mor ve ötesi, unutulmaz nice şarkının altına imzasını atarak Türk rock müziğinde kendine eşsiz bir yer edinmiştir. Hit olmuş birçok parçalarıyla yıllar sonra bile aynı coşku ve duyguyu sevenlerine yaşatmalarıyla zamansız bir grup olmayı başardılar. Bu zamansızlığın temelini ise şüphesiz şarkılarındaki derinlikli ve anlamlı sözlerle atmışlardır. Şarkı sözlerinde yaşadığımız duyguların sesi olurken, aynı zamanda toplumsal olaylara da sessiz kalmayarak vermek istedikleri mesajları sözlere dökmekten çekinmemişlerdir. İnsana dair fazlaca şeyi barındıran bu parçaların psikolojik tarafını görmemekse mümkün değil.
mor ve ötesi’nin hâlâ popülerliğini kaybetmeyen parçası Araf, 2010 yılında yayımladıkları Masumiyetin Ziyan Olmaz adlı albümlerinin favorileri arasında yer almıştı. Albümdeki şarkıları ilgi çekici kliplerle birleştiren grubun, Araf için çektiği klip de oldukça ses getirmişti. Hatta klip Türkiye Müzik Video Ödülleri’nde “En İyi Klip” kategorisine aday olmuştu.
Grubun her bir üyesini gördüğümüz klipte, aslında şarkının ismi olan arafın bir canlandırmasını görüyoruz. Klibin gece bir ormanda çekilmesiyle sağlanan karanlık atmosfer ise izleyiciye ürkütücü bir his veriyor. Alevler ve yağmurla mücadele ederek, durmadan kazdıkları topraktan sonunda kurtardıkları kadını görmemizle aslında arafta kalmış bir kişinin kurtarılmaya çalışıldığını anlıyoruz.
Araf Nasıl Bir Psikolojiyi Anlatıyor?

Her ne kadar dinlediğimiz şarkılar bilinçaltımız, hislerimiz ve yaşadıklarımızla bir noktada örtüşerek her birimizde farklı anlamlara erişse de aslında her parçanın bir çıkış noktası, merkeze aldığı bir duygu durumu oluyor. Araf parçasındaki durumsa tam da ismi gibi arafta kalmayı, arada kalmayı ve belirsizliklerin etrafında döndürüyor incelikli sözlerini. Zira şarkıyı dinlerken kafamızda tam olarak arafın pençesinde kalmış, ne yapacağını bilmeyen ve sadece arafta olduğunu bilen bir insan ruhunu görür gibi oluyoruz. Zihnimizde bu betimlemeyi oluşturan unsurlar; arka fondaki müziğin gittikçe keskinleşen rock ritmi, sözlerin bu ritimle birleşen çarpıcı etkileri, hele ki klibiyle birlikte ele aldığımızda çizilen karanlık, soğuk ve bir o kadar boğuk atmosfer oluyor.
Parçanın giriş kısmına baktığımızdaysa aslında bizi yumuşak bir başlangıç karşılıyor. Kalbe dokunan bir melodiyle verilen baştaki huzur, bizi bekleyen derin ruhsal yolculuğun bir habercisi niteliğini taşıyor. Klipte de bu kısmı kasvetli ormana giden yol olarak görüyoruz. Gittikçe derinleşen ve kasvete sürükleyen teması, birey olarak ruhsal yolculuğumuzla örtüşüyor. İlk önce kendimizi sorgulamaya başladığımız bu yolculukların genelde belirsizlik, çelişki ve kaybolmuşuklarla bittiğini varsayarsak Araf bu duygu selinin müzikal anlamdaki yansımasını oluşturuyor. Arafta kalınan alana aşkı sığdırmasıyla kalpte ince bir sızıyla beraber çaresizlik hissini de sonuna kadar hissettiriyor.
Araf: Kırgın, Kaybolmuş ve Belirsiz
“Kalbin işine bak yüzüne bakamaz
Ağlar durur sen uyurken
Yalnız olamayan böyle mi yapar? dersen anlarım”
Naif bir girizgâhta dinlediğimiz bu sözler, yavaş ve kulağa hoş gelen melodisine rağmen canımızı yakmaktan geri kalmıyor. Bahsedilen kalpteki acıdan karşıdaki kişinin haberinin olmaması acıyı çeken kalbin anlaşılamadığını gösteriyor. Sondaki her şeye rağmen yeniden kabulleniş ise karşı koyamayışın burukluğunu taşıyor.
“Aşkın içine bak, en güzeline
Hem var hem yok mu bile bile?
Adalet yok ya canımı yakar bu sessizlik”
Aşkın güzelliğine dikkat çekerken bir yandan da duygunun daha çok içine çekerek o kırık kalbin -kırık kalplerimizin- derinlerine daldırıyor bizi. Hemen sonrasında ise bu güçlü duygunun belirsizliği ve çelişkilerini hatırlatıyor. Fakat sondaki eklediği “bile bile” ifadesiyle tüm olumsuz yanlarına karşın yine de o aşkın yaşanmaya değer olduğunu belirtiyor. Son dizedeki adalet vurgusu bireysel hislerle birlikte bir noktada toplumsal konulara da atıfta bulunuyor hissi veriyor. Bu his aslında tam olarak mor ve ötesi’nin ruhunu yansıtıyor. Onların müzik ruhuyla hayat bulan parçalar can yakan bu sessizliğe her zaman güçlü bir haykırışla cevap veriyor.

“Yerimi bilmem
Bilmem ne taraftayım
Sesimi duymam
Ne zamandır araftayım”
Parçanın aynı zamanda nakaratı olan bu sözler, psikolojik bir çöküşü sonuna kadar yaşatıyor. Hatta içten içe bastırdığımız o derinlerdeki hisleri de sebepsizce açığa çıkarıyor. Sebepsizce gibi görünen ve öyle adlandıracağımız bu patlama, aslında yaşamaya geç kaldıklarımızdan, ötelediklerimizden ve korktuklarımızdan ibaret. Yolun neresinde olduğumuzu, hangi noktada duracağımızı bilmediğimiz; zihnimizdeki tüm o gürültüde içimizdeki sesimizi duyamadığımız bir hâli anlatıyor. Tarif edilen bu karmaşanın ismi tam olarak araf oluyor. Öyle bir araf ki zaman kavramını dahi unutturuyor. Tıpkı şarkıyı dinlerken zamanın nasıl geçip gittiğini anlayamamamız gibi.
“Kimler varmış içimde yoklama yaptım
Deliler çıktı, cellatlar bir de şeytanlar.”
Müzikteki bas gitarın en çok yükseldiği kısma denk gelen bu sözlerde, kişinin durup kendi içine baktığında karşılaştıklarıyla yüzleşiyor. Deliler akıl sağlığının kaybedildiğini, ölümü getiren cellatlar acımasızlığı, şeytanlarsa saf kötülüğü temsil ediyor. Tüm bunlar kişinin kendi kendine yaptıklarını gösteriyor. Hepimiz bu buhran zamanlarında kendi kendimizin biraz delisi, biraz celladı biraz da şeytanı olmuyor muyuz?

Şarkı, başladığı sözlerle yine dingin bir bitişle noktalanıyor. Klibin son görüntülerinde de buna uygun olarak çukurdan kurtarılan kadın taşınıyor. Parçanın bu sakin finali, bireyin kendisiyle olan mücadelesinin bir şekilde biterek sonlandığına ya da sonlanmasa bile belli bir kabullenişe vardığına yorulabilir. Zira her iki durumda da düşülen noktada ayağa kalkmak ve yeni bir yolculuğa başlama gücünü bulmak şüphesiz ruhu içten içe yoruyor, kırıyor ve yerini buruk bir sessizliğe bırakıyor. İşte o noktada yorgun ve kırgın ruhun sesi mor ve ötesi oluyor: “Ağlar durur sen uyurken.”
Araf; bireyin karmaşalarını, kayboluşunu, arayışını, kendiyle olan savaşını duygusal ve psikolojik açıdan incelikle ele alıyor. mor ve ötesi sahip oldukları eşsiz müzik anlayışlarıyla özgün bir araf tasviri sunarak dinleyen herkese de kendi arafını yaşama şansı veriyor. 2010’dan bu yana geçen yıllarsa şarkıyı unutturmanın aksine daha fazla anlam yüklüyor. Hâl böyleyken Araf, düştüğü çukurda kendini ve yolunu bulmaya çalışanların eşlikçisi olmaya devam edecek gibi duruyor.