Medeniyetin ilk yıllarından beri insanlık sanatın çeşitli kollarıyla uğraş halinde olmuş, kendisinden sonra gelen uygarlıklara pek çok yazılı ve sözlü sanat eserleri bırakmıştır. Tarihi hemen hemen medeniyet tarihiyle eş zamanlı yürüyen din olgusu ise insanı var olduğu ilk zamanlardan beri sanat eserleri üretmeye iten en önemli motivasyonlardan biridir. Bunun emsallerine tarihin en eski dinlerinden, günümüzde hala milyarlarca takipçisi bulunan semavi dinlere kadar bütün dinlerde rastlamak mümkün. Bir örnek vermek gerekirse, sanatın yönünü etkileyen önemli akımlardan biri olan Rönesans’a kadar Avrupa’da resim ve heykel gibi görsel sanatlar kilise kontrolünde, kilisenin istediği yönde ilerlemiştir. Bunun sonucu olarak dönemin eserleri daima İncil’de anlatılan hikayeleri tasvir eder şekilde oluşmuştur. Üstelik bu durum Rönesans’la da bıçakla kesilmiş şekilde son bulmaz. Bunun en önemli örneklerinden biri, Michelangelo’nun Vatikan’daki Sistine Şapeli’nin tavanına resmettiği sahnelerdir. Tabii bu sahnelerden en ünlüsü de hepimizin bildiği “Adem’in Yaratılışı” sahnesidir.
Yukarıda da bahsettiğim gibi, din etkisiyle gerçekleştirilen sanat faaliyetlerini hemen hemen her dinde görebiliriz. Bunların bir örneği de Antik Mısır sanatı. Antik Mısır’da çok tanrılı, karmaşık ritüellere sahip bir din anlayışı hakimdi. Bu din anlayışının günlük hayattaki en önemli yansıması ise, tanrıların soyundan geldiğine inanılan firavunlardı. Tabii tanrılarla akrabalık ilişkisine sahip olduğuna inanılan bir yöneticinin halk üzerinde kuracağı mutlak otoriteyi hayal etmek hiç de zor değil. Bu otoritenin sanata nasıl yansıdığını anlamak içinse Antik Mısır denince akla gelen o klasik görselleri inceleyebiliriz.
İşte bu örnekte, ya da diğer benzerlerinde betimlenen sahneler asla sanatçının kendi hayal gücü ile ürettiği eserler değil, Antik Mısır dininin farklı ritüelleridir. Bu ritüeller daima çeşitli kalıplaşmış sembollerle ifade edilmiştir (Bu sembollerin anlamı için: https://www.soylentidergi.com/antik-misir-sanati-figurler-ve-sembollere-genel-bir-bakis/). Ancak bu çizimlerde dikkatimizi çeken bir başka nokta da figürlerin gerek duruşlarında, gerek detaylarındaki benzerliklerdir. Figürler gerçekçi yüz hatlarıyla değil, birbirlerinin neredeyse aynısı olarak çizilmişlerdir. Bunun sebebi ise, resmedilen bu figürlerin çoğunlukla tanrılar, ya da tanrı soyundan gelen firavunlar, olmasından dolayı sanatçının girdiği “risk”. Kısaca özetlemek gerekirse Antik Mısır sanatçıları, bir firavunun kendi portresini beğenmemesi durumunda canlarından olmaktansa çareyi bütün insan figürlerini aynı kurallar çerçevesinde çizmekte bulmuş. Bu kararın en belirgin yansımalarından biri de ayaktaki figürlerin daima gövde ve kollar karşıya, kafa ve bacaklar sağa ya da sola bakacak şekilde resmedilmesi.
İşte 1615 yılında İtalyan Pietro della Valle tarafından keşfedilen ve milattan sonra 1.-3. yüzyıl arasına tarihlenen Fayyum portrelerinin sanat tarihindeki önemi de tam da bu anlayıştan kaynaklanır. Zira Fayyum portreleri, yukarıda bahsettiğim “riske girmeyen” anlayıştan uzak resmedilen portrelerdir. Aynı zamanda sanat tarihinin bilinen ilk portre örnekleri olarak kabul edilirler.
Fayyum (ya da Feyyum) portreleri, Roma devrinde Mısır’da mumyaların baş kısmına yerleştirilen ve ahşap üzerine çizilmiş gerçekçi portrelerdir. Bu şekilde isimlendirilme sebebi ise ilk örneklerinin Mısır’ın Fayyum Vahası’nda yer alan Fayyum kentinde bulunmuş olmalarıdır. Bahsedilen dönemden günümüze ulaşmış toplamda yaklaşık dokuz yüz kadar portre bulunmaktadır. Portreler, zımparalanarak pürüzsüz hale getirilmiş meşe, çınar, selvi, sedir, limon ve incir ağaçlarından yapılma levhalar üzerine “ankostik” ya da “tempera” adı verilen tekniklerle resmedilmiştir. Bu tekniklerden ilkinde renk verici maddeler balmumu ve az miktarda yağ ile karıştırılır ve sonrasında fırça darbelerini ortadan kaldırmak için resmin üzerinden ısıtılmış bir metal geçirilir. Tempera tekniğinde ise renk verici maddelerin yanında bağlayıcı olarak yumurta, su, tutkal ve balmumu kullanılır. Ankostik tekniğinde renkler ve kontrast ön plana çıkarken, tempera tekniği uzun süre dayanıklı olması sebebiyle tercih edilir. İki teknik de Antik Yunan sanatının yaygın resim tekniklerindendir.
Bu portrelerin sanat tarihindeki önemini anlamak içinse klasik Antik Mısır resimleriyle bu portrelerdeki farkı göz etmek yeterli. Bu farka yol açan temel etmen ise sanatçıların artık tanrılar ve tanrı soyundan gelenler için resmetmemesi. Zira Mısır MÖ 332’ye kadar firavunların yönetiminde kalan Mısır, bu yılda Makedonyalı III. Aleksandros, ya da yaygın olarak bilinen adıyla Büyük İskender, tarafından fethedilir. Bu fetih sonrasında zaman içerisinde Mısır kentlerinde Yunan kültürü etkisini gösterir. MÖ 31 yılında Roma İmparatorluğu egemenliğine giren Mısır’da, Antik Yunan kültürü üzerine inşa edilen Roma kültürü de etkisini gösterince Antik Mısır kültürü zamanla radikal değişimler gösterir. MÖ 1. yüzyıla gelindiğinde, bu portrelerin ilk olarak ortaya çıktığı Fayyum kentinde nüfusun yüzde otuzunu Yunanlar oluşturmaktadır. Hatta bahsedilen bu yıllarda resmi dil de Grekçe olarak kabul edilmiştir. Bu kültürel değişim de sanata yansımış ve portrelerin resmedilişindeki bu farklılığı ortaya çıkarmıştır.
Ancak bu portreleri Antik Yunan etkisindeki Mısır sanatının bir parçası olarak görürken, bu kültürel etkileşimin diğer yönünü de es geçmemek lazım. Diğer yönden kastı anlamak için bakmamız gereken ilk nokta ise bu portrelerin “mumyalar” üzerine yerleştirilmesi. Antik Mısır inanç sistemine göre Mısırlılar, ölümden sonraki yaşama inanırlar. Bu inanca göre ruh, ölümün ardından huzura kavuşmak için bedenini arar ve bu beden zarar görmemiş olmalıdır. Mısırlıların ölülerinin bedenlerini zarar görmemesi için mumyalamalarının sebebi de budur. Büyük İskender’in Mısır’ı fethinden sonra bölgeye yerleşen Yunanlar, her ne kadar kendi kültürlerini bölgeye yaymış olsalar da din konusunda bu etkileşim tam tersi yönde gerçekleşmiş ve bölgede yaşayan Antik Yunan halkı, Antik Mısır inanışını benimsemiştir. Sonuç olarak Antik Yunanlar her ne kadar kendi bildikleri yöntemlerle resimlerini yapsalar da kültürel olarak Antik Mısır etkisinden söz etmek kaçınılmazdır.
Bu açıdan bakıldığında Fayyum portreleri, Antik Mısır’ın dini gelenekleri ve Antik Yunan ve Roma’nın sanatsal yaklaşımı ile oluşturulmuş eserlerdir. Fayyum portrelerinin önemi yalnızca “gerçekçi” bir yaklaşımla resmedilen ilk portreler olmalarında değil, sanatın kültürel etkileşimlerden nasıl etkilendiğini gösterişinde de yatar.
Kaynakça
- Antik Mısır’dan Büyüleyici Fayyum Mumya Portreleri. (2020, August 26). Retrieved from https://arkeofili.com/antik-misirdan-buyuleyici-fayyum-mumya-portreleri/http://arkeopolis.com/kulturlerin-sentezi-fayyum-portreleri/
- Yıldırım, C. Kültürlerin Sentezi: Fayyum Portreleri. Retrieved from http://arkeopolis.com/kulturlerin-sentezi-fayyum-portreleri/
- Yaman, M. (n.d.). Antik Dönem. Lecture presented at Temel Sanat Tarihi in Studio Masterpiece.