Âşıkpaşazâde’nin ”Tevarih-i Al-i Osman’’ adlı eserinde geçen 13.yüzyılda Selçuklulardan Osmanlı Devleti’nin kuruluşuna kadar şahitlik etmiş ve sosyal yapıyı oluşturan dini sınıflar vardır. Bu sınıflar inşa edilen Osmanlı Devleti’nde şekillenecek yeni toplumsal organizmayı kurmada önemli rol oynamışlardır. Erken Osmanlı döneminde halk arasında sosyal yaşantıyı temellendiren dini zümreler; Ahilik, Gaziler, Abdallar, Bacılar ve Fakihler olmuştur.
Bu kurumlardan üçüne kısaca değinecek olursak; Gaziler askeri alanda, Abdallar (Dervişler) tasavvuf alanında ayrıca tarımda da rol almışlardır, Fakihler ise hukuki alanda katılım göstermişler ve idareci unsurları vardır. Ahilik teşkilatına baktığımızda; ekonomi, sanat ve esnaf kısmını oluşturmuş ayrıca ”Bacılar’’ adında ayrı bir kadın kolunu teşkil etmiştir.
Bu organizasyonlar Osmanlı Devleti’nde 15. yüzyıla kadar Anadolu tarihindeki önemli rollerini sürdürmüştür. Fakat oluşturulan yeni devlet kurumları bu işlevleri üstlenince, Ahi ve Bacı organizasyonlarına olan ihtiyaç azalmıştır. Böylece, Ahiler, Abdallar ve Bacılar, Bektaşî Tarikatı’nın bir parçası haline gelmiş ve zamanla tarih sahnesinden çekilmiştir.
Ahilik Teşkilatı (Ahiyân-ı Rum)

13. yüzyılda Ahi Evran tarafından kurulan Ahilik Teşkilatı, Kayseri, Konya ve Kırşehir gibi bölgelerde esnaf birlikleri olarak ön plana çıkmıştır. Ahilik, sosyal dayanışma ve ahlaki değerler ile mesleki eğitim ilkelerine dayanan bir lonca yapılandırılmasıdır. Zamanla Anadolu’nun birçok şehrine yayılan Ahi, zanaatkarların ekonomik, sosyal ve kültürel yaşamlarını düzenlemiştir. Ahi, kardeşlik, dayanışma, dürüstlük ve ahlaki değerlere odaklanarak zanaatkarların mesleki gelişimini desteklemiş ve toplumsal düzeni sağlamıştır.
Çalışma hayatının temelini “İyi insan” ilkesine dayandıran Ahilik, aslında “İyi ahlâk”, “Doğruluk”, “Kardeşlik” ve “Yardımseverlik” gibi değerlere odaklanan bir sosyo-ekonomik düzeni temsil etmektedir. Ahilik, sadece mesleki becerilerin geliştirilmesini değil, aynı zamanda bireylerin ahlaki ve sosyal değerlerle donatılmasını da hedeflemektedir.

Uzun yıllar teşkilatlarıyla sosyal barışı koruyan ve mesleki dayanışmayı destekleyen Ahilik, Anadolu’ya mesleki örgütlenme ve denetim standartları getirmiştir. Bugünkü sivil toplum kuruluşlarının modelini oluşturmuş, iş hayatında başarı, eğitim, dayanışma ve dürüstlük gibi ilkeleri temellendirmiştir.
Ahi olabilmek ve peştamal kuşanmak için, kişinin bir Ahi tarafından önerilmesi gerekmektedir. Ahilikte üyelik, belirli ahlaki standartlara ve sosyal değerlere uyulmasını şart koşmaktadır. Gayrimüslimler, çevresinde iyi tanınmayanlar, kötü şöhretli kişiler vb. Ahilik teşkilatına kabul edilmemiştir.
“Elini, dilini, belini bağlı, kapını, gönlünü, sofranı açık tut”
– Ahi Evran
Ahiliğin kurucusu olarak bilinen ve tabakçı olarak tanınan Ahi Evran, İran’da doğmuş ve Bağdat’ta eğitim aldıktan sonra 1205’te Anadolu’ya gelmiştir. İlk Ahi teşkilatını Kayseri’de kurarak, göçebe Türkmenlerin İslamlaşmasını hızlandırmayı ve Anadolu’yu Türk yurdu yapmayı hedeflemiştir. Profesyonelliği ve önderliğiyle büyük saygı görmüş ve 32 farklı meslek grubuna liderlik yapmıştır. Anadolu’daki birçok şehri ziyaret ederek, bu bölgede entelektüel ve kültürel temellerin atılmasında önemli bir rol oynamıştır. Ayrıca Kayseri’de bulunan 500’ün üzerinde eser sergilenen Ahilik Müzesi bulunmaktadır.
Tarihte Bilinen İlk Kadın Örgütlenmesi Bacıyan-ı Rum

Bacıyan-ı Rum (Anadolu Bacıları; o zamanlarda Anadolu Rum diyarı olarak anılıyordu),13. yüzyılda Anadolu Selçuklu döneminde kadınların toplumsal ve kültürel yaşamlarını düzenlemek ve geliştirmek amacıyla kurulmuştur. Bu organizasyon, kadınların eğitimine ve sosyal rollerine önem vererek, onları toplumsal yaşama daha aktif bir şekilde dahil etmeyi hedeflemiştir. Ahi teşkilatının bir uzantısı olarak kabul edilmektedir ve benzer değerlerle hareket eder. Özellikle kadınların sosyal ve ekonomik yaşamda daha aktif roller üstlenmelerini sağlamayı amaçlayan bu örgüt, iş hayatında yer almalarını desteklemiş ve sivil hayata katılımlarını arttırmıştır.
Bu kadınların, Anadolu’da eğitim ve üretkenlik alanlarında yapmış olduğu faaliyetler, Anadolu genelindeki sosyal ve ahlaki hareketlerin temel unsurları haline gelmiştir. Kadınlar, sosyal hayattın içerisinde güçlendirilmiş ve beceriler kazandırılmıştır; bu sayede toplumsal hizmetlerde etkili bir şekilde yer almıştır. Gerektiğinde askeri savunma görevlerinde de aktif rol oynamışlardır. Anadolu’nun ve Ahi Türkmenlerinin tarihi boyunca kadınlar, ticarette ve üretimde etkin, yönetici konumunda, öğretmenler, milliyetçiler olarak önemli pozisyonlarda bulunmuşlardır. Ayrıca, erkekler arasında saygı görmüş ve omuzlarında önemli sorumluluklar taşıyan figürler olarak hafızalara kazınmıştır.
Bacıyan-ı Rum’un Sosyal ve Kültürel Faaliyetleri
Bacıyan-ı Rum’un temel uğraşları özellikle çadırcılık, keçecilik, nakışçılık, örgücülük, kilim ve halı dokumacılığı, ipek ve pamuk ipliği üretimi gibi mesleklerdir. Bu faaliyetler, hem yerel ekonomiyi desteklemiş hem de kadınların iş gücündeki yerini güçlendirmiştir.
Kadınlar, sadece zanaat ve üretimle sınırlı kalmamış, aynı zamanda sosyal ve toplumsal sorumluluklar üstlenmişlerdir. Örgüt üyeleri, gerektiğinde vatan savunmasında eşlerinin yanında yer almış, düşman saldırılarına karşı cesurca mücadele etmişlerdir.

Bacıyan-ı Rum’un en önemli gayelerinden biri de kadınlar arasında yardımseverlik, konukseverlik ve doğruluk gibi erdemlerin yaygınlaştırılmasıdır. Bu teşkilat, Türk dilinin ve Türk kültürünün kadınlar arasında hızla yayılmasını sağlamış, bu sayede toplumsal değerlerin ve kültürel normların yerleşmesine büyük katkıda bulunmuştur.
Bu örgütün Ahi teşkilatıyla olan bağlantısı, Osmanlı toplumunda kadın ve erkeklerin dayanışma içinde birlikte çalıştığı, daha adil ve dengeli bir toplumun inşasına katkıda bulunmuştur. Ahilik ve Bacıyan-ı Rum arasındaki bu ilişki, sadece mesleki dayanışmayı değil, aynı zamanda toplumsal eşitlik ve sosyal adaleti de ön planda tutmuştur.
Bacıyan-ı Rum’un Toplumsal Katkıları

Bacıyan-ı Rum birliği, ayrıca yetim ve kimsesiz genç kızların eğitimi ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi konularında aktif bir rol oynamıştır. Bu genç kızlar, teşkilatın himayesinde eğitim görmüş, meslek sahibi olmuş ve güvenli bir yaşam sürme fırsatı bulmuşlardır. Bu, yapılanmanın sosyal sorumluluk anlayışının bir yansımasıdır.
Kimsesiz yaşı ilerlemiş kadınların bakımını üstlenmek de Anadolu Bacılarının görevlerinden biriydi. Bu kadınlara hem maddi hem de manevi destek sağlanmış, onların yaşam koşulları iyileştirilmiştir.
Fatma Bacı ve Bacıyan-ı Rum

Fatma Bacı, Bacıyan-ı Rum Teşkilatı tarihinde önemli bir kişilik olarak kabul edilir. Kadınların eğitimine ve yetiştirilmesine olan çabası ve özverisinin yanında, hem babası Şeyh Kirmani’den hem de eşi Ahi Evran’dan büyük destek almıştır. Babası, Fatma Bacı ve kız kardeşinin mesleki ve entelektüel bir eğitim almalarını sağlamıştır. Ayrıca, eğitimli bir kadın olan annesi Amine Hatun, kızlarına özel ilgi göstererek onlara örgü ve dokuma gibi beceriler öğretti. Ailesinden aldığı eğitim, kültürel aktarım ve dönüşümler Fatma Bacıyla birlikte Bacıyan-ı Rum kadınlarının temel felsefesini oluşturmuştur.
Bektaşi Tarikatı’nın kurucusu Hacı Bektaş Veli, “Vilayetname” isimli eserinde Fatma Bacı’ya manevi bir otorite verildiğini belirtmiş ve ondan övgüyle bahsetmiştir. Fatma Bacı, veliler ve dervişler tarafından saygı gören bir kadın olup, velilerin annesi olarak kabul edilmiştir. Onu “bir mucizeci, bilgili bir rehber” olarak tanımlamış ve “Kadıncık Ana” (Annelerin Başkanı) olarak hitap etmiştir. Böylece onun toplumsal ve manevi katkılarının önemini vurgulamaktadır.
Anadolu Bacıları terimi Âşıkpaşazâde’nin eserinde geçmektedir. Başka bir kaynakta karşılaşılmadığından bu topluluğun varlığı tartışmalıdır. Bazı görüşler, terimin yazım hatası sonucu Bâciyân-ı Rûm’a dönüştüğünü öne sürmüştür. Fakat Türkolog Mehmed Fuad Köprülü, Aşıkpaşazade’nin “Bâcıyân-ı Rûm” terimiyle, Türkmen kabilelerindeki silahlanmış kadınları kastettiğini savunmuştur. Yapılan son araştırmalara göre Bacıyan-ı Rum’un varlığı kabul görmüş fakat konuya bir açıklık getirilememiştir.
İbn Battuta’nın Seyahatnamesinden Ahilik ve Bacıyan-ı Rum

İbn Battuta Seyahatnamesinde, Anadolu’daki sosyo-kültürel yaşam hakkında değerli bilgiler sunmuştur. Kapsamlı seyahatleri sırasında İbn Battuta, Ahi dergahlarında ve zaviye adı verilen yerlerde konaklamıştır. Bu kurumlar, ekonomik, dini, sosyal ve eğitimsel işlevler görüyordu ve misafirperverlik için önemli merkezlerdi. Eserinde Ahi teşkilatını “Yabancılara yardım etmek, onları ağırlayıp yedirip içirmek, bütün ihtiyaçlarını görmek hususunda bir benzeri yoktur.” kelimeleriyle tarif etmektedir.
İbn Battuta, sadece Ahi kurumunun varlığını değil, aynı zamanda bir kadın kolunun da mevcut olduğunu belirtmiştir. Ahi kadınlarının yani Anadolu Bacılarının misafirlere gıda ve gerekli ihtiyaçlarını sağladıklarından övgüyle bahsetmiştir. Gözlemleri, o dönemdeki kadınların ve kadın organizasyonlarının önemini vurgulamaktadır. İbn Battuta eserinde buradaki kadınlarla ilgili birçok olumlu ifade de bulunmuştur. Ona göre, Ahi kadınları çok misafirperverdir ve bulundukları her yerde büyükçe ikramlar yapmışlardır. Kendi deneyiminde, kendisinin çok iyi karşılandığını, ihtiyaçlarını giderdiğini ve neşeyle uğurlandığını belirtmiştir. Battuta, bu kadınların misafirperverliğini yalnızca methetmekle kalmamış, başka hiçbir yerde böyle güzel bir misafirperverlik görmediğini izah etmiştir. Nitekim bu dönem ünlü Türk misafirperverliğine katkı sağlamıştır.
Kaynakça
- ‘’Anadolu’da Dayanışmanın Ruhu: Âhiyân-ı Rûm ya da Ahilik’’. Düşünüyorum. Web. 08.09.2024.
- “Dünyanın Bilinen En Eski Kadın Teşkilatı: Bâcıyân-ı Rûm,”. Fikriyat. Web. 08.09.2024.
- ‘’Osmanlı’da Sosyal Hayat’’. Tarih Vakti. Web. 08.09.2024.
- ‘’Osmanlılar.’’ İslam Ansiklopedisi, 2007
- ‘’Ahilik.’’ İslam Ansiklopedisi, 1988
- ‘’Bacıyan-ı Rum.’’ İslam Ansiklopedisi, 1991
- Çavuş, Cennet Ceren. “‘Anatolian Sisters’: Warrior, Manufacturer, and Sufi Women of Anatolia.” Alparslan, July 2023
- Battuta, İbn. Seyahatname. Çev. İsmet Parmaksızoğlu. Ankara: Milli Eğitim Bakanlığı, 19771