Bugünkü durağımız, Arthur C. Clarke’ın kaleminden çıkan Çocukluğun Sonu isimli romanı. İlk olarak 1953 yılında yayımlanan bilimkurgu türündeki Çocukluğun Sonu, 2015 yılında Ekin Odabaş çevirmenliğinde İthaki Bilimkurgu Klasikleri dizisinde yayımlanarak günümüze kazandırıldı.
“İnsanlık üzerinde böylesi bir etki bırakabilecek tek bir olay var. Ve o olay insanlık tarihinin başında değil, sonunda yaşandı.”
Uzay’a gidebilmek için dünya ülkelerinin savaştığı bir zamanda gökyüzünde aniden beliren ve neredeyse tüm gökyüzünü kaplayan gemiler ile insanlığın tüm bildikleri altüst olmuştur. Yıldızlara, uzaya ve uzaydaki yaşam formlarına ulaşmak için birbiri ile yarışan insanların ayağına uğruna yarıştıkları o yaşam formları gelmişti. Peki ne için?

Arthur C. Clarke Hakkında
Bilimkurgu dünyasının “üç büyük yazarından birisi” olarak görülen Arthur Charles Clarke, 16 Aralık 1917 yılında Minehead, Birleşik Krallık’ta doğmuştur. Arthur C. Clarke aynı zamanda bir mucittir. Ramjet veya diğer adıyla soba borusu jeti adı verilen bir jet motor türünü icat etmiştir.
Kitabın Adı Neden Çocukluğun Sonu?
Kitaba başlarken bile kafanızda birtakım fikirler beliriyor olabilir. Kitabın adından yola çıkarak insanlığın sonu ile ilgili bir şeylerin yaşanacağını düşünüyor olsanız da kitabın adının neden Çocukluğun Sonu olduğunu net olarak son kısımda anlıyorsunuz. Dünya ve Hükümdarları, Altın Çağ ve Son Nesil olmak üzere toplamda üç bölümden oluşan kitap, bu zamana kadar birçok yazar tarafından kaleme alınan klasik bir konuyu çarpıcı bir şekilde ele alıyor.
Evrende yalnız olup olmadığımız sorusu günümüzde bile tartışma yaratan bir konuyken 1950’li yıllarda ne derece mühim bir konu olduğunu siz düşünün. İnsanların uzaylı yaşam formları ile temasa geçmesi, insanlığın sonunun gelmesi gibi konular hem yazarlar hem de yönetmenler tarafından oldukça sevilen ve sıklıkla ele alınan konular. Bu konuda birçok roman ele alınmış olsa da kuşkusuz en başarılı isimlerden birisi Arthur C. Clarke ve onun akla kazınan eseri Çocukluğun Sonu.
Kitabın derinliklerine girmeye hazır mısınız? O halde Çocukluğun Sonu kitap incelememiz başlıyor!
Birinci Kısım: Dünya ve Hükümdarları
“İnsan ırkı artık yalnız değildi.”
Birinci kısım insanların, içlerinde yaşayanlara “Hükümdarlar” adını verdikleri gemilerin gökyüzünü kaplamasını ve bir arada yaşamanın getirdiği zorlukları ve kolaylıkları anlatıyor.
Her konuda olduğu gibi Hükümdarların gelişi de dünyadaki herkesi memnun etmedi. Toplumsal veya dini açıdan bunu onaylamayanların oluşturduğu örgütler bir yana, tasvip etmemelerine rağmen dünya düzenini sağladıkları için sesini çıkarmayanlar diğer yana ayrılmışlardı.
Hükümdarların dünyayı istila ettiğini savunan ayrı bir grup daha vardı fakat ortada bir istila yok. Alan memnun satan memnun diyebileceğimiz bir ortamda Hükümdarlar, dünyada yaşayan insanların bir büyüğü edasıyla gelerek onları eğitiyor ve doğru yolu gösteriyorlar sadece. Buna da istila demek pek doğru olmaz sanırım.
“Merak, insan ırkının en baskın özelliklerindendir. Sonsuza dek karşı koyamazsın.”
Hükümdarlardan insanlarla iletişime geçen Karellen, tüm insanlığın odak noktasındaydı. Kaç yaşındaydı? Nasıl görünüyordu? Kolları ve bacakları var mıydı yoksa uçuyor muydu? Boyu metrelerce uzunlukta mıydı yoksa bizler gibi miydi? Ve daha nice uçuk kaçık sorular… Kediyi merak öldürür derler ama gerçekten de insanlığın bile karşı koyamadığı bir duygudur merak. Sırf merak ettiğimiz için sorular sorulardan tutun atılan adımlara kadar yaptıklarımızın çoğu sadece ama sadece merak ettiğimiz içindir.
Kitapta Clarke, Acton’un gücün yozlaştırdığına, mutlak gücün ise mutlak yozlaştırdığına ilişkin sözüne dolaylı yoldan yer vererek insanlığın içerisinde bulunduğu sefilliğe atıfta bulunuyor. 1950’li yıllarda yazılan bir kitabın günümüze bile ışık tutuyor olması ne kadar üzücü değil mi? Kitabı okurken bile hissedeceğiniz o “insanlık olarak biz ilerideyiz, gelişmişiz, her şeyin doğrusunu, en iyisini biz biliriz” havalarını gerçek hayatta da görüyor hatta bu burnu havada tavırların sonuçlarını yıllar boyunca yaşadığımızı üzülerek izliyoruz.
“Vücut değil, zihindi önemli olan”
İnsanlık olarak odak noktamızın yanlışlığını da göz önüne getiriyor Clarke. Karellen’in bu sözü, asıl odaklanılması, önem verilmesi ve geliştirilmesi gerekilen olgunun vücudumuz değil de zihnimiz olduğunu vurgulaması; günümüzde boş zihinlerin nasıl da çok ses çıkardığını bir kez daha hatırlatıyor.
“Dünyanın büyük kısmı neresinden tutarsan tut hâlâ eğitimsiz; önyargı ve batıl inançlarını kırmak on yıllar alacaktır.”
Dünyanın başından itibaren insanlığın gelişimine hakim olan Hükümdarlar, olacakları önlemek ve insanlığa yön vermek için dünyaya gelmiş gibi davranıyorlardı. Biz bunu elbette biliyoruz fakat Stormgren ve diğerlerinin henüz bundan haberi yoktu.
Karellen, insan ırkının doğası gereği kendi ırkından kişilerin yönetimi altına girmeyeceğini belirtirken; aynı anda yeryüzündeki insanlar arasında “Hükümdarlar dediğimiz kişiler bizim gibi insan olabilirler mi? Bu yüzden mi kendilerini bize göstermiyor?” tarzı soruları ile daima baş kaldırmaya meyilli duruşlarının haklı sebebini ortaya koyuyor.
“Yalnızca zamanın derman olabileceği bazı şeyler vardı hayatta. Kötüler yok edilebilirdi, ancak aklı karışmış iyi birine karşı hiçbir şey yapılamazdı”
İkinci Kısım: Altın Çağ
“Dünyayı ve üzerinde yaşayan insanları değiştirmek için elli yıl yeterli bir süreydi. Gereken tek şey, sağlam bir sosyal mühendislik bilgisi ile net bir hedef belirleyebilme becerisiydi. Tabii bir de güç.”
Birinci bölümde Karellen, kendisini merak eden ve daima bir huzursuzluk çıkaran insanları bir nebze de olsa susturabilmek için kendilerini tam 50 yıl sonra göstereceklerini açıklamıştı. 50 yıl oldukça uzun bir süreydi. Huzursuzluk çıkaranların büyük bir çoğunluğu kendilerini göremeyecekti. Öte yandan bu süre zarfında doğup büyüyenler, hayatlarının tamamında Hükümdarlar ile bir arada oldukları için Hükümdarlar kendilerini ifşa ettiğinde pek de fazla kargaşa yaşanmayacaktı.
Gereken tek şey olarak ifade edilen sosyal mühendislik bilgisi ile hedef belirleyebilme becerisi, Hükümdarlarda fazlasıyla mevcuttu. İnsanlık hedeflerini hiçbir zaman öğrenemese de Hükümdarlar, dünyada daima bir amaç uğruna bulundular ve insanlarla iletişime geçtikleri sınırlı zamanlarda engin bilgilerini asla saklamadılar.
“Asıl önemli olan gücü nasıl uyguladığın, ne kadar uyguladığın değil.”
Tarihimize kısa bir göz attığımızda görebiliriz ki savaşlarda yenilen veya yok olan devletlerin hepsi, ellerinde bulunan güce fazlasıyla güvendiği için yenilmiştir. Aklını ve mantığını kullanan, strateji yapan ve gücünü doğru kullananlar ise günümüzde hala yaşamaya devam etmektedir. Karellen, gelişmiş bir canlı olarak üstün muhakeme yeteneği ile de insanlığa yaptıkları hataların sebeplerini gündelik bir konuşma içerisinde anlatmaya çalışıyor kitap boyunca.
“Tıpkı Dünya’ya gelmelerinin üzerinden bir ömür geçmesine rağmen kimsenin asıl amaçlarını bilmemesi gibi”
Evet, Hükümdarlar geldikten sonra doğanlar ve ölenler oldu. Bir ömür yaşayanlar bile oldu ama kimse Hükümdarların gerçekten ne amaçla dünyaya gelip gökyüzüne kamp kurduklarını bilemedi. Ne Hükümdarlar bunu açıkladı ne de insanlık doğru bir tahminde bulunabildi.
“Hiçbir ütopya, toplumun bütün bireylerine sonsuza dek tatmin sağlayamaz.”
Üçüncü Kısım: Son Nesil
Kitabın son kısmı kitabın adının ağırlığını iliklerinize kadar hissedeceğiniz kısımdır. Evet kitabı okurken insanlığın gelişmesi, çocukluk döneminden ergenliğe, oradan da yetişkinliğe geçmesine şahit olduk ve Arthur C. Clarke’nın bunu “Çocukluğun Sonu” ile ifade etmesini anladık. Fakat kitabın vermek istediği mesaj sadece bu değil.
Kitabın son kısmına geldiğimizde ise kitap boyunca insanlığın geçirdiği bu gelişimin son basamağını görüyoruz. Sürekli unutan ve hata yapan, kusurları olan insanlık son aşamada tüm bu insanı insan yapan olgulardan sıyrılarak Aydınlanmış İnsanlar’a evriliyor. Ne unutmak var artık ne de hata yapmak. Karellen’in daha önceden bahsettiği “Vücut değil, zihindi önemli olan” sözünün burada vücut bulmasına şahit oluyoruz. Tamamen zihinlerini kullanarak iletişime geçen çocuklar, yeni bir neslin tohumları olmuştur artık. Bu şekilde de insanlığın çocukluğunu geride bırakıp olgunlaşma süreci tamamlanmış oluyor.
Çocukluk evresinin sona ermesi ve yok olan insanların çocuklarının da onların bildikleri anlamda sonunun gelmesi ile kitabın adı tamamlanmış oluyor: Çocukluğun Sonu.
Son Söz
Sonuna geldiğiniz bütün bildiklerinizi sorgulayacağınız kitap, bencilliğimizi de gözler önüne sermeyi ihmal etmiyor.
Nasıl ki bir marketten meyve-sebze alırken iyisini almaya özen gösterir, çürükleri veyahut ezikleri kenara itersiniz; işte Hükümdarlar da dünyada bulundukları on yıllar boyunca tam olarak bunu yaptılar. İzlediler, insanlığın gelişimine yardımcı oldular ve sürecin sonunda iyileri seçerek işe yaramayan kalanları çöpe attılar.
Aslında bunda şaşılacak pek bir şey yok. Biz zaten bu olayı yüzyıllardır kendi içimizde yapmıyor muyuz? Kendi ırkımızdan birisinin denetimi altına girmek bize yakışmadığı gibi bizim kendimize yaptığımızı bir başkası yapınca neden bu kadar rahatsız etti bizleri?
Kitabın kapağını kapatsanız, son cümlenin üzerini örtseniz de kafanızdaki içsel tartışmaların hala devam edeceği kitaplardan birisidir Çocukluğun Sonu.
KAYNAK
- Arthur C. Clarke, “Çocukluğun Sonu”, İthaki Yayınları, 2015.
- bilimveutopya.com


