Viking metal denildiğinde aklımıza gelen ilk gruplardan birisi şüphesiz ki Amon Amarth‘dır. Peki nasıl oldu da bu kadar büyük bir şöhrete kavuştular? Bu yazıda bunlara değineceğiz.
Amon Amarth’ı incelemeye başlamadan önce dikkatimizi çeken ilk şey, kendilerinin de metal müziğin ana yurdu olan İskandinav ülkelerinden çıkmış olmalarıdır. Metal müzikte İskandinav ülkelerinin bariz bir üstünlüğünün mevcut olduğunu söylemek mümkün.
1992 yılında İsveç‘in Tumba şehrinde kurulmuş olan grup, özünde melodik death metal grubudur. Viking mitolojisi dışında başka efsanelerden ve mitolojik evrenlerden de etkilenen grup, ismini Tolkien‘in Orta Dünyası‘nda bulunan Hüküm Dağı isimli yerin Sindarin dilindeki adından almıştır. Grup, kurulduğu günden bu yana İskandinav bölgelerinin eski sahipleri Vikinglerden oldukça fazla etkilenmişlerdir. Grup, kariyeri boyunca elde ettiği başarılar sayesinde Viking metal denilince akla ilk gelen gruplardan biri olmuşlardır. Bugüne dek 10’dan fazla albüm ve çok daha fazla parçasını bizlerle buluşturan Amon Amarth, günümüzde hala üretmeye ve yeni şarkılarını bizlerle paylaşmaya devam etmektedir. Grubun birçok üyesi dönem dönem değişse de mevcut grubun üyeleri vokalist Johan Hegg, gitarist Olavi Mikkonen ve Johan Söderberg ve bassçı Ted Lundström‘dür.
Peki, Amon Amarth’ı Diğer Gruplardan Ayıran Şey Ne?
Kendileri hakkında söylenen şu söz aslında dinleyicilerinde nasıl bir etki bıraktığını anlatır tarzda diyebiliriz: “Buzzsaw riffler, melodik armoniler ve ruh parçalayan ritimlerin Hegg’in kalın black/death haykırışı ile vurgulandığı, İskandinav savaş ve ihanetlerinin işlendiği ilgi çekici bir birleşim”
Amon Amarth’ın kuruluş hikayesi 1988’lere kadar uzanıyor. Grubun ilk adı tahmin edilenin aksine Amon Amarth değil Scum’dır. Grubun kuruluşunda emeği geçenler vokalde Paul Mäkitalo, gitarda Olavi Mikkonen ve Vesa Meriläinen, davulda Nico Mehra, bassda Petri Tarvainen‘dir. Scum grubunun ömrü çok uzun olmamakla birlikte kaydettikleri ilk demodan sonra dağılmışlardır. 1992 yılında bügunkü bildiğimiz adıyla Amon Amarth, grup üyelerinin tekrardan birleşmesiyle kurulmuştur. Grup üyelerindeki küçük değişiklerden hemen sonra grubun ilk demosu olan Thor Arise‘ı kaydetmişlerdir ancak kendi içlerinde, yapılan işin kalitesinin beğenilmemesi üzerine resmi olarak yayınlamamaya karar vermişlerdir. Neredeyse ilk büyük işleri olan Thor Arise’ı beğenmemeleri, aslında bize kendilerini geliştirmeye ne kadar açık olduklarını ve daha da iyisini yapabileceklerini gösteren küçük bir olaydı diyebiliriz. Bütün bunlara rağmen dinleyenler Amon Amarth’ın tarzını ve yaptıkları işi beğendiler. Bunun üzerine The Arrival of the Fimbul Winter’ı 1.000 kopya olacak şekilde yayımlayarak gerçek anlamda piyasaya giriş yaptılar.
Metal Blade ile Anlaşmalar ve Zirveye Yükseliş
Çıkış albümleri olan Once Sent from the Golden Hall için Metal Blade Records ile anlaştıktan sonra, dünya çapındaki ünleri katlanarak artmaya başlamıştır. Bu albümlerinden sonra birçok turne, festival gerçekleştirmiş ve metal müzik dergilerinin sayfalarında yer almaya başlamışlardır. Allmusic’e göre albümde en akılda kalıcı şarkı “savaşın kaotik seslerini, ölüm çığlıklarını ve kılıç seslerini” içeren ve grup ile aynı ismi taşıyan şarkıdır.
Ardından gerçekleşen birçok büyük ve küçük çaplı ayrılıklar sonrasında 1999 yılında The Avenger isimli ikinci albümlerini yayımlamışlardır. 2001 yılı itibariyle en sert albümleri olarak kabul edilen The Crusher ile karşımıza çıkan Amon Amarh, bu sene küçük bir şanssızlık nedeniyle istediği başarıyı gösterememiştir. 2001 yılında planlanan ABD turnelerini, dünya tarihine damga vuran 11 Eylül saldırıları nedeniyle iptal etmek durumunda kalmışlardır. Her ne kadar 2002 yılında bir festival ile hayranlarının karşısına çıksalar da, grubun tarihinde yaşadığı şanssızlıklardan en büyüğü diyebiliriz. 2002’nin Ağustos ayında Wacken Open Air’de 12.000 izleyicinin önünde konser verecek kadar tanınan ve sevilen Amon Amarth, Versus The World albümünü kaydedip yayıma hazırlamışlardır. Albümün Viking Versiyonu’nun ek CD’sinde Thor Arise ve Arrival Of The Fimbul Winter demolarına yer verilmesi de dinleyenlerini oldukça sevindirdi diyebiliriz. 2 yıllık bir aranın ardından kendilerini bu sefer Fate of Norns isimli albümleriyle karşımızda bulmaktayız. AllMusic, 2006 tarihli bir sonraki albümleri With Oden on Our Side ile tam anlamıyla bir dünya markası olarak yoluna emin adımlarla ilerleyen Amon Amarth hakkında akıllara kazınan şu sözü söylemiştir: “With Oden on Our Side ile Amon Amarth, dünya death metal turnuvasının şampiyonu olmaya devam ediyor.”
Metal Blade ile tekrardan sözleşme yenilemeleri üzerine grup, kendileri için “mihenk taşı” olacak birçok projeye imza atmıştır. Bahsi geçen Twilight of the Thunder God, ABD’de 50. sıraya, Almanya’da 6. sıraya, Finlandiya’da 10. sıraya, İsveç’te 11. sıraya, Avusturya’da 14. sıraya ve İsviçre’de 21. sıraya dek yükselmiştir. Revolver Magazine’in Yılın En İyi 20 Albümü Listesi‘nde ise 7. sırada yer almıştır. Bu inanılmaz başarılarının ardından, dünyanın en ünlü metal gruplarından Ensiferum, Eluveitie ve Slayer gibi birçok grupla turneye çıkmaya başlamışlardır. 2011 yılına kadar dünya turneleri ve birçok festivalde boy gösteren Amon Amarth, 2011’de Surtur Rising’i piyasaya sürdü.
Ardından 2015 yılında çok uzun yıllardır birlikte çalıştıkları davulcu Fredrik Andersson ile yollarını ayırmadan önce, birlikte çalıştıkları son albüm olan Deceiver of the Gods’ı duyurdular. Fredrik’in ayrılışından kısa bir süre sonra da 10. albümleri olan Jomsviking’i bizlerle buluşturmayı başardılar ve Fredrik olmadan da seviyelerini koruyabileceklerini net bir şekilde gösterdiler.
Son yıllarda ise 11. ve 12. büyük albümleri olan Berserker ve The Great Heathen Army‘yi sırasıyla çıkardılar. Bu iki albümde de dünya çapında uzun yıllardır süren başarılarına başarı kattılar desek yanılmış sanılmayız.
Amon Amarth’ın Dünyasından Öneriler
Birçok viking metal severin favorilerinden biri olan Runes To My Memory, hemen hemen her metal şarkıları içeren çalma listesinde bulunuyor desek yalan söylememiş oluruz. Özellikle With Oden On Our Side ile daha farklı şeyler denemek isteyen Amon Amarth, bu şarkıda ise gerçekten muhteşem bir iş çıkarmış gözüküyor.
Grubun bugünkü ününe kavuşmasını sağlayan parça diyebiliriz. Grup üyelerinin üstün performansı ile ortaya çıkan Twilight Of The Thunder God için, dünya üzerinde başka bir örneği yok demekle çok da haksız sayılmayız.
Hayranlarını uzunca bir süre beklettikten sonra Berserker albümü ile karşımıza çıkan Amon Amarth, Shield Wall şarkısı ile kaldıkları yerden devam ettiklerinin mesajını vermiş gibi gözüküyor. Albümün ve parçanın Covid-19 döneminde ortaya çıkışı, birçok insanın grubu keşfetmesine sebep oldu diyebiliriz.