Bazen hayaller ve hafıza, objektif yaşanmışlığın önüne geçer. Bir Wong Kar-wai filmi olan In The Mood for Love (Aşk Zamanı), hafızanın yarattığı ihtimallerin bulanık ve uçucu geçmişi, dolayısıyla da şimdiyi nasıl şekillendirdiği üzerine deneysel bir anlatıdır. Eşleri tarafından aldatılan iki karakterin “Nasıl başladığını merak ediyorum.” cümlesiyle başlayan keşiflerinin romantik bir ilişkiye dönüşmesini izleriz. 1960’ların Hong Kong‘unda geçen film, o zamanın tanışıklık hikâyelerini, yaşantıları, baskıcı ahlak değerlerini gözler önüne serer. Tüm bu faktörlerle şekillenmiş bilinçlerin günlük rutinleri, aşkları, iletişimleri ve en önemlisi bunların hafızadaki izine şahit oluruz. Hayatın; ihtimaller, seçimler ve hafızadaki kolajdan oluştuğunu görürüz.
Hafıza, İmge ve Mekân

Filmin en belirgin özelliklerinden biri; anlatının birbiriyle bağlantılı sekanslardan oluşmamasıdır: Sanki birinin hafızasındaki belli anlara ve onların, kişinin bilinci ile tekrar yorumlanışına şahit oluyoruz. Görmediğimiz günler, hatta yıllara karşın kimi saniyeler yavaşlatılmış olarak karşımıza çıkıyor. Çünkü hafızadaki geçmiş subjektiftir. Kimi anlar uzar, kimi anlar silinir, kimi anlar da alternatifleriyle bir arada bulunur. Tüm bu kolaj birbirini tamamlar ve hafızada yekpare bir geçmiş yaratır. Filmdeki an tekrarları, alternatif senaryolar, yapılan provalar; belleğin oluşum sürecini sinematik olarak somutlaştırır.
Kimi anlar kısa bir bakışma, kimi anlar bir mekân, kimi anlar ise bir ses olarak aklımızda kalır: Filmde; iki karakter arasında kurulmuş olan yasaklı bağın ve iletişimin, hafızadaki imgesinin tam 3 kere çalan telefon olması gibi. Olup bitenler belki unutulur ama bu sembolik rutinler bilinçaltında yer bulur. Yasaklı ve gizli olan ilişkide, partnerin evine gizlice gidildiğinde giyilen o pembe terlik de bu imgelere örnek olarak gösterilebilir. Bir imge birçok duyguyu barındırabilir: En başında stres, sonrasında özlem gibi. O terliğe bakınca, onu giyince birçok anı tekrar eder ve hafızadaki gibi canlanır.

Mekânlar duygularımızı şekillendirmeye devam eder ve bilinçaltında deneyimlere göre gruplanır. Hislerimizi ve tavırlarımızı etkiler. Filmde; kimimiz için güvenli alan sayılabilecek evin, 60’lar Hong Kong’unda aynı sıfata sahip olmayışını görüyoruz. Yalnızlığı, kamusal alanda kalabalıkta kaybolarak deneyimleyebilen karakterler paylaşımlı evlerine döndüklerinde toplumsal tatmini yaratacak maskelerini takıyor. Belki de bu yüzden Aşk Zamanı‘nda ev ile yuva kavramı birbirinden ayrılıyor. Eve girdiğimizde soluk ve soğuk tonlara boyalı dar koridorlar ve merdivenler bizi karşılıyor. Sıkışmışlığı hissediyor ve özel hayatın tek bir denk gelişle yıkılabileceğine tanık oluyoruz. Karakterle birlikte o kovalamacayı hissediyor, o dar merdivende birbirine yol vererek geçmek zorunda kalan iki insanın arasındaki tansiyonla geriliyoruz. İç mekânların darlığı, koyu renk ahşabın yoğun kullanımı ve perde kullanımı bize sıkışmışlığın ve yaratılmaya çalışılan mahrem alanın hatırlatıcısı oluyor.
Özel olanın kamusalda inşa edilmesi zorunluluğu, kişilerin ritüellerini de restoran, sokak, otel gibi yerlere taşıyor. İki ana karakterimiz filmin büyük bir kısmında bir restoranda buluşuyor, takside plan yapıyor ve sokakta kamusal rollerine bürünüp eve girmeye hazırlanıyor. Kendi evlerine bile gizlice ve sırayla girmek zorunda olan karakterler bir nevi sokağa hapsoluyor.

Sabit mekânlarda aynı açıyla farklı günler, belki de farklı ihtimalleri gördüğümüz filmde; belki de tek aynı kalan şey melankoli ve bilinmezlik. Sokağın dramatik ve loş aydınlatması ve sürekli yağan yağmur sanki bu bitmeyen bilinmezliği besliyor; bizi, umutsuz bir arzunun peşinden gittiğimize ikna ediyor.
Filmde, karakterleri beslemeyen her ânın silinmiş olması dikkat çekici: Bazen iki sekansın arasına yılların girdiğine şahit oluyoruz veya romantik bir birliktelik yaşamadıkları eski eşlerinin yüzlerini film boyunca görmüyoruz. Belleğin tuttukları kadar attıklarına da tanık oluyoruz. Çoktan bitmiş olan anlar bütününün zihindeki yeniden inşasını izliyoruz. Zamanın durduğu anları ve bir odanın perdesi gibi uçuşup kaybolan anıları eş zamanlı deneyimliyoruz. Bazen de cevaplanmamış soruların yankısını duymaya devam ediyoruz:
“Eğer fazladan bilet olsaydı benimle gelir miydin?”
Yasaklı Bir Aradalıklar ve Gözetleme Psikolojisi

Filmdeki görüntü hakkında verilen en net karar; seyirciyi görüntü ile buluştururken çerçeve içinde çerçeve kullanılmasıdır. Karakterleri genelde kamera kadrajının içinde oluşturulmuş daha küçük bir çerçevenin içinden görüyoruz. Bazen bir kapı aralığı, bazen bir pencere pervazı, bazense bir ayna; kadrajın içindeki çerçeveyi oluşturmakta kullanılıyor. Kimi zamansa başkasının hayatını gereğinden fazla merak eden bir komşu edasıyla, karakterleri bir perdenin arkasından izliyoruz: Sanki karakterleri izlemek için çaba harcıyoruz, onları gözetliyoruz. İzleyici olarak, oluşturulmuş ahlak normları çerçevesinde birbirini denetleyen toplumun görünmez bakışları gibi var oluyoruz filmin içinde. Belki de aynı zamanda; karakterlerin, mahremini yaşarken dışarıya temkinle baktığı o gözle görüyoruz onları. Onların bakışını aynalıyoruz. Bu çerçeve içinde çerçeve olma durumunu bir başka bakış açısıyla yorumlarsak; filmi onların, hatta hafızalarının, hayatı görebildiği kadar izliyoruz diyebiliriz. Zihnin karanlık derinliklerinden izlenilen, seçilmiş görüntüler. Toplumsal, kültürel ve kişisel deneyimlerin yarattığı bir perspektifin müsaade ettiği kadar var olan hayat…

Hem fiziksel hem sosyal mesafenin sağlanamadığı bu toplumda; sürekli eleştirilme stresiyle yaşayan karakterlerin ilişkileri, bu düzenle başa çıkmakta zorlanıyor. Yapılan dedikodular, onları verecekleri her karardan bir adım gerisine taşıyor. Kadraj, onların bu çaresizliğini, bu sosyal hapis durumunu seyirciye çok net yansıtıyor. Sokak aralarındaki buluşmalarını, pencere parmaklıkları arasından onların gölgeleri eşliğinde izliyoruz: Sanki sokağı dikizleyen bir komşu veya suçluların başında nöbet tutan bir gardiyan gibi. Parmaklığın arkasındaki norma aykırı duruma, gözlerimizle ulaşmaya çalışıyoruz.
Bir İfade Türü Olarak Renk ve Işık

Filmin en belirgin özelliklerinden bir diğeri; renk kontrastları ile diyalogsuz bir duygu aktarımı. Filmde kontrast renk paleti kullanımı deyince aklımıza ilk gelen renkler: Kırmızı ve yeşil. Filmin anlatımının temel unsurlarından biri. Gerçekliğin, bekleyişin, rutinin yeşiline karşı; tutkunun, heyecanın ve riskin kırmızısı… Filmde yaşanan değil; hatırlanılan seyirciye gösteriliyor. Belki de bu yüzden tamamen kırmızı renkten oluşan sekanslar, göz kamaştırıcı neonlar ve buğulu görüntülerle karşı karşıya kalıyoruz. Adeta rüyadaymışız gibi bir sis bulutunun arkasından, birbirine karışan ışıklar ve ânın duygusunu yansıtan renklerle görüyoruz sahneyi.
Yasaklı bir aşk hikâyesinin ardından, koca bir toplum baskısının ve bastırılmış arzuların hafızada bıraktığı izleri gözler önüne seren Aşk Zamanı; seyirciye romantik bir tatmindense, gerçekleşmemiş ama aynı zamanda bitmemiş bir arzunun deneyimini sunuyor. Hem toplumsal normların hem kişisel tabuların bizi arzularımızdan uzaklaştırdığına tanık oluyoruz. İçgüdüyle karar verilemeyen her ânın, bir perde gibi uçuşup geçtiği ve hayatın biz farkına varamadan ilerlediğini hatırlıyoruz.

Evrensel ve aşılacak olan alışılmış toplumsal cinsiyet rollerini bize tekrar gösteriyor bu film. Yasaklı olanı reddetmesi gerekenin, uyarılması gerekenin, kısıtlı ve güvenli adımlarla ilerlemesi gerekenin (aynı o elbisenin içinde yürümek gibi) kadın oluşuna bir kez daha şahit olduğumuz bu film, toplumun hafıza üzerindeki etkisini bize bir kez daha hatırlatıyor.
Aşk Zamanı; bize hayata karşı kendi çerçevelerimizi sorgulatan, hayatın rutini olan anların ayrıntılarıyla koca bir hikâyeyi anlatmayı başaran bir film. Yaşarken farkına varmak zor ama, bugünden geleceğe; belki de sadece bir telefon sesi, kulakta yankısı kalmış bir cümle veya koridordaki basit bir karşılaşma kalacak. Geçmişte kalan olaylar, olgular ve normlar; aynı anısı olan mekânlar ve insanlar gibi zihnimizden silinmeye başlayacak. Hayalimizle gerçeklik karışacak ve hafıza gelecekteki gerçekliğimiz en baştan kuracak.
Kaynakça:
- Kar-wai, Wong. Aşk Zamanı. 2000. Erişim Tarihi: 30.09.2025
- “Aşk Zamanı”. Film Veritabanı. Web. Erişim Tarihi: 15.09.2025
- Öne çıkan görsel: Movie Database