Andor: Star Wars Evreninin En İyi İşi

Yeni Star Wars dizisi, nihayet izleyiciyle kavuştu ve Disney Plus‘ta izlenebiliyor. Hem yapım tasarımı hem de kostümler açısından dizinin ne kadar iyi göründüğü ya da metnin ne kadar iyi yazılmış olduğu hakkında coşkulu bir şekilde övülen bu dizide en önemli şey, konunun kendisinin ne kadar ilginç olduğudur.

Dizi, Star Wars efsanesinin belki de en iyi filmi olan Rogue One’da tanıştığımız ana karakterlerden biri olan Diego Luna‘nın canlandırdığı Cassian Andor‘a odaklanıyor. A New Hope olaylarından beş yıl önce geçen bu hikaye, ilk bölümün açılış saniyelerinde gösterilen “BBY 5” ile belirtilir. BBY, ilk Death Star‘ın, Dördüncü Ay’daki gizli Asi üssünü tamamen yok etmek üzereyken, Luke Skywalker tarafından birkaç saniye önce yok edildiği zamandır.

Yeni Bir Soluk

Nostalji, film yapımcıları ve dizi yapımcılarının sıklıkla kullanmayı tercih ettiği bir araçtır. Çünkü nostalji, farklı nesillerdeki izleyicileri birbirine bağlamanın ve sevilen eski karakterleri ekranlarımıza geri getirmenin harika bir yoludur. Geçmişe duyulan özlem, ticari bir anlam kazanır ve daha çok izleyiciyi garanti eder. Eski karakterleri geri getirmek eğlenceli olabilirken, bir dizi veya filmle ilgili olay örgüsü boşluklarını gidermek için bir araç olarak kullanılabilir. Önceki Star Wars dizileri bu yüzden kötü birer iş olurken, Andor iyi bir hikaye anlatmak için nostaljiye ihtiyaç duymuyor. Çünkü hikayenin kendi başına yeterince güçlü olduğuna inanıyor. Hayranların seveceği yeni karakterler yaratıyor.

Andor, Skywalker hikayesinden bunalmış herkese bir ferahlık getiriyor. Rogue One filmi bu evren için yeni bir soluktu. Çünkü izleyiciye, ivme kazanan bir galaktik baskıya karşı direnen pek çok muhteşem karakter ve yeni hayatlar sundu. Buna “yetişkinler için Star Wars” demek bir internet şakasına dönüşse de haklılık payı olduğunu söyleyebiliriz. Jedi yok ya da Güç’ten bahsedilmiyor. Skywalker’lar ya da diğer ün sahibi karakterler yok. Tony Gilroy‘un Andor’u, modern franchise hikaye anlatımında nadir görülen bir olay olduğu için Star Wars’ın başına gelen en iyi şey oluyor: Yeni bir şey.

Yaşasın Devrim

Andor, Star Wars hayranlarına uzun süredir vadedilen ancak hiçbir zaman üstüne düşülmeyen karanlık tarafın nasıl işlediği konusunda yeni bir yol kat ediyor. Yalnızca ilk üç bölümün sonunda bile, Sith Lordları ve maskeli ödül avcılarının dışında, Star Wars’un karanlık tarafı başarılı bir şekilde tasvir ediliyor. Bu, karanlığın Star Wars serisine yabancı olduğu anlamına gelmez. Ne de olsa, orijinal üçlemenin en iyi filmi, Luke Skywalker’ın elini kaybettiği ve Han Solo’nun karbonit içinde işkence gördüğü ve dondurulduğu The Empire Strikes Back‘dir. En iyi prequel filmi Anakin Skywalker‘ın Jedi düzenine karşı hükümet destekli bir dini soykırımı yönetirken kötü tarafına tanık olduğumuz Revenge of the Sith’dir. Ve Disney’in Lucasfilm’i satın almasından bu yana en iyi Star Wars filmi, diğer bir Tony Gilroy ortaklığı olan Rogue One‘dır. Burada tüm karakterler, filizlenen İsyan’ın hayatta kalmasını sağlamak için ölüme gitmeye kararlı kişilerdir. Andor bunu biliyor ve diğer filmlerin para kazandırma uğruna kullandığı Baby Yoda gibi kahramanlara değil, gerçek karakterlere ve gerçek hikayelere yer veriyor.

Andor’un bu kadar heyecan verici olduğunu sağlayan şeylerden biri de bu evrende bir insan hikayesi işlemenin mümkün olduğunu göstermesidir. Andor, filmler arasındaki anlatı boşluklarını doldurmaya yönelik bir yer tutucu gibi hissettirmiyor. Tema parkları, oyuncaklar veya video oyunları gibi daha fazla gelir akışı sağlamak için karakterlerin ve hikayelerin sömürülmesi gibi bir tutumda bulunmuyor. Star Wars ruhunu en iyi şekilde yaşatıyor. Faşizm ve propagandanın etkisi, direniş gruplarının gücü ve sistemik baskının şiddeti nasıl beslediği hakkında politik anlatıya sahip bir dizi olmayı tercih ediyor. Yıllardır ilk kez Star Wars destanı bugünün izleyicileri için yapılmış gibi hissettiriyor.

Fazlasıyla Gerçek

Güç kullananların, konuşan droidlerin ve ışın kılıçlarının olduğu bir evrende geçen bir dizinin gerçekçi bir işleyişe sahip olabilmesi zordur. Ancak diğer Star Wars projelerinden farklı olarak Andor bu distopik dünyaya daha gerçekçi bir bakış atıyor. Elbette, gerçek dünyamıza kıyasla teknolojik olarak gelişmiş olabilir, ancak birçok yönden içinde yaşayabileceğimiz bir yer gibi hissettiriyor.

Andor’da mizah var ama hikayenin kendisi çok kasvetli. Hapishane işçiliğine, HoloNet’teki propagandaya, Stormtrooper’ların vahşetine ve Pre-Mor grubu gibi kurumsal yetkililerin yolsuzluğuna gösterilen dikkat ile İmparatorluğun genellikle görmediğimiz bir tarafı olduğunu bize hatırlatıyor. Bu, bir ışın kılıcı düellosu veya hayranların çok sevdiği bir karakteri görmek kadar heyecan verici görünmese de, Star Wars evrenini daha yaşamsal gösteriyor. Nihayetinde bu, her hikayenin Skywalker’larla bağlantılı olması gerekmeyen uçsuz bucaksız bir galaksi.

Andor aynı zamanda kahraman tarafı daha az belirgin olan kişilerin ve kötü adamların olduğu bir dizi. Cassian, trajediyle büyümüş, terk edilmiş bir çocuktur. İzleyicinin sempatisini kazanır ancak ilk bölümde iki Pre-Mor subayını öldürür. Luthen Rael‘in ideolojisi, görmeye alıştığımız birçok asiye kıyasla daha aşırıdır. Sürekli aşağılanmaya maruz kalan Syril Karn‘a sempati duymamak oldukça zordur. Bu gibi yaşamsal ikilemler, tüm hayranlara hitap etmeyebilecek bir ahlaki grilik unsuru veriyor. Görmeye alışık olduğumuz tamamen iyi veya tamamen kötü karakter anlayışına bir yenilik getiriyor. İyi ve kötü anlayışını sorgulatıyor ve ikisinin de bir diğeri olmadan var olamayacağını bize hatırlatıyor. Andor, daha seçici izleyiciler için yaratılmış gibi görünüyor.

Rogue One ve Andor

Rogue One gibi Andor da isyanın gerektirdiği fedakarlığa odaklanır. Rogue One’daki tüm ana karakterler, Death Star istihbaratını koruma görevi sırasında ölür. Rogue One’daki bu beklenmedik fedakarlık hikayesi çok iyi çalışmıştı. Çünkü kimse bir Star Wars filminin bu kadar acımasız olabileceğine inanmıyordu.

Filmin sonunda, Cassian Andor dava için ölmeye hazır bir karakterdi. Andor, zamanı Cassian’ın asi bir casus olmadan önceki dönemine geri döndürür. İsyan için ilk kez görevlendirildiğinde, İmparatorluğu devirmeye yönelik her türlü çabaya şüpheyle yaklaşır. Radikalden çok çıkarcıdır. Ancak görevleri yerine getirirken, davalarına inanan kişilerle tanışırken ve kendisini İmparatorluğun gazabının yanlış tarafında bulurken, fikri değişmeye başlar. Biz de acı çekmenin bir kişinin kişisel felsefesini nasıl dönüştürdüğüne şahit oluruz.

İşini Bilen Bir Ekip

Dizinin yönetmeni Gilroy sürekli olarak beklentilerimizi alt üst ediyor. Kullandığı dil oldukça keskin. Hem İmparatorluk yardakçıları hem de İsyancılar tarafından sık sık aynı cümlelerin tekrar edildiğini duyuyoruz ve böylece iyi ile kötü arasındaki çizgilerin nasıl bulanıklaştığını görüyoruz. Gilroy, uzun süredir casusluğun insanlık dışılığı ve bürokrasinin ahlaki gri alanları ile ilgileniyor. Bu yüzden Andor’da hikayeyi nasıl ele alması gerektiğini biliyor.

Dizi, oyunculuk anlamında ise fazlasıyla iyi bir iş çıkarıyor. Luna, ne kadar yetenekli olsa da diziyi daha da iyi yapan tek kişi değil. Andor, hem İmparatorluk hem de Asiler tarafında kendi içlerinde de mücadele veren karakterleri canlandıran oyuncularla dolu. Adria Arjona, Denise Gough, Fiona Shaw ve Genevieve O’Reilly, rollerinde kendini aşan oyuncudan sadece birkaçı. Stellan Skarsgárd ve Forest Whitaker, güçlü performansları sayesinde dizinin en iyi anlarından bazılarını yaşatıyor. Devam filmi üçlemesinde Snoke‘u canlandıran Andy Serkis de seriye bu kez Kino Loy olarak geri dönüyor ve harika bir iş çıkarıyor.

Başarı Detaylarda Saklı

Andor’u başarılı yapan bir diğer şey, detaylara ve daha küçük şeylere odaklanmasıdır. Star Wars, bugüne kadar hep galaksiyi değiştiren sonuçları olan devasa uzay savaşları hakkında olmuştur. Ancak hiçbir Star Wars filminin hiçbir noktasında Luke Skywalker ve Asilerin gerçekte ne için savaştığına dair gerçek bir fikir edinememiştik. Andor’da ise, apartmanları, bozuk robotları, hayal kırıklığına uğramış anneleri yetişkin çocuklarıyla yemek yerken görüyoruz. Bürokrasinin eylem halindeki etkilerini, küçük iş toplantılarını, ofis oturumlarını izliyoruz. Kahvaltıda çekişen, konuk listeleri için ıstırap çeken ve genel olarak günlük varoluşun banalliklerine katılan aileleri izliyoruz. Garip bir şekilde, sonuç büyüleyici oluyor. Andor, hayranlarına İmparatorluğun iç siyasetini gösteriyor. Sadece İmparator ve Darth Vader‘ı değil, aynı zamanda farklı düzeylerde işçi ve generalleri, kontrol ve yozlaşma katmanlarını gösteriyor. İşkenceyi bir kontrol yöntemi olarak kullandıklarını, yozlaşmış hapishane sistemlerini ve neredeyse her şeyin nasıl da tepeden tırnağa işlediğini görme fırsatı yakalıyoruz.

Bir dizide çoğu zaman, genellikle takip etmesi eğlenceli olan bir ana hikaye bulunur. Buna ek olarak ardından izleyicilerin ilgisini korumak için bu mücadeleyi sürdüren başka yan hikayeler bulunur. Andor, farklı seviyelerde büyüleyici olan sürekli bir olay örgüsü akışına sahip. Aldhani‘deki tüm soygun planı, Mon Mothma ve Senato, Syril‘in düşüşü ve Luthen‘in entrikaları dahil olmak üzere hepsi merak uyandıran yan hikayelerle karşılaşıyoruz. Andor’daki insanlar her şeyden önce özgürlük için savaşıyorlar. Bu dünya çapında pek çok insanın bağ kurabileceği bir mücadele. Nefes alışınızı bile kontrol eden bir hükümet, çeşitli siyasi partiler ve derinlerde, bu karakterlerin iç çatışmaları, izleyiciler için çarpıcı bir deneyim sunuyor. Andor, tüm bu detaylarla eşsiz bir dizi oluyor.

 

Berfin Sayarsoy
Berfin Sayarsoy
oradaydık ve şimdi buradayız

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

The Silence of the Lambs: 90’ların Unutulmaz Korku Filmi

90'lara ve sonrasına damga vuran The Silence of the Lambs filmini ve etkileyici karakterlere hayat veren başrol oyuncularını kısaca tanıyalım.

Tomorrowland Masalı: Belçika’nın Ritimleri

Tomorrowland, bir hayalin mekâna dönüşmüş hali, müziğin ülkeleri aştığı bir geçit töreni, Belçika’nın yeşil kalbinde atmaya devam eden dev bir masal.

Dope Thief Dizi İncelemesi : Sahte Rozet, Gerçek Aksiyon

Sahte DEA rozetleriyle karanlığa dalan Ray ve Manny'nin nefes kesen hikayesi Dope Thief'i mercek altına aldık!

Zülfü Livaneli – Güneş Yine Doğacak | Şiir Tahlili

Zülfü Livaneli’nin 2013 yılında yayımladığı “Güneş Yine Doğacak” adlı şiiri; barış, eşitlik ve kardeşlik temaları edebi ve simgesel açıdan ele alır.

Hal Hal: Barış Manço’nun Neşeli Bir Mirası

Bu yazıda, "Hal Hal" albümünün müzikal yapısını ve yıllar boyu bizlerde bıraktığı etkiyi inceliyoruz.

Pop Rock Türüne Ait En İyi 12 Yabancı Şarkı

Pop rock türüne damga vurmuş 12 muhteşem parça sizlerle.

Stil İkonu Prenses Diana: Moda Tarihine Geçen Görünümler

Kalplerde taht kuran Prenses Diana’nın özgün seçimleri ve zamansız zarafeti…

Sinema ve Renk Psikolojisi: Filmlerde Renk Kullanımı İzleyiciyi Nasıl Etkiliyor?

Sinemada renkler anlatımı derinleştirerek izleyicinin duygu ve düşüncelerini etkiler. Bu, filmle kurulan bağı güçlendirir ve anlamın görsel yolla aktarımını sağlar.

1876 Darbesi’ne Giden Yol: Abdülaziz Neden Tahttan İndirildi?

1876’da Mithat Paşa ve arkadaşlarının darbesiyle Abdülaziz tahttan indirildi, II. Abdülhamid anayasa vaadiyle Osmanlı tahtına çıktı.

Incendies Film İncelemesi: Ateşin İçinden Doğan Direniş

Incendies, yıkımın ortasında kadınların ve çocukların sesiyle yükselen bir ağıt gibi; sizi susturulmuş acıları duymaya çağırıyor.

Editor Picks