlar kardeşini kıskanan Benny, gün geçtikçe Sam’in neşeli karakteriyle Joon’a iyi geldiğini fark eder. Filmin ilerleyen sahnelerinde, bir gece evde yalnız kalan Sam ve Joon arasında duygusal bir an yaşanır. Sam, içtenlikle Joon’a onu sevdiğini söyler ve Joon da bu samimi aşka karşılık verir. Ancak bir gün Joon hastalığı dolayısıyla hastaneye yatırılır ve olaylar gelişir.
Birbirlerini tuhaf bulan iki karakterin aşkını anlatan bu film, aşka bakış açınızı yeniden gözden geçirmenizi sağlıyor.
2) Punch-Drunk Love (2002)
”Punch- Drunk Love ”, senaristlik ve yönetmenliğini Paul Thomas Anderson‘ ın üstlendiği, başrolünde Adam Sandler ve Emily Watson‘un yer aldığı 2002 yapımı romantik- komedi filmidir. Anderson’ın kariyerindeki en aykırı yapıt olan bu film, izleyicilere gelgitlerle dolu samimi bir aşkın yansımasını sunar. Filmde, karakterlerin iç dünyasına derinlemesine bir analiz yapılırken Jon Brion‘un müziklerinin kullanılmasıyla izleyenler romantik bir maceraya sürüklenir.
Filmin ana karakteri olan Barry (Adam Sandler), tuvalet pompası üreten bir şirkette çalışan çekingen ve garip bir adamdır. Yedi kız kardeşi bulunan Barry onu sürekli aşağılayan, cinsellik ve zekası hakkında hakaret eden kardeşleri nedeniyle sosyal kaygı taşır. Ani öfke patlamaları yaşayarak bir ilişki kurmakta da güçlük çeken Barry’nin içinde bulunduğu bu kaos telefon seks hattı dolandırıcılarının eline düşmesiyle, içinden çıkılmaz bir boyuta ulaşır.
Filmin ilk sahnelerinde arabası bozulan Lena (Emily Watson), Barry’nin çalıştığı iş yerine gelir ve tesadüfi olmayan bu tanışmayla karakterlerimiz yakın bir bağ kurar. Barry, Lena’nın ona karşı çok kibar olduğunu düşünür ve onu güvenebileceği bir kadın olarak görür. Yavaş ama emin adımlarla birbirlerine aşık olan karakterlerimiz kendilerini heyecan verici bir ilişkinin ortasında bulurken, Barry’nin dolandırıcılarla olan hikayesi ilişkide bir takım güçlüklere sebep olur. Bir gün, dolandırıcı deli patron Dean‘in dükkanına giden Barry, Dean ile konuşması sırasında bu engeli nasıl aşabileceğinden bahseder.
” İçimde öyle bir güç var ki, bilmiyorsun. Hayatımda bir aşk var. Bu beni hayal edebileceğin her şeyden daha güçlü yapıyor. ”
Aşkın, hayatımıza hiç beklemediğimiz bir anda girebileceğinin en iyi örneklerinden olan ”Punch-Drunk Love”, aynı zamanda aşık olduğumuz kişinin hayatımızı nasıl daha iyi hale getirebileceğini de gözler önüne serer.
3) Ruby Sparks (2012)
Jonathan Dayton ve Valerie Faris imzalı, Türkçe adıyla ”Hayalimdeki Aşk”, en önemli ilişki sorunlarından birini metaforik olarak ele alırken, Paul Dano ve Zoe Kazan‘ın uyumlu birlikteliği izleyenlere renkli bir dünya sunar.
Genç yaşında adını duyurmayı başaran yazar Calvin Fields‘ın (Paul Dano) yeni bir kitaba başlaması gerekir. Rüyasında gördüğü genç bir kadın olan Ruby’den etkilenen Calvin, kendini de romanın içine taşıyarak romanını oluşturur. Aradan belli bir süre geçtikten sonra Ruby‘i (Zoe Kazan) evinde gören Calvin büyük bir şaşkınlık yaşar. Yaşamış olduğu bu tuhaf olayı mantık çerçevesine sığdıramasa da herkesin Ruby’i görmesiyle rahatlar. Calvin, oluşturduğu bu kıza aşık olurken başlarda yaşamış oldukları ilişki çok özeldir. Ancak iki karakter de birbirinin zıttıdır. Calvin, daha önce tek bir ilişki yaşamış ve bir ilişkiyi yürütmekte son derece tecrübesizdir. Ruby de daha geniş bir çevre ve özgür olmayı ister.Bu durum Calvin’i tedirgin eder ve oluşturduğu karakteri değiştirmek ister. Ne zaman Ruby’nin sevmediği bir hareketini görse ona yön verir ve olmasını istediği kişiye dönüştürür. Bitmesi gereken bir ilişkiyi uzatma çabalarını mecazi bir şekilde ele alan bu filmde, ilişkilerin sonunun nasıl bittiğine değil ilişkinin aşk, egoizm ve kusursuzluk yönüne değiniliyor.
4) Her (2013)
Spike Jonze’un yönetmenliğini yaptığı “Her” isimli film 2013 yılında sinemaseverlerle buluştu. Filmde, Joaquin Phoenix kariyerindeki en önemli performansını gerçekleştirirken, Scarlett Johansson seslendirdiği karaktere adeta bir beden sunuyor.
Yapay zeka ile insan ilişkilerini ilginç bir örüntüde ele alan “Her” filmi, Theodore Twombly (Joaquin Phoenix) adlı bir adamın hikayesine değiniyor. Theodore, sürekli geçmişte yaşayan, depresif ve kendini yalnızlaştıran bir adamdır. Oturduğu apartmanda arkadaşları olmasına rağmen işten sonraki zamanlarını çoğunlukla tek başına geçirir. Haz alma ihtiyacını sanal seks sohbetleri yaparak geçiren Theadore bundan tatmin olmaz. Eski evliliğindeki bağlılık duygusunu tekrar yaşamak ister ve bu monoton yaşamına değişiklik getirmek için bir işletim sistemi olan Samantha’yı (Scarlett Johansson) satın alır. Samantha, insan bedeninde var olmak isteyen ancak yalnızca sesten ibaret olan sanal bir karakterdir. Theadore Samantha’yı neşeli, maceracı ve hayal ettiği bir kadın olarak görür. Başta arkadaşlık ile başlayan bu ilişki normal aşklar kadar gerçek bir hal alır. Fakat zamanla fiziksel birlikteliğin önemini hissetmeye başlarken, birbirlerinin beklentilerini karşılayamadıklarını düşünürler. Bu karmaşa ikisinin de hata yapmasına neden olur. Samantha’nın, Theadore’a escort ayarlaması ve 600’den fazla sistemle konuşması ilişkilerinin kırılma noktası olur. Filmin son sahnelerinde işletim sisteminin tamamen dünyadan ayrılacağını öğrenen Theadore, Samantha ile klasikleşen bir ayrılık hikayesi yaşar. Ve aralarında geçen bu konuşma, filmi özetler niteliktedir.
-Ama kalp içini doldurabileceğin bir kutu değildir. Sevdikçe büyümeye devam eder. Ben senin gibi değilim. Ama bu seni daha az seveceğim anlamına değil, aksine daha çok sevdiğim anlamına geliyor.
-Ama bu çok saçma. Ya benimsindir ya da değilsindir.
Sahte ilişkiler ve yapay bir gerçeklik içinde sıkışan Theadore, filmin sonunda dünyasının farkına varır ve yalnızlığını arkadaşlarıyla paylaşmaya hazır hale gelir.
5) Only Lovers Left Alive (2013)
Jim Jarmusch imzalı aşıkların bağlığını ele alan ”Only Lovers Left Alive”, 2013 yılında gösterime girdi. Filmde Tom Hiddleston ve Tilda Swinton‘ın canlandırdığı ölümsüz yaşamlarını aşk, edebiyat ve müzikle geçiren Adam ve Eve adlı iki vampirin hikayesi anlatılır.
Aşkları uzun yıllar boyunca devam eden ancak modern dünyadan sıkılan çift , uzun süre ayrı yaşar. Adam (Tom Hiddleston), Detroit kentinin karanlık köşesindeki eski bir evde yaşarken Eve (Tilda Swinton), zıt bir şekilde Tanca’nın aydınlık ve kalabalık bir yerinde yaşar. Yaratılan bu zıtlık ile, yönetmen Jarmusch‘un içinde yetişmiş olduğu kültüre olan tavrı izleyicilere aktarılır. Adam umutsuz bir sanatçıdır. Evinde besteler yaparak teknolojiden oldukça uzak bir yaşam sürer. Eve ise edebiyata meraklı bir vampirdir ve kendine kitaplarla dolu bir dünya yaratır. Adam’ın yozlaşmış dünyadaki yaşamına son verme çabasını sezen Eve, onu ziyarete gider. Uzun yıllardır ayrı kalan çift duygusal bir birleşme yaşar. Hayatın tadını çıkaran çiftin, Eve’ in kardeşi Ava‘nın (Mia Wasikowska) yanlarına gelmesiyle yaşamları tehdit altına girer ve ilişkileri zorlu bir süreçten geçer. Filmin son sahnesinde, toplumdaki varoluşun bir işgal olduğu hissi verilirken Adam, Eve’ye kuantum dolanıklığını anlatır.
”Dolaşık iki parçacığı birbirinden ayırıp ayrı yere koyduğunda, evrenin iki ayrı ucuna da koysan, birinde bir değişiklik yaptığında veya bir etkileşime soktuğunda diğeri de aynı şekilde değişir ve etkileşime girer.”
Only Lovers Left Alive filmi, unuttuğumuz gerçeklerin kusursuz bir ifadesi ve bazı şeylerin sonsuz olduğunun da hatırlatıcısıdır.
İyi seyirler!
Kaynakça :
